Ahmet Hamdi Tanpınar kitaplarından Saatları qurma institutu kitap alıntıları sizlerle…
Saatları qurma institutu Kitap Alıntıları
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
İçimde, hemen o anda, çoktan beri sargılı, iyiliğe gitmediği çok iyi bilinen bir yarayı kendi elimle açacakmışım, onun ümitsiz manzarasıyla ve dehşetiyle karşılacakmışım hissi vardı.
Kimsenin ölümünü beklemeyin, en büyük günahtır!
Modern hayat ölüm düşüncesinden uzaklaşmayı emreder!
O bana hiçbir şeye sahip olmadan, hiçbir şeye aldırmadan yaşamayı öğretti.
Ömrüm boyunca ihtiyaç ve mahrumiyet adeta ikinci bir deri gibi vücuduma yapışmış olarak dolaştığımı göreceklerdir
Bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Her şeyin zıddıyla maruf ve mümkün olduğu
Her şeyin zıddıyla maruf ve mümkün olduğu
İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Hayatı kendi teknemde yoğuracağım bir hamur gibi görüyordum
– Ama doktor, ben hasta değilim Allah rızası için Size anlattım.
+ Hastasınız diye kesip attı. Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır.
+ Hastasınız diye kesip attı. Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır.
Öteden beri Cenab-ı Hakk’ın insanlara bu hayatı yazmak için değil, iyi kötü yaşamak için bahşettiğine inananlardanım. Zaten yazılmış şekli mevcuttur. Nezd-i İlahi’deki nüshasından, kaderimizden bahsediyorum.
İnsan çocukluğunda aldığı terbiyeyi unutmuyor.
Her ne olursa olsun mazim bugünkü vaziyetimden bana bütün bir mesele gibi geliyor. Ne ondan kurtulabiluyorum ne de tamamıyla onun emrinde olabiliyorum.
-Sizler daima böylesiniz Ruhunuzu saran küçüklük duyguları içinde büyük değerlerimizi kaybedersiniz
Kafası tamamıyla ilmî metodlarla işleyen aziz dostum..
“Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu,yani hâfızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü,onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.”
Bazen düşünürüm, ne kadar garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bilmek daima faydalıdır.
İnsan karışıktır, durmadan değişir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sabır, insanoğlunun tek kalesidir.
Hiçbir şeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin en şaşırtıcı bir şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda imişim gibi yaşamağa başladım.
insan neyi anlatabilir? insan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Başkaları seni olduğu gibi görüyor da , sen kendini göremiyorsun. Birtakım miskince korkularda hapsoluyorsun.
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı?Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç azap ve korku idi.
Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır Bu da gösterir ki, zaman ve mekân insanla mevcuttur.
İnsan yaradılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır.
O bana hiçbir şeye sahip olmadan, hiçbir şeye aldırmadan yaşamayı öğretti.
“Saatin kendisi mekân,yürüyüşü zaman,ayarı insandır…Bu da gösterir ki,zaman ve mekân,insanla mevcuttur.”
“Bazen düşünürüm,ne kadar garip mahluklarız?Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz;fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?”
Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir.
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hattâ ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir
yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
henüz hayatının kendisine hazırladığı mevzuları bitirmemişti.
Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde… Fakat daima ödersiniz…
Sabır, insanoğlunun tek kalesidir…
Biz farkında olmadan istikbalimizi inşa ederiz.
Kitaplara bakarsanız, kendilerini dinlerseniz, insanoğlunun esas vasfı akıldır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılır. Beylik sözüyle, hayata hükmeder.Fakat kendi hayatlarına teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz. Bütün telâkkileri, hususî bağlanışları hep bu aklın varlığını yalanlar.
Ne yaşadığım hayatı beğeniyor, ne yenisine gidebilecek kudreti kendimde buluyordum.
Saatin kendisin mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır
Hayatta hep i elde etmek için hiç’in kısır çölünde yaşamayı tercih etmişti.
Bu gülüş bana kaybettiğimi sandığım her şeyi bir lahzada iade etti.
Onunla sanki ilk defa ayağım toprağı bastı
Şimdi kendimi ortada hissediyordum. Mektep, gençlik için daima ehemmiyetlidir. Her şeyden sarfınazar o yaşlarda ömrün en azaplı meselesi olan Ne olacağım? sualini geciktirir.
samimiyet tek başına olan iş değildir.
Biz fakirler böyleyizdir. Kader sarayında bizim işlere bakan büro hiç şaşmaz, ihmal etmez.
Şöhret, âfet olduğu kadar da vesile-i rahmettir.
İnsan çocukluğunda aldığı terbiyeyi unutmuyor.
Hem anlamadığımı biliyor, hem de bir şeyler anladığımı sanıyordum.
Bakın etrafa, hep maziden şikayet ediyoruz, hepimiz onunla meşgulüz. Onu içinden değiştirmek istiyoruz. Bunun manası nedir? Bir baba kompleksi değil mi?.. Büyük, küçük hepimiz onunla uğraşmıyor muyuz? Şu Etilere, Frikyalılara bilmem ne kavimlerine muhabbetimiz nedir? Baba kompleksinden başka bir şey mi?
Fakat neyi aldatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Hepimiz kendi masallarımızın kurbanıyız.
İnsanların saadet anlayışları da gariptir. Kitaplara bakarsanız, kendilerini dinlerseniz, insanoğlunun esas vasfı akıllıdır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılır. Beylik sözüyle, hayata hükmeder. Fakat kendi hayatlarını teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz. Bütün telakkileri, hususi bağlanışları hep bu aklın varlığını yalanlar.
Çünkü samimiyet tek başına olan iş değildir.
İçimde, kendi mazim olsa bile o günlere karşı katılaşmış bir taraf var.
Yüzlerce, binlerce insan, orada, öbür dünya dediğimiz büyük depoda, kendi sırlarının üzerlerine kapanmış, kıskanç ve sessiz bekliyordu.
İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir.Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık,yüzlerce vaziyet vardır.Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.
İnsan çocukluğunda aldığı terbiyeyi unutmuyor.
İnsan yaradılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu insanoğlununun cehennemidir.
Bütün büyük adamların maiyetlerinde çalışanlara daima elbiselerini ve öteberilerini vermeleri bu yüzdendir. Roma imparatorları, krallar, büyük diktatörler hep kendileri gibi düşünsünler diye eşyalarını dostlarına hediye ederlerdi. Hatta Osmanlı hükümdarlarının, vezirlerinin kürk ve kaftan ihsan etmeleri de bu yüzden olsa gerektir.
Ayar, saniyenin peşinde koşmaktır!
Öteden beri Cenab-ı Hakk’ın insanlara bu hayatı yazmak için değil, iyi kötü yaşamak için bahşettiğine inananlardanım. Zaten yazılmış şekli mevcuttur. Nezd-i İlahî’deki nüshasından, kaderimizden bahsediyorum.
Hele bir zamanına sahip ol Ondan sonrasına Allah kerimdir!..
İnanmayan bir adamla çalışmak dünyanın en güç işidir.
Başkaları seni olduğu gibi görüyor da, sen kendini göremiyorsun!
“İnsan yaratılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.”
“Eğer yaşamak kelimesinin mânası her şeyden mahrum olmak ve ıstırap çekmekse, her an küçülmek ve bunu nefsinde her lâhza duymaksa, bir türlü aşamayacağı bir çemberin içinde durmadan çırpınmaksa, süphesiz ben de, benimkiler de en derin şekilde yaşıyorduk.”
Sabır, insan oğlunun tek kalesidir…
Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu insanoğlununun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.
Korkuyu bütün ömrümce tatmıştım, o yılanı gayet iyi bilirdim. Bir kere içimize yerleşti mi bulandırmayacagi hiçbir şey yoktu.
Saadet telakkimiz niçin hayat şartlarımıza göre olmasın?