İçeriğe geç

Sabredenler ve Şükredenler Kitap Alıntıları – İbni Kayyim El Cevziyye

İbni Kayyim El Cevziyye kitaplarından Sabredenler ve Şükredenler kitap alıntıları sizlerle…

Sabredenler ve Şükredenler Kitap Alıntıları

Ahmed b. Hanbel dedi ki, Fütüvvet, arzu edilen bir şeyin Allah korkusu için bırakılmasıdır. Kulun, mürüvvet ve fütüvvetî sabrına göredir.
Nefs, kulun bineği olup, onun üzerinde ya cennete veya cehenneme gider, sabır ise bu bineğin gemi ve yuları gibidir, eğer bir bineğin gemi ve yuları olmazsa her tarafa kaçabilir.
İnsanın sabrı, heva ve şehvet kuvvetine üstün gelirse melekler katılır.
Fakat heva ve şehvet kuvveti sabrına üstün gelirse şeytanlar katılır.
Yemek, içmek ve cinsi münasebet gibi tabiatının kuvvetleri sabra üstün gelirse, hayvanlara katılır.
Bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir.
Bazıları ahlak çalışmak ile kazanılmaz demişlerdir. Bu durum ile ilgili şu söz ortaya çıkmıştır. ” Ey kendi tabiatından olmayan şeyle süslenmek isteyen kimse, kazanılması istenen ahlakın önüne yaradılıştaki ahlak çıkar. ”

Diğer alimler ise bu konuya şu konu üzerinden bakmışlardır.
Demişlerdir ki:
Allah Teala insanda kabul etme ve öğretme kuvvetlerini istidadını yaratmıştır. O halde tabiatları, muktezasından alıp nakletmek mümkündür. Ne var ki bu nakil bazen zayıf olup tabi haline geri döner. Bazen kuvvetli olup kul için ikinci tabiat olur eski tabiatına geri dönmez.

Resul-i Ekrem ( sav ) buyuruyor ki:
” Her kim sabretmek isterse Cenab-ı Hak ona sabır ihsan eder. ”
Ebü Ali Dekkak diyor ki:
” Sabır takdire itiraz etmemektir. Şikayet etmeksizin belayı açıklamak sabra zıd değildir. ”
Bu cümleye yorum yapmak haddimiz değildir tabiki ama şunu söyleyemeden geçemeyeceğim.
Güzel Yüce Allah’ım ne güzel vermiş sabrın şartını:
Anlat rahatla ama şikayet etme der gibi
Nefs, kulun bineği olup, onun üzerinde ya cennete veya cehenneme gider, sabır ise bu bineğin gemi yada yuları gibidir, eğer bineğin gemi yada yuları olmazsa her tarafa kaçabilir
” Sabırlı kimse, kendini kötülüklere hücum etmeye alıştıran kimsedir. ”
” Sabır, şikayet etmemektir. ”
” Sabır ismi gibi acıdır. ”
” Sabır, Allah’tan yardım istemektir. ”
” Sabır, felaket anında kalbin sabit olmasıdır. ”
Amr. b. Osman El-Mekki
” Sabır, Allah ile beraber sebat etmek, belaları rahatlık ve sükunet ile karşılamaktır ” demiştir
Ey azgın ve asi! Allah’ın seni birdenbire yakalamasından sakın, çünkü Allah çok gayretlidir. Eğer Allah sana nimetini ihsan ederken sen O’na isyan etmekte devam
edersen O’ndan sakın, çünkü Allah seni ihmal etmez; fakat O, çok sabırlı olduğu için senin cezanı ahirete bırakır.
Gördüğümüz bir şeyi, görmediğimiz bir şey için nasıl bırakabiliriz?
Siz bu dünyadan zevali olmayan bir yere göç edeceksiniz.
Ben gerçekten safi uyarıcıyım.
Kurtulmaya bakın!
«Dünya bir köprüdür; ondan geçin, onu onarmaya çalışmayın»

İsa Aleyhisselam

Dünya; doğru olan kimseler için doğruluk yurdu, onu anlayan için afiyet yurdu, sulhu bilen için başarı yeridir. Peygamberlerin mescîdleri, vahyin indiği yer, meleklerin namazgahı, velilerin ticarethanesi, dünyadır. Allahın rahmeti, mağfireti, rızası, cenneti, dünyada kazanılır.
Buna göre dünyayı kim yerebilir?
Katåde (r.h.) dedi ki: Allah Teâlâ melekleri şehvetsiz ve akıllı olarak yaratmıştır. Hayvanları akılsız ve şehvetli olarak yaratmıştır. İnsanları hem akıllı hem şehvetli olarak yaratmıştır. Buna göre, kimin aklı şehvetine üstün gelirse o meleklerle beraberdir. Kimin şehveti aklina üstün gelirse o da hayvanlar gibidir.
Murâbata; vatan sınırlarını görünen düşmanların hücumlarından devamlı korumaktır. Kalbin sınırını da görünmeyen hevanın ve şeytanın girmesinden devamlı korumaktır, aksi takdirde şeytan sınırdan girip kalbi memleketinden çıkartır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir kimse sabrettiği zaman sabare: sabretti , kendini sabra zorladığı zaman, tesabbere , sabrı kazandığı zaman istabere , hasmı sabır makamında durduğu zaman sabere , kendisini ve başkasını sabra teşvik ettiği zaman sabbere nefsehu ve gayrehu denir.
Sabrın zaferdeki yeri, vücuttaki baş gibidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kalp, tanımak ve sevmek içindir.
Şükür; mevcut olan nimeti bağlar, mevcut olmayan nimeti avlar.
Ben, duasını kabul ettiğin duacıyım; hamd ancak sana mahsustur.
Kendisini zikredeni unutmayan Allah’a hamd olsun,
Kendisine tevekkül edeni başkasına bırakmayan Allah’a hamd olsun.
Çarelerimiz kesildiği vakit tek dayanağımız olan Allah’a hamd olsun.
Amellerimize güvenimiz olmadığı vakit tek ümidimiz olan Allah’a hamd olsun.
Üzüntümüzden sonra sıkıntımızı gideren Allah’a hamd olsun.
Güzel amele karşılık güzel mükafat veren Allah’a hamd olsun.
Sabırla dertlerden ve belalardan kurtaran Allah’a hamd olsun.
Resulullah (s.a.v.)’a sevindiren bir şey geldiği vakit, Allah’a şükretmek için secde ederdi.
Zamanın bolluk ve bereketi kalmamıştır. Dünyada ancak şerri koruyanlar, bulanık kalıntılar, korkunç ibretler, sair bilumum kötülükler, fitnelerin gönderilmesi, zelzelelerin devam etmesi, rezil nesiller kalmıştır.
Ben onun ihtiyacını ondan daha iyi bilirim.
«Şükreden bir kul olmayayım mı?»
Eğer küfrederseniz bilmiş olun ki Allah sizden müstağnidir. Size muhtaç değildir
(Zümer/7)
Nasıl kan alan kimse, hastayı öldürücü kandan kurtarırsa zekat alan fakir de zenginleri cimrilik hastalığından kurtarmış olur.
Kul, bedeni ve kalıbıyla değil, ancak kalbi ve ruhuyla insandır.
Kendisine benzetilenin mertebesi, benzeyenin mertebesinden daha yüksektir.
Allah Teala, bir kulunun kemalini murad ettiğinde onun istidadı ve kabiliyeti olan şeyde gücünü ve kuvvetini kullanmaya muvaffak kılar ve o da bu yolda gücünü ve kuvvetini kullanınca diğer insanlardan üstün olur.
Dinin temeli şu üç esastan ibarettir : a) emredilenleri yapmak, b) yasakları terketmek, c) takdir edilmiş olana sabretmektir.
çünkü Allah Teala, müslüman kuluna zulüm etmeyeceği gibi kafire de zulüm etmez.
Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
«Resulullah (s a.v.)’ın kızı Rukîye vefat edince kadınlar ağladılar.
Ömer (r.a-) de onları sopasıyla susturmaya çalıştı. Bunun üzerine Allah Resulü, «Ey Ömer, bırak onları varsın ağlasınlar, (kadınlara) siz de şeytanın anırmasından sakının.
Eğer ağlamak gözden ve kalpden gelirse o, Allah’dandır ve rahmettendir. Eğer dilden elden gelirse, (dil bağırır, el de yaka paça yırtarsa) bu da şeytandandır» buyurmuştur.
«Nedb»; ölünün iyiliklerini sayarak sesle ağlamaktır.
«Nevha»; başına toprak saçarak, saçlarını yolarak bağırıp çağırarak ağlamaktır.
Beyinsizliğin sonu yorulmaktır.
Ey kardeşim! Sabret.
«Bizim için Allah’tan yardım dilemez misiniz? Bizim için Allah’a dua etmez misiniz?»
Kâfir yahut facir, bela ile imtihan edilir; onun hali devenin haline benzer. Salıverildiği vakit niçin salıverildiğini, bağlandığı vakit niçin bağlandığını bilmez.
Resulullah (s.a.v.), «Sizden birinizin başına bir musibet geldiğinde ‘Biz Allah’dan geldik ve ancak O’na dönücüleriz. Allah’ım musibetimin ecrini yalnız senin katından umuyorum, bu
hususda beni mükafatlandır, bana bundan daha hayırlısını ihsan et.’ desin» buyurmuştur.
Nitekim kul, kendi nefsini olgunlaştırmaya muhtaç olduğu gibi başkasını da olgunlaştırmaya muhtaçtır. Bu da hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye etmesidir.
Kul, rahmet yağmurunun inmesi için önce kalbinin boşaltılmasının sonra oraya ekilen tohumun gelişip tam yetişebilmesi için yabani otlardan temizlenmesinin şart olduğunu bilmelidir. Kalp boşaltılmadığı takdirde rahmet yağmuru, kendisini kabul edecek bir kalble karşılaşmış olmaz. Kalb, boşalırsa oraya rahmet yağmuru iner.
İnsan, herhangi bir şeye aşırı derecede düşkün olmamalıdır. Aksi takdirde zıddına dönüşür.
Yardım ancak Allah Teala’dan istenir.
Her insan, hangi şeye önem verirse tabiatı onu o tarafa ve o tarafın ehline çeker.
Her kişi kendisine münasip olana meyleder.
Cenab-ı Hak, herhangi bir şeyi emrettiğinde mutlaka ona yardım eden bir çok sebepler kılar.
Mukadder olanı def etmenin, mukadder olmayanı elde etmenin çaresi yoktur.
Şerefli kimse bilir ki sabretmediği takdirde sızlanması kaybolanı geri getirmez, başa gelen musibet ve felaketi kaldırmaz.
Allah Teala, isimlerini ve sıfatlarını sevdiği gibi bunların eserlerinin kullarında da görünmesini sever.
Çünkü Allah güzeldir, güzel olmayı sever.
Allah affedicidir, affedenleri sever.
Allah cömerddir, cömert olanları sever.
Allah her şeyi hakkıyla bilendir, ilim ehlini sever.
Allah tektir, tekleri sever.
Allah çok kuvvetlidir ve Allah katında kuvvetli mü’min, zayıf mü’minden daha sevimlidir. Allah çok sabırlıdır, sabredenleri sever.
Allah Şekûr’dür, şükredenleri sever.
emredilenlerden bir tanesinin yapılmasıyla işlenen yasakların günahlarından binlerce günah düşürülür. Fakat binlerce günah ise emredilenlerden bir tanesinin sevabını düşüremez.
Kul, bedeni ve kalıbıyla insan değil; ancak kalbi ve ruhuyla insandır.
En iyisini Allah bilir.
Sahabeden bazıları şöyle demiştir: Yolculuk yaparak devenizi zayıflatmanız, güçten düşürmeniz gibi şüphesiz mümin de şeytanını zayıflatır.
Allah Teala’nın yardım ettiği taraf, zafere ulaşır; yardım etmediği taraf ise mağlup olacaktır.
İnsanın sabrı, hevâ ve şehvet kuvvetine üstün gelirse meleklere katılır. Fakat hevâ ve şehvet kuvveti, sabrına üstün gelirse şeytanlara katılır. Yemek, içmek ve cinsi münasebet gibi tabiatının kuvvetleri sabra üstün gelirse hayvanlara katılır.
Çünkü Allah’ın haram kıldıklarına sabretmek, azabına sabretmekten daha kolaydır.
Allah Teala sabrı; tökezlemeyen bir at, körlenmeyen bir kılıç, bozguna uğramayan bir ordu, yıkılamayan hatta gedik bile açılamayan muhkem bir kale kılmıştır.
Sabır ile nusret (zafere ulaşma) iki kardeştir, bunlar bir anadan süt emmiş ve hiçbir zaman birbirinden ayrılmayacaklarına dair yemin etmişlerdir.
“İman iki kısımdan oluşur; yarısı sabır diğer yarısı ise şükürdür.
“İman iki kısımdan oluşur yarısı sabır diğer yarısı ise şükürdür.”
Şikâyeti yalnız Allah’a arz etmek ise sabrın ta kendisidir.
Zahid; helali şükrüne, haramı da sabrına Galip gelmeyendir.
Şöyle derdi: Dünyadan uzak durmak, kalbi ve bedeni rahatlatır; ona karşı istekli olmak ise, dertleri ve hüznü uzatır. (Hz. Muhammed)
İbn Mübarek, Süfyân-ı Sevrî’nin, Belayı nimet, bolluğu musibet saymayan kimse fakih değildir dediğini nakletmiştir.
Cüneyd b. Muhammed’e sabırdan sorulduğunda, ‘sabır, insanın yüzünü ekşitmeden acıları yudumlamasıdır’ diye cevap vermiştir.
Sabrın hakikati, insanın üstün ahlâklarından biridir.
Maksadı sadece dünya olan, imanla bir araya gelmez. İlim ve ikrarla beraber olsada iman bunun ötesinde bir şeydir.
Sahabelerin şu sözlerinde olduğu gibi:

Zorluklarla imtihan olunduk. Sabrettik, rahatlıkla imtihan olunduk ama sabredemedik.

Ebu Osman (rh. a.)’ten: Avamın şükrü, yeme ve içmeye karşıdır. Havasın şükrü ise kalplerine gelen manalaridir.
Herkes, nasıl şükrettiğine bakılması için afiyetle, nasıl sabrettiğine bakılması için belalarla sınanır.
-Bir adam Ebu Hazim (rh. a.)’e şöyle dedi: Ey EbuHazim! Gözlerin şükrü nedir? Ebu Hazim (rh. a.): Onlarla bir hayır gördüğünde açığa çıkarman, bir kötülük gördüğünde ise saklamandır. Adam: Kulakların şükrü nedir? dedi. Ebu Hazım (rh. a.) de: Onlarla bir hayır işittiğinde iyice anlaman, bir kötülük işittiğinde ise bertaraf etmendir. Adam: Ellerin şükrü nedir? dedi. Ebu Hazim (rh. a.): Sana ait olmayanı almaman, Allah’ın hakkı olanları da ondan yasaklamamandır.
Zâhidlerden biri şöyle dedi: bir sene gece namaza kalkmak için zahmet çektim, sonra yirmi sene seve seve kalktım. Bir kimsenin gözünün aydınlığı namazda olursa, namazın ağırlığını duymaz.
Süfyan (rh.a)’ten: Meryem oğlu İsa şöyle dedi:

Dünya sevgisi, her günahın aslıdır. Oradaki mal ise çok büyük bir hastalıktır.

Oradakiler: Peki o hastalık nedir? diye sorunca

şöyle cevap verdi:
Dünya sahibi kibir ve övünmekten bir türlü korunamaz.

Dediler ki: Eğer korunursa?

Bunun üzerine: Onun ıslah olması, Allah’ın zikrinden alıkoyar.

Zühd, 474

Mesih (a.s) şöyle demiştir: Dünyanın tatlılığı ahiretin acılığı, dünyanın acılığı ise ahiretin tadıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir