İçeriğe geç

Renklerden Moru Kitap Alıntıları – Alice Walker

Alice Walker kitaplarından Renklerden Moru kitap alıntıları sizlerle…

Renklerden Moru Kitap Alıntıları

Bir gün sessizce oturuyor ve annesiz bir çocuk gibi hissediyordum, öyleydim de; işte o anda içime doğdu: O her şeyin bir parçası olduğum hissi, en ufak bir ayrılıktan ari. Biliyordum; bir ağacı kessem kolum kanardı.
Bütün hayatım boyunca savaşmak zorunda kaldım, dedi. Babamla savaşmak zorundaydım. Erkek kardeşlerimle savaşmak zorundaydım. Bir kız çocuğu erkeklerle dolu bir ailede güvende sayılmaz. Ama kendi evimde savaşmak zorunda olacağım hiç aklıma gelmemişti, diyerek iç çekti.
Ne diye dövüyor seni, diye sordu.
Ben olduğum ve sen olmadığım için.
Yapacak bir şey yok. Bu hayat yakında bitecek nasıl olsa, diyorum. Cennet sonsuza kadar sürer ama.
Öyle dedim, çünkü salağın tekiyim. Öyle dedim, çünkü seni kıskanıyorum. Öyle dedim, çünkü sen benim yapamadığımı yapıyorsun.
-Neymiş o, dedi.
Savaşmak, dedim.
Ama ben nasıl savaşılır bilmiyorum. Tek bildiğim hayatta kalmak.
Sessizlik, soğukluk. Hiçlik. Bir anda içimi kapladı.
Ben nasıl savaşılır bilmiyorum.
Tek bildiğim hayatta kalmak!
Ne olursa olsun, ne yaparsan yap, seni seviyorum.
Erkeğin yüzüne bakmak utanılacak bir şey. Yüzü yerine ayaklarına ya da dizlerine bakıyorlar.
“Düşüncesi bile içimi sızlattı. insanın sığınabileceği birisinin olması. Hayali bile çok güzel.”
Kalbim öylesine acıyordu ki inanamıyordum. Nasıl hala çarpabiliyordu, nasıl böyle hissetmeyi sürdürebiliyordu?
Günahkarlar hayatın keyfini daha iyi sürer.
Kendine bir soru sorarsın, ardından on beş soru gelir.
Hayat bu mudur yani?
Elimizde kendimizden başkası da yok.
Bilirsin herkes er ya da geç birazcık da olsa tecrübe edinmeye mecburdur. Bunun için tek yapılması gereken sağ kalmaktır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Onu seviyorum diye hiçbir hakkını elinden alamam ki.
Bir tarlanın yanından geçer de oradaki mor rengi fark etmezsen Tanrı kızar bence.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çoğu zaman kendimi b*k gibi hissediyorum, ama zaten hep öyle hissetmedim mi?
Elde edemeyeceği hiçbir şey istememeyi öğretmeye çalışıyorum kalbime.
Kimsenin seveceği özel bir şey yok burada.
Kalbim genç ve taze olsa da içinden kan fışkırıyor sanki.
Yaşamak bana ağır bir yük gibi gelmeye başladı.
Ölsem de konuşmak zorunda kalmasam.
Kelimeler kurşun olsaydı, dedim, şu an ambulansta gidiyor olurdum.
Birini gerçekten sevdiğini nasıl anlarsın?
Bazen sevsen de anlayamazsın.
Ufacık yüzünde fırtınalar esiyor hep.
Bildiğimiz bazı insanlar gibi ha bire Tanrı lafı etmemem dinsiz olduğum anlamına gelmez.
Siyahsın, fakirsin, çirkinsin, kadınsın. Kahrolası, dedi, sen bir hiçsin.
Bana yapacağın her şey sana yapıldı bile.
Sussan iyi olur, Bayan Celie, dedi. Tanrı duyacak.
Duyarsa duysun, dedim. Zavallı siyah kadınlara kulak verseydi dünya böyle olmaz, sana söyleyeyim.
Ömrüm boyunca insanların yaptıklarım hakkında ne düşündüğünü önemsemedim, dedim. Ama kalbimin derinliklerinde Tanrı’yı hep önemsedim. Ne düşünür diye. Ama anladım ki düşünmüyor.
Başkalarının ne düşündüğü bir kadının neden umurunda olsun hiçbir zaman anlayamadım.
Dua edip mektuplar yazdığım Tanrı bir erkek. Tanıdığım diğer tüm erkeklerden hiçbir farkı da yok. İşe yaramaz, unutkan ve insafsız.
Anlamadığımız o kadar çok şey var ki. Bu yüzden de bir o kadar mutsuzluk
Tek paylaştığımız şey, tepemizdeki gökyüzü. Sık sık kafamı kaldırıp bakıyorum, belki bir gün onun uçsuz bucaksız enginliğinden yansıyan gözlerine bakarken bulurum kendimi diye.
Tanrım, sen uyuyorsun galiba.
Daha fazla anne kızını okula gönderiyor. Erkekler bundan hoşlanmıyor: Kocasının bildiği her şeyi bilen bir karıyı kim ister ki diye öfkeden kuduruyorlar.
Erkeklerin çoğunlukla çocuksu olmalarına şaşmamalı. Çocuk kalmış yetişkin tehlikeli bir şey, özellikle de kocanın, karısının ölüm kalımına karar verme hakkına sahip olduğu Olinkalılarda.
Kısacık ömrü boyunca babasını memnun etmeye çabalamış, bir kız çocuğu olduğu için bunu başaramayacağını asla anlayamamıştı.
Dünya değişiyor, dedim. Sadece erkek çocukların ve adamların dünyası değil artık.
Tashi ona hiçbir zaman yaşamayacağı bir hayatı öğrettiklerini biliyor.
Bir resmin için neler vermezdim.
Mutsuz olmalarına ve eşek gibi çalışmalarına rağmen reisin karısı olmayı şeref sayıyorlar.
Ama ben kimsenin çocuğunun anası değilim ve yine de bir şeyim, dedim
Çok da bir şey değilsin, dedi.
İnsanın sığınabileceği birisinin olması.
Hayali bile çok güzel.
Kötülük öldürür insanı, bilirsin.
Haberler çileden çıkarır okuyanı. İnsanlar her şeyi dert ediyor, kavga ediyor, birbirlerini suçluyor, akıllarından barış geçmiyor bile.
Diyorum ki, bana haksızlık ettiğin sürece elini sürdüğün her şey paramparça olacak.
Güldü. Sen kendini ne sanıyorsun, dedi. Kimseyi lanetleyemezsin. Baksana şu haline. Siyahsın, fakirsin, çirkinsin, kadınsın. Kahrolası, dedi, sen bir hiçsin.
Tanrı’nın bütün her şey olduğuna inanıyorum, dedi Shug. Geçmişte olmuş ve gelecekte olacak her şey. Böyle hissettiğinde böyle hissetmekmekten mutlu olduğunda onu bulmuşsundur.
Beyazların siyahları asla dinlemediğini biliyorum, bu kadar basit. Eğer bir beyaz seni dinliyorsa bu sadece sana ne yapacağını buyurabilmek içindir.
İngilizler Afrika’dan söz ederken “zor zamanlar” tabirini kullanmaya bayılıyorlar. Afrika’nın zor zamanlarının onlar tarafından daha da zorlaştırıldığını unutmak ne kolay.
Orada dur bakalım. Bildiğimiz bazı insanlar gibi ha bire Tanrı lafı etmemem dinsiz olduğum anlamına gelmez.
Anlamadığımız o kadar çok şey var ki. Bu yüzden de bir o kadar mutsuzluk
Ölmüşüm besbelli.
Kimse birini öldürüp de kendini daha iyi hissetmez. ‘Bir şeyler’ hisseder, o kadar.
Erkeklere bakmam bile ben. Gerçekten öyle. Kadınlara bakarım ama, çünkü onlardan korkmam.
Bütün hayatım boyunca savaşmak zorunda kaldım, dedi. Babamla savaşmak zorundaydım. Erkek kardeşlerimle savaşmak zorundaydım. Bir kız çocuğu erkeklerle dolu bir ailede güvende sayılmaz. Ama kendi evimde savaşmak zorunda olacağım hiç aklıma gelmemişti, diyerek iç çekti.
Bay ‘ın kalbi kırıldı, dedim. Benimkinden söz etmedim.
Ben hiçbir şey bilmiyorum, diye düşündüm. Çok da memnunum bundan.
Çok yakında ölürüm herhalde, diye düşündüm.
Seni diri diri gömmüşler gibi geliyor, dedi.
Daha beteri bence. Gömselerdi çalışmak zorunda kalmazdım. Ama ona dedim ki, olsun, olsun, Tanrı’nın adını yazabildiğim sürece yanımda biri var.
Bir şarkıdan alıntı gibiydi gülüşü. Şarkının sen hariç herkesin çoktan eve gittikten sonra söylenen kısmından.
Buradaki her şey iğrenç, dedi, hava bile.
Ne diye dövüyor seni, diye sordu.
Ben olduğum ve sen olmadığım için.
Bazı kadınlar dövülmez, dedim.
Tanrı çirkinleri sevmez, dedi.
Güzellere de bayılmaz pek.
Hiçbir şeyi özlemiyorum
Bütün hayatım boyunca savaşmak zorunda kaldım, dedi. Babamla savaşmak zorundaydım. Erkek kardeşlerimle savaşmak zorundaydım. Kuzenlerim ve amcalarımla savaşmak zorundaydım. Bir kız çocuğu erkeklerle dolu bir ailede güvende sayılmaz. Ama kendi evimde savaşmak zorunda olacağım hiç aklıma gelmemişti.
Biri onu öldürdüyse bu onun suçu değil!
Ölüp gitmezsem mutlaka yazacağım, dedi.
Hiç yazmadı.
Ama ben nasıl savaşılır bilmiyorum. Tek bildiğim hayatta kalmak.
Acıyordum anama. Babamın yalanlarına inanmaya çalışmak öldürdü onu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir