İçeriğe geç

Sağlık ve Bilinç Topraktan Başlar Kitap Alıntıları – İsmail Tokalak

İsmail Tokalak kitaplarından Sağlık ve Bilinç Topraktan Başlar kitap alıntıları sizlerle…

Sağlık ve Bilinç Topraktan Başlar Kitap Alıntıları

&“&”

Hayatta önemli olan, en çok şeye sahip olmak değil, az olan şeyle yetinmeyi bilmektir. İnsan her şeyin ölçüsüdür.

Eflatun (Platon) Î.Ö 427-347.

Hakkında bilgi sahibi olmadığımız, fakat et ve balıkla aynı oranda yüksek proteine sahip birçok böcek var. İleride böcek tüketimi yayılacak, bazı böcekler de beslenme zincirimizin içine dâhil edilecek.
Palm, kalitesiz ve doymuş yağ barındırdığından sağlığa zararlıdır. Diğer sıvı yağlara göre ısıya daha fazla dayanıklı olduğundan fast food restoranlarda kızartma işlemlerinde kullanılır. Bu yağ çocuk mamalarından tutun vejetaryen gıda ürünlerine, hatta organik diye satılan işlenmiş, doğal diye satılan kozmetik ürünlere kadar birçok üründe bulunur.
Oksijen sağlıklı hücre için önemlidir. Vücuttaki yabancı maddelerin yok edilmesinde yardımcı olur. Oksijensizlik kanserli hücreleri de tetikler.
İnsanları tüm gün boyunca kapalı bir odada kalmaları durumunda halsiz ve yorgun olurlar. Bunun nedeni ortamda yüksek karbondioksit oranı ve oksijen yetersizliği olmasıdır. Yüksek karbondioksit oranı insanda yorgunluk, baş ağrısı, kulak burun sorunları gibi sağlık problemlerine neden olmaktadır.
Şehir şebeke suları arıtma işleminden sonra dezenfekte edilmek üzere klorlaşmaktadır ve bu nedenle musluk suyunun oksijen (O2) miktarı sıfıra yakındır. Bu özelliğinden dolayı musluk suyu “cansız su” olarak kabul edilmektedir.
Sağlıklı bir cilt için de su tüketimi zorunludur. Başınız ağrıdığında ilaç almadan evvel su için. İçilen suyun %80’i beyin tarafından kullanılır.
Bir başka sanal hastalık da FOMO (fear of missing oul); Sosyal medya kanallarından ayrı kalma ya da gündemi kaçırma korkusuna bu isim veriliyor. Bu hastalık gösteriyor ki ileride insanlar gerçek yaşamdan soyutlanacaktır.
İnsanların yüz yüze gelmeden, oturdukları yerde sosyalleşebilmesi sağlıklı bir durum değil.
ABD’de yetişkinlerin üçte biri antidepresan ilacı alıyor. Bu rakam 2010 yılına göre %60 artış göstermiş. Antidepresanlar ABD’de kolesterol ilaçlarından sonra en çok satılan reçeteli ilaçlardan.
Ekmek, zengin karbonhidrat (yaklaşık %51,8) içerdiği için şişmanlığın en önemli nedenlerinden de biridir. Ekmekteki esas tehlike una ve hamuruna konulan katkı maddeleridir. Beyaz undan yapılmış ekmek katkı maddeleri konulmasa bile şişmanlığın yanında basur, ülser, kalp hastalıkları, damar hastalıkları gibi birçok hastalığın tetiklenmesine sebep olur.
Bulgur, arpa, çavdar ve yulaf, buğdayın genetik özelliklerine sahip oldukları ve benzer etkiler sergiledikleri için uzak durulması gereken besinlerdir.
Sağlıklı bir nesil yetiştirme, şişmanlık, şeker ve kalp hastalıklarından korunmanın yolu rafine un ve şekerden yapılan başta ekmek ve hamur işleri olmak üzere, karbonhidratları hayatımızdan mümkün olduğunca çıkarmaktan geçiyor.
Ekmeğin beyaz görünmesi için hamura potasyum bromat (E924) kimyasalı katılır. Potasyum bromat kanser tehlikesi içerir; FDA’ya göre hücrelerde bromat zehirlenmesine, tümör oluşumuna neden olur.
Ekşi maya ile yoğrulan hamur, faydalı bakteriler-mikro organizmalar ile fermente olarak değişikliğe uğrar, yumuşar, her yanında kabarcık ve delikler oluşturur. Tadında ekşimsi bir lezzet hissedildiği için bu doğal mayaya ekşi maya denilmiştir. Ekşi maya kullanılan ekmeğin pişme süresi en az 1,5 saat olmalıdır.
Bilindiği üzere, Türkiye’nin endüstriyel beyaz un ve beyaz ekmekle tanışması 1948 yılında Marshall vasıtasıyla oldu. Beyaz un, zenginlik ve statü göstergesi olarak kabul edildi. Köylüler bile evlerine dönerken hediye niyetine beyaz ekmek (o zamanki yaygın adıyla “francala”) aldılar.
Ekmeklik buğday (özellikle beyazı) kesinlikle tüketilmemelidir. Bu unlar, son yüz yılda artan kanser ve şeker hastalıklarının başrolünü oynamaktadır.
Riviera, sağlıksız bir yağ şekli olduğu için normal zeytinyağına göre daha ucuzdur.
Eğer zeytinin çekirdeği açık kahverengiyse o kostik muameleden geçirilmemiştir. Eğer siyah ise o zeytinden uzak durun; kostik, zeytinin çekirdeğine kadar işler, rengini kömür karası yapar.
Zeytini 8-9 ay, hatta bir yıl bekletmek masraflı olduğu için bazı üreticiler, zeytinin rengini tutturmak için tekstil boyası bile kullanıyor.
Sağlıklı beslenme için baklagilleri tüketmek de şart. Nohut, kuru fasulye, barbunya gibi besinler yüksek lif içeriği sayesinde bağırsak hareketlerini arttırarak sindirilmiş besin artıklarının kalın bağırsaktan geçişini hızlandırır.
İnsülin hormonu kanımızda hep yüksek kaldığı sürece yağlar depolanarak kilomuzu arttıracaktır…Sık sık yediğimiz zaman enerji yağları yakmak için değil yağların depolanması için kullanılmaktadır. Bu yanlış beslenme sistematiğinde kilo alınır ve vermek de zordur.
İnsan sağlığı ticari bir meta olmaktan çıkarılmadığı sürece insanlar tıbbın ve ilaçların esiri olarak yaşayacaklardır,
Artık ilaçların çoğu hastalığı kısa sürede tedavi etmek yerine hayat boyu kullanmak için tasarlanıyor.
İlaç firmalarının müşterileri hastalar olduğu için ne kadar çok hasta ve hastalık yaratılırsa, firmalar o kadar çok kazanır. Firmalar para vererek araştırmacıları satın almakta, kendi çıkarlarına uygun sahte bulguları saygın medikal dergilerde yayımlatabilmektedir.
Doktorlar, ilaç firmalarının kucağında oturan fino köpekleri olmamalı.

Dr. Adriane Fugh Berman (Georgetovvn Üniversitesi Tıp Fakültesi)

California solucanı (veya kırmızı solucanlar), organik gübre elde edilen solucanlar arasında yer alır; solucan gübresi yapmak için en çok kullanılan solucan türüdür.
Virüslerin büyük çoğunluğu sadece belirli türde hücrelere -örneğin grip virüsü sadece akciğer hücrelerine- bulaşır.
Virüs, antibiyotikle tedavi edilemez; antiviral ilaçlar ise sadece virüsün çoğalmasını engellemeye ve hastalık belirtilerini azaltmaya yöneliktir, gerisi bağışıklık sisteminin gücüne kalır.
Bakterilerin tersine virüsler, çoğu zaman hastalıklara sebep olurlar. Hücrede oluşan virüsler konak hücreyi parçalayarak serbest kalır ve diğer hücreleri enfekte ederek parazitlik yaşamlarına devam ederler.
Virüs bir parazittir, vücuda girdiğinde sağlıklı hücreleri ele geçirip onların daha çok virüs üretmelerine neden olur. Soğuk algınlığı, grip, suçiçeği, uçuk, Hepatit B ve C en yaygın viral enfeksiyonlardandır. Virüslere antibiyotik etki etmez. Virüsler ısıya karşı dayanıksızdırlar.
Canlı bir hücrenin dışındayken uyku halinde olan virüsler, hücre içindeyken çoğalmaya başlarlar. Virüsler sadece genetik bilgiyi taşırlar, gelişmek ve çoğalabilmek için canlı hücrelere ihtiyaç duyarlar.
Bakterilere göre çok küçük olan virüsler sadece proteinden oluşan bir kılıf, RNA ya da DNA gibi genetik bilgi taşıyan bir çekirdekten oluşurlar.
Süperbug bakteriler aynı zamanda solunum yoluyla da bedene girip ciğerlerde ölümcül hastalıklara neden olabilir. Bu tip bakterilerin yarattığı hasarı önleyecek bir ilaç yok.
Mesela çürükçül bakteriler olmasaydı ölü insan bedenleri ve canlılığını yitirmiş bitki parçacıkları öldükleri bedende kalırdı ve bunların ana organik maddelere dönüşümü olmazdı.
Vücudumuzda % 80-85 iyi bakteri %15-20 arası kötü bakteri vardır bunlar devamlı birbiriyle savaş halindedir. İyi bakterilerin güçlenmesi birazda bizim yaşam tarzımız ve beslenmemize bağlıdır.
Bu faydalı bakterilerin sayısı işlenmiş gıdalar ve alkol sık tüketildiğinde, fazla antibiyotik ve ilaç kullanıldığında azalır ve vücut kötü bakterilere, virüslere karşı korunmaz hale gelir.
Bakteriler, hastalık yapan bakteriler, maya bakterileri, çürütücü bakteriler ve azot bakterileri diye sınıflandırılırlar. Bugün dünyada bakterinin bulunmadığı yer hemen hemen yoktur
Bitkilerin bize faydalan çoktur fakat onlar kendilerini yiyen her canlıyı bir düşman olarak görüp belli zararlı kimyasallar ürettiklerini bilmemiz gerekmektedir
Soya ve mısır ineğin daha kilolu olmasına daha yüksek yağ oranına sahip olması için biz onların kaba-kesif yemlerine soya ve mısır koyarız. Bu besinleri kendi yemeyi denediklerinde inekler bunlarda bulunan letkinler mide yanması yaşadıkları için bu kötü tecrübelerinden dolayı bunları kendileri tüketmezler.
Mesela İnekler kendilerine kalsa mısır ve soya fasulyesi tüketmezler. Mısırı domuzlar sever. Mısır ve soyadaki letkin ottakinden daha etkilidir. Mısır ve soyada östrojen içeren maddeler vardır. Soya aynı zamanda testestron seviyesini düşürür.
Genelde otçul hayvanlar zehirli ve zararlı bitkileri bilirler ve yemezler. Yaylalarda kırsal bölgelerde bitki toplayanlar inekleri evcil hayvanları gözlemlerler onların yemedikleri bitkileri toplamazlar.
Toprak dışında çayır, kum, ıslak beton ve fayans da elektron geçişine müsaade eder, ama asfalt, tahta, kauçuk, plastik, vinil gibi yüzeylerde bu mümkün değildir. Topraklama, kan akışını hızlandırarak kas ağrısını giderir, damarlara iyi gelir, şişmeyi önler.
Toprak yüzeyi negatif yüklü elektronlar yaymakta, çıplak ayakla toprakla temas edildiğinde vücut negatif elektronlarla yüklenmekte, bu da pozitif etki yaratmaktadır (bu olaya “topraklama” denilmektedir).
Toprak için solucanlar çok önemlidir; solucanların bol olduğu toprak sağlıklı topraktır. Çünkü solucanlar toprakta dikey tüneller açarak aşağı katmanlara doğru ilerler ve böylece sağanak yağışlar sırasında suyun, toprağın alt katmanlarına çabucak süzülmesini sağlar.
İnsan/hayvan/bitki, birbirine bağımlı canlılardır. Mesela bok böcekleri ve diğer eklem bacaklılar, ölü bitkilerin ve hayvan artıklarının temizlenmesine katkıda bulunurlar.
Asfalt ve beton, toprak zemini mühürleyerek verimli topraklara geri dönüşü olmayan bir şekilde zarar veriyor.
Lev Tolstoy (1828-1910), “Bir insan acı duyarsa canlıdır. Başkasının acısını duyarsa insandır,” diyordu. Fakat insan, doğanın acısını duymaz, toprağın yok olduğunu görmezse kendi sonunu hazırlıyor demektir.
Hiçbir zaman tatmin olmayan insan ise ihtiyacından fazlasını tüketerek başka insanların yaşam alanlarını, hatta nesillerini yok etmeyi kendine meşru sayar.
Hiçbir hayvan ihtiyacından fazla tüketmez ve avlanmaz
Bugün dünyada ve ülkemizde yıllardır bilinçsizce kullanılan inorganik gübreler, kimyasal tarım ilaçları yüzünden toprağın yapısı bozulmaktadır. Aynı zamanda tabana inen bu kimyasallar ile denizler, içme ve kullanma suları da kirlenmekte, canlılar için sağlıksız ve sürdürülemez bir hayat ortaya çıkmaktadır.
Hava kirliliği, binlerce kimyasal, kozmetik ürünleri, hareketsiz yaşam, radyasyona maruz kalma, zamanın büyük bir kısmını dijital ekranlarda geçirme, farkında olmadan tükettiğimiz GDO’lu gıdalar derken insanlığın genetik yapısıda değişmeye, hatta bozulmaya başladı.
İnsanlar artık kaslarını kullanmadıklarından kas ve kemik yapıları gelişmiyor, yalnız beyin gelişmeye devam ediyor.
Doymuş yağlı (margarin) besinler tüketmek, beynin depomin hormonu salgılamasını engelliyor, hafızaya zarar veriyor ve beynin reaksiyon verme süresini uzatıyor. Beynin yakıt olarak ihtiyaç duyduğu bir şeker çeşidi olan glikoz daha hızlı harcanıyor, bu da beynin yorgun düşmesine neden oluyor. Bilgisayar karşısında vakit harcamak beyni tembelliğe alıştırıyor ve hafıza gelişimini engelliyor. Fazla fruktoz alımı(meyve, bal ve sebzelerde bulunan doğal şeker) beyin aktivitelerini yavaşlatıyor. Uykusuz kalmak/jetlag, öğrenme yeteneğini azaltıyor. Tüm bunlardan beyin ileride nasıl olumsuz etkilenecek, şimdilik bilmiyoruz.
Sen ki topraksın seni sevmeyi bilmeli
Sendedir ekinimizin tohumu ve yapılarımızın temeli…
Sen ki topraksın durup dinlenmeden değişirsin.
Sen su damlalarında yarattın (halk eyledin) bizi.
Biz seni değiştirip, değiştirmekteyiz kendi kendimizi.
Bugün dünyada ve ülkemizde yıllardır bilinçsizce kullanılan inorganik gübreler, kimyasal tarım ilaçları yüzünden toprağın yapısı bozulmaktadır. Aynı zamanda tabana inen bu kimyasallar ile denizler, içme ve kullanma suları da kirlenmekte, canlılar için sağlıksız ve sürdürülemez bir hayat ortaya çıkmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir