İçeriğe geç

Sakıncalı Piyade Kitap Alıntıları – Uğur Mumcu

Uğur Mumcu kitaplarından Sakıncalı Piyade kitap alıntıları sizlerle…

Sakıncalı Piyade Kitap Alıntıları

..ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra, siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, onbinlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!
Hiç unutmam, Hukuk Fakültesinden bir asistan arkadaşım, bir Amerikalı subayın tercümanı olarak Patnos’a gelmişti. İlerici olmasına ilerici, devrimci olmasına devrimciydi. Yedeksubaylığını yapıyordu. Alayın eğitim alanında karşılaştık.
    Görmezlikten geldi. Tam önümden geçerken, başını Amerikalı subaya doğru dönerek, geçti gitti.
    Kolay mı, sakıncalı olmak? Ya bana selâm verdiğini görürlerse ne olur, önce elinden yedek subaylık hakkı alınır, sonra yaptığı doktora hiçe sayılır, belki kurşuna da dizilirdi!
    Bîr merhaba için değer miydi bunca tehlikeye atılmak?     İşte onun için, bir küçücük merhaba bile içimi ısıtırdı.
    Benim üzerimde siyah bir kazak var. Alacakaptan’ın üzerinde de, şık bir palto. İkimizin saçları da, dibinden kesilmiş. Kazmayı yere vururken, Alacakaptan’ı düşünüyorum. Türkiye’nin en genç dekanıydı. 33 yaşında profesör olmuştu. Arkadaşları asistanlık yapıyordu hâlâ. Suçu neydi, neydi ki, böyle, Astsubay Osman’ların elinde, kürek mahkûmları gibi çalıştırılıyordu? Şimdi Başçavuş Osman’ı çekip sorsan Ben emir kuluyum efendim diyecektir.
    Hoş, bunları tek tek sorguya çeksen, herkes suçu birbirinin üzerine atar.
Anayasa’yı tağyir, tebdil ve ilga ve etmek Cezaevinde özellikle köylü sanıkların, yasanın bu sözlerine hiç dili dönmezdi.Bu maddeden tutuklanıp,cezaevine atılanlar, içerde önüne gelene sorarlardı: Anayasayı tangır tungur etmişiz; bastılar sopayı,nedir bunun cezası?
Gülümsemek Bu bir insanlık belirtisidir!
Aziz Nesin
Düşünenlerin öldürülmemesi, öldürülenlerin hiç unutulmaması dileğiyle .
Kıssadan hisse: görünüşe aldırmayacaksınız ve aldanmayacaksınız.
Gülümsemek, bu bir insanlık belirtisidir!
O günlerdeki aramalarda ilginç olaylar geçiyordu. Bir sıkı yönetim görevlisi, lt; lt; V. İ. LENİN gt; gt; biçimde yazılan Lenin’in adını taşıyan bir kitabı görünce :
– Yaz oğlum, Altıncı Lenin demişti. O günlerde bu olay dilden dile dolaşırdı.
İşin tersliğine bakın: Eğer, bir kimse, mahkûm olup da, af yasasıyla affedilirse, suç, bütün hüküm ve sonuçlarıyla kaldırılacağı için, bu kişi, her türlü kamu hakkını elde edecektir. Fakat, mahkûm olmayıp da beraat ederse, af yasasının kapsamına girmediği için, örneğin, kamu görevine alınmayacaktır. Çünkü, bunu önleyen 12 sayılı kararname kapı gibi, önlerinde durmaktadır.

Ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Suç işleyen, mahkûm olan, beraat edenden daha ayrıcalıklı duruma girmektedir. Bu, ancak Türkiye gibi, demokratik hukuk devletinin bütün koşullarıyla uygulandığı ülkelerde olmaktadır.

O günlerdeki aramalarda ilginç olaylar geçiyordu. Bir sıkıyönetim görevlisi, «V. İ. LENİN» biçiminde yazılan Lenin’in adını taşıyan bir kitabı görünce:
Yaz oğlum, Altıncı Lenin demişti. O günlerde bu olay dilden dile dolaşırdı. Guevera’nın fotoğrafını, bir hafif müzik sanatçısına benzeten bir başka iyi niyetli görevli de, bu suç kanıtına el koymak isteyen bir onbaşıyı şiddetle azarlamıştı.
İhtilâl nasıl yapılır?

Nasıl yapılacak, bir gece ansızın, elinizde silâh hükümeti alaşağı edersiniz, olup biter. Şunun şurasında düşünecek ne var?.

Türkiye’de ihtilâller de son derece, demokratik yöntemlerle yapılmaktadır. Bu bakımdan dünyada eşine pek rastlanmayan ilginç ülkelerden biriyiz. İhtilâlleri bile, Mısır’daki Sağır Sultan’ın duyacağı biçimde, herkesin gözü önünde millî birlik ve beraberlik içinde plânlayıp, örgütleriz.

12 Mart böylesine demokratik yollarla gerçekleştirilmiştir. Cuntalar kurulmuş, bunu herkes duymuştur. Cunta kuranlar az kalsın, kuruluşlarını Ankara Valiliğine bile bildireceklerdi amma, herhalde bunu akıl edememişlerdi.

İstanbul’da, 83 deniz subayı ile birlikte yargılandı. İddianameye göre, özyörük, İstanbul’da gizli bir toplantıya katılmıştı. Özyörük, suçlamayı şu kesin ve inandırıcı gerekçe ile reddetti.
-Efendim, ben o gün ishaldim. Gerçi o eve gittim amma, ishal olduğum için, sık sık banyoya gittiğimden ne konuşulduğunu duymadım

Alın size. bir ikinci «Dimitrof» savunması

Aynı dava için, Tabiî Senatör Ekrem Acuner’in dokunulmazlığı kaldırıldı. Acuner, Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak, dokunulmazlığını kaldıran kararın iptalini istedi. Bu istek dolayısıyla, davanın belgeleri incelendi. Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararında özyörük’ün o gün ishal olduğu da belirtildi. Böylece, özyörük’ün ishali lt; lt;Anayasa Mahkemesi içtihatlarına» geçmiş oldu.

Gençlik Kolu kuracak kadar genç sanmayın, özyörük, 1953 yılından beri, doçenttir. O tarihten bu tarihe, bir türlü bir kitap hazırlayıp, profesör olamamıştır.

Doç. özyörük’ün öğrencileri profesör oldu: Doçent olduğu zaman ana rahmine düşen çocuklar, Hukuk Fakültesini bitirdiler. Fakat o, her devirde, bir başka siyasal akımın dibini bulmakla meşgul olduğundan, bir türlü profesör olamadı.

«Sağı, solu belli olmaz. gt; gt;

Bu söz, ne yapacağı belli olmayan kimseler içindir. Türk siyasal yaşamında bu söz çok geçerlidir. Adama bakarsınız, solcu mu solcu, ilerici mi, ilerici, ama bir tehlike gördü mü, haydi, öbür tarafa. Hani nerede bu adamın sağı, nerede solu? Kıssadan hisse: Görünüşe aldırmayacaksınız ve aldanmıyacaksınız!

Yani, aynı suç için Ceza Yasasının 141 inci maddesinden gözaltına alın, sonra komünizm propagandası yapmak suçundan 142 nci madde gereğince yargılan, suçun niteliği değişsin, Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga suçunun kapsamına alın, Yargıtay lt; lt;suçu yok» desin, bundan sonra da, aynı eylem için, bir yıllık bir cezayı öngören 312 nci maddeye sokul, ondan sonra da dosyan kaldırılsın.

Sen sağ, ben selâmet!

Kuvvetin basladigi yerde hukuk yoktur
Gel zaman, git zaman, Nihat Erim, butun kitaplarini, Meclis kitapligina bagisladi. 12 Mart donemini yasadiktan sonra, belki de ne olur, ne olmaz, gunun birinde benim evimi de basip, yasaklanmis sol yayin bulurlar diye dusunerek evinde tek kitap birakmadi.
Simdi kitapsizdir!
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Hisryin Gazi Tepeleri’ nde, kutsal taslar varmis. Ankara’ li kadinlar, bu tepeye tirmanip, adak icin taş atarlarmis. Taş, kayaya yapisip kalirsa, adagin yerine gelecegine inanilirmis
Efendim, biz köylüyüz, ne anlariz Anayasa’ dan, ihlal edilmisse, şehirliler etmistir
Silahli Kuvvetlerimizde, adlarini duymadigimiz, yuzlerini gormedigimiz subaylardan olusan bir saglikli yapi var. Butun olup bitenlere karsi, Silahli Kuvvetleri ayakta tutanlar bu adsiz kahramanlardir iste
Ne zaman gizli ihtilal orgutu turunden sozler duysam gulerim. Neresi gizli yahu, neredeyse, Genisletilmis Komuta Konseyi’ nin toplantisi canli yayin olarak televizyonda yayinlanacakti!
12 Mart gelince, tufek icad oldu, mertlik de bozuldu
Gorunuse aldirmayacaksiniz ve aldanmayacaksiniz!
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
komünistliğimiz ülkücü tanıkların bilirkişiliği ile hemen oracıkta kanıtlanmış oldu.Bundan sonra savun bakalım kendini savunabilirsen.Koskoca ülkücü gelmiş komünist olup olmadığını saptayıvermişti
Aradan geçen 30 yılda hiç olmazsa cellatlar da gülümsemesini öğrenmişlerdi. Gülümsemek, bu bir insanlık belirtisi
Bu kadar da olmaz, diyeceksiniz amma olur, olur. Hiç merak etmeyin burası Türkiye. Olur bunlar!
Ben sakıncalı piyade statüsündeyim. Resmî yazışmalardaki adım bu. Sakıncalı piyade er.
İnsanın komünist olup olmadığını anlamak çok güç iş: Önce izleyeceksin, sonra fişleyeceksin, telefonu dinleyeceksin, gözaltına alacaksın, tutuklayacaksın, yargılayacaksın, mahkûm edeceksin Oooo, uzun iş.
Kolay mı, sakıncalı olmak? Ya bana selâm verdiğini görürlerse ne olur, önce elinden yedek subaylık hakkı alınır, sonra yaptığı doktora hiçe sayılır, belki kurşuna da dizilirdi!
Tümen Komutanının odasına gireyim. Sertçe topuk selâmı verdikten sonra, başlayayım şarkı söylemeye:
Ben bir küçük askerim
Laay, lay layla lay
Sınırlarda gezerim,
Laay, lay layla lay
Acaba Tümgeneral içtenlikle söylenen bu şarkı karşısında ne yapar? Ayberk’in yanıtı hemen hazır:
Elazığ Akıl Hastanesine gönderir.
Ambalaj kâğıdında komünizm propagandası bulanlar; kimbilir, belki, kâğıdı ışığa tutup, İçinde orak çekiç olup olmadığına da bakmışlardır. Belki, sekize, ona katlayıp, bu yolla, kâğıtta Lenin’in resminin varolup olmadığını da incelemişlerdir.
— Efendim, biz köylüyüz, ne anlarız Anayasa’dan, ihlâl edilmişse, şehirliler etmiştir
12 Mart böylesine demokratik yollarla gerçekleştirilmiştir. Cuntalar kurulmuş, bunu herkes duymuştur. Cunta kuranlar az kalsın, kuruluşlarını Ankara Valiliğine bile bildireceklerdi amma herhalde bunu akıl edememişlerdi.
Askerî Savcı, bir yazımın içinde sol sözcüğü geçen bir bölümünden dolayı kahredici darbeyi vurmuştu! Suç da büyüktü. Bir halk türküsünü yazıda anarak, komünistlik yapılmıştı. Kaçırır mıydı bunu, koskoca savcı? Soldan sağa salla bayrağı düşman üstüne . İşte dehşetengiz yazı bu. Savcı, uzun araştırmalardan sonra bu sözde komünizm propagandası olduğunu saptayıp, imzayı basmıştı. Evet yakalamıştı komünisti. Hem de kıskıvrak!
Tutuklanmak için çalmadığım kapı kalmadı, sonunda kaçma şüphesi vardır gerekçesiyle tutuklandım.
Ama, adıyla sanıyla bildirilen bir hukuk doçentinin, askeri mahkemesinin huzurunda, kendini, ishal olduğu için, gizli örgütün toplantısını dikkatle izleyemediğini, çünkü sık sık helaya gitmek zorunda kaldığını söyleyerek savunmaya kalkışı, sonra da savunmanın Resmi Gazete’de yayınlanışı, gülmecenin en somut örneğidir.
Aradan geçen otuz yılda, hiç olmazsa, cellâtlar da gülümsemesini öğrenmişler. Gülümsemek, bu bir insanlık belirtisidir!
Düşünenlerin öldürülmemesi, öldürülenlerin hiç unutulmaması dileğiyle
Fakat,ben de hukukçuyum.Biraz da meslek tutkusu beni dürtüyor.Önce haksızlığı saptamak,sonra,bu haksızlığı onarmak isteği ağır basıyor.
İyi ki,askerliğimi deniz kenarında yapmadım.Bir de yattığın yerden deniz görüyor diye para almazlar mıydı?
Ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor:Suç işleyen,mahkum olan,beraat edenden daha ayrıcalıklı duruma girmektedir.
Bu ancak Türkiye gibi,demokratik hukuk devletinin bütün koşullarıyla uygulandığı ülkelerde olmaktadır.
-Tanık profesörün,siyasi hayatı,çok dalgalı geçmiştir.Belki yarın,bakan olmak için lt;halklara özgürlük gt; sloganını ilke yapan siyasi partilere de girebilir.Bunu bildiğim için kendisini ciddiye almadım.
Ben Yıldırım Bölge Cezaevinde radyo dinlerken,arandığımı ve teslim olmazsam,silah kullanılacağını,dinler dinler gülerdim
Bizler, Anayasa’ya saygı yürüyüşünü düzenlemekle,Anayasa’yı çiğnemiştik!
O günlerde aramalarda ilginç olaylar geçiyordu.Bir sıkıyönetim görevlisi, V.I LENİN biçiminde yazılan Lenin’in adını taşıyan bir kitabı görünce:
-Yaz oğlum,Altıncı Lenin demişti.
Cezaevinde özellikle köylü sanıkların,yasanın bu sözlerine hiç dilleri dönmezdi.Bu maddeden tutuklanıp,cezaevine atılanlar,içerde önüne gelene sorarlardı:
-Anayasayı tangır tungur etmişiz,bastılar sopayı,nedir bunun cezası?
Memleketimizde ve özellikle Sıkıyönetimimizde o günlerde düşünce özgürlüğü vardı.Her savcı,istediği kadar kişinin ölüm cezasına çarptırılmasını isteyebilirdi.Bu bakımdan düşünce özgürlüğü,tam anlamıyla yürülükteydi.
Kökü dışarıda olduğumuz,son bağımsız Müslüman Türk devletini yıkarken yakalandığımız,böylece ortaya çıktı.Ne yapacağız şimdi?
O günlerdeki aramalarda ilginç olaylar geçiyordu. Bir sıkıyönetim görevlisi, V. I. LENIN- biçiminde yazılan Lenin’in adını taşıyan bir kitabı görünce: -Yaz oğlum, Altıncı Lenin demişti. O günlerde bu olay dilden dile dolaşırdı. Guevera’nın fotoğrafını, bir hafif müzik sanatçısına benzeten bir başka iyi niyetli görevli de, bu suç kanıtına el koymak isteyen bir onbaşıyı şiddetle azarlamıştı.
Komünist düzenin getirilmesinde bayrağın soldan sağa düşman üzerine sallanacağını belirtmektedir.

Vay anasına! Demek böyle demiş! Demiş mi? Demiş! öyleyse bastır cezayı

Oktay etiman adlı bir tutuklu İstanbul Selimiye cezaevinden ankayara getirilmişti.Gelir gelmez de cezaevi müdürünün bulduğu demokratik yola başvurarak yani deftere bunu yazarak anayasal hakkını kullanmak istemişti
Sekiz aydır yıkanmıyorum banyo yapmama izin verilmesini istiyorum yanıt olarak üsteğmen burhan poturna tarafından aynı deftere yeni geldin ulan acelen ne dir.
Bir adam durup dururken tutuklanmaz. Tutuklanması için suç işlemiş olması gerekir. Bir kimsenin suç işlediğine ilişkin güçlü belirti varsa, o kişi tutuklanabilir. Hakkında dava açılan herkesin tutuklanması diye bir kural yoktur. Yoktur amma, gel bunu Sıkıyönetimcilere dinlet, dinletebilirsen.
Yaşamın katı gerçeği, bütün uydurmaların sınırını aşar. İnsanoğlu öyle katı gerçekler yaşar ki, bunları yaşamadan uydurmanın olanağı yoktur. İşte bu yüzden yaşanmış kimi olaylar, anlatınca kimsenin inanmayacağı denli gerçekten daha gerçektirler. Oysa ülkemizin insanları, 62 yaşımın aklımın erdiği yarım yüzyılı içinde sürekli olarak, anlatılsa kimsenin inanmayacağı, inanamayacağı olaylar yaşamışlardır, yaşamaktadırlar.
Aradan geçen otuz yılda, hiç olmazsa, cellatlar da gülümsemesini öğrenmişler. Gülümsemek, bu bir insanlık belirtisidir!
Kuvvetin başladığı yerde ise,hukuk yoktur.
Gülümsemek, bu bir insanlık belirtisidir!
Mamak Cezaevine, son olarak yedeksubay öğrencisi olarak girmiş, er olarak çıkmıştım. Ne onbaşı, ne çavuş. Düpedüz er.
Er kişi niyetine!
Hukuk devleti de ortadan kaldırılmıştır. Bunun için, yapılan edilenler hep kuvvete dayanır. Kuvvetin başladığı yerde ise, hukuk yoktur.
Duruşma sözcüğü buradan geliyor herhalde. O durdu. Ben durdum, öteki sanıklar durdu. Böylece duruşmuş olduk.
Uğur Alacakaptan ile birlikte yargılanırken, en büyük suçlarımızdan biri, Anayasa’ya saygı yürüyüşü düzenlemekti. Bizler, Anayasa’ya saygı yürüyüşü düzenlemekle, Anayasayı çiğnemiştik! Yürüyüş, Ankara Hukuk Fakültesi önünde başlamıştı. Anıtkabir’de son bulmuştu. Bizim suçumuz, Anayasa’nın, Cebeci ile Tandoğan alanı arasındaki bölümünü çiğnemekti.
Gel zaman, git zaman, Nihat Erim, bütün kitaplarını. Meclis kitaplığına bağışladı. 12 Mart dönemini yaşadıktan sonra, belki de ne olur, ne olmaz, günün birinde benim evimi de basıp, yasaklanmış sol yayın bulurlar diye düşünerek evinde tek kitap bırakmadı. Şimdi kitapsızdır!
Memleketimizde ve özellikle Sıkıyönetimimizde o günlerde düşünce özgürlüğü vardı. Her savcı, istediği kadar kişinin ölüm cezasına çarptırılmasını isteyebilirdi. Bu bakımdan düşünce özgürlüğü, tam anlamıyla yürürlükteydi.
Komünist düzen nasıl getirilir? Komünist düzen gelirken, bayraklar soldan sağa mı sallanır? Herkesin bir bayrağı var, bayraklar sola da sallanır, sağa da.
Sağına sarımsak, soluna soğan .
Acaba böyle mi savunsam kendimi? Sonra savcı ne der?
Tutuklanmak için çalmadığım kapı kalmadı, sonunda kaçma şüphesi vardır gerekçesiyle tutuklandım.
O günlerde insanca, dostça bir merhabanın bile özlemini çekiyorduk.
Bir adam durup dururken tutuklanmaz. Tutuklanması için suç işlemiş olması gerekir.. Bir kimsenin suç işlediğine ilişkin güçlü belirti varsa, o kişi tutuklanabilir. Hakkında dava açılan herkesin tutuklanması diye bir kural yoktur.
Yoktur amma, gel bunu Sıkıyönetimcilere dinlet, dinletebilirsen. Şöyle bir sıralarsak, suç işlediğine ilişkin güçlü belirtiler bulunan bir kimse, eğer suçu ağır cezalık ise tutuklanabilir. Başka?.. Başkasışu: Suç devlet ve hükümet nüfuzunu kırıyorsa, sanık yine tutuklanabilir Ayrıca, sanığın kaçma şüphesi varsa ya da suç kanıtlarını değiştirme ya da suç ortaklarını yalana zorlama sakıncası varsa, mahkeme sanığı tutuklayabilir.. Bir koşul daha var. Sanık işsiz güçsüz takımındansa, yeri yurdu adresi yoksa, yani türkçesiyle ipsiz sapsız biriyse, sanık mahkemece tutuklanabilir.
«Hiç, insan klasik müzik dinlediği için komünist sayılır mı?» diye düşünmeyin.
Teğmen Nazım Ata, Gürbüz Özdemir adlı bir yüzbaşıyla, Hüseyin Akdağ adlı bir yedek asteğmen tarafından ihbar edilmişti. Yüzbaşı Gürbüz özdemir’in ihbarı şöyleydi:
— Teğmen Nazım Ata, Şopen falan dinlermiş
Şopen de acaba Marksist – Leninist miydi?.
Şopen’in «kimlik tesbiti» yapılırdı, fakat şu «falan» kimdi? Belki bu teğmen, «falan» adlı kompozitörü dinleyerek komünizm propagandası yapmıştı?
— Şopen falan dinlermiş
Hukuk devleti de ortadan kaldırılmıştır. Bunun için, yapılan edilenler hep kuvvete dayanır. Kuvvetin başladığı yerde ise, hukuk yoktur.
Uğur Alacakaptan ile birlikte yargılanırken, en büyük suçlarımızdan biri, «Anayasa’ya saygı yürüyüşü» düzenlemekti. Bizler, Anayasa’ya saygı yürüyüşü düzenlemekle, Anayasayı çiğnemiştik! Yürüyüş, Ankara Hukuk Fakültesi önünde başlamıştı. Anıtkabir’de son bulmuştu. Bizim suçumuz, Anayasa’nın, Cebeci ile Tandoğan alanı arasındaki bölümünü çiğnemekti.
«Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın».
«Bir kahvenin kırk yıllık hatırı vardır» derler ya, inanmayın sakın.
Gözaltına alındıktan sonra da arandığım ve teslim olmam gerektiği günlerce radyo ve televizyonda ilân edilmez mi? Ben Yıldırım Bölge Cezaevinde radyo dinlerken, arandığımı ve teslim olmazsam, silâh kullanılacağını dinler dinler gülerdim..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir