İçeriğe geç

Rüzgarlı Pazar Kitap Alıntıları – Mustafa Kutlu

Mustafa Kutlu kitaplarından Rüzgarlı Pazar kitap alıntıları sizlerle…

Rüzgarlı Pazar Kitap Alıntıları

Mevsimler neler anlatır insanlara?
dünyanın ne menem bir şey olduğunu anlatır. başlangıcı ve sonu fısıldar. iyiliği ve güzelliği mırıldanır. hayatı ve ölümü ifşa eder .işlerinin, aşklarının, alacak-vereceklerinin, ihtiraslarının peşinde kendini kaybedip koşanlara seslenir:eeeey! Ademoğlu! dur biraz. biraz nefes al etrafına bak ne oluyor nedir derdin diye sorar
( ) kimi yar hesabı, kimi kâr hesabı yapar.
Yoksulun evi uzaktadır, kimseler görmez. Yoksulun sesi sıkılmıştır, kimseler duymaz. Yoksulun yüzü soğuktur kimseler bakmaz; bakan olsa da başını çevirip gider.
Ölme eşeğim ölme; yaz gelende, yonca bitende, bak seni nasıl besleyeceğim.
Bazı şeyler hayatımızdan sessizce çıkıp gidiyor. Nasıl da kolayca razı oluyoruz. Hayır, belki direniyoruz bir zaman; biz değilse bile hala gelincik şurubu şişeleyen ninelerimiz direniyor.
İnsanlar nereye gittiklerini biliyor mu acaba? Nereden gelip nereye gittiklerini..
İğdenin dalları yerdedir; çünkü bozkırın kıraç göğsüne kök salarak ayakta durmayı öğrenmiş bir ‘Hudâ-yı nâbit’tir; Nazlanmaz tahammül eder, yüksek sesle konuşmaz fısıldaşır, cezbetmez yalnızlığı bilir, muâşakadan anlamaz dikeni çelik gibidir; üstelik derler ki gölgesi yılan yatağıdır.
“Ben büyüdüm galiba…
Masal bitti…”
“İçim çöl gibi kurumuş,kalmışım.Hiç bir şey istemiyorum.”
“Beklemek umuttur…”
“Bazı şeyler hayatımızdan sessizce çıkıp gidiyor.Nasıl da kolayca razı oluyoruz.”
Söz muhatabına ulaştı mı yankısını bulmalıdır. Yankısı gelmeyen sözün kiymet-i harbiyesi yoktur.
Sevmek yanmak demek değil mi ?
İnsanlar nereye gittiklerini biliyor mu acaba ? Nereden gelip nereye gittiklerini.
Dünya Nasıl desem abi Hayat Bilmiyorum Val­la aklı duruyor insanın
Neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur
Güz günleri.
Şurup gibi günler.
Yahu şurup dedim de aklıma geldi; insanlar artık şurup içmiyor, şurup imal edilmiyor, tadını bile unuttuk yani.
Oysa ne haysiyetli meşrubatti o.
Gül şurubu, nar şurubu, çilek, vişne
Bazı şeyler hayatımızdan sessizce çıkıp gidiyor. Nasıl da kolayca razı oluyoruz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Mevsimler neler anlatır insanlara? Dünyanın ne menem bir şey olduğunu anlatır. Başlangıcı ve sonu fısıldar. İyiliği ve güzelliği mırıldanır. Hayatı ve ölümü ifşa eder. İşlerinin, aşklarının, alacak-vereceklerinin, ihtiraslarının peşinde kendini kaybedip koşanlara seslenir. Eeey! Âdemoğlu! Dur biraz. Biraz nefes al. Etrafına bak. N’oluyor. Nedir derdin diye sorar.
Çiçekten, böcekten, esen yelden, gün ışığından,
yağmur tanesinden meleklerin sesi gelir.
Bir zaman susuyoruz.
Söz bitiyor bazen.
Sözün gücü derde derman olmaya yetmiyor
demek.
Kalbin aynası bir yerinden çizildi mi, kefareti büyük oluyor.
Âdetullah böyledir. Yaz biter, güz gelir.

Çiçekten meyve, tırtıldan kelebek olur.

Allahım ağlamak ne güzel bir şey, ne eşsiz bir şey gözyaşı diye düşünüyor. Ağladıkça içinde kuru dallar yeşeriyor, sular çağlıyor, kuşlar ötü şüyor. Belki de çocukların sevincinin kat kat üstüne çı kan bir duygu seli içinde yüzüyor.
Hani ne diyordu o tuhaf şarkı:

Yüzyılın aşkı bu, baştan başa olay.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her yerde insanın iyisi de var, kötüsü de var.
Kimsesizlerin hayatı ne ise ölümü de odur. Sessizlik. Unutulmuş olmanın derin sessizliği.
her birimiz kendi ka derinin romanını heceleyerek çayları yudumlar, hiç konuşmadan birbirimize, puslu camdan dışarıya, akıp giden arabalara, bize yabancı olan hayata bakarak ne ler düşünürüz? Rüzgârlı Pazar’ın rüzgârına kapılıp giden genç ömrümüzü tabi.
Beklemek umuttur.
Azmin elinden kış kurtulmaz.
Hayatı şartlar ile ölçmek, kıyaslar ile değerlendirmek, başkalarının yaşantısına bakarak-özenerek kabul et mek, öyle olmaya çalışmak ne kadar beyhude.
Bir işi birlikte yapmanın keyfi başkadır. Hele sevdiği niz kimse ile bu eylemi paylaşıyorsanız onun zevki daha çoktur. Bunun da ötesinde, bu iş, birine hayati denebilecek bir hususu öğretmek, ona yardımcı olmak şeklinde cereyan ediyorsa değme gitsin.
Çıt çıkmayınca olmaz.

Söz muhatabına ulaştı mı yankısımı bulmalıdır. Yankı si gelmeyen sözün kıymet-i harbiyesi yoktur. Yahu in san hamamda niye türkü söyler. Ses yankısını bulsun diye.

Ne demişler:

Aynaya ayna görünür ancak düşünde Sessizliktir sessizliğin bekçisi.

Hem yanıyor, hem seviyor.

Sevmek yanmak demek değil mi? Tá Fuzûlî’den bu yana böyle.

Fuzûlî’yi lafın gelişi andık, yakınımızdır diye. Elbette ondan öncesi de var, ama niyetimiz aşkın tarihini yazmak değil.

Bazı şeyler hayatımızdan sessizce çıkıp gidiyor. Nasıl da kolayca razı oluyoruz.
Ses geliyorsa tehlike yoktur,tehlike sessizliktedir.
Mevsimler neler anlatır insanlara? Dünyanın ne menem bir şey olduğunu anlatır. Başlangıcı ve sonu fısıldar. İyiliği ve güzelliği mırıldanır. Hayatı ve ölümü ifşa eder. İşlerinin, aşklarının, alacak-vereceklerinin, ihtiraslarının peşinde kendini kaybedip koşanlara seslenir. Eeey!. .. Ademoğlu!. .. Dur biraz. Biraz nefes al. Etrafına bak. No’luyor. Nedir derdin diye sorar.
Bak inanmayacaksın ama, eve gidiyorum, hani bende para yok ya, o gün meğer anam işe gitmiş, iş bulmuş, temizlik falan, iyi de para almış, eve her şeyler getirmiş. Bir seferinde canım muz çekmişti. Bak inanmayacaksın, eve gittim, annem akşam pazarından muz almış. Biraz çürük-çarık ama muz. Yerken gözlerimden yaşlar aktı, ardımı dönüp çıktım, kapı önünde yedim muzu. Ağlaya ağlaya yedim. Ama sevincimden ağlıyorum.
Anlıyor musun abi sevincimden ağlıyorum. Melekler koruyor bizi. Kimselere söyleme sakın, işin aslı bu. Sürekli dua ediyorum Allahıma.
Allah bizimle.
İnan.
Demek ki bir çocuk da olsa insanın kendine ait, ta derinlerde sakladığı bir şeyini gün ışığına çıkarması, itiraf etmesi, başkası ile paylaşması ne kadar zor.
Akşamın önü sıra iki elim yine yana düşüyor böyle, hani çocuklar evde haber bekliyor. Kahır bu abi, kahır işsiz adamın iş bulamadan akşamı etmesi.
Yoksulun evi uzaktadır, kimseler görmez. Yoksulun sesi kısılmıştır kimseler duymaz. Yoksulun yüzü soğuktur kimseler bakmaz; bakan olsa da başını çevirip gider.
İnsanlar nereye gittiklerini biliyor mu acaba? Nereden gelip nereye gittiklerini. Duran çocuk; şunu bil ki, işte bu yollar, bu arabalar, bu sel olmuş akan sarı-kırmızı ışıklar arasında ademoğlu bu sorunun cevabını unut­tu. Hatırlamak da istemiyor. Hatırlamak isteyenleri tersliyor, saf dışı bırakıyor.
Bu memlekette yaşanmaz.
-Ben büyüdüm galiba.
masal bitti.

SON

Unutmayın hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Demek ki bir çocuk da olsa insanın, kendine ait, ta derinlerde sakladığı bir şeyini gün ışığına çıkarması, itiraf etmesi, başkasıyla paylaşması ne kadar zor.
Gören sağlam sanıyor. İçim çürümüş benim
Yüreğimiz nasır tuttu.
Yoksulun evi uzaktadır, kimse görmez. Yoksulun sesi kısılmıştır, kimse duymaz. Yoksulun yüzü soğuktur, kimse bakmaz
Söz bitiyor bazen.. Sözün gücü derde derman olmaya yetmiyor demek.
Neler çekti bu gönül söylesem şikayet olur.
Her giden de dönmüyor
Yoksulluk ateşten gömlek.
Gençler nasihattan hiç hoşlanmaz; hele ki kendi yaşıt larından biri veriyorsa.
İçeride kimi düşüne düşüne kafayı yer, kimi hidayete erer. Bu çocuk, gariptir islah-ı nefs etti. Ziyarete gelen arkadaşlarına Kuru ekmek yiyin, yanlış yapmayın, ailenizin, ülkenizin kıymetini bilin, boş hayallere kapılmayın diye vaaz veriyordu.
Ancak mağlupların zaferi bu kadar olur.
Sevginin kimsenin onu göklere çıkarmasına ihtiyacı yoktur. Sevgi, kendi değerini bulduğu yürekleri çıkarır göklere..
Aynaya ayna görünür ancak düşünde,
Sessizliktir sessizliğin bekçisi
Şu dünya yerinde duruyorsa.
Gök yıkılıp, yer çökmüyorsa.
İyilerin yüzü-suyu hörmetine.
insanın kendine ait, tâ derinlerde sakladığı bir şeyini gün ışığına çıkarması, itiraf etmesi, başkası ile paylaşması ne kadar zor.
Bilmem ki, içimde bir anne var ama, o iyi bir anne. Beni naylon leğende yıkar, yıkarken içli türküler söy lerdi.
Bir zaman susuyoruz.
Söz bitiyor bazen.
Sözün gücü derde derman olmaya yetmiyor demek.
Eeey! Ademoğlu! Dur biraz. Biraz nefes al. Etrafına bak. N’oluyor. Nedir derdin diye sorar.
Mevsimler neler anlatır insanlara ? Dünyanın ne menem bir şey olduğunu anlatır. Başlangıcı ve sonu fısıldar. İyiliği ve güzelliği mırıldanır. Hayatı ve ölümü ifşa eder. İşlerinin, aşklarının, alacak-vereceklerinin, ihtiraslarının peşinde kendini kaybedip koşanlara seslenir.
Yoksulun evi uzaktadır, kimseler görmez.Yoksulun sesi kısılmıştır, kimseler duymaz.Yoksulun yüzü soğuktur, kimseler bakmaz; bakan olsa da başını çevirip gider.
İnsanlar nereye gittiklerini biliyor mu acaba? Nereden gelip nereye gittiklerini?
Hemen arkadaş oldular.
Hemen, o gün.
O güzel gün bir bakıma bu sebepten eşine ender raslanılan bir gündü.
Bir görme engelli için en önemli şey kendi akranını bulmaktır. Ancak o zaman teselli olur, yalnızlıktan kurtulur.
Bizim günümüz sonradan olma değil, anadan doğma güzel. Hani derler ya; Cenab-ı Hak övmüş övmüş yaratmış, öyle işte.

Bunu tarif ve tasvire ne hacet; bırakalım onu romancilar anlatsın.

Güzel bir gündü. Güzel bir gün nasıl olur?
Ya hava ile, ya para ile.
Kirk kişiye sorsanız kırk ayrı cevap gelir.
Kimi çiçek açmış ağaçlardan, pırıl pırıl gökyüzünden dem vurur, kiminin postadan mektubu gelmiştir se vincik olur, kimi yar hesabı, kimi kår hesabı yapar. Ki mi de şükür makamındadır; çok şükür her günümüz böyle olsa der.
Aferin size. Portakal, orda kal. Siz kalbinizi bozmayın. Lütfen öyle benim gibi oyunbozanlara aldırmayın.
Yiğit lakabıyla anılır.
Eee Ne demişler: Büyük döker küçük toplar; armut dibine düşer.
Melekler koruyor bizi. Kimselere söyleme sakın, işin aslı bu. Sürekli dua ediyorum Allahıma.
Allah bizimle.
İnan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir