Osho kitaplarından Ruh Eczanesi kitap alıntıları sizlerle…
Ruh Eczanesi Kitap Alıntıları
Öfke ve hüzün aynı şeylerdir; hüzün edilgin bir öfkedir ve öfke etkin bir hüzündür.
Kişi ancak bir merkez oluşturarak azamiye, doruk noktasına, zirveye, can alıcı noktaya ulaşabilir ve hayat gerçek hayat yalnızca budur.
Öfke ve hüzün aynı şeylerdir. Hüzün edilgin bir öfkedir ve öfke etkin bir hüzündür.
Mutluluğun çelişkisi buradadır: sonsuzdur ama değişmektedir, her an yeni ama aynı zamanda da eskidir.
Ne cennet yukarılarda bir yerde ne de cehennem buralarda bir yerde; her ikisi de burada. Bir an cennette olursunuz, bir an sonra ise cehennemde.
İnsan olumsuz yönleriyle de yaşamayı öğrenmek zorundadır; ancak o zaman bütünleşir.
Mutsuzsanız varsınız. Mutluysanız yoksunuz. Mutsuzken belirgin olursunuz; mutluysanız dağılırsınız.
Asıl olan : çocukluğumuzu yeniden yaşamaktır.
Orada çiçeklenmeye uğraşan bir şey var ama yeterince yeri yok. Bu yer yaratılmak zorunda .
Mutluluk düşünmemenin bir işlevidir. Mutluluk zaten oradadır ama bir sürü düşüncenin baskısı altındadır. Düşünceler olmadığında o su yüzüne çıkar.
Önemli olan kendini bilmektir. Bu zor değil, zor olamaz; sadece öğrendiğiniz bir takım şeylerden kurtulmanız gerek. Kim olduğunuzu bilmek için bir şeyler öğrenmeniz gerekmiyor sadece öğrendiğiniz bir kaç şeyi unutmanız gerek.
Cennet yüreğin içimdedir. Ama olan şu: yürek tümüyle unutulmuş durumda ve kimse onun dilinden anlamıyor.
Kimse mutlu birinden hoşlanmaz çünkü mutlu kişi diğerlerinin egosunu incitir. Diğerleri şöyle hissetmeye başlar: Demek sen artık mutlusun ama biz hala karanlığın, acının, cehennemin içinde sürünüyoruz. Biz bunca acı çekerken sen ne cüretle mutlu olursun! Ve tabii ki dünya acı çeken insanlardan oluşur ve kimse tüm dünyayı karşısına alma cesaretini gösteremez; bu fazla tehlikeli, fazla riskli bir şeydir. Acıya yapışıp kalmak daha iyidir çünkü o senin güruhun bir parçası olarak kalmanı sağlar. Mutluysan bir bireysindir; acı içindeysen ise Hindu, Hıristiyan, Hintli, Arap veya Japon, yani güruhun bir parçasısındır. Daha az göster
Ruh Eczanesi, Osho
Ama her zaman bir şeyin altında yatan nedene bak ve belirtilere fazla takılıp kalma.
Zihin gerçek bir diktatördür; her şeyi kontrol etmek ister.
Bir kez kendi bilincinin, kendi varlığının farkına vardığında artık senden ötede bir Tanrı yoktur.
Ama sevgi bağlanmak değildir, şefkat bağlanmak değildir.
Bileceksin; bu baş ağrısından, karın ağrısından, kalp ağrısından çok daha derin bir şey. Ruh ağrısı bu
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Bileceksin; bu baş ağrısından, karın ağrısından, kalp ağrısından çok daha derin bir şey. Ruh ağrısı bu; onu tanıyor olacaksın.
iki saat uyumuş olsan da yeterlidir. Altı, yedi, sekiz saate gerek yoktur. Sadece vücut ısısının iki derece düştüğü o iki saat boyunca uyusan bile, gayet mutlu ve rahat bir şekilde uyanırsın.
güzel olan her şey insanın başına daima yalnızken gelmiştir; hiçbir şey asla kalabalığın içindeyken yaşanmamıştır
güzel olan her şey insanın başına daima yalnızken gelmiştir; hiçbir şey asla kalabalığın içindeyken yaşanmamıştır.
Saat on’dan on bir’e kadar ışıkları kapatıp, yatağının üzerinde otur ve sevgilini hatırla, onu hisset.
Hayalinde ona dokunduğunu, öptüğünü, sarıldığını gör-kaybet kendini! Öteki, asla senin hayallerinde olduğu kadar güzel olamaz. İnsanların gerçek halleri asla o kadar güzel değildir- veya çok ender olarak öyledir. Er ya da geç bu işin suyu çıkacaktır! Ama fanteziler harikuladedir.
Kapalı kalmak ölü kalmak demektir.
şeyi yanlış yapmaya devam et ki karın sana baskı yapıp, mutlu olabilsin!
Kusursuz bir kocanın olduğu yerde mutlaka boşanma da olacaktır
Karım kumarı, sigarayı, içkiyi, kağıt oynamayı bırakmam için ısrar etti. Ben de hepsini bıraktım .
O zaman karın şimdi çok mutlu olmalı demiş adam.
Sorun da bu ya demiş Hoca. Artık şikayet edecek bir şey bulamadığı için çok mutsuz. Konuşmaya başlıyor ama şikayet edecek bir şey bulamıyor. Artık hiçbir şeyden beni sorumlu tutamıyor. Onu şimdiye kadar hiç bu kadar mutsuz görmedim. Tüm bunları bırakınca sevinir sanmıştım ama şimdi eskisinden bin beter oldu.
Acı içindeysen daha çok dostun olur. Çok tuhaf bir dünya bu; temelinde ters giden bir şeyler var. Böyle olmamalı; mutlu insanın daha çok dostu olmalı.
egonu besler, mutluluk ise kısaca egosuz olma halidir.
İnsanlar güzel gözlere sahip olmaya pek meraklıdır. Oysa bunun yerine, her şeye daha güzel bakabilmekle ilgilenmelidirler. Güzel gözlere sahip olmaktansa, daha güzel bir görüşe sahip ol.
Ne kadar çok insan varsa, o kadar çok da dünya var- çatışma bundan doğuyor. Aşkta, dostlukta anlaşmazlıklar hep bundan kaynaklanıyor.
bir maske takıyor olsan da, çirkin bir maske takıyor olsan da bu bir şeyi değiştirmez.
Esas olan senin özündür.
sevgi dolu gözlerle bak. İnsanlara bakarken, gözlerinden onlara sevgi akıt.
Oysa sevgi olmadan, bir tapınak bile bir hapishaneye dönüşür.
Sevdiğin için coşku duyarsın. Seven bir kişi coşkuludur.
Cennet kalbe aittir.
Düşüncelerle savaşmak yerine enerjini hissetmeye kaydır. Düşüneceğine şarkı söyle, felsefe yapacağına aşık ol, düz yazı okuyacağına şiir oku. Dans et, doğaya bak ve her ne yaparsan yap, kalpten yap.
Zihin çok hilebazdır! Ama seni yanıltmak için muazzam bir kapasiteye sahiptir çünkü her şeyi geleceğe yansıtmayı bilir. Sana büyük ütopyalar, arzular sunup sürekli, Yarın bunlar gerçek olacak deyip durur ve bunlar asla gerçekleşmez
değişim çok, çok iyidir, seni zenginleştirir.
Senin varlığında çok derin bir kuyu gizli ve onun içine girmeyi bilenler tamamen bambaşka bir dünyada, apayrı bir gerçeklikte yaşıyorlar.
Duygu gerçek hayattır. Düşünce ise yapmacıktır.
Her evet deyişin egoya karşı geliştir. Ego eveti yutamaz, o hayırla beslenir. Hayır! Hayır! Hayır! dediğinde içinde büyük bir ego belirir.
Zihin daima olumsuz olarak çalışır. Zihnin tüm faaliyeti olumsuzlamak, hayır demek üzerine kurulmuştur.
onun için her dem bahardır
Doğru düşünmek demek, düşün ama anlayış duyarak düşün demektir. Evet diyen bir zihinle düşün.
Aşk sıcaklıktır ve sıcaklığın olduğu yerde, donukluğa yer kalmaz. Ama aşkın yokluğunda her şey buz keser ve sıfırın altına doğru düşmeye başlarsın.
Zihin gerçek bir diktatördür; her şeyi kontrol etmek ister.
bağırıp, çağırmak, her duyguyu sonuna kadar yaşamak iyi bir şeydir.
Birisini seviyorsan, içinden gelen şeyleri, bunlar aptalca görünse bile söyle. Bazen aptalca davranmak iyidir. İçinde beliren şeyleri anında söyle, onları tutma.
Eğer bedeninize karşı sevecen olmazsanız başka bir bedene sevecen davranamazsınız.
Beyni susturmak ve onu ancak gerektiğinde kullanmak mümkün olursa _ ki bu yapılabilir _ o zaman büyük bir güçle çalışmaya başlar. Öylesine büyük bir enerji toplamıştır ki kullandığı her kelime yüreğinize işler.
Eğer bedeninize karşı sevecen olmazsanız başka bir bedene sevecen davranamazsınız.
Ve tüm mutsuzluk senin kendin olmamandır.
Senin varlığında çok derin bir kuyu gizli ve onun içine girmeyi bilenler tamamen bambaşka bir dünyada, apayrı bir gerçeklikte yaşıyorlar.
“Lao-Tzu der ki: Bağdaş kurup otur. İçinde bir terazi varmış gibi hisset. Terazinin iki kefesi, iki göğsünün yanındadır. İbre gözlerinin ortasında, üçüncü gözün olması gereken noktadadır. İpleri ise senin beynindedir. Yirmi dört saat boyunca içindeki bu terazinin farkında ol ve kefelerin dengede, göstergenin tam ortada olmasına dikkat et. İçindeki bu teraziyi dengeleyebildin mi, yolculuğunu da tamamlamışsın demektir.”
“Lao-Tzu der ki, Bilincini dengele. Karşıtlıklar eşitlenmeli, orta nokta, merkezde sabitlenmeli. Hayat mutluluk da, mutsuzluk da, ışık da karanlık da, şereflendirilme de aşağılanma da getirse, gözün içindeki dengede olsun ve onu ayarlamaya devam et.
“Bu yüzden yürürken, otururken, dinlerken veya konuşurken uyanık ol.”
“Yaptığın her şeyin git gide daha bilincinde olmaya başla. Yürürken bilinçli yürü, tüm dikkatini yürümeye ver. Bilinçsizce yürümek yerine, yürüyüşüne bilinç niteliğini taşımak çok büyük bir fark yaratır. Kökten bir değişim söz konusudur. Bu dışarıdan görünmese de, içten içe farklı bir boyuta yönelinmektedir.”
“Bilincin geliştikçe, dünya da değişmeye başlar. Doğrudan hiçbir şeyin yapılmasına gerek yoktur; tüm değişiklikler neredeyse kendi kendilerine gerçekleşir. Gereken tek şey daha bilinçli olmaya yönelik bir çabadır.”
“İnsanın kendi sorunlarını çözmesi çok kolaydır çünkü bunlar zaten ona aittir. Başkalarının sorunlarını üstlenip durmaksa çok zordur; bunları çözemezsin çünkü bunlar daha en başından sana ait değildir.”
“Lao-Tzu öğrencilerine derdi ki, Ayak tabanlarından nefes almaya başlamadığın sürece, benim öğrencim değilsin. Ayak tabanlarından nefes al. Ve o son derece haklıdır. Sen ne kadar derine inersen, nefesin de o kadar derine iner. Neredeyse nefesinin sınırlarının, varlığının sınırları olduğunu söyleyebiliriz. Bu sınır büyüyüp ayaklarına değdiğinde, nefesin fiziksel anlamda değil ama çok derin psikolojik bir anlamda neredeyse ayaklarına kadar ulaştığında tüm bedenine sahip çıkmışsın demektir. Artık ilk kez olarak bir bütünsün, tek parça ve bir aradasın.”
“Demek ki önce toprağa kök salmalısın; her şeyin anası odur. Sonra cinsel merkezde köklenmelisin; her şeyin babası da odur. Hem toprağa hem de cinsel merkeze kök saldığında tamamen rahat, dingin, toparlanmış, merkezde ve ayakları yere sağlam basan biri olacaksın.”
“İnsan cinsellikten doğar. Enerji cinseldir. Nefes senin cinsel enerjinle temas etmeli, cinsel merkez nefes tarafından sürekli masaj yapılıyor olmalıdır. O zaman kendini köklü hissedersin. Nefesin yüzeyde kalıyor, cinsel merkeze asla inmiyorsa ortada bir boşluk oluşur. Sana o titrekliği, belirsizlik hissini, kafa karışıklığını- kim olduğunu, nereye gittiğini, amacının ne olduğunu, niye var olduğunu bilmeme, sürüklenip gidiyor olma hissini veren budur. O durumda git gide parlaklığını kaybeder, bir hayata bile sahip olmaktan aciz olursun- öyle ya, amacın olmadığı yerde nasıl hayat olabilir? Sen kendi enerjine kök salmamışken de, amaç nasıl olabilir?”
“Modern insanın en büyük sorunlarından biri budur- tüm insanlık köklerini yitirmiş olmaktan dolayı acı çekiyor. Bunun farkına vardığında, bacaklarında bir titreme, bir belirsizlik hissedeceksin çünkü bacaklar insanın kökleridir. İnsan bacakları sayesinde toprağa kök salar.”
“Sen varlığının merkezinde, kök salmış ve ayakların yere basar durumdasın- etrafında olup biten hiçbir şeyin önemi yok. Hortumun merkezi sen olmalısın. Ve hortumun merkezi artık sen olduğunda bunu bileceksin. Nasıl bileceğim? diye sormaya hiç gerek yok. Başın ağrıdığında bunu nasıl biliyorsun. Biliyorsun işte.”
“İnsanlar sana hakaret ettiklerinde, onlara yanıt vermezsen bu da zorlarına gider. Sen sadece, teşekkür ederim diyerek yoluna devam edersin. Bunu hazmetmek zordur çünkü o kişinin egosunu derinden incitir. O seni aşağı, çamurun içine çekmeye çalıştığı halde sen bunu reddettin; o şimdi orda tek başına kalmış oldu. Seni affetmesi mümkün değil.”
“Meditasyonun geliştikçe, çevrende sana, Senin bir şeyin var. Kendi başına otururken gülümsediğini gördük. Niye gülüyorsun? Bu normal değil diye soran bir eleştirmen sürüsü yaratacağının farkında olmalısın. Üzgün olmak normal ama gülümsemek değil.”
“Asık suratlı insanları kabul etmek kolaydır; ama kahkaha dolu insanları kabul etmek çok zordur. Böyle olmamalı bu. Daha iyi bir dünyada, daha bilinçli insanlarla dolu bir dünyada bu böyle olamaz, tam tersi olur, acı çektiğinde insanlar sana, Neyin var? Ters giden nedir? diye sormaya başlarlar. Ve mutlu olup, yol kenarında dans ettiğinde, yanından biri geçerse, ya o da sana katılabilir ya da en azından seni dans ederken görmekten mutluluk duyar. Ama senin delirdiğini söylemez çünkü dans etmek delilik değildir, şarkı söylemek delilik değildir, sevinç delilik değildir, sefalet çekmek deliliktir. Ama delilik de kabul görüyor.”
“Garip bir dünya bu: sefalet içindeysen, ıstırap çekiyorsan kimse sana birinin beynini yıkamış, seni hipnotize etmiş olduğunu söylemez. Ama gülümsüyorsan, sokakta sevinçle dans ediyor, şarkı söylüyorsan insanlar şok geçirir. Sana, Ne yapıyorsun? Biri senin beynini yıkamış, hipnotize mi edildin, yoksa delirdin mi? diye sorarlar.”
“Bir şeyin senin sevginin dışında kaldığını hissediyorsan, takılıp kalmışsın demektir. Aşkın olduğu gibi tüm varoluşa yayılmalı.”
“Zihin gürültü biriktirir ve sen uyumak istediğinde de bu devam eder. Bu artık alışkanlık olmuştur: nasıl duracağını bilmez.”
Gündüz içinden uyumak gelse bile, yürüyüşe çık, kitap oku, şarkı söyle veya müzik dinle ama uyuma. Uykunun seni ayartmasına izin verme, diren ona. Tüm amaç bedene ritmik bir döngüyü geri kazandırmak.Gündüz uyuma; unut bunu.”
İnsanlar senin delirdiğini düşünse de aldırma.
“Dini öyle komik bir hale getirdik ki, tüm şan ve şerefini kaybetti. İnsanlar ne kadar aptalsa, din de o kadar aptal bir hale geldi. Bu tümüyle senin tavrına dayanıyor: bir şeyin günah olduğunu düşünüyorsan, onun tam tersini de erdem olarak kabul edersin.
Bunun altını çiziyorum: sigara içmemek erdem değildir, içmek de günah değildir. Farkındalık erdemdir; farkında olmamak ise günahtır. Ve bu kural tüm yaşamın için geçerlidir.”
“Ama bir şey, sen sessizce onun aptallığının farkına vardığın için kendi başına solup gittiğinde, hiç çabaya gerek kalmadan, kuru bir yaprağın bir ağaçtan düşüşü gibi kendiliğinden düştüğünde geriye ne bir iz ne de bir ego bırakacaktır.Bir şeyi çaba göstererek bıraktığında bu büyük bir ego yaratır. Artık sigara içmediğime göre çok erdemli bir insan oldum diye düşünürsün. Sigaranın günah olduğunu düşünüyorsan, doğal olarak, bariz olarak, onu bıraktığında da çok erdemli biri olduğunu düşüneceksin.”
“Kendini değiştirmek için çabalama. Bu çabadan geriye yara izleri kalır. Değişsen bile değişimin yüzeyde kalacak, ve kendini bomboş hissetmemek için bıraktığın şeyin yerine geçecek başka bir şey bulacaksın.”