İçeriğe geç

Sabahattin Ali Seçme Eserleri Kitap Alıntıları – Sabahattin Ali

Sabahattin Ali kitaplarından Sabahattin Ali Seçme Eserleri kitap alıntıları sizlerle…

Sabahattin Ali Seçme Eserleri Kitap Alıntıları

Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için müthiş yalnızlığının farkında bile değildi.
Ne derlerse desinler; biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri, etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız.
“Fakat dünya insan olmayan insanlarla doludur ”
Bir müddet daha düşününce dünyada da hiçbir yere bağlı olmadığını hissetti ve içten içe bu kadar yabancı olduğu bu hayatta kendisini birçok kayıtların kuşatmasına, ondan, istediği gibi hareket imkanlarını almasına müthiş içerledi.
İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu.
Tıpkı o arı gibi hem kuvvetli, hem zayıftı. Tıpkı onun gibi etrafını insafsız kimseler sarmıştı. Zehrini akıtmasına imkan vermeden onu kıskıvrak yakalıyorlar ve müdafaa vasıtalarını elinden alıyorlardı.
Bir müddet daha düşününce dünyada da hiçbir yere bağlı olmadığını hissetti.
Madem ki hiçbir seyi değiştirmeye iktidarı yoktu, her şey evvelden çizilen bir yolda yürüyecekti, o halde aklı başında bir insan, olanları tebessümle seyredip sırasını beklemeliydi.
Varlığı bütün boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti.
fakat her şey geçer. Her şey unutulur. Kendini bir felaketin içinde kaybetmenin bir manası yoktur. İnsan birazcık da kalender olmalıdır.
Dünyadaki yalancı peygamlerleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre,işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıklardır.
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.
Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim..
Fakat her şey geçer. Her şey unutulur. Kendini bir felaketin içinde kaybetmenin manası yoktur. İnsan birazcık da kalender olmalıdır.
Her şeyi,her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı
Halbuki sebeplerin en büyüğü, en mukavemet edilmezi ölüm varmış.
Kaybedilen en kıymetli eşyanın servetin her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor.Bunun sebebi herhalde,Bu böyle olmayabilirdi! düşüncesi yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır.
Bir insana bir insan herhalde yeterdi.
Şimdi ben gidiyorum. Fakat ne zaman çağırırsan gelirim
Seni seviyorum Deli gibi değil,gayet aklı başında olarak seviyorum
Bu akşam anladım ki,bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş.Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.
Gece tam onun Atlantik’te numara yaptığı sıralarda, kendisini telefona çağırmak, rahatsız ettiğim için af diledikten sonra kısaca veda ederek,mikrofon başında kafama bir kurşun sıkmak, ne güzel olurdu.
Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım.Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti.Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.
Bunun böyle olması lazımdı diyordum.Demek ki beni bir türlü sevemiyordu.Hakkı vardı. Beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.
Tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil;çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanın uydurması İnsan ömrü doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir.
O ,bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla,her şeyiyle istemek başka Aşk bence bu istemektir.Mukavemet edilmez bir istemek!
Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz.Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.
Benim fikrimce aşk diye ayrı, mücerret bir mefhum yoktu. İnsanlar arasında çeşit çeşit kendini gösteren bütün sevgiler, sempatiler bir nevi aşktı.Yalnız yerine göre isim ve şekil değiştiriyorlardı.Kadınla erkek arasındaki sevgiye hakiki ismini vermemek bir nevi kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildi.
Dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve nahvetli, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir.
Başkasına merhamet etmek ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki,ne kendimizi bu kadar büyük , ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur
Yaşamak,tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak;herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını,bir âna bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak
Dünyada bana hiçbir şey tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.
Hiç kimsenin kabahati yok Hatta benim bile!..
Bütün basit insanlarda olduğu gibi, kederden sevince, heyecandan sükunete geçiyor ve bütün kadınlar gibi her şeyi çabucak unutuyordu.
insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlıyla öteye geçiveriyoruz?
Gerçi etrafları tarafından anlaşılmayan, haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum fakat hiçbir zaman etrafın bu hareketini haklı bulacaklarını tasavvur edemiyordum.
Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?
İnsanları, kendi cinslerinden bir üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?
Nedense,hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara ,sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için ,alaka ve merhamet göstermek isteriz.
Hakikat ,sanan, ilim masaldan ibaret,
Aşk iki cins beyninde tutkaldan ibaret.
İnsanlar ki bir sürü aptaldan ibaret ;
Gulmeli , kahkahayla bunlara gulmelidir
Kalbim bir kayadır ki, neredeyse yıkılacak,
Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız.
Sevgili Sabahattin Ali her şeyi çok güzel özetlemiş;

Tahammül sınırım çoktan aşıldığından beri insanlarla daha az görüşmeye, hislerimi açmamaya ve tuğla tuğla duvar örmeye başladım, beni sıkıntıya sokacak insanları ve durumları elimin tersiyle ittim.

Fakat ne derlerse desinler, biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız.
“İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer… Ne olursa olsun…”
Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş.
Sabahattin Ali ne demişti: “Zaten yalnızlığımın sebebi, kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları semtimde bulamayışım değil miydi?” Keşke sevdiğimiz bütün karakterler yanımızda olsa.
Başkalarına gülsem de, senden uzak kalsam da, sevmediğini bilsem de, ben gene sana vurgunum
İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.
Bazı şeyler vardır , canımızı sıkar; ‘bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!’ deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünü rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma Sonra en mühimi, kendi hakinden şikayet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun. İçkiyi de şimdilik pek heves etme. Bazen insan avunmak için başka çare bulamıyor ama , sen nefsine hakim ol. Biraz daha yaşlandıktan sonra nasıl olsa başlarsın. Hatta o zaman lazımdır da . Akşam iki kadehin zararı yoktur. İnsana dünyayı unutturur. Eh, bu dünya da unutulacak dünya zaten
Hayattan fazla şeyler bekleme. Dünyada her felaketin içinden en az zararla sıyrılmanın yolu hayata uymak, muhite uymak, hiç sivrilmemektir. Geçen gün ceza reisi bir kitap verdi. Şöyle karıştırdım. Derin bir şey. İsmi Amak-ı Hayal, senin anlayacağın, hayalin dibi. Orda yazıyor: Bir gün Allah peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir, demiş. Her biri kendilerine göre cevaplar vermişler. Musa: Arzı Mev’uda gitmektedir; İsa: Bir yanağına vurana ötekini uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed’e gelince, ‘saadet hayatı olduğu gibi kabul etmektir ‘ demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli
Bu dünya için kendini paralaman gülünç
Araf gibi bir yerdeyim yeniden baslatamam
Zaman büyülüdür her yaşantıyı anı yapar
İnsan hastahane koridorunda, bir gecede tam otuz yıl bekler.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı. İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Kaçmak, her zamanki gibi, her şeyden kaçmak Görmekten, duymaktan ve beraber ıstırap çekmekten kaçmak.
Kimse senin nelerle başa çıkmaya çalıştığını, neleri yendiği, yenemediğini, kimlerin yanında olmak istediğini, nelerin ağrıttığını başını, neler hissettiğini, neleri hissetmekten korktuğunu, içini, senden daha iyi bilemez. O yüzden dik yürü hep, kendine, sadece kendin lazımsın.
” insanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.. ”
Ben hangi kelimeyle nereye gitsem
Yokluğunun renginde depremler düşer boynuma
Hayatını anlamlı kılan ne varsa kim varsa,sakın bırakmayın, sakın vazgeçmeyin ””
Yaşadıklarımdan hayal ettiklerimi çıkarttığımda geriye kocaman bir hayal kırıklığı kaldı
Gerçi matamatik oldum olası zayıf bende
Ama konu bu değil şimdi
Ben dünyadan ziyade
Kafamın içinde yaşayan bir insanım
Etrafın seni sıkmaya başladı zaman
Kitap oku .
Ben ki bugün her aşka yaş tutan bir varlığım
Evvelden bir mezardım, şimdi bir mezarlık .
Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim ””
Annemin eskise de kıyamayıp tavan arasına koyduğu eşyalar gibiyim tek farkla
Onların yüzü hep güneşe dönük
Benimse odam zemin katta
Bütün bunlara rağmen kafamda,onun hatırasını kirletecek bir şey yoktu.Onun boşluğunu değil, fakat yokluğunu hissedecektim.
Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkasını bu kadar zavallı görmeye hakkımız yoktur.Acılar kalbimi nasırlaştırdı ve kalbim, her zaman üzerine basılan bir nasır gibi sızlıyor. Yalnız ben artık bağırmıyorum, bağıramıyorum.
Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alakamızı kesmektir.
insanIardır.
Zaten küçükIüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını iIerisi için sakIamak isterdim…
Hayatta hiçbir şey bizim arzumuza tabi değiIdir. Gerçi bu bir feIaket, Iakin yaradıIış bize bu feIaketi hafifIetecek bir vasıta da vermiş: Etrafı çeşmi ibretIe temaşa kabiIiyeti…
‘Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için tek çare, kendi dünyamıza çekilmek..’
Hayat birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir