İçeriğe geç

Reşo Ağa Kitap Alıntıları – Bekir Yıldız

Bekir Yıldız kitaplarından Reşo Ağa kitap alıntıları sizlerle…

Reşo Ağa Kitap Alıntıları

.
( ) Ama silahımız sabırdır. ( )
.
.
Kadın kocasının sırtındaki büyük sargıyı gördü. Kocası yeniden normal bir hayata dönebilecek miydi?Sırtındaki yara, kırılan kemikler, ne zaman kaynayacaktı? Mikrop dışarı atıldığına göre, kocası yeniden kuvvetli ayaklarıyla iri gövdesini hiç güçlük çekmeden taşıyabilecek miydi? Doktorlar lt; lt;Evet gt; gt; diyorlardı. Fakat onlara sabırlı olmayı da şart koşuyorlardı. Sabrın ölçüsü neydi? Doktorlara göre sabırlı olmak, tıbbın şartlarına boyun eğmekti. Oysa bu aileye göre sabrın anlamı, ellerindeki üç-beş kuruşun ötesinde son buluyordu.
.
.
Adam hemen atıldı:
—Ama siz[Beatnik’]ler, dünyanın her ülkesinde böylesiniz, dedi.
—Doğrudur. Giysilerimizin başka bir anlamı daha var: Direnmemizi belirler. Bizler henüz kapitalizmin öğütemediği insanlarız. Biz bu türlü giyiniş ve görünüşümüzle, kapitalizmi protesto ediyoruz.
.
.
( .) Düşünmek kuşkusuz çalışmaktan daha zordur. ( ..)
.
.
—Ben ilk kez sizin gibi Amerikalılar gördüm. Öteki Amerikalılılar temiz giyimli, cakalı kimseler. Bana cakaları vız geliyor ama.

Lala’nın yüzüne tatlı bir gülümseme yayıldı:

—Her caka satan Amerikalı, her caka sattığı insanın hakkını omuzlarında taşıyordur, dedi. Bu ister yurt içinde, ister yurt dışında olsun böyledir

—Bir Amerikalı olmanıza karşın, böyle konuşmanız hoşuma gidiyor doğrusu

Kent atıldı:

—Gerçek, şovenizmden büyüktür
.

.
( .) Doğanın içinde, doğayla olmak. Biz [beatnikler] doğaya yakışmayan her şeye karşıyız. Dünya insandan eskidir. İnsan dünyanın eskiliği içinde dün kadar yenidir. Bu gerçeğe karşın insanoğlu doğaya karşı çıkıyor. Onu delik-deşik ediyor. Buna insanların hakkı var mı?

—Fakat doğa olduğu gibi kabul edilmiş olsaydı, uygarlık olur muydu?

Bu kez Kent’in konuşmasına fırsat vermeden Corc soruyu cevaplandırdı.:

—Uygarlığın en büyük öcü, insanı, insana karşı hiçe saydırarak, kendisine tutsak etmesidir. Dünyanın en uygar memleketi İsveç sayılır, dünyada en çok intihar olayı orada oluyor. O halde uygarlık önce veriyor, sonra alıyor.

—Fakat bu konuda suçlu olarak insanların yakasına yapışamayız. Uygarlık, tarihi oluşum içerisinde, insan zekasının evrimi sonucunda doğmuştur.

Corc:
—Fakat bu evrim insanlığın yararına, belli bir kanala akıtılacağı yerde, her dönemin çıkarcılarının zoru ve isteği üzerine, belli bir sınıfın yararına göre çoğaltılmış veya azaltılmıştır. Bence en büyük sorun budur. İnsanoğlu derken tüm kastedilir, ancak her şeyde tümün değil, azınlığın iradesi ve çıkarı vardır. Biz[Beatnikler] uygarlığın mutluluk getireceğine artık inanmıyoruz. Yeniden doğaya dönmeli. (Sf.65-66)
.

.
Çam ağaçlarının eteğindeki küçük sahile, denizin dalgaları vuruyordu. Bu dalgalar yaşayan denizin soluğu gibiydi. Ardı arkası kesilmeyen soluk, hiç yorulmayan ve hiç ihtiyarlamayan deniz.
.
.
Adam ( #135083104 ) güzel giysili sevgilisini hatırladı. Ve böylece ona göre örnek kadın yaratılmıştı: Düşünen kadın. Güzel giysilerine sığınmadan yaşayan kadın Yatakta her zaman dolu olan kadın. Sevgilisinin, Lala’nın kafasına ihtiyacı vardı. Fakat Lala’nın güzel giysilere ihtiyacı yoktu. Lala hem denizde hem karada yaşayabilen bir yaratıktı. Ama sevgilisi sudan çıkınca, yani giysilerinden sıyrılınca ölen bir yaratıktı.
.
.
Anası açtı bir gün meseleyi Fadime’ye:
—Haberin var mı kız, dedi. Yakında Murtaza’ya varacan?..
Fadime’nin dudakları titredi, yüreği gümbürdedi:
—Murtaza da kimmiş?
—Sen ne demeye sorıysan kız? Bizim zamanımızda lt; lt;Şuna varacan gt; gt; denildi mi, utanır da yarılacak yer arardık. Murtaza kim olacak, herifin biri işte.
—Ama ana!..
.
.
( .) Almanya’nın yağ kokan havasından ve makina tarlaları görmekten bıkmıştı artık. Gönlündeki bozkırdaki engin özgürlüğe ve temiz havaya karşı anlatılmaz bir özlem vardı.( )
.
.
Aylar çoğaldıkça yıllara vardı. Böylece Pehlivan Rüstem Almanya’da eskidi.Burma bıyığını kesti; basma gömleğini çıkarıp naylon gömlek giydi. Çuha pantolonunu atıp, trevira takımı sırtına geçirdi. Sonunda Pehlivan Rüstem göz alıcı babayiğit oldu.

Almanya’ya geldiği zamanki ürkeklik yoktu gözlerinde. Adım atışları başkalaşmıştı. Pehlivan Rüstem sarhoş olmuştu lt; lt;Medeniyet sarhoşu gt; gt; Böylece o da ötekileri izlemeyi bir hüner saydı. Kıraç tarlasını, yan yatmış sabanını unutuverdi.

Köyünde ekmek parası bulamıyan, Avrupa’da Mercedes arabaya biniyordu. Evinde radyosu olmayan teyplere saldırıyor, hayatı boyunca karılarının namusunu pırlantadan taç edenler, Faşinglerde, kadınlara sülük gibi yapışıyorlardı.

Bütün bunlar hayatları boyunca çektikleri yoksulluğun isyanı ve şaşkınlığı idi. Bütün bunlar köylerinde hapsedilenlerin kentlerdeki kodaman amcalara karşı, değer ispatlamasına çırpınışıydı sanki.(Sf.32-33)
.

Kolay elde edilen şeylerin getirdiği mutluluklar da kolayca tükeniyor nasılsa
Çalış ,demişti tarlanda değil, tarlamda çalış, azap ol
Uygarlığın en büyük öcü, insanı, insana karşı hiçe saydırarak, kendisine tutsak etmesidir.
Kolay elde edilen şeylerin de mutlulukları
kolay tükeniyor
İnsanlar hain, insanlar zavallı. Bana dediler ki, Çalışan demir ışıldar. Doğru sandım. Oysaki, körü körüne çalışan insan, ışıldamaz, çürür Kimin hesabına çalışırsan, o ışıldar O kuvvetlenir
Hey Hey, dikkatli olun ansızın aydınlığa çıkarsınız, gözleriniz kör olur yoksa. Çünkü sizin gözleriniz aydınlığa göre değildir
Bana dediler ki, Çalışan demir ışıldar. Doğru sandım. Oysaki, körü körüne çalışan insan, ışıldamaz, çürür Kimin hesabına çalışırsan, o ışıldar O kuvvetlenir Tabiat gain değil, insanı hasta etmeden önce o sık sık sinyal veriyor. Ama ben anlayamadım, insanlar doğru dedim. Oysaki insanlar birbirlerini yiyor. Bugün ben buradayım, yarın bir başkası gelecek. Ama hep benim gibi ışıldayacağını umanlar dolacak buralara. Çürüyenler geliyor sağıma soluma Hakiki ışıldayanların hastaneleri bile ayrı. Doktorları da ayrıymış Oralara profesörler gidiyormuş. Burada doktorlar bizi kobay gibi kullanıyorlar. Eğer bir daha dünyaya gelirsem, sana ahtım olsun ayaklarım, sen hiç böyle beceriksiz olmayacaksın Ve ben seni hiç dövmeyeceğim
Doktorlara göre sabırlı olmak, tıbbın şartlarına boyun eğmekti. Oysa bu aileye göre sabrın anlamı, ellerindeki üç-beş kuruşun ötesinde son buluyordu.
Krallar ve kraliçeler ne zamana kadar ınsanların kafatasını, taç diye giyecekler?.. Ve insanların tümü, ne zaman, kin seline dalıp, altın başlı olacaklar?
Dikkat et be adam, bu mahzende sen yaşayabilirsin ama senin yaptıkların durmaz. Çürür onlar, paslanır onlar
Nerde şimdi, beni böyle ölümüne çalıştıranlar? İnsanlar hain, insanlar zavallı. Bana dediler ki, «Çalışan demir ışıldar.» Doğru sandım. Oysa ki, körü-körüne çalışan insan, ışıldamaz, çürür Kimin hesabına çalışırsan, o ışıldar O kuvvetlenir
Uygarlığın en büyük öcü, insanı, insana karşı hiçe saydırarak, kendisine tutsak etmesidir.
Krallar ve kraliçeler ne zamana kadar insanların kafatasını, taç diye giyecekler?.. Ve insanların tümü, ne zaman, kin seline dalıp, altın başlı olacaklar?..
Kızın anası Zeyno, yeni görevine hazırlanıyordu: Hamama gidip saçına kına yakacaktı. Namusları ak-pak oldu diye
Avludan geçip odaya varınca üç karısı diz çöküp çizmelerini çekmeye hazırlandılar. Ancak o, yeşil gözlü, kara saçlı, ince belli, geniş kalçalı olan Güllü’ye çizmelerini uzattı. Güllü sevinçle çizmelere asıldı. Kim çizmeyi çekerse, o yatardı Reşo Ağayla.

Reșo Ağa, o gece Güllü’yü koynuna aldı.

Bana dediler ki, Çalışan demir ışıldar. Doğru sandım. Oysa ki, körü körüne çalışan insan ışıldamaz, çürür Kimin hesabına çalışırsan, o ışıldar
Bugünkü çalışma düzeni insanın düşünce özgürlüğünü almıyor, fakat düşünmek için zaman da bırakmıyor. İnsanlar fabrikalardaki bant sistemine tutsak edilmek suretiyle düşünmek yerine itat etmek zorunluluğunda kalıyor.
Kapitalizm görünüşüyle heybetli olabilir. Fakat hain ve hilebaz olduğu için günün birinde yıkılacaktır.
kolay elde edilen şeylerin getirdiği mutluluklar da, kolayca tükeniyor
Bana dediler ki, Çalışan demir ışıldar. Doğru sandım. Oysaki, körü körüne çalışan insan, ışıldamaz, çürür Kimin hesabına çalışırsan, o ışıldar O kuvvetlenir
Tanrı insanoğlunu en olağanüstü nitelikte, hem de maliyeti sıfır denecek bir ucuzlukta yaratıyordu. Oysaki, doğanın hışmına uğrayan insanoğluna uzatılan her doktor eli, büyük ve obur pençeliydi
Kapitalizm görünüşüyle heybetli olabilir. Fakat hain ve hilebaz olduğu için günün birinde yıkılacaktır.
Krallar ve kraliçeler ne zamana kadar insanların kafatasını, taç diye giyecekler?.. Ve insanların tümü, ne zaman, kin seline dalıp, altın başlı olacaklar?
Doğa hain değil. İnsanı hasta etmeden önce o sık sık sinyal veriyor. Ama ben anlıyamadım. lt;İnsanlar doğru gt; dedim. Oysaki insanlar birbirini yiyorlar.
Köy sanki denizin ortasında bir gemi idi ve geminin personeli, ömürlerini hiç karaya çıkmadan, pisliklerini sağa-sola dökmeğe imkân bulamadan aynı gemi içinde, birbirleri arasında yaşıyorlardı. Büyük kentlerde hatalar ve günahlar kalabalığın arasında kaybolup giderken, burada her hata ve günah bir kurşunla bastırılıyordu.
-Uygarlığın en büyük öcü, insanı, insana karşı hiçe saydırarak, kendisine tutsak etmesidir.
Toplum bizi kendine yamadı. lt;Şurda çalışacaksın gt; dediler. Çalıştım lt;Şunu yapacaksın gt; dediler, yaptım. İşte ayaklarım, ilk kez ben sana o zamanlar ihanet etmeğe başlamışım.
Ancak bu arada anlıyoruz ki, bugünkü çalışma düzeni insanın düşünce özgürlüğünü almıyor, fakat düşünmek için zaman da bırakmıyor.
Krallar ve kraliçeler, ne zamana kadar insanların kafatasını, taç diye giyecekler?
Kapitalizm görünüşüyle heybetli olabilir. Fakat hain ve hilebaz olduğu için günün birinde yıkılacaktır.
Demek ki kusur, bizim kirli ve eski giysilerimizde değil, insanların soysuzlaştırılmış davranışlarındadır. Sonra bir mesele daha var; bizler, giysilerimizle değil, bilgilerimizle övünürüz.
Dünya insandan eskidir. İnsan dünyanın eskiliği içinde, dün kadar yenidir. Bu gerçeğe karşın insanoğlu doğaya karşı çıkıyor. Onu delik-deşik ediyor. Buna insanların hakkı var mı?
kolay elde edilen şeylerin getirdiği mutluluklar da, kolayca tükeniyor işte.
Kolay elde edilen şeylerin getirdiği mutluluklar da, kolayca tükeniyor nasılsa
Hangi insan var ki, anasının gençlik yıllarındaki yüzünü hatırlayabilsin? Hangi insan var ki, çocukken binlerce kez baktığı, anasının taze yüzünü çıkarabilsin.
Bana dediler ki, Çalışan demir ışıldar. Doğru sandım. Oysa ki, körü körüne çalışan insan, ışıldamaz, çürür. Kimin hesabına çalışırsan, o ışıldar O kuvvetlenir
Senelerden beri köpek gibi çalış, hastahaneye kendi paranla yat.
Siz bir burjuva kızının üzerindeki güzel giysilerini attığınız zaman, onun ne kadar boş olduğunu anlarsınız. Çünkü güzel giyinmekten başka tutkusu olmayan kız, ancak size yatakta hizmet eder.
Uygarlığın en büyük öcü, insanı, insana karşı hiçe saydırarak, kendisine tutsak etmesidir. Dünyanın en uygar memleketi İsveç sayılır, dünyada en çok intihar olayı da orada oluyor. O halde uygarlık önce veriyor, sonra alıyor.
Biz doğaya yakışmayan herşeye karşıyız. Dünya insandan eskidir. Insan, dünyanın eskiliği içinde, dün kadar yenidir. Bu gerçeğe karşın insanoğlu doğaya karşı çıkıyor. Onu delik deşik ediyor. Buna insanların hakkı var mı?
Her caka satan Amerikalı, her caka sattığı insanın hakkını omuzlarında taşıyordur.
Doğa güzelliği karşısında insan güzelliğinin önemi ne? Eğer bir insan güzelse, bu doğadan kaçırılmış sayılır.
Taze bir kızın kaymağını, çoğu kez parası bol olanlar alıyordu. Onlara yeni kızlar gelince, getirilince, kaymağı alınmış bu kızlar önce randevuevlerine, oradan da genelevlere düşüyorlardı. Ve buralarda çalışan kadınlar, yüzlerce, binlerce babayla yattıkları halde, çocukları için, bir baba bile bulamıyorlardı.
Krallar ve kraliçeler ne zamana kadar insanların kafatasını, taç diye giyecekler? Ve insanların tümü, ne zaman, kin seline dalıp, altın başlı olacaklar?
Büyük kentlerde hatalar ve günahlar kalabalıklara karışırken, burada her hata ve günah bir kurşunla bastırılıyordu.
Bana dediler ki, Çalışan demir ışıldar. Doğru sandım. Oysa ki, körü-körüne çalışan insan, ışıldamaz, çürür Kimin hesabına çalışırsan, o ışıldar O kuvvetlenir
Protesto ettiğiniz insanlar, atam silahlarının arasında, sizin tatlı ninnilerinizi duymayacaktır Çünkü onlar, vahşi ve hissiz birer hayvandır.
Uygarlığın en büyük öcü, insanı, insana karşı hiçe saydırarak, kendisine tutsak etmesidir.
Her caka satan Amerikalı, her caka sattığı insanın hakkını omuzların da taşıyordur, dedi. Bu ister yurt içinde olsun ister yurt dışında olsun böyledir.
Kızın yüzündeki kremler, dudağındaki ruj, saçındaki boyalar ve sırtındaki giysiler hep, ama hep, boş kafasına uzanacak dilleri kesen bir makastı sanki.
– Onlardan bize ne ! Herkes hakkı olan kadar yaşamalı.
– Peki hakkın ölçüsünü, kim ve ne kadar belirleyecek?
– Kader.
– Her kes kaderine razı olacak mı? Ve kaderine razı olmayanlar nasıl karşılanacak ?
Köy sanki denizin ortasında bir gemi idi ve gemi sakinleri karaya çıkmadan, aynı gemi içinde birbirleri arasında yaşıyorlardı. Büyük kentlerde hatalar ve günahlar kalabalıklara karışırken, burada her hata ve günah bir kurşunla bastırılıyordu.
Reşo Ağa, bilesiz ki, ben size Kanlımağarada bir sır verdim, emme bu dakkadan itibaren, kulaklarıyzla kurşun aktı,.. Ve diliyiz koptu. Emme gözüyüz şimşek gibi çakacak !

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir