İçeriğe geç

Risaleyen İxlase Kitap Alıntıları – Bediüzzaman Said Nursî

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından Risaleyen İxlase kitap alıntıları sizlerle…

Risaleyen İxlase Kitap Alıntıları

Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı. Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.
Madem çok sevab istersin, ihlası esas tut ve yalnız rıza-yı İlahîyi düşün.
Cenab- ı Hakk’ın rızası ihlas ile kazanılır.
Senin en zararlı düşmanın nefsindir.
Bütün kuvvetinizi ihlasta ve hakta bilmelisiniz. Evet kuvvet haktadır ve ihlastadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.
Amelinizde rıza-yı ilahi olmalı. Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.
Kevser-i Kur’ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine atıp eritendir
Bir dakika gurur veya intikam yüzünden on sene ceza görür.
Tezkiyesiz nefs-i emmâresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam, başkasını sevmez. Eğer zâhirî sevse de samimî sevemez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Dâima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır ve kusuru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler. Mübalağalarla, belki yalanlarla nefsini medh ve tenzih ederek âdeta takdis eder ve derecesine göre

مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ *

âyetinin bir tokadını yer.

* Heva ve heveslerini kendisine mâbud edinen kimse (Furkan Sûresi , 43)

Kıskançlık eden ya riyakardır, a’mal-i Saliha süretiyle dünyevi neticeleri arıyor veyahud sadık cahildir ki, a’mal-i Saliha nereye baktığını bilmiyor ve a’mal-i Salihanın ruhu, esası ihlas olduğunu derketmiyor.
Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu mânilere ve bu şeytanlara karşı, ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir. İhlâsı kıracak esbabdan; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz.
İhlâs ve rızâ-yı İlâhî yolunda zerre, yıldız gibi olur. Vesilenin mahiyetine bakılmaz, neticesine bakılır. Madem neticesi rızâ-yı İlâhîdir ve mayesi ihlâstır; o küçük değildir, büyüktür.
{(Hâşiye): Evet,
مَنْ طَلَبَ وَ جَدَّ وَجَدَ *
bir düstur-u hakikattır. Külliyeti geniş ve genişliği mesleğimize de şâmil olabilir.}

* Ciddî olarak arayan, aradığını bulur.

Ehl-i dalâletin zilletindendir ittifakları, ehl-i hidayetin izzetindendir ihtilâfları.
Evet amel-i salihin hayatı olan ihlasın zararına teveccüh-ü nas ve şan ve şeref, kabir kapına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cüz-iyeye mükabil kabrin öbür tarafında azab-ı kabir gibi nahoş bir şekil aldığından ;teveccüh-ü nası arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lazımdır.
âhirete ait olan a’mal-i sâlihada dahi rekabet olamaz; kıskançlık yeri değildir. Kıskançlık eden ya riyakârdır, a’mal-i sâliha suretiyle dünyevî neticeleri arıyor veyahud sadık cahildir ki, a’mal-i sâliha nereye baktığını bilmiyor ve a’mal-i sâlihanın ruhu, esası ihlas olduğunu derketmiyor.
‘Evet bahtiyar odur ki ; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.’
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Evet, kuvvet haktadır ve ihlastadır. Haksızlar dahi haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.
İhlas ve rıza-yı İlahî yolunda zerre, yıldız gibi olur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ehl-i sanat, netice-i sanatı ziyade kazanmak için, iştirak-i sanat cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hatta dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmağa çalışmışlar. O ferdî çalışmanın her günde yalnız üç iğne, o ferdî sanatın meyvesi olmuş. Sonra teşrîkü’l-mesaî düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkezâ Herbirisi iğne yapmak sanatında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zâyi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet sür’atle işini görmüş. Sonra, o teşrîk-i mesaî ve taksim-i a’mâl düsturuyla olan sanatın semeresini taksim etmişler. Herbirisine –bir günde üç iğneye bedel– üçyüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hâdise, ehl-i dünyanın sanatkârları arasında, onları teşrîk-i mesaîye sevketmek için dillerinde destan olmuştur.
İşte, ey kardeşlerim! Madem umûr-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faydalar verir; acaba, uhrevî ve nuranî ve tecezzî ve inkısâma muhtaç olmayarak ve fazl-ı İlâhî ile herbirisinin âyinesine umum nur in’ikâs etmek ve herbiri umûmun kazandığı misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduğunu kıyas edebilirsiniz! Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssızlık ile kaçırılmaz.
Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyâya ve dünyaya sevk eden, tûl-i emel olduğu gibi; riyâdan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, râbıta-i mevttir. Yani: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülahaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır.
Evet bahtiyar odur ki; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.
اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ
Çünkü samimi bir ihlas, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. İhlas ile kim ne isterse Allah verir.
Lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!
Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam, başkasını sevmez.
Lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!
Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.
Bütün kuvvetinizi ihlasta ve hakta bilmelisiniz. Evet kuvvet haktadır ve ihlastadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.
Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı. Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.
nefs-i emmareye itimad edilmez.
Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır manileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu manilere ve bu şeytanlara karşı, ihlas kuvvetine dayanmak gerektir. İhlası kıracak esbabdan; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ ٭ وَ قُومُوا لِلّٰهِ قَانِتٖينَ ٭ قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا ٭ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖى ثَمَنًا قَلٖيلاً
İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider. (Enfâl, 8/46)

Allah için kıyamda bulunup Ona kulluk edin.  (Bakara, 2/238)

Nefsini günahlardan arındıran, kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran ise hüsrana düşmüştür.  (Şems, 91/9-10)

Benim âyetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin.  (Bakara, 2/41)

Evet amel-i sâlihin hayatı olan ihlasın zararına teveccüh-ü nâs ve şan ü şeref, kabir kapısına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cüz’iyeye mukabil, kabrin öbür tarafında azab-ı kabir gibi nâhoş bir şekil aldığından; teveccüh-ü nâsı arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lâzımdır. Şöhretperestlerin ve şan ü şeref peşinde koşanların kulakları çınlasın.
Senin en zararlı düşmanın nefsindir.
Menfaat-ı maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem, netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır.
Hàlık-ı Rahîm’in hâzır, nâzır olduğunu düşünüp, O’ndan başkasının teveccühünü aramayarak; huzurunda başkalarına bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmek ile o riyadan kurtulup ihlâsı kazanır.
Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!
Mesleğimiz Halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllet tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedâkâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder.
İşte ey Risale-i Nur Şakirdleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insân-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayât-ı ebediye içindeki saâdet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.
Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur: Said yoktur, Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattır, hakikat-ı imaniyedir.
Menfaat-ı maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem, netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir