İçeriğe geç

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Kitap Alıntıları – Ahmet Hamdi Tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kitaplarından Saatleri Ayarlama Enstitüsü Kitap Alıntıları sizlerle.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Kitap Alıntıları

Bak doktor! dedim. Benim hiçbir
şeyim yok. Sadece talihsizim.
Şu hakikatı kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu, insanoğlunun cehennemidir..
Bazen düşünüyorum, ne garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?
İnsan neyi anlatabilir?
İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Bu daima böyledir. Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür hadiselerdir.
Her şey yolunda… Fakat yalnızız. Bütün dünyada yalnızız.
“İnsan birisini bu kadar severse nasıl darılır?” diyordu. Hiç darılabilir mi? Muhakkak yorulmuştur..
Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde. Fakat daima ödersiniz. Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz…
Hepimiz kendi masallarımızın kurbanıyız.
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey; bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
Saat Allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi.
Artık hiçbir şeye inanamıyordum. Fakat korkmuyordum da. Olabilecek şeylerin en kötüsü olmuştu. Artık hürdüm..
İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Sabır, insanoğlunun tek kalesidir…
İşin içine menfaat girince her şey değişiyordu.
Benim için üzülme ve mesele yapma. Teklifimi de unut, belki de hiç karşılaşmadık..
Diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Kalp işlemiyor artık. Beyinde de arıza var.
Hayatta “hep” i elde etmek için “hiç”in kısır çölünde yaşamayı tercih etmişti.
Hafif bir tebessüm, küçük bir kahkaha ile taşı gediğine koymaktan hangi kadın kendini alabilir ?
Bazı insanların ömrü vakit kazanmakla geçer… Ben zamana, kendi zamanıma çelme atmakla yaşıyordum.
Hiç gelir mi bir daha ? Giden gelir mi hiç !
Bakın etrafa, hep maziden şikayet ediyoruz, hepimiz onunla meşgulüz.
Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde… Fakat daima ödersiniz..
Bilmiyorsun, bilemezsin, beni ne kadar sevmezdi. Ve nasıl küçük, biçare görürdü. Adım evde yapma çiçekti. Beni göğsümde, mantomda yapma bir çiçek olmadan sokağa çıkarmazdı. “Sen de taşı, derdi hep! Sen de taşı! Çünkü ben seni yanımda öyle taşıyorum!”
Dinlemesini biliyorsun, ki bu mühim bir meziyettir. Hiçbir işe yaramasa bile insanın boşluğunu örter, karşısındakiyle aynı seviyeye çıkarır!
İyilikler de kötülükler gibidir. Beraber gelirler.
Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Buda gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!
Her iş, iş değildir. İş evvelâ bir zihniyet ve zaman telâkkisidir Çalışmak ancak muayyen düzeniyle olur…
Yine size inanırlar. Fakat menfaatlerine dokunmamak şartıyla…
Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır…
Ben şimdi saatlerimi üşengeçliğe ayarladım…
İnsanın sevdiği bir ev olunca, kendisine mahsus bir hayatı da olur.
Onlar için “imkân” denen şeyin hududu yoktu.
Hem ne oluyor kuzum, kendi hayatımızı mı yaşayacağız. Yoksa ölüleri mi bekleyeceğiz?
Ruhunuzu saran küçüklük duyguları içinde büyük değerlerinizi kaybedersiniz.
Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın en kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde… Fakat daima ödersiniz… Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki, bundan daha korkunç bir şey olamaz.
Çok dikkat ettim, masallar adla başlar. Ceketinize veya boyun bağınıza eskiliği veya güzelliği yüzünden bir ad verin, derhal hüviyeti değişir, bir çeşit şahsiyet olur.
Bazen sadece hissedesin ve sadece hissetmekle kalırsın.
İkimizin boğazlarımızda bir yığın şey düğümleniyor, çözülüyor..
Benim olmayan bu hayattan, bu eğlencelerden yorulmuştum. Evime, bana ve benim olan şeylerin arasına, ıstıraplarıma, yoksulluğuma dönmek istiyordum.
Herkes kendi boşluğunu bir parça duygu ile doldurmak, kendini süslemek istiyor.
Başka mevsimlerde belki biz şair oluruz, fakat sonbahar, kendisi şairdir…
Daha ilk adımı atar atmaz, gerçekten baba evine, çocukluğuma, ilk gençliğime, ne derseniz deyiniz, döndüğümü anladım. Halbuki ben bu dört seneden neler beklemiştim? Şimdi ise içimde aynı hayat isteksizliği, her şeyi aynı umursamamak vardı.
İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Hiçbir şeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin en şaşırtıcı şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda imişim gibi yaşamaya başladım.
Azizim, bizim bu eskiler, tükenmez hazine… Niçin eskilerden bahsederken başımızı sallarız? Bu bir âdet mi, gelenek mi, yoksa yeni bir hastalık mı?
Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır.
İyilikler de kötülükler gibidir. Beraber gelirler !
Fakat neyi anlatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? insan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Her şeyden evvel mutlak bir samimilik taraftarıyım.
Bu daima böyledir. Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür hadiselerdir.
Her şey yolunda… Fakat yalnızız. Bütün dünyada yalnızız. Yalnızlık benim hoşuma gitmez. Anladınız mı? Bu kadar güzel ve ciddî bir müessese bütün dünyaca taklit edilmelidir.
Elleri hiçbir işin terbiyesini almamıştı.
Bir ihtiras ne kadar masum olursa olsun yine tehlikeli bir şeydir.
Ben çoktan beri bu kadar güzel bir şey okumadım!
İnsan yaratılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır.
Bu gece kendi kendimden bıkmış durumdayım. Bir başkası olmak istiyorum.
Evlenme merakı bizim ailemizin ezelî derdidir.
Beğendiğimiz ve sevdiğimiz bir insana hiç tesadüf etmeyecek miyiz?
Newton başına düşen elmayı elma olmak haysiyetiyle mütala etseydi belki çürümüş diye atabilirdi. Fakat o böyle yapmadı. Şu elmadan nasıl istifade edebilirim?.. diye kendine sordu. Azami istifadem ne olabilir?.. dedi.
Siz de öyle yapın!..