İçeriğe geç

Sancı Kitap Alıntıları – Emine Işınsu

Emine Işınsu kitaplarından Sancı kitap alıntıları sizlerle…

Sancı Kitap Alıntıları

Türk milleti kendini dünyaya nizam vermek için yaratılmış bir kavim olarak kabul etmiş, bu inançla da cihan hâkimiyetleri kurmuştur.
Tanrı ile Türk arasında bir kutlu bağ, ta ezelden atılmış, ebediyete devam edecek, buna inanmış, Türkoğlu. Bu inançtan cesaret almış
yirmi yıllık ömründe ilk defa yalnızlık denen şeyi gerçekten duydu, ıstırap diye bir kavram varmış, öğrendi.
İçi yırtıla yırtıla, bağıra bağıra ağladı.
Mecburum sana doğru!
Dursun, yavrum, milletin inançlarını küçümseme. Bu millet, pek büyük bir tarihin mirasçısıdır, bu yüzden âdet ve töreleri asırların içinden süzülüp gelmiştir.
İtimat, budalalığın bir başka adıdır
Aşık olmamak için nefret etmeye çalışıyorum mesele bu
Allah ne takdir etmişse, vakti gelince ölür. Hem belki ölmez. Sen ne biliyorsun, Allah’ın işi.
Hepimiz Atatürkçüyüz efendim, gayet tabii, başka türlü olmamız mümkün değil.
Ülkücülerin elinde on bir tutsak vardı Delikanlılara iyi muamele ediyorlar, dostça konuşuyorlardı. Dördünün olayla hiç ilgileri olmadığını tespit edip, salıverdiler.
Ah ortacılar, ah bir şeye karışmamayı akıllılık sanan budalalar
Büyük savaşı kendi içindedir.
O şehittir onun sahibi bir Allah, bir de al bayraktır.
Efendim, bu memlekette hükümet var, emniyet kuvvetleri var!
Yoo, dedi Dursun, merhamet dediğin şey doktoruna, hemşiresine bakmaz, insanlığına bakar.
bizim okullarda, düşünme öğretilmiyor. Ezber isteniyor. Bizim okullarda, biz öğretilmiyoruz
Kırılan camların şıngırtısı Dursun’u bir an kendine getirdi, tâ içinden Dündar Bey’e seslendi: Hem erenler ölmez efendim, suret değiştirirler!
Sonra artık hiç bir şey görmedi, işitmedi, hissetmedi.
Yaşamak; elleri nasırlı ,yakaları kirli olanların hakkıdır.
Taş ne kadar büyük atılırsa,sudaki halkalar o kadar büyük olur.
Ölümden öte bir hayat olmasa,ölüme dayanmak müşkil!
Fakir Ömrünün Tek Servetiydi Kitabları…
Ne sen kendine yetiyorsun
Ne bir başkası sana
Birini bitirmeden
Aklın öbür yolculukta
Erenler ölmez suret değiştirir.
Manavgat Side Müzesi önünde,devrimci gençler tarafından yırtılan Türk bayrağı olayını hiç kafası almadı.
Yani sana bir iş verdiler mi,şaşırıp kalmayacaksın,o işi başarmak İçin ne mümkünse yapacaksın,orayı burayı kurcala,aklını kullan ,işi becer,anladın mı?
Güven,budalalığın bir başka adıdır.
Uzanıp babaannesinin namaz kılışını seyredişi, mırıl mırıl dualar. Ve leddalin, amin Amin Amin İçinden tekrar ederdi, neye? Bütün dualara Babaannesininkilere, anneannesininkiler
Hasta zihniyetli aydın! Sanki millet içinde bir başka millet: Duygu planında yerlerde sürünen, fakat idareci olarak başta! İşte bu başka millet kendinden olmayana halk ismini vermiş, onu küçümsemiş ve tahakküm etmiş.
-Kızı da bir oğlu da bir, bu zamanda, dedi. Kızın yanına gidersin damadın gözüne saplanırsın, oğlanın yanına gidersin gelinin gözüne batarsın. Ölelim gali yapacak iş kalmadı. İşte böyle. Analar babalar evlat yetiştirsin, eversin, sonracığıma ölsünler. Annadın mı, öyle istiyor artık gençlik.
-Ülkücülük, milliyetçiliğin daha ilerisinde bir şey, şuurlu milliyetçilikten geçilen bir kavram, sana anlatmıştım, neydi milliyetçilik?
-İnsanın, kendi çıkarlarına, milletin çıkarlarını tercih etmesi, kendinden önce milleti düşünmesi.
-Evet, ülkücülük ise, böyle düşünen bir kimsenin harekete geçmesi, düşüncelerini fiiliyata dökmesidir.
-Bu tarafsızlar öyledir, dedi İbrahim, herifin evinden on kuruşluk bardağını çalsan kıyamet kopar da, memleket elden gidiyor deyince kılı bile kıpırdamaz!
Pilav tenceresine hep birden salınan on beş, yirmi kaşık. En önemli nokta, bulgur hem çok sıcak hem çok biberli olmalı ki, millet daha çok ekmek yesin, pilav herkese yetsin!
Türk’ün dostu veya düşmanı değil; önemli olan Türk’ün menfaatleri. Bu menfaatleri kavramak , korumak için de, Dündar ağabeyin söylediği gibi, düşüncede harekette milli olmak gerekir. Millet, ayniyet ve devamlılıktır.
Gençtiler Öfkelenmeye ve gülmeye hemen hazır!
-Dursun ulen, İslamiyet Hristiyanlıktan sonra çıkmadı mı? Nasıl Hristiyanın yanında gerici oluruz be!
-Bak amca, dedi, bu adamlar mürekkep yalıyorlar amma mühim olan ne kadar çok mürekkep yaladıkları değil, o mürekkebin ne yazdığı mühim.

– ve asıl ne öğretiyorlar biliyor musun? Bu yabanın yaptığı her işe hayranlık! Bizimkileri de kınama, böylece yetişen çocuklar, pek tabii kendinden utanır, yabana özenir oluyor.

-Geleneği, göreneği, müziği, edebiyatı inançları, hepsi işte, bir dinlerini sokmadık. Ama İslam’a karşılık da dinsizlik modası çöktü. İslam’ı küçümsersen adam oluyorsun, camiye girmek gericilk, kiliseye gitmek ilericilik oluyor

Taş ne kadar büyük atılırsa, sudaki halkalar da o kadar büyük olur.
bu dergide iki önemli mesele vardır; biri çay, öbürü tashih.

-İki kap vardır; birine büyüğüne su koyacaksın, üstündeki küçüğüne de çay. Büyük kaptaki su kaynayınca, üstündeki küçüğe, yani çaya boşaltacaksın. Eğer çayı Galip ağabey istiyorsa beş dakika bekleyeceksin, Dündar ağabey isityorsa on. Çünkü Dündar ağabey az içer, iyi içer. Galip ağabey çok içer, nasıl olursa öyle içer, aldırmaz, anladın mı?

Buradakilerin neye güldükleri belli değil. Hiçbir şeyi ciddiye almıyorlar mı yoksa her şeyi gerğinden fazla mı ciddiye alıyorlar?
Yani insanla insanlık aynı şey mi? Biraz düşünebilsem, biraz düşünebilsem, fakat düşünmek nasıl olur? Yani ateşi görünce, akla cehennemin gelmesi mi düşünmek? Yoksa mesela ateşin, cehennemin ne olduğunu anlamaya çalışmak mı düşünmek?
Ölümden öte bir hayat olmasa, ölüme dayanmak müşkül!
Ah ortacılar, ah bir şeye karışmamayı akıllılık sanan budalalar Karşınızda bir cinayet işlenecek, sizler de suç ortağı olacaksınız ve yine de rahat olacak vicdanınız, çünkü karışmadınız. Sadece izlediniz. ah sizler!
Ne sen kendine yetiyorsun
Ne bir başkası sana
Birini bitirmeden
Aklın öbür yolculukta
Sancı çeken bu topraklar üzerinde biz artık ölmeyeceğiz.
Bazı dağlar vardır; başları dik, gururlu ve sakin dururlar. Büyük patlama oluncaya dek hiç kimse o dağların bağrında yanıp duran ateşi fark etmemiştir.
Hiçbir şey konuşmadan, Dursun’un bacaklarından ve kollarından tutup bir iki salladılar ve hız alıp kapalı cama doğru fırlattılar.
Kırılan camların şangırtısı Dursun’u bir an kendine getirdi, içinden Dündar Bey’e seslendi:
Hem erenler ölmez efendim, suret değiştirirler!
Vatan sağ olsun!
Yüreğinde hep duyduğu boşluk, yine bu yürekte kime, neye karşı olduğu bilinmeyen engin bir merhamet
Yüreğinin kabarıp kabarıp şiştiğini hissetti Dursun, Türk olmak, şüphesiz gurur veriyordu ona.
-Ülkücülük; milliyetçiliğin daha ilerisinde bir şey, şuurlu milliyetçilikten geçilen bir kavram, sana anlatmıştım, neydi milliyetçilik?
İnsanın, kendi çıkarlarına, milletinin çıkarlarını tercih etmesi, kendinden önce milletini düşünmesi.
-Evet, ülkücülük ise, böyle düşünen bir kimsenin, harekete geçmesi, düşüncelerini fiiliyata dökmesidir.
Hürriyet Ne mübarek şey şu hürriyet! Ve onun adına ne çok zincirler örülüyor.
Ve aklına geldi Leyla’nın; kaçmak o kadar kolay mıydı?
Ne sen kendine yetiyorsun
Ne bir başkası sana
Birini bitirmeden
Aklın öbür yolculukta.
Zafer, ülkücülerin olacak! Ben göremesem de
Metin hayretle ona bakıyordu, öleceğine bu kadar içtenlikle inanıp böyle gülümseyebilir miydi insan?
Onu, yaprakların solup gitmesi hüzünlendirirdi, şu kısalık var ya, bir tadımlık, acısı ve tatlısı ile, elden uçup gitmesi!.. İsteği sadece devamlılıktı, solmayan, bitmeyen, sonu olmayan! Sonları sevmiyordu Dursun.
Kızın kafası, yılların tozlarına bulanmış kara bir in gibiydi, çocuk, soruları ile, sesi ile, tavrı ile, bu karanlığa belki bir ışık düşürebileceğini umut ediyordu.
-Kuzum canım, ülkücü ne demek?
-Kendi şahsi menfaatlerinin üstünde, milletin menfaatlerini gözetmek ve bu amaçla, harekete geçmek demek.
Çocuk, iyi geceler kavramını, yaşadıkları zaman için -belki hiç farkında olmadan- garip bir alay telakki ediyordu.
-Ama sen bir kere bana, korkan insan her dakika ölür, korkmayan ise bir defa dememiş miydin?
-Evet doğru söylüyorsun, ama korkmamak demek tedbir almamak değildir.
Kaç gündür, içinde biriken zehir, gözyaşları ile boşalıyor, yüreği hafifliyordu.
Hem erenler ölmez efendim, suret değiştirirler!
Türkiye’nin düşmanı çok, dostu yok
Bu tarafsızlar öyledir, dedi İbrahim, herifin evinden on kuruşluk bardağını çalsan kıyamet kopar da, memleket gidiyor deyince kılı bile kıpırdamaz!..
-Bazı şeyleri yapamayacağını bilir insan, düşünmeme lüzum yok.
-O kadar değil, insan yapamayacağını sandığı pek çok şeyi, pek güzel yapar.
-Beni denemekten vazgeçsen.
-Karşındakini devamlı denemek zorundasın, kimseye itimat yok.
Memlelette bütün olup bitenleri, kavgaları, başarıyı, yenilgiyi, hatta ölümü, bütün gerçekliği ile kendi içinde yaşıyor, bu yüzden fazla yıpranıyor.
öleceğine bu kadar içtenlikle inanıp böyle gülümseyebilir miydi insan?
Bütün aldanışlar böyle olmamış mıydı: Bu benden işte!
Deminden beri hiç konuşmayan Mahir, heyecanla söze karıştı, garip şekilde mahzun ve masum görünen yüzünde yeşil gözleri pırıl pırıl kırpışıyordu:
-Öğreti bu zaten, insanlığa tapacaksın, insanı seveceksin ama dikkat, yanı başındakini değil, çok uzaktakini, tanımadığın, görmediğin, bilmediğin kişiyi.
Çünkü bizim okullarda, düşünme öğretilmiyor. Ezber isteniyor. Bizim okullarda, biz öğretilmiyoruz
Gençlik milletlerin geleceğinin en büyük teminatıdır. Gençlikten gerekli ihtimam esirgenirse, kalkınma savaşı kazanılsa bile, milletler badirelere sürüklenebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir