İçeriğe geç

Roni Mina Evine Tari Mina Mirine Kitap Alıntıları – Mehmed Uzun

Mehmed Uzun kitaplarından Roni Mina Evine Tari Mina Mirine kitap alıntıları sizlerle…

Roni Mina Evine Tari Mina Mirine Kitap Alıntıları

Gündüz ve gece, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlıgı! Aydınlıkla karanlığın hiç bitmeyen oyunu Tüm dünya şimdi gecenin rengine bürünmüş. Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık
Acaba dünya kendiliğinden mi bu kadar kederli, yoksa dünyayı bu kadar kederli yapan onun kederi mi?
– Gelecek kapkaranlık Jir anlıyor musun?
– Ama aydınlık orada Kewok, orada baş gösteren isyanda.
Ji nerîna wî dixuye;
Ew dixwaze bi çavan, kewoke texe kûrahiyen dile xwe

Bakışlarından anlaşılıyor ki; o gözleri ile
Kevok’u yüreğinin derinliklerine saklamak istiyor.

Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık
Göklerimizi kara bulutlar kaplamış.
Evet, gecenin rengi ve yıldızların aydınlığı, insan ruhundaki karanlık ve aydınlık gibi
Gözleri, içinde yalnızlığın soğuk renkleri seçilen, ölüm renkleriyle biçimlenmiş gözleri Gözleri yalnızlığın alameti
Bu dünyanın içinde var olan, unutulmuş bir başka dünyada yaşıyorlar.
Kevok, aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık, esmer kız!
Gizli cennetleri şimdi tam bir cehennem… ateşin sardığı ağaçlar hâlâ yanıyor, mağaranın çevresinden dumanlar yükseliyor. Her yer hayvan leşleriyle dolu, her ağacın yanında, her taşın yanında bir koyun, bir sığır, bir at, bir eşek ölüsü var. Sıcak bastırmış, her yer sıcaktan alev alev yanıyor. Sabahtan beri susmayan silahların gazabı yeri göğü sarmış, silahlar cehennem sıcağını kusmuş etrafa.
Şimdi ne kuş sesleri duyuluyor, ne çiçek kokuları. Her yere ölüm kokusu sinmiş…
Bu aydınlık geceye bak, geceye ve kötü talihimize
Acaba dünya kendiliğinden mi bu kadar kederli, yoksa dünyayı bu kadar kederli yapan onun kederi mi?
İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor.
Bunda insanın günahı, suçu ne?
Dedi ki kitap olsan saatlerce seni okusam,
dedim ki sende özgürlüğüm olsan saatlerce senin gözlerine baksam…

Memed Uzun

Son sözüm, kimse düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı yargılanmamalı cezalandırılmamalı…
En kötü düşman tabiat değil, insandır unutma. İnsanın en zorlu düşmanı yine insandır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnançları farklı,
Dilleri farklı,kimlikleri farklı diye
Insanlar birbirlerine düşman olmamalı.
akan bir hayat pınarına dönüşüyorsun, hayata kaynaklık edeceksin. Hayırlı olsun.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Farklı düşündüğü için bir insanın hayatını üç yıl yalnızlığa mahkum etmek…
Gecenin rengi ve yıldızların aydınlığı, insan ruhundaki karanlık ve aydınlık gibi…
Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık…
Ölüm, insanoğlunun en eski, en yeni hüznü Özgürlük, insanoğlunun en eski, en yeni isteği
Edebiyat, insanoğlunun en eski, en yeni sığınağı..
Neredeyse herkesin konuşurken tek ses çıkardığı böylesi bir ülkede, bireysel yaratıcılığın, edebiyat uğraşının zorlukları, seni bekleyen bin bir tehlike
Her şey ne kadar da ölümden uzak görünüyor.
Kulaklarına gelen ses ölümün sesi.
İnsan hayatı burda ucuz, çok ucuz! Niçin?
Ölüm hiçbir zaman çare değil. Yok oluştur, yok olmak ne zaman çare oldu ki? Tek çare hayattır.
Ölüm sevgili Mader, ölüm ve cinayet. Amaçlarını mübah göstermek, devlet, millet, bayrak, vatan ve bütün bunların şeref ve haysiyetini korumak, gücün sende olduğunu, kimin daha güçlü olduğunu göstermek, her yerde tek ses yaratmak, muhalif her sesi bastırmak için cinayete başvurmak. Cesetlerden akan kan, kanlar içinde debelenen yaralılardan yükselen çığlıklar. Gece gündüz, karda kışta, sıcakta soğukta. Ölüm üzerine inşa edilmiş bir hayat.
Cinayet ve ölüm, belki de en kolay, en rahat yol. Peki cinayete yüz çevirmek, ölümden vazgeçmek? En zor yol, şimdi biliyorum en zor adım bu. Benden oradaki cinayetlerle, ölümlerle ilgili raporlar istiyorlar. Öldüreceksin, sadece öldüreceksin, ama nereye kadar?
Sözü uzatmanın bir anlamı yok. Yine kaldırımlarda yürüyen insanlara dönüyor. Şimdi nehir de görülüyor, nehre doğru gidiyorlar. Bir faydası yok, diye düşünüyor, en kötüsü kendimi kimselere anlatamıyorum. Sanki o kız gibi ben de tutsağım, çaresizim. Sanki yaşamıyorum. Yabancı hissediyorum kendimi, yalnız Yabancı? Evet iyi bir sıfat bu. Benim kim olduğumu amirlerimden ve bazı arkadaşlarımdan başka kim biliyor? Kim ne istediğimi, kim ne düşündüğümü biliyor? Evet, kendimden, şehrimden evimden, çocuklarımdan, bu sokaklardan, bu caddelerden, bu akan nehirden ayrı düşmüş bir yabancı.
En kötü düşman tabiat değil, insandır unutma. İnsanın en zorlu düşmanı yine insandır.
Ölüm, kefenini giymiş bir sessizlik olup çıkmış.
Ay ve yıldızlar, artık sadece ölüm sessizliğine tanıklık edecek
Kevok, boynu bükük bir güvercin, boynu bükük bir genç kız. Yorgun ve hasta. Sessizce önüne bakıyor. Gözleri yuvalarına kaçmış, boynu bükülmüş, yüzü sapsarı, solgun. Örüklerinden biri omzundan önüne sarkmış. Uzun ve siyah örükleri, gecede kayan iki yıldızın bıraktığı iz gibi. Kevok sessiz, hep sessiz; kara toprak gibi, parlak yıldızlar gibi, ışık saçan ay gibi, soğuk mezar gibi, ölünün başucundaki taş gibi sessiz.
Gözlerin yaydığı keder, kahır, endi­şe, yorgunluk, korku Hepsinden önemlisi korku Her şeyin yarattığı bir korku, belirsizliğin, dünün, bugünün, yarının , ge­lecekle ilgili hiçbir bilgiye sahip olamamanın korkusu.
Zengin çocukları oldukları halde, ezilenlerin durumu karşısındaki bu hassasiyetleri neden? Yürekleri bu yeni fikirlerin coşkusuyla niçin hopluyor, ruhları niçin coşuyor? Niçin uzakları özlüyorlar, bilinmeyeni keşfetmeye yönelik bu merakları nereden geliyor, tehlikeli yolculuklara niçin bu kadar meyilliler, gizliliği niçin bu kadar çok seviyorlar?
Aşk bir kaçıştır, insanın sığındığı bir sığınak; yüreği yaralı olanların, çaresizlerin kurduğu bir hayaldir Aşk..
İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne..
Ji nêrîna wî dixuye; ew dixwaze bi çavan, kevokê têxe kûrahiyên dilê xwe

Bakışlarından anlaşılıyor ki; O gözleri ile Kevok’ u yüreğinin derinliklerine saklamak istiyor

Son sözüm, kimse düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı yargılanmamalı cezalandırılmamalı…
Gündüzleri karın beyazlığında güneşin ışığıyla, akşamları gecenin karanlığında kelamın aydınlığıyla yaşıyorlar. Gündüzleri karın soğuğunda titriyorlar, geceleri anlatıların sıcaklığında ısınıyorlar.
Zor kullanarak şiddetli esen bir rüzgarın yönünü değiştirebilir misin?
Geceyi gündüze dönüştüreblir misin?
Ayı,güneş yapabilir misin? İnsanların ruhu da böyledir. İnsan ruhu zorla terbiye edilmez.
Evlilik ayağa geçirilen bir prangadır. Pranga bağlandıktan sonra ondan kurtulmak çok zor..
“Zor kullanarak şiddetli esen bir rüzgarın yönünü değiştirebilir misin? Geceyi gündüze dönüştüreblir misin? Ayı,güneş yapabilir misin? İnsanların ruhu da böyledir. İnsan ruhu zorla terbiye edilmez.”
Çünkü aşk ,insani bir hastalıktır , insanı insan yapar ve böyle bir hastalık karanlıklar içindeki ruhunu aydınlığa çıkarabilir
Çünkü aşk çaresiz, sıkışmış insanların gördüğü bir rüyadır; çaresizlerin hayalidir. Çünkü aşk, yoldan sapmış insanların önüne çıkan bilmedikleri yeni yoldur.
Gözler ;
yürek ve ruh yalnızlığı..
Çünkü aşk; yoldan sapmış insanların önüne çıkan bilmedikleri yeni yoldur
Bakır gibi bütün bu yıldız denizinin için­de parlayan ay
Sanki bütün bu renk cümbüşünü idare eden bir orkestra şefi, öyle mağrur.
Yeryüzü aydınlık, gökyüzü apaydın­lık
Ay ve yıldızlar, artık sadece ölüm sessizliğine tanıklık edecek.
Gökyü­zü berrak, bulutsuz. Tekmil gökyüzü sadece yıldızlara kalmış.
Bir de aya Bakır birsini gibi bütün bu yıldız denizinin için­de parlayan ay , sanki bütün bu renk cümbüşünü idare eden bir orkestra şefi , öyle mağrur. Yeryüzü aydınlık, gökyüzü apaydın­lık
Dokunsan kırılacak incecik duygular…
İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne?
Çünkü aşk çaresiz, sıkışmış insanların gördüğü bir rüyadır; çaresizlerin hayalidir. Çünkü aşk, yoldan sapmış insanların önüne çıkan bilmedikleri yeni yoldur.
Nefret ve aşk, gece ve gündüz, karanlık ve aydınlık ikizdir. Aralarındaki mesafe kıl payı kadardır. Saçının teli kadar yani.
Ölüm hiçbir zaman çare değil. Yokoluştur ölüm, yok olmak ne zaman çare oldu ki? Tek çare hayattır, en kötüsü, en çaresizi bile çaredir unutma. Çünkü umut vardır hayatta, her koşulda hayat umut taşır içinde.
Roman aydınlığı anlatmalı. Çünkü hayat zaten karanlık…
Bu ülkede her sözün ağır bir bedeli var . Kelimeler pahalı burada, özgür ülkelerdeki gibi ucuz değil. Burada tek bir söz bile insan hayatına mal olabilir.
Bir yazarın kelimelerini mahkum eden, resmî görüşe göre seçilmiş birkaç resmî kelime…
Kimse düşündüklerinden, yazdıklarından dolayı yargılanmamalı cezalandırılmamalıdır.
Kimse düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı yargılanmamalı, cezalandırılmamalı…
Gece şimdi uçsuz bucaksız bir derya, bütün dünya o deryanın içinde sallanan küçük bir kayık…
Canımın içi,
Niçin içimi yakıyorsun ?
Önce gözleri buluştu, sonra kelimeleri, tanıştılar.
Demek uğruna ölünen, kaderlere yön veren, her şeye hükmeden aşk dedikleri şey böyle bir şey…
Gözleri, içinde yalnızlığın soğuk renkleri seçilen, ölüm renkleriyle biçimlenmiş gözleri…
Gözleri yalnızlığın alameti…
Yalnız, ezik, bilgisiz; kavrulmuş yüzleri, burma bıyıkları, uzun boyları, ince gerdanları; dağ tutkuları yayla, nehir, göl, vadi, yalnızlığa mahkum bir hayatın sevdalıları; direnişin, kavganın insanları, savaş içinde büyüyen, afetlere kurban giden, katledilen, kaderin ve kederin insanları…
Gündüzleri karın beyazlığında güneşin ışığıyla, akşamları gecenin karanlığında kelamın aydınlığıyla yaşıyorlar.
Ay ve yıldızlar, artık sadece ölüm sessizliğine tanık edecek.
Aşka en çok çaresizlerin mi ihtiyacı vardır?
canımın içi,
niçin içimi yakıyorsun?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir