İçeriğe geç

Sakallı Celal Kitap Alıntıları – Orhan Karaveli

Orhan Karaveli kitaplarından Sakallı Celal kitap alıntıları sizlerle…

Sakallı Celal Kitap Alıntıları

Bastonumu soksam yeşertecek kadar verimli bu Anadolu toprağından, üzerinde yaşayan insanların karnını doyuracak kadar ürün alamamayı başardığımız için ne kadar alkışlansak yeridir.
Bir gün Ahmet İsvan’a Bak evladım der, memlekete hizmet etmek istiyorsan, bunu, kimseye duyurmadan, belli etmeden yapacaksın. Aksi halde, ne yapar eder engellemeye çalışırlar
Bir tanıdığını çivi gibi adamdır diye tarif edince arkadaşları Ne çivisi yahu!. Zayıf, sünepe herifin tekidir o.. sözleriyle karşı çıkarlar. Acı acı güler Sakallı Celâl Bey: Çivi gibidir, derken yanlış anlaşıldım galiba. Kafasına vurmazsanız, iş görmez, işe yaramaz demek istemiştim
Mizyal ismini verdiğim Belkıs’ı daima severim. Beni bir zamanlar hakikaten sevmiş idi. Kendisini ben daima sevdim ve seviyorum. Ruhumun acılarından birisi de kendisiyle birlikte yaşamamış bulunmaktır..
Sen ilkbaharsın, ben ise sonbahar. Bunların ikisi de bahardır ama bir araya gelmezler; gelemezler!
Küçük kuşlar heykellerin üstüne s*çarlar ama heykel onlara bir şey yapamaz!
Bağban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur.
..inci istiridyeden çıkar ama her istiridyeden değil. Anaların doğurduğu her insanda zekanın bulunmadığı gibi!
Zeki çocuk inci gibidir.
Sebebi neydi tam anımsamıyorum bir gün bana ‘Bak evladım’ demişti, ‘yozlaşmış toplumlarda yaşamak durumunda olmak öyle bir şeydir ki, insan kazara bir çukurun içine düşse ve -tesadüf bu ya- düştüğü yer bir lâğım çukuru olsa ama nasılsa üstüne bir damla bile pislik sıçratmadan bir kenarda durmayı başarıp imdat istese ve birileri gelip onu oradan kurtarsa, gene de kolay kolay atamaz üstüne sinen pis kokuyu!..
Yoksulluktan kırılan bir köy kahvesinde konuşurken:
– Bastonumu soksam yeşertecek kadar verimli bu Anadolu toprağından, üzerinde yaşayan insanların karnını doyuracak kadar ürün alamamayı başardığımız için ne kadar alkışlansak yeridir! demiş
Türkiye Doğu’ya yol alan bir büyük gemi. Bu geminin içinde Batı’ya koşanlar var. Ve biz de bunu Batılılaşmak sayıyoruz.
Her istiridyeden inci çıkmaz.
Bizde âlim yetişmiyor, diyorlar. Yetişeni ne yaptık ki, yetişeceğe hayrımız dokunsun?
İnsan kendini toz gibi rüzgâra bırakınca
Her konuyu iyi bildiğini sanan insan makbul insan değildir. Eğer sizin aklınız matematiğe eriyorsa artık coğrafyadan iyi sonuç almanız beklenemez. Çünkü aklınızı hep matematiğe yorarsınız.
Fikir akımları zor, kuvvet ve şiddetle reddedilemez. Aksine (bunları) güçlendirir. Buna karşı en etkin çare, gelen fikir cereyanına fikirle karşılık vermektir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
– hayatta hiçbir göreve zirveden başlanmaz! Basamaklar, hak edildikçe ağır ve emin adımlarla çıkılır. Hemen zirveye oturanlar veya oturtulanlar, basamakları tanımadıkları için kolayca aşağı yuvarlanır ama emin adımlarla hedefe ulaşanlar yerlerinden edilemezler kolay kolay.
Kıran da olsa kırıl sen, fakat bükülme sakın!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sakallı Celal Bey haklı: Türkiye Doğu’ya yol alan bir büyük gemi. Bu geminin içinde Batı’ya koşanlar var. Ve biz bunu Batılılaşmak sayıyoruz.
Yirmi beş yaşındaki bir gencin cenazesinde Elli yaşındaki biri iki defa yirmi beş yaş hayatını mı yaşamıştır sanıyorsunuz? İnsan hayatı dilimlere bölünmez bir bütündür demişti
Bizim memlekette işçinin aydınına, okumuşuna kimse tahammül edemez. İşçiler bile!. derdi. Bir tarihte bir fabrikaya işçi olarak girmişti. Boş saatlerinde, gördüğü işi geliştirecek İngilizce ve Fransızca kitaplar okuduğunu gören ustabaşı ondan kuşkulanmış ve ekmeğinden etmişti.
Yalnız yaşadım; kim, beni nereden bilecektir?
Kalbinde her dakika şu ulvî hasretin
Ateşten gagasını duy, daima düşün:
Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?
Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?
Telefondaki ses Onu kaybettik deyince kafama bir balyozla vurulmuş gibi oldum!.. Bazı şahsiyetler vardır ki insan onların ölümden istisna edildiklerini ve hiç ölmeyeceklerini düşünür ve bir gün onların da Her nefs ölümü tadıcıdır kanununa tâbi olduklarını öğrenince afallar
Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür.
Güçlü bilek kafaları geliştiremez ama çalışan kafa bileğini güçlendirmeyi bilir.
Bir kere, hayatta hiçbir göreve zirveden başlanmaz. Basamaklar, hak edildikçe ağır ve emin adımlarla çıkılır . Hemen zirveye oturanlar veya oturtulanlar, basamakları tanımadıkları için kolayca aşağı yuvarlanır ama emin adımlarla hedefe ulaşanlar yerlerinden edilemezler kolay kolay.
Alçakgönüllü değerlerin güme gittiği bir ortamda herkesin ben de varım’ diye bar bar bağırması, kişilikte ya da görünümde – bazen ikisinde birden- abartıya varması doğal karşılanmalıdır.
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil.
Kıran da olsa kırıl sen, fakat bükülme sakın.
Bizim memlekette işçinin aydınına, okumuşuna kimse tahammül edemez. İşçiler bile!..
Kendini tanımak” kendini “bulmakla” mümkündür. Bulmak için de durup dinlenmeden aramalıyız!..
Sebebi neydi tam anımsamıyorum, bir gün bana Bak evladım demişti, yozlaşmış toplumlarda yaşamak durumunda olmak öyle bir şeydir ki, insan kazara bir çukurun içine düşse ve -tesadüf bu ya- düştüğü yer bir lağım çukuru olsa ama nasılsa üstüne bir damla bile pislik sıçratmadan bir kenarda durmayı başarıp imdat istese ve birileri gelip onu oradan kurtarsa, gene de kolay kolay atamaz üstüne sinen pis kokuyu!..
Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir
Bizde âlim yetişmiyor, diyorlar. Yetişeni ne yaptık ki, yetişeceğe hayrımız dokunsun?
#8212; Bak Hamdullah, dedi. Meşrutiyet ilan ettik, olmadı. Cumhuriyet i getirdik, gene olmadı. Bir de ciddiyet i denemeye ne dersin?
Türkiye Doğu’ya yol alan bir büyük gemi. Bu geminin içinde Batı’ya koşanlar var. Ve biz de bunu Batılılaşmak sayıyoruz
Sende bu kadar meziyet varken ve değersiz insanlar bile hayatta muvaffak olurken sen niçin suyun yüzünde kalamayıp boğuluyorsun?
Sakallı Celâl söyleşisinin sonunda size bir Çin hikayesi anlatayım dedi ve şu hikayeyi anlattı:

-Bir Çin filozofu ufka bakıyormuş. Uzaklardan bir deve kervanının geçtiğini ve develerin sırtında ipek kumaşların asılı olduğunu görmüş. Filozof, benim bildiğim, develer ipek giysiler giymez demiş. Bunları insanlar için taşıyor olsalar gerek. Sonra da şöyle düşünmüş: yeryüzünde deve az insan ise çok, bazı işleri insanlara yaptırmalı! Bizim filozof ertesi gün eline bir ip almış, zavallı bir Çinliyi belinden bağlayıp götürmüş tarlasına. Elindeki ucu sivri değnekle kıçını dürtünce Çinli can havliyle ileri atılmış, filozof da ipin öbür ucuna bağladığı sabanını toprağa batırıvermiş,başlamış tarlasını sürmeye. Çinli kan ter içinde ipin ucundaki sabanı çekerken filozofun ipi beline nasıl bağladığını düşünmeye başlamış ve düğümü çözerek kaçmayı başarmış. Filozof ertesi gün zavallı köylüyü yakalayıp kolundan bağlamış. Adam gene çözmüş. Boynundan bağlamış, gene olmamış. Neresinden bağlasa çözülüyor. Filozof öyle bir yerinden bağlayayım ki eli yetişip çözemesin diye düşünmüş ve adamın beyni aklına gelmiş. Beynini bağlarsa eli kafasından içeri giremeyeceğine göre düğümü de çözemez diye düşünmüş ve öyle yapmış.

Sakallı Celâl bu hikayeyi anlattıktan sonra işte o günden beri birtakım insanlar büyük kitlelerin beynini mistik ve metafizik düşüncelerle bağlayarak yoksul insanları emirlerinde kullanıyorlar ve kocaman tapınakları da bunun için yapıyorlar! diyerek konuşmasını bitirdi.

Bağban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur
(Bahçıvan bir Gül için bin dikene katlanır)-Fuzuli
Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir. Türkiye’de ‘aydın’ geçinenler ‘Doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde ‘Batı’ yönünde koşturarak ‘Batılılaştıklarını’ sanırlar!
Bastonumu soksam yeşertecek kadar verimli Anadolu toprağından, üzerinde yaşayan insanların karnını doyuracak kadar ürün alamamayı başardığımız için ne kadar alkışlansak yeridir!
Büyük adam, kendisine sunulmuş olan çeşitli bilim dallarından birine kendini kaptıran ve böyle yaptığı için de diğer bilim dallarını ihmal ederek seçtiği dalda ilerleyen adamdır! Her konuyu iyi bildiğini sanan insan makbul insan değildir.
‘Meşrûtiyet’ ilan ettik, olmadı. ‘Cumhuriyet’ ilan ettik, gene olmadı. Bir de ‘ciddiyet’i denemeye ne dersin?-Sakallı Celâl
Hayatta hiçbir göreve zirveden başlanmaz! Basamaklar, hak edildikçe ağır ve emin adımlarla çıkılır. Hemen zirveye oturanlar veya oturtulanlar, basamakları tanımadıkları için kolayca aşağı yuvarlanır ama emin adımlarla hedefe ulaşanlar yerlerinden edilemezler kolay kolay.-Tevfik Fikret
Sen ilkbaharsın, ben ise sonbahar. Bunların ikisi de bahardır ama bir araya gelmezler; gelemezler!
Anlayışlı, sevecen bir tavırla dinler Tevfik Fikret öğrencisini ve gözlerinin içine bakarak şu düşündürücü ve ilginç cevabı verir:
– Bir kere, hayatta hiçbir göreve zirveden başlanmaz! Basamaklar, hak edildikçe ağır ve emin adımlarla çıkılır. Hemen zirveye oturanlar veya oturtulanlar, basamakları tanımadıkları için kolayca aşağı yuvarlanır ama emin adımlarla hedefe ulaşanlar yerlerinden edilemezler kolay kolay. Bir de şu var: senin verilmeyi beklediğin son sınıfların öğrencileri, belli bir yaşa ve formasyona ulaşmış gençlerdir ve okul çatısı altında onlara ne verilebilmişse verilmiştir. Eklenecek pek bir şey kalmamıştır. Oysa préparatorie (hazırlık) daki küçücük çocuklar ufak fidanlar gibidir. İşin daha başındadırlar. Onlara bir şeyler vermek, son sınıflara haşır neşir olmaktan çok daha zordur, çok daha fazla bilgi ve beceriyi gerektirir. Ben sende bu bilgi ve becerinin işaretlerini, sendeki öğretici nitelikleri daha öğrencilik yıllarında gördüğüm için en ufak sınıfları uygun gördüm
Genç Mahmud Celal, aldığı dersin mutlu sersemliğiyle:
– Haklısınız hocam, der ve görevine başlar.
Bir akşam, havuzbaşı söyleşilerinde söz şiire, şiirin ne olduğuna gelir. Ahmet Haşim, Bana beş altı sözcük ver, sana bir şiir yazayım diye şaşırtmak ister Sakallı Celal’i
Kişilik yanakta değil, gözlerdedir, bakıştadır. Sakal onu olgunlaştırmaz ki
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Haşim’den söz ederken, Mutlaka bizim bildiğimiz beş duyudan en az bir iki tane fazlası vardı. Çünkü gözleri, bir manzarada bizim görmediğimiz şeyleri görüyordu der.
Batı’da olsa bu adamın her sözü bir fıkra olurdu. Lâkin nerede o irfan tarlası ki onun sözleri, fikirleri yeşerebilsin?
Sakallı Celal muradına erememiş fakat kemâline ermiş bir adamdı Böyle insanlar bizde az yetişiyor. Hayatında kadrini bilmiyor, takdir etmiyoruz. Öldükten sonra da işte böyle birkaç satırla hâtırasını yâda uğraşıyoruz. Vaktinde, hatta yerinde doğmamış insanların sonu maalesef hep böyle oluyor.
Ona Sende bu kadar meziyet varken ve değersiz insanlar bile hayatta muvaffak olurken sen niçin suyun yüzünde kalamayıp boğuluyorsun? diye sormuşlar.
Anlatayım demiş. Bir köpeği suya atsanız, tıpkı yürür gibi hareketler yaparak yüzer, boğulmaz, selâmete ulaşır. Zira vücudunun yapısı buna göredir. Ağzı, burnu denizaltı kulesi tarzındadır. İnsanoğluna gelince. Vücut yapıları köpeğinki gibi olmadığından ve alıştıkları yürüme hareketiyle yüzemediklerinden, su yüzünde kalabilmeleri hususi bir tâlimi gerektirir. Nice köpekler selâmet sahiline yüzerken lüzumlu tâlim ve terbiyeyi almayan bir insan olarak ben dalgalarda boğuluyorum
Bizim memlekette işçinin aydınına,okumuşuna kimse tahammül edemez. İşçiler bile!
“Memlekete hizmet etmek istiyorsan, bunu, kimseye duyurmadan, belli etmeden yapacaksın. Aksi halde, ne yapar eder engellemeye çalışırlar ”
‘Yozlaşmış toplumlarda yaşamak durumunda olmak öyle bir şeydir ki, insan kazara bir çukurun içine düşse ve -tesadüf bu ya- düştüğü yer bir lâğım çukuru olsa ama nasılsa üstüne bir damla bile pislik sıçratmadan bir kenarda durmayı başarıp imdat istese ve birileri gelip onu oradan kurtarsa, gene de kolay kolay atamaz üstüne sinen pis kokuyu!..’
Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur
Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir Türkiye’de “aydın” geçinenler “Doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde “Batı” yönünde koşturarak “Batılılaştıklarını” sanırlar!
Bu toplum, aydınları, ileriyi görenleri, erken doğmuşları yiyerek geliştirdiği içindir ki ilerleme kaplumbağa hızına eşit olmaktadır. Bu düzensiz toplumda mert insanın, iyi insanın, aydın insanın manevra alanı çok dardır.
Bizler, tıpkı demokrasi gibi, sosyal adalet gibi komünizmi de komünisti de bir türlü bilemiyor, anlayamıyor, öğrenemiyoruz. Bundan dolayı “komünist” lâfını bir meyhane küfrüne “komünizm”i de çocuk masallarının umacasına benzettik
“Türkiye Doğu’ya yol alan bir büyük gemi. Bu geminin içinde Batı’ya koşanlar var.” Ve biz de bunu “Batılılaşmak” sayıyoruz
“Bizim memlekette işçinin aydınına, okumuşuna kimse tahammül edemez. İşçiler bile!..”
Bizde alim yetişmiyor, diyorlar.Yetişene ne yaptık ki, yetişeceğe hayrımız dokunsun
Elbette arar insan kendini! demişti. İnsan ömrü zaten kendi kendini aramakla geçmiyor mu
Cennet, cehennem hikayeleri ile yıkanmış beyin doğru düşünme yetisini kaybeder. Boş inançlara saplanıp kalır, gerçeklere ulaşamaz.
Hayatta hiçbir göreve zirveden başlanmaz! Basamaklar, hak edildikçe ağır ve emin adımlarla çıkılır.Hemen zirveye oturanlar, basamakları tanımadıkları için kolayca aşağı yuvarlanır ama emin adımlarla hedefe ulaşanlar yerlerinden edilemezler kolay kolay

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir