İçeriğe geç

Sahihi Buhari ve Tercemesi (17 cilt) Kitap Alıntıları – İmam Buhari

İmam Buhari kitaplarından Sahihi Buhari ve Tercemesi (17 cilt) kitap alıntıları sizlerle…

Sahihi Buhari ve Tercemesi (17 cilt) Kitap Alıntıları

Ebu Hüreyre‘den rivayet edilen bir hadisi şerifte Resulullah (sav): “ Acımayana acınmaz.” buyurdu.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “ Hiç bir kimse kendi elinin çalışmasını yemekten daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir. Allah‘ın peygamberi Davud aleyhisselam da kendi evinin yemeğinden yer idi.”
Ebu Hüreyre‘den (r.a):
Peygamber (sav):
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o devirde kişi ele geçirdiği mali helalden mi, yoksa haramdan mı kazandığına hiç aldırmaz.” buyurmuştur.
Rabbinizden rızık istemeniz de sizlere bir günah yoktur…. (bakara; 198)
Merhamet edene Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki, gökteki de size merhamet etsin. – Hadisi Şerif-Buhârî, Edeb, 13, Ebû Dâvûd, Edeb, 58
İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. ( Veda Hutbesi)
Neresi zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. (Veda Hutbesi)
…..Kim Allah’ın hürmet edilmesini emrettiği şeyleri tazim de bulunursa, bu Rabbi indinde kendisi için sırf hayırdır. (Hacc;26-30)
Yemin olsun, Allah’ın Elçisinde sizin için pek güzel bir uyma örneği vardır. (Ahzab;21)
And olsun, Allah‘ın Elçisi’nde sizin için güzel bir uyma numunesi vardır…
Ahzab; 21
Onlar insanlardan yüzsüzlük edip de hiçbir şey istemezler Bakara; 273
. Yüksek el, alçak elden üstündür. ( Veren el alan elden üstündür.)
Ebu Hüreyre şöyle demiştir:
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Nefsim yedinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizden birinizin ipini alıp da sırtına odun toplaması, bir kimseye gidip de ondan sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. O isteyeceği kimse kendisine ya verir ya vermez. ( Her iki halde de alçaklık vardır. )
.. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve sabırdan daha geniş hiçbir nimet verilmemiştir.
Ey iman edenler, Hakk yolunda harcamayı kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek adi, bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin. Bilin ki, şüphesiz Allah her şeyden müstağnidir, asıl hamdi layık olan O’dur.
Hazreti Ayşe (r.a) şöyle demiştir: Bir kere yanıma bir kadın girdi. Beraberinde iki kız çocuğu vardı; bir şey istiyordu. O sırada yanımda bir hurmadan başka bir şey bulamadım. Ben kadına o tek hurmayı verdim. Kadın hurmayı iki ucu arasında taksim etti ve kendisi ondan bir şey yemedi. Sonra kalktı ve çıkıp gitti. Mütakiben yanımıza Hz. Peygamber (sav) girdi. Bu vakayı kendisine haber verdim. Hz. Peygamber (sav):
“Kadın – erkek, herhangi bir kimse şu kız çocukları yüzünden herhangi bir suretle sıkıntıya uğratılırsa o kız çocukları kendisi için cehennem ateşinden koruyan birer perde olurlar.” buyurdu.
Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bir hurmanın yarısı ile de olsa kendinizi ateşten koruyunuz.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ey iman edenler; malını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan bir kimse gibi -başa kakmak ve incitmek suretiyle- heder etmeyin. Çünkü onun hali üzerinde bir toprak bulunup da kendini şiddetli bir yağmur isabet eden; bu süretle o, kendisini kaskatı bir taş halinde bırakmış olan kaypak bir kayanın hali gibidir. Onlar işledikleri hiçbir şeyden sevap kazanmaya muktedir olamazlar. Allah kâfirler güruhuna hidayet vermez.
Bakara;264
Gözler ağlar ve kalp mahzun olur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ebu’l Abbas şöyle demiştir: Ben Abdullah İbni Amrdan (r.a) şöyle dediğini işittim:
Peygamber (sav) bana:
– “Senin gece ibadet ve gündüz oruç tutmakta olduğunu bana haber verilmedi mi? “ dedi.
Ben evet ben bunu yapıyorum; dedim. Peygamber (sav):
– “ şüphesiz sen bunu yaptığın zaman gözlerin içeri girer nefsin yorulur. Şüphesiz nefsin için bir hak vardır, ehlin için de bir hak vardır. Onun için bazen oruç tut, bazen tutma; gecenin bir kısmında namaz kıl, bir kısmında da uyu.” buyurdu.
Ziyad şöyle demiştir: Ben el-Muğîreden işittim; şöyle diyordu:
Peygamber (sav) gece namaz kılmak için iki ayağı yahud iki baldırı şişinceye kadar ayakta dururdu. Kendisine (niçin bu kadar meşakkatli ibadet yapıyorsun?) denilirdi de, Peygamber (sav) : “Ben çok şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap verirdi.
Artık Allah’a secde edip ibadet ediniz. El-hacc: 77
Ebru Hüreyre r.a şöyle demiştir:
“Peygamber sallallahu aleyhi sellem şöyle buyurdu:
İlim kabz olunmadıkça, zelzeleler çoğalmadıkça, zaman yaklaşmadıkça, fitneler meydan alıp galip gelmedikçe, öldürmek ve ancak öldürmekten ibaret olan herc çoğalmadıkça, sizlerden mal sel gibi akıp taşmadıkça kıyamet kopmaz.
Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret dileyiniz, sonra ona tövbe ediniz ki, üzerinize yağmuru bol bol yağdırsın. Hud; 52
Gündüzün iki tarafında gecenin de yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler kötülükleri giderir. Bu iyi düşünenlere bir öğüttür. Hud 114
Allah biliyor ki ben sizin yoksulluğunuzdan endişe etmem.Kaygım önceki ümmetlerde olduğu gibi dünyanın size açılması ve rekabete girmenizdir. ”
Bize Hişâm ibn Urve, Fâtıma bintu’l-Munzir’den; o da Esma bintu Ebî Bekr’den tahdîs etti. Esma (R) şöyle demiştir: (Güneş tutulması zamanında) Âişe’nin yanına gittim, o namaz kılıyordu. Bu insanlara ne oluyor? dedim. (Güneş tutulduğunu anlatmak için) gökyüzüne doğru (başıyle) işaret etti. Meğer insanlar hep namaza durmuşlar. Âişe’: Subhânallâh dedi. Bu bir âyet mi? diye sordum. Başıyle evet diye işaret etti. Bunun üzerine ben de namaza durdum. Nihayet üzerime baygınlık geldi. (Yanımdaki kırbadan) başıma su dökmeğe başladım. Namazdan sonra Peygamber, Allah’a hamd ve sena edip şöyle buyurdu47[47]: Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki bu makaamımda görmüş olmayayım 48[48]. Bana vahy olundu ki, sizler kabirlerinizde Mesîh Deccâl’ın imtihanlarına benzer yâhud ona yakın -Esmâ’nm bu iki sözden hangisini söylediğini bilmiyorum-49[49] bir imtihan geçireceksiniz. (Kabre girmiş kimseye:) Bu adam (yânî Muhammed) hakkındaki ilmin nedir? diye sorulacak50[50]. Mü’min yâhud yakîn sahibi olan kimse -Esmâ’nın bu ikiden hangi lâfzı söylediğini bilmiyorum- : O zât Muhammed’dir. O Allah ‘in Rasûlü’dür. Bize beyyineler ile hidâyet getirdi. Biz de da’vetine icabet ettik ve O’na uyduk. O zât Muhammed’dir diyecek. Bu söz üç kerre tekrarlanacak. Ondan sonra o kimseye: Yat da rahatça uyu, o zâtın peygamberliğine kesin surette inanmakta olduğunu bildik, denilecek. Münafık yâhud kalbinde şübhesi olan kimseye -Esmâ’nın bunlardan hangisini söylediğini bilmiyorum- gelince, o (suâle karşı): Ben bilmiyorum, işittim, insanlar birşeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim, cevâbını verecek 51[51].
Rasûlullah’tan işittim, şöyle buyuruyordu:
“Musa, îsrâîl oğulları’ndan seçkin bir topluluk içinde bulunduğu sırada ona bir kimse geldi ve: Senden daha
âlim bir kimse biliyor musun? diye sordu. Musa: Hayır, bilmiyorum, dedi. Bunun üzerine Allah Musa’ya:
Hayır, kulumuz Hızır vardır, diye vahyetti. Musa da onunla buluşmak yolunu taleb etti. Allah da onun için
balığı bir alâmet yaptı. (Allah tarafından) kendisine: Balığı kaybettiğin zaman hemen dön. Muhakkak sen
ona kavuşacaksın, denildi. Musa deniz içinde balığın izini ta’kîb eder oldu. Musa’nın genç adamı
(kendisinden kuşluk yemeğini istediği zaman) Musa’ya: Gördün mü, kayaya sığındığımız vakit ben balığı(n
hâlini söylemeyi) unutmuşum; onu söylememi bana şeytândan başkası unutturmadı, dedi. Buna karşılık Musa genç adamına: İşte bizim arayacağımız bu idi, dedi ve izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler. Derken
Hızır’ı buldular. İşte Allah’ın kendi Kitâb’ında kıssa yaptığı şey, onların (Musa ile Hızır’ın) hâlindendir
23-
söyle demistir): Rasûlullah (S), Hayber gazâsına çıkmıştı. Hayber’in
yanbașında sabâh namâzını daha karanlık iken kıldık. Sonra Allah’ın
Peygamberi (hayvanına) bindi. Ebû Talha da bindi, ben de Ebû Tal
ha’nin terkisinde idim. Allah’ın Peygamberi, Hayber’in sokağı içi-
ne sürdü. Benim dizim Allah’in Peygamberi’nin uyluğuna dokunur
hâldeydi. Sonra izärınm (yânî fûtasını) uyluğundan sıyırdı. Hattâ Al-
lah’in Peygamberi’nin uyluğunun akhğı hâlâ gözümün önündedir.
Sehre girerken de: Allahu Ekber, Hayber/ haráb oldu -yâhud harâb
olsun.-Biz bir kavmin yurduna girdik mi, inzâr edilmiş olanların hâli
yamân olur! buyurdu 46, Bunu da üç kerre söyledi. Enes dedi ki:
Hayberliler (sabâh vakti) işlerinin başına çikınca: Işte Muhammed;
rai Abdulazîz ibn Suheyb’in bâzılarundan rivâyetine nazaran da: Işte
Muhammed! Iste ordu! dediler. Enes dedi ki: Biz Hayber’i zorla, yânî
harben ele geçerdik. Harb esîrleri toplandı. Akabinde Dihye gelip:
Ey Allah’in Peygamber’i, bana esîirlerden bir câriye ver, dedi. Pey-
gamber ona: Git de bir câriye al buyurdu. Dihye, Safiyye bintu
Huyey’i aldı. Bir kimse Peygamber’e geldi ve Ey Allah’ın Peygam-
beri, Dıhye’ye Benú Kurayza ile Benû Nadr’ın seyyidesi olan Safiy-
ye bintu Huyey’i verdin. (Hâlbuki) o kadın, senden başkasına münâsib
olamaz, dedi. Bunun üzerine: Onu da, onu da çağırınuz buyurdu.
Akabinde Dihye, Safiyye’yi getirdi. Peygamber Safiyye’ye baktı da,
Dihye’ye: Esîrlerden, bundan başka bir câriye al buyurdu. Enes
dedi ki: Peygamber Safiyye’yi azâd etti ve onunla evlendi. Sâbit el-
Bunâni, Enes’e hitâben: Yå EbâHamza, Peygamber Safiyye’ye mehr
olmak üzere ne verdi? dedi. Enes: Safiyye’nin nefsini; onu azâd etti
ve onunla evlendi, dedi. Nihâyet yol üzerinde iken, Ummü Süleym,
Safiyye’yi Peygamber için cihâzladı ve gece olunca onu Peygamber’e
teslim edip gerdeğe koydu. Artık Peygamber güveyi ofmuştu. Sabâh
olunca: Kimde birsey varsa onu getirsin buyurdu da bir yaygI yaydı.
Artık kimi insan hurma, kimi yağ getirmeğe başladı. Râvî Abdula-
zîz: Enes, sevíkı da saydı zannediyorum, dedi. Enes dedi ki: Oradaki
cemâat hays yemeği yaptılar. Işte Rasûlullah’n duğün aşı bu ol
muş oldu.
9 Bize Muhammed ibn Ca’fer haber verip söyle dedi: Ba-
na Zeyd -ki o, Eslem’in oğludur-, Îyâd ibn Abdillah’tan; o da Ebû
Saîd Hudri den haber verdi. O söyle demiştir: Bir kurban yâhud ra-
mazan bayramında Rasûlullah (S) yanımıza, namâz kıınacak musal-
lâya çıkt. Kadınların yanına uğradı da:
-Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü sizler bana ce
hennem ahâlisinin çoğu olarak gösterildiniz, buyurdu.
Kadınlar:
– Ya Rasûlallah, neden? diye sordular.
Rasûlullah:
– Cunküsiz çokça la’net eder ve kocalarınıza karşı ni’mete nan-
körlük yaparsınız. (Ne acîbdir ki kendini zabt eden) tam akılh ve ih-
tiyâth kimsenin aklını, sizin kadar eksik akıllı, eksik dînli hiçbir
kimsenin çelebileceğini görmedim, buyurdu.
Kadınlar:
– Dînimizin ve aklhımızan eksikliği nedir? Yâ Rastlallah? dediler.
Kadnin șahâdeti, erkeğin șahâdetinin yarisı değil midir?
Kadınlar:
Evet, dediler.
Iste bu aklnın eksikliğindendir. Hayız olduğu zamân da na-
maz kulmaz, oruç tutmaz değil mi? buyurdu.
Kadınlar:
-Evet, dediler.
– Iste bu da dîninin eksikliğindendir, cevâbını verdi.
21-.. Bize Muâz ibn Hişâm tahdis edip söyle dedi: Bana ba-
bam Hisâm, Katâde’den tahdis etti. O șöyle demiştir: Bize Enes ibn
Malik tahdis edip şöyle dedi: Peygamber (S) gece yâhud gündüzün
bir sâatinde kadınlarını devrederdi; kadınlar da on bir tane idiler
dedi. Katâde dedi ki: Ben Enes’e: Rasûlullah buna tâkat getirir miy
di? diye sordum. Enes: Biz aramızda Ona otuz erkek kuvveti veril-
miştir, diye söyleşirdik, dedi. Saîd ibn Ebî Arûbe de Katâde’den,
Enes’in onlara dokuz kadın diye tahdis ettiğini söylemiştir.
Bana Șu’be tahdis edip şöyle dedi: Bana Ebû Bek ibnu
Hafs tahdis edip şöyle dedi: Ben Ebû Seleme’den şöyle derken işit.
tim: Ben ve Äişe’nin erkek kardeşi berâberce Aişe’nin yanına girdik.
Aişe’nin erkek kardeşi Aişe’ye Peygamber’in yıkanmasından sordu.
Aişe bir sâ’ mikdârı su alıp bir kap istedi. Onunla yıkandı ve başının
tüzerine su akıttı. Şu hâlde ki, bizimle kendisi arasında (bedeninin aşağısını perdeleyen) bir perde vardı.
96- Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb’dan: o da Ebû Kilâ-
be’den; o da Enes(R)’ten tahdis etti. O şöyle demiştir:.
Ukl veyâ Ureyne kabilelerinden bir takım insanlar (Medîne’ye)
geldiler. Mide hastalıiından dolayı Medine’de ikaamet etmek isteme-
diler. Peygamber (S) onlara sütlü develerin bulunduğu yere gitmele-
rini, develerin sidiklerinden ve sütlerinden içmelerini emretti
Onlar gittiler. Sağlamlaştıkları zamân Peygamber’in çobanını öldär-
düler ve develeri sürüp götürdüler. Bu haber gündüzün evvelinde geldi.
Peygamber arkalarından bir müfreze gönderdi. Gündüz yükselince
adamlar getirildiler. Rasûlullah (kisas olarak) ellerinin, ayaklarının
kesilmesini emretti. Bu cânîlerin gözleri de oyulup Harre’ye atıldı
lar. Onlar su istiyorlardı, (ölünceye kadar) kendilerine su verilmedi.
Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki: ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir
Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin nefret ettirmeyin.
İlim ancak öğrenmekledir.
Allah her kimin iyiliğini isterse ona din konusunda büyük anlayış verir.
Haberiniz olsun ki, bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki iyi olursa bütün beden iyi olur: bozuk olursa bütün beden bozulur. Işte o (et parçası) kalptir.
Hasan el Basri (101?) nin de: Allah’tan müminden başkası korkmaz, münafıktan başkası emin olmaz dediği zikrolunur.
Ibn ebi muleyke (117): Peygamberin sahabilerinden otuz zata yetiştim: hepsi de münafık olmaktan korkuyorlardı. İçlerinde benim imanım Cibril ve Mikail’in imanı gibi sağlam ve nifak arız olmaktan masundur diyen de hiç yoktu.
Bize Katade, Enes(R)’ten tahdis etti. Peygamber (S) buyurdu ki: Lâ ilähe ille lläh deyip de kalbinde bir arpa ağırlığınca hayr (yanî imân) bulunan kimse cehennemden çıkacaktur. Lâ ilâhe
Illellah deyip de kalbinde bir buğday ağırlığınca hayr bulunan kimse
cehennemden cikacaktur. La ilahe ille lah deyip de kalbinde bir zerre ağırlığınca hayr bulunan kimse cehennemden çıkacaktır.
Îbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): – Bana cehennem gösterildi, bir de gördüm ki cehennem ahâli-
sinin çoğu kadınlardir. Onlar küfr ederler, buyurdu. Bunun üzerine Allah’a mi küfr ederler? diye soruldu.
Peygamber:
Onlar kocalarına karış küfrân ederler, iyiliğe karşı küfrân ederler. Birisine bütün zamân ihsân etsen de sonra senden (hoşuna gitmeyen) bir sey görse, Ben senden hiçbir hayır görmedim der.
İman, dil ile söylemek ve organlarla işlemektir. İman, artar ve eksilir.
Rasûlullah hayır dağıtmakta, esmesi maniaya uğramayan rüzgardan daha cömert idi.
Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan şey odur.
Ebu’1-Heysem el-Kuşmeyhenî şöyle dedi: Ben el-Firabrî’den işittim söyle diyordu: Ben Muhammed ibn ismail el-Buhârî’den işittim: Kitâbu’s-Sahîh’in içine önce yilkanıp iki rek’at namâz kılmadıkça hiçbir hadis koymadım, diyordu. Yine Buhârî: Ben el-Câmi’u’s-Sahih’i altı yüzbin hadis içinden seçip on altı senede tasnîf ettim ve bunu kendim ile Allah arasında bir hüccet kıldım, demiştir.
o (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir.
Hafiz Recâ ibn Recâ: Muhammed ibn Ísmâil’in bütün alimler üzerindeki fazileti, erkeklerin kadınlar üzerindeki fazlı gibidir, dedi.
Ca’fer ibn Muhammed el-Kattân’dan, söyle demiştir: Ben Buhârîden işittim, şöyle diyordu: Ben binden fazla alimden hadis yazdım. Yanimda isnādını zikr edemeyeceğim hiçbir hadis mevcüd değildir .
Abdullah ibn Amr (R- şöyle demiştir): Peygamber (S) şöyle buyurdu: Benim tarafımdan velev bir ayet olşun tebliğ ediniz (öğretiniz). Israil Oğulları’ndan da (onların ibretli kıssalarından da) haber verebilirsiniz. Bu haber vermekte be’s yoktur. Her kim de (benim söyleme-
diğim bir şeyi söyledi diye) bile bile bana yalan isnad ederse, o da ateşteki yerine hazırlasın.
Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.
Modern zamanlar insana, tanımadığı yeni yükler, acılar getirmekte ama, bunlara katlanacak manevi kudreti ve bu karmaşa içinde hayatını tanzim edebileceği ilkeleri verememektedir.
Bizi bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz kendiliğimizden elde edemezdik.
Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren (uyuduktan sonra uyandıran) Allah’a hamdolsun! Zaten dönüşümüz de O’nadır.
İnsan hem zahiren ve hem de bâtınen temizliği bırakmamalıdır. Kalbî temizlik asıldır. Kalbi pis olan ne yapsa temizlenmez ve lakin yalnız kalp temizliği de kâfî gelmez; maddeten zâhrini de temizlemelidir.
.. Bize Cerîr, Mansur’dan; o da Ebû Vâil’den; o da Huzeyfe’den tahdis etti. O: Peygamber (S) geceleyin kalkınca misvak ile ağzını sürtüp ovalardı, demiştir.
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: Bir kul, namazı bekleyerek abdestini bozmadan mescidde bulunduğu müddetçe hep namazdadır.
Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: Bir adam, susuzluktan dolayı nemli toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Bu zât hemen kendi ayakkabısını çıkarıp onunla köpek için su avuçlamaya başladu. Nihâyet köpeği suya kandırdı. Bundan dolayı Allah o kula senâ edip, onu cennete girdi.
Her kim benim ağzımdan yalan söylerse, cehennemdeki yerini hazırlasın.
Hz.Muhammed (Sav)
Ebu Said Hudri (R) şöyle demiştir: Bir defa kadınlar peygamber’e:
-Senin sözünü dinlemekte erkekler bize galebe ediyorlar, binâenaleyh kendiliğinden bize bir gün tahsis et, dediler.
Bunun üzerine Rasullulah, kadınlara kendileriyle buluşacağı bir gün va’d ve ta’yîn etti. Kadınlar o ta’yîn edilen günde Peygamber’in yanına geldiler. O da kendilerine va’z etti ve onlara bâzı şeyler emretti.
Mahmûd ibnu’r-Rabî’ (R)’den tahdîs etti. Şöyle demiştir: Beş yaşımda iken Peygamber (S)’in bir kerre bir kovadan (ağzına su alıp) yüzüme püsküttüğünü hatırlıyorum.
قال: يسّروا و لا تعسّروا وشّروا ولا تنفروا

Peygamber (Sav): Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin nefret ettirmeyin buyurmuştur.

-İhsan nedir? diye sordu.
Rasûlullah:
-Allah’ı sanki görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir; eğer sen Allah’ı görmüyorsan şüphesiz O seni görmektedir, buyurdu.
İbn Ebî Muleyke: Peygamber’in sahâbîlerinden otuz zâta yetiştim; hepsi de münâfık olmaktan korkuyorlardı. İçlerinde, benim îmânım, Cibrîl ve Mîkâîl’in îmânı gibi sağlam ve nifâk ârız olmaktan masûndur diyen de hiç yoktu dedi.
Devâmlı olan az amel, kesik kesik olan çok amelden hayırlıdır.
Peygamber (S): Münâfıkın alâmeti üçtür: Söz söylerken yalan söyler; va’d ettiği vakit sözünde durmaz; kendisine birşey emniyet edildiği zamân hıyânet eder buyurdu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir