İçeriğe geç

Sahnenin Dışındakiler Kitap Alıntıları – Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kitaplarından Sahnenin Dışındakiler Kitap Alıntıları sizlerle.

Sahnenin Dışındakiler Kitap Alıntıları

Biz evvelâ kelimeleri öğreniriz; sonra yaşadıkça teker teker mânalarını.
Niçin kadere bu kadar bağlı olan insanlar, bir türlü ona razı olmaz? Hiçbiri kendi hayatını yaşamıyor da onun için.
Ne yazık ki insan, insanın kadrini, her zaman bilmiyor…
Bütün dünya aşağı yukarı böyle… Müthiş bir ahlaki buhran var.
Biz evvala kelimeleri öğreniriz; sonra yaşadıkça teker teker manalarını..
Hiç kendini denemeyecek misin? Ne olduğunu, kim olduğunu öğrenmeden mi öleceksin.
Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz.
Nasır Paşa dinlemiyordu. Ve hiç kimseyi affetmek istemiyordu. O, mazisini yakacaktı. Hepsini, her şeyi yakacaktı. Madem ki her şeyin geçici olduğunu, bütün ikbal hülyalarının beyhudeliğini görmüş, madem ki nesillerin ömrüne meydan okuması lazım gelen şeylerin çöküşüne şahit olmuştu, her şeyi yakacaktı.
Dünyada Adalet kaldı mı?
Yaşıma göre epeyce okuyordum. Okuduklarımı içime hafızam bir dolapmış gibi yığıyordum.
Bu dünyada rahat yüzü görmeyecek miydik?
O kadar hepimiz birbirimize benziyoruz ki..
Bütün hayat üstüme yığılmış gibiydi.
Hayat, insanındı. Fakat insan, Ya Rabbim
insan ne kadar zayıftı. Kime dokunmak istesem, kuru bir dal gibi elimde kalıyordu.
İnsan eli insanoğluna kalkmamalı.
Daima dikkat ettim; İnsan dediğimiz mahlûk
her şeyden evvel “çehre ve tavırdır..
Evet, hayatımla oynadım. Keşke hayatı biraz daha ciddiye alsaydım. Fakat başka türlü nasıl olurdu.
Hayat, insanındı. Fakat insan , Yarabbim insan ne kadar zayıftı. Kime dokunmak istesem, kuru bir dal gibi elimde kalıyordu.
İçimde tahammül edemeyeceğim kadar kuvvetli bir “saadet” hissi vardı.
İnsanın kendi hayatına ‘istikamet’ verecek bir fikri bulması ne kadar güç..
Anlaşılan Shakespeare’imi çok yanlış anlamıştım. Fakat hangimiz, yahut kaçta kaçımız sevdiği muharrirleri tam anlar.
Galiba felsefe mekteblerinin, ilahiyat spekülasyonlarının o kadar çok ve değişik olması biraz da bu yüzdendir.
Niçin kadere bu kadar bağlı olan insanlar, bir türlü ona razı olmaz?
Fikirler arkalarında kendi kalabalığını ister.
Etrafımızdakiler… Hepsi çıkmaz sokak, sönmüş lamba gibi insanlar..
(Fatiha, daki, “ALLAH’ım bize doğru yolu göster. ” sözü beyhude değildir.

Çünkü milyonlarca insanın hepsinin kendine göre bir mantığı var. Bunların içinden doğrusu bulmak!)

Yaptığın işlerle düşüncelerinin arasında hiçbir münasebet yok..!
Etrafımda bilerek, bilmeyerek, herkes birbirine karşı bu zulmü işliyordu. Bu nasıl oluyordu? Nasıl tahammül ediyorlardı? Belki de yaşarken bunun farkına varılmıyordu. Zalim mazluma, öldüren ölene sıkıca yapışmış, selin ortasında onunla beraber akıp gidiyorlardı. Fakat bazen bir dalga insanı bir kenara atıyor, o zaman insan oyunu bütün çıplaklığıyla, korkunç ve sonsuz makineyi her parçası ayrı işler görüyordu. İşte ben böyle olmuştum, içinden çıktığım için oyunu görmüştüm. Bundan sonra adetler ve çehreler istediği kadar değişebilirdi; operasyon hep aynı kalacaktı. Artık hiçbir şey beni aldatamaz ve yanıltamazdı. Bütün bu çarklar bire karşı bütünün işlediğini gösteriyordu.
Biz evvela kelimeleri öğreniriz sonra yaşadıkça teker teker manalarını..
-Bunlar hep çıkmaz sokaklar gibi geliyor bana…
-Nerden biliyorsun?
-Etrafımızdakilerden… onlar da aynı kelimelerle konuşuyorlar.
Görmüyor musun? hepsi de çıkmaz sokak, sönmüş lamba gibi insanlar…
Kelimeler bizi sarhoş etti; hadiseler kafamıza
vurarak uyandırdı.
İnsan, tarihi ve hayatın
ihtiyaçlarını görmedik.
… dünyanın her tarafında ‘namuskâr’ vatandaş denilen insan tipi, çok az.
-Bunlar hep çıkmaz sokaklar gibi geliyor bana…
-Nerden biliyorsun?
-Etrafımızdakilerden… onlar da aynı kelimelerle konuşuyorlar.
Görmüyor musun? hepsi de çıkmaz sokak, sönmüş lamba gibi insanlar…
Biz evvela kelimeleri öğreniriz sonra yaşadıkça teker teker manalarını..
Sanki imkansızın duvarı arkasında yaşıyordum.
Bütün bunlar başınıza niçin geldi, biliyorsunuz değil mi? Çünkü burnunuza layık olduğu hürmeti ve itibarı göstermediniz. Onu beğenmediniz, gereği gibi benimsemediniz!

Bir insan her şeyden evvel burnuyla anlaşmalıdır. Öbür işler çok sonraya kalır. Burun dışarı hayatın anahtarıdır.

Çünkü Anadolu acıdır, dedim. Eliniz kesildiği zaman, bir yere çarptığınız zaman duyduğunuz şey yok mu, işte onu çok büyültün, tahammül edilemeyecek hâle getirin, işte Anadolu odur…
İnsan hayatla ‘dövüştüğü’ zaman ona başka türlü kızıyor..
Bilmem Anadolu türkülerini sever misiniz? Korkunç şeylerdir. Birdenbire kulağınızın dibinde bir daha içinden çıkamayacağınız bur uçurum açılıverir… Artık ondan sonra sizden hayır gelmez! Her şey etrafınızda alt üst olmuştur. Çünkü sıcak ekmek gibi insan ıstırabıyla, azmiyle, hasretle, ölümle baş başa kalırsınız!
Sen bu körden pek farklı mı sanıyorsun gördüklerini..
Babam iyi adamdı. Bizim de iyi olmamızı istiyordu. Onun yaşadığı zamanlarda insanlar bizim kadar etrafından “mesul” değildiler. İyi olmaları için kendilerini korumaları kafiydi.
İnsan elidir kardeşim, anladın mı? Bizi biz yapan elimizdedir. Elin, düşünceni terbiye etsin! (Bütün varlığınla kendini eline ve elindeki işe ver.) Göz, el ve kafa hep beraber çalışmalıdır. Sonra fikrini tashih ederek ilave ediyordu : “El çalışmalı, öbürleri âdeta fark etmeden onunla beraber yürümeli. Yani elininin emrine girmelisin
Bu işler daima böyledir. En çok hataya düşenler, kendilerinden kudretlerinin üstünde şeyler isteyenler, kendilerini olduğu gibi kabul etmeyenlerdir.
Bütün bu insanlar bana öyle geliyor ki, olacakları şeyi olamamışlar..

Bir duvar önünde asıl yollarını değiştirmişler, yahut da olduklarını yerde kalmışlar..

Ama bir gün muhakkak seveceğim. Bir gün birisini çok seveceğim..
Süleyman Bey, sonra sonra anladım ki yaşadığı dünyadan istifa etmiş bir adamdı.
… İnsana nerde güvenilir, bana onu söyleyin!
…hayat, kendisi bizi alıp sürükleyecek kadar zeki ve beceriklidir.
Bilmediğim bir yerde, tanımadığım bir insan var.
Sen de gittin gelmeyecek şeylerin dünyasına gömüldün; bir daha dönmen güneşi görmen imkansızdır..
Hayat şekillerimiz birbirinden ayrılıyor. Bir kısım insanlar çok değişiyor, bir kısmı olduğu yerde kalıyor.
… . bakışlar ve insanlar aynı değildi.
Az okuyoruz, hatta hiç okumuyoruz ve galiba hiç de düşünmüyoruz..
Ateş hiçbir şeyi ortadan kaldırmıyor. Hiçbir şeyi temizlemiyor. Sadece maddeyi yok ediyor.
Her şeyi teker teker bir kuyudan kova ile su çeker gibi öğrenecektim.
Dünya gömlek değiştireceği zamanlarda, hadiseler sakınılmaz bir kader halini alırlar! Albert Sorel
Yarın ne olacağını biliyor musun? Her gün bir şey değişiyor.
Bize bir manivelâ lazım. Bu nedir? İşte düşüncem. (Bazen kendimizi kâfi derecede sevmediğimizi sanıyorum.) Hele insanı, düşüncemin etrafında toplanacağı insanı bir türlü bulamıyorum. Kimin için yaşayacağım, kimin için çalışacağım? Bu nasıl bir mahluktur? Dünyası nedir? Ne düşünür? Nasıl yaşar? Ne yapar? Bunu bilmiyorum. Kaldı ki, hadiselerle bu süratle giderse, bu insanı hiçbir zaman bulamayacağım gibi geliyor bana?
Fakirlik ;gözü tok, (muvazeneli, seciyeli) insanlarda bir nevi (asalete) benzer.

Mühteris ve zevkine düşkünlerde ise daima küçültüçü olur.

Yarın başka birisi. Öbürsü gün daha bir başkası.. Bütün insanları tanıyacağım, hepsinin kılığına gireceğim.
Şimdi hiçbirinde ümit dediğimiz şey yok. Hepsini tereddüt kemiriyor.
Para mı ? Elbette hayır. Aziz Cemal, yüz bin defa hayır. Para nedir? Belki hatta en az üzerinde durulacak şey. Para her zaman vardır. Bende, sende yoksa, başkasında vardır. O hâlde olmayınca da bulunur. Enerji mi? Nasıl israf ettiğimizi görüyorsun? Fikir mi? Asla! O her yerde, her cemiyette, her zaman mevcuttur.
Bu hürriyet meselesi hakkında sen ne düşünüyorsun?
Bana musikimiz, tek bağlanış noktası gibi geliyor. Kim bilir, belki bir gün yalnız onunla kendimizi anlayacağız!
Bazen insanlara, haklarında ne düşündüğünüzü söylemek ihtiyacını yenemezsiniz.
Evin hemen her tarafından zaman kendini ilan ediyordu. Beyhudedir, diyordu, bütün bu ıstıraplar, unutmalar ve hatırlamalar, ben varken hepsi beyhudedir.
En büyük eksiğimiz (kadındır) anladın mı azizim, (kadın) hayat yolunu erkek için aydınlatan (meşale) ilahi yardımcımız!

Tek yardımcımız, idealin çetin yollarında ellerimizden tutacak, bizi zahmetsizce yolumuzda yürütecek mahlûk..!..

Bereket versin sokak vardı. Çocuğun tek yardımcısı sokaktır. Her yerde ve her nesil için çocuğu hayata sokak ayarlar. Büyükler orada evden, mektepten çok başka türlü ve daha tabiî görünürler. Sokakta herkes kendisidir. Orada hayat sıcak bir ekmek gibi karşınıza çıkar. Orada iyice ayıklanmış, sentetik bir ilaç gibi süzgeçlerden geçmiş, aslının dışına çıkmış şeylerle karşılaşmazsınız.
İnsanı, işi, hürriyet aşkını, sefaleti, merhameti çocuk orada tadar. Korkutacak şeye rast gelse bile, bu içtimaî makinenin ezen ve değiştiren korkusu değildir. Belki size aksülamel imkânı bırakan, kaçıp kurtulduğunuz zaman peşinizden gelmeyen bir korku ile korkarsınız.
Sokak, evinizin kapısından başlayan hayat, ayrıldığınız zaman hüzün duyduğumuz arkadaş, bir humma gibi sizi saran macera ve yarın içine gireceğiniz kör dövüştür.
Onun için ikide bir elini dizine vuruyor, iç çekiyor, bir yığın kesik, gerisi gelmeyen hareketlerle kımıldanıyordu. Her kımıldandıkça onu oraya bağlayan nezaket ve muaşeret bağlarını hissediyor, kendi kendine ” Kader !.. ” diye söyleniyordu. Bunu der demez sanki bu sihirli kelime ile hayatına ait her cins hadisenin, ömrünü yıkan budalalıkların mesuliyet yükünden bir lâhzada kurtulmuş gibi ferahlıyor, sonra yine çehresine gözle görünür şekilde keder ve sıkıntı hücum ediyordu.
Meğer bu tecrübe denen şey, bizim kitaplardan öğrendiğimiz manasından çok ayrı bir yerde kullanılırmış. Onun asıl manası dünya işlerinde bir nevi sinizmi benimsemek, onun içinde dört tarafını iyice kollayarak, kimseyi rahatsız etmeden, büyüğü kuşkulandırmadan, küçüğü sabrın son haddine getirmeden rahatça, yahut gailesizce yaşamak, hayat yolunda her vesileden istifade ederek ilerlemek, ev, köşk, apartman, han, esham sahibi olmakmış.
Bir insan her şeyden evvel burnuyla anlaşmalıdır. Öbür işler çok sonraya kalır. Burun dışarı hayatın anahtarıdır. Dargın bir burun şahsiyeti dağıtır, yok eder. Hâlbuki siz burnunuzu kaba, çirkin, kibirli, kıskanç, dedikoducu ve fazla rahatsız edici buldunuz ! Kaç defa yolda yürürken onu düşürmeye, hatta yanlışlıkla bir yerde unutmaya çalıştınız.
Bilmem Anadolu türkülerini sever misiniz? Korkunç şeylerdir. Birdenbire kulağınızın dibinde bir daha içinden çıkamayacağınız bur uçurum açılıverir… Artık ondan sonra sizden hayır gelmez! Her şey etrafınızda alt üst olmuştur. Çünkü sıcak ekmek gibi insan ıstırabıyla, azmiyle, hasretle, ölümle baş başa kalırsınız!
Birkaç defa kendime, acaba sarhoş muyum, sualini sormuştum. Hayır değildim, zaten çok az içmiştim. Sadece tiksiniyordum.
İnsandan tiksiniyordum, tabiattan tiksiniyordum, eşyadan tiksiniyordum. Dışarıda lapa lapa yağmaya başlayan kardan tiksiniyordum. Varlığın türlü yüzlerinden tiksiniyordum.
Niçin kadere bu kadar bağlı olan insanlar, bir türlü ona razı olmaz ? Ertesi sabah bunu, Sabiha’ya Sabiha’ya sorduğum zaman bana:
-Hiçbiri kendi hayatını yaşamıyor da onun için, cevabını verdi.
Gariptir ki Nuri Bey hiç kitap hediye etmezdi. Belki de, fikrin mesuliyetini üzerine almaktan çekinecek kadar derin düşünceliydi.