İçeriğe geç

Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü Kitap Alıntıları – Julia Quinn

Julia Quinn kitaplarından Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü kitap alıntıları sizlerle…

Şahane Bir Kadının Gizli Günlüğü Kitap Alıntıları

Erkekler eşeklik yapabilirler. Biz ahmak ve aptalız, burnumuzun dibindeki nimetleri görmek için gözlerimizi çok ender açarız…”
“Beynini geliştiren bir kadın hoşuma gider.
Hissetmediğin bir şeyi söyleme!
“Düşünülmek hoş bir duygu.
İnsanlara nasıl davranacağını sana kim öğretiyor? diye sürdürdü Turner. Hun İmparatoru Attila mı?
Eğer buna inanmakta zorlanırsam beni bağışla ağabey. Aşağılık birisin.”
“…Çok gururludur, bilirsin.
Sözleri hiç gevelemeyen birisi olan Olivia. Ne kadar da tuhaf, dedi.
Evet, öyle ama bu biraz erkeklere has bir rahatsızlık.”
Seni niçin mi seviyorum? Bilmiyorum. Kesinlikle bunu hak etmiyorsun.
Kadınlar. Onları anlayan biri çıkmış mıdır acaba?
Miranda başının çaresine bakma konusunda ustalaşmıştı.
Sen nefretliksin, Turner.
Ben sığ değilim, Miranda, diye karşılık verdi. Ben duyarlıyım. Allah biliyor ki ikimizden birinin böyle olması gerekiyor.
Miranda, dedi gözlerini silerek. Sen tam bir cevhersin.
Ben kaderime öfkeliydim Miranda, sana değil.
Bir kitabı gerçekten okuyacak kadar uzun süre zihnini ona odaklaması mümkün olmuyordu, ancak ikide bir sayfanın üzerindeki sözcüklere bakmak zorunda kaldıkça, kendi ruh haline uygun bir şey seçebileceği sonucuna vardı.
Ben geldim, dedi tükürüklerini saçarak, Çünkü kendime bir metres arıyorum, bir eş değil.
Turner’ın onu reddetmesi sadece içini acıtmamış, hançer gibi yüreğine işlemişti.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bir kadını unutmasına yardımcı olabilecek bir şey varsa, o da başka bir kadındı.
Hayat da bir kıymık kadar basit olsaydı, güzel olmaz mıydı?
Aşk ahmaklar içindi. Aptallar. En büyük aptal da kendisiydi.
Ona âşık değildi. Ona âşık olamazdı. Hiç kimseyi sevemeyeceğinden çok emindi, Leticia’nın kalbinde açtığı yaradan sonra bunu yapamazdı.
Bu konuşma hızla bayağılaşıyor ve inanıyorum ki, birazdan geleceği seviye kibar kulaklara uygun olmayacak.
Hiçbir şeyin daha dokunaklı olamayacağını zannediyordu ama yanıldığını anladı. Şimdi durum daha kötüydü. Önceden Turner için hiç yok gibiydi. Oysaki şimdi rahat, eski bir ayakkabı gibiydi.
Sürekli kendisini âşık olmadığına, bütün bunların, geçici bir liseli kız aşkı olduğuna ve büyüdükçe ondan kurtulacağına inandırmaya çalışıyor – hatta zaten kurtulmuş olduğunu, sadece bunun henüz farkına varmadığını düşünüyordu.
Ona âşık olduğunu düşünmeyi bir alışkanlık haline getirmişti.
İnsanın tanışmadığı birisi için karalar giymesinin gerekliliğini hiç anlamadım, insanın iğrenç bulduğu birisi için yas tutmasının mantığını ise kesinlikle kavrayamıyorum.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Toplum kaprislidir ve iyinin olduğu kadar, sıklıkla kötünün de karşılığını verir. Ancak sessiz kalana asla bir şey vermez.
Eskiden gülerdin, dedi yumuşak bir sesle. Eskiden gülerdin ve gözlerin parlardı. Ya şimdi?
Şimdi sadece soğuk ve donuksun.
Bugün âşık oldum.
“…Miranda ile iyi arkadaş olduğunuzu biliyorum ama onun çok güzel olmadığını kabul etmelisin. Annem onun asla bir koca bulamayacağını söylüyor.
“Sarı saçta her şey daha iyi görünür.
“Annem beni böyle görsün istemem. Çamurdan nefret eder, ben de onun çamurdan ne çok nefret ettiğini dinlemekten nefret ederim,
Bayan Miranda Cheever, on yaşındayken o muhteşem güzellikten tek bir iz bile taşımıyordu. Saçları kahverengiydi – üzücü bir şekilde – gözleri de öyle.
Ne olursa olsun, onu yine de seviyordu. Hep sevecekti.
Hiç kimseyi sevemeyeceğinden çok
emindi, kalbinde açılan yaradan sonra bunu yapamazdı.
Annesi ona hep, kişinin ne olduğunun
gözlerinden anlaşılabileceğini söylerdi.
Şüphesiz yakışıklılık herkesin kendinedir ve bir çok güzel kalıplı insan hastalıklı kafalar taşıyor olabilir.
işte bir şeyi sanat eseri yapan bu olsa
gerek. Birinin içinde fırtınalar kopartan bir şey, ötekinin kılını bile kıpırdatamıyor.
Gözünü kırpmadan bir kadına vurabilecek adamların olduğunu bilmiyor musun? Daha kötüsünü bile yapabilirler.
Titreyen elleriyle paketi açtı. Arthur’un Ölümü. Göz koyup da, o kitapçı dükkanından alamadığı kopya, Ah, Turner, diye fısıldadı. Niçin gidip de böyle güzel bir şey yaptın ki? Niçin senden bütünüyle nefret etmeme izin vermiyorsun?
Olivia: Eminim seni çok özlüyordur.
Miranda: Saçma. Belkide beni hiç düşünmemiştir bile.

Turner onu aklından çıkaramıyordu Miranda’yı aklından çıkarabilecegini düşünmüştü.
Ama yanılmıştı.

Kahretsin! Turner’ın eli gözüne çarptı, sonra şaşkınlık içerisinde, yanan tenine dokundu ve , Sana yumruk atmayı kim öğretti? diye sordu.
Miranda sinsice gülümsedi MacDownes.
Turner öfke içinde surat asarken, yarım kalmış çöreği hala elinde tuttuğunu fark etti.
Çöreği pencereden içeri fırlattı; Miranda’nın göğsünün ortasına, tam isabet.
Biraz olsun rahatlamıştı.

Belli ki hala öfkeli. Bana bir çörek fırlattı. Bir çörek! Bu inanılmaz bir şey.

Koyun diye ekledi Miranda.
Keçi diye düzeltti Olivia omuz silkerek.
Turner hayrete düşmüştü. Aman Tanrım, nasıl bir dil konuşuyorsunuz siz böyle?
Sonra saflığını yitirmesi vardı. Şimdi anımsamak zordu, ancak bir zamanlar, insanların iyi olduklarına inanırdı – onlara saygılı ve onurlu davranırsa, aynı şekilde karşılık vereceklerini sanırdı.
Hareketli bir atın sırtında giderken, hareketli bir hedefi vurmayı biliyordu.
İşte bir şeyi sanat eseri yapan bu olsa gerek. Birinin içinde fırtınalar kopartan bir şey, ötekinin kılını bile kıpırdatamıyor.
Aşk. Ama bunu sesli olarak ifade etmekten kaçındı..
Hadi canım sen de, ben o kadar da kötü biri değilim
Ve sonra, beklemeye tahammülü kalmadığı ve böylesine verici olmaktan bıktığı için, patladı, Benimle evlenecek misin? Tanrı biliyor ya, erkekler bu durumlarda konuşmayı pek sevmiyorlardı
Hatta kesin konuşmak gerekirse,
1816’dan beri kendimi en iyi hissettiğim an olduğunu
söyleyebilirim.
Bu öpüşte hiçbir sevgi ve
şefkat yoktu.
Sen de beni öp, kahretsin,
diye homurdandı
Tüm varlığım bu. Ben neysem bu o. Olivia kuşkulu
görünüyordu.

O bir kitap.

Bu benim hayatım.

Rüyamda onu gördüm
Akşam yemeği yedim: biftek, çorba, puding. Biraz daha

Kül ve Ateş okudum,

yazarın kimliği hâlâ belli değil..

Çok üzgünüm, diyordu herkes. Çok üzgünüm – Çok
üzgünüz.
Turner ise, Tanrı’nın gazabına uğrayabileceğinden
endişeleniyordu. Elinde değildi, çünkü düşünebildiği bir tek
şey vardı –
Ben üzgün değilim
2 MART 1810
Bugün âşık oldum..
Tamam, o zaman. İyi geceler, canım.
Bence senin sadece büyüyüp kendini bulman gerek.
Düşünülmek hoş bir duygudur.
Bugün aşık oldum
Kendine başka bir içki daha doldurdu. Bir erkeği öldürmeyen şeyin onu güçlendireceğini söylerlerdi ama bu Bu onu öldürecekti.
Bu aşktı, bu bir kadının bir adama olan aşkıydı. Onu beyaz atlı prensi sanan küçük kız gitmişti artık. O şimdi bir kadındı. Onun zayıflıklarını ve eksikliklerini biliyordu ama yine de onu seviyordu.
Sadece gitmiş olsaydı onu bağışlayabilirdim. Ama gelmedi de!
Kelimelerim bitti. Bütünüyle.
`Aşk ahmaklar içindir. Aptallar. En büyük aptal da kendisiydi`
İnsanın birini bu kadar derinden sevmesi ne katıksız bir mutluluktu.
Bir adamın bu kadar çekici olması kanun dışı olmalıydı.
Bugün âşık oldum.
O kadar mutluydu ki, bu an sözlerle bozulamazdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir