İçeriğe geç

Reenkarnasyon Blues Kitap Alıntıları – Michael Poore

Michael Poore kitaplarından Reenkarnasyon Blues kitap alıntıları sizlerle…

Reenkarnasyon Blues Kitap Alıntıları

Nefes almak kendi ritminizin evrenin ritimleriyle buluşmasıydı.
Bazı insanlar böyle kararlı oldukları sürece, diye düşündü Suzie sık sık, İŞLER NE KADAR KÖTÜYE GİDEBİLİRDİ Kİ?
Evrenin o koca, çokbilmiş başını iki yana sallaya sallaya, “BAYAĞI” dediğini hayal edebiliyordu.
Hiçbir şey ağırlıksız değildir; zaten bu yüzden ölürüz, demişti Ölüm.
Ne kadar iyi niyetli olursan ol, yıldırımı şişeye geri koyamazsın.
Bazı hayatlarda, aşk film gibidir.
Tek sorun fedakarlık değil, Milo. Kurt tuzaktan kurtulmak için bacağını kemirip koparırsa, bu da fedakarlıktır ama aynı zamanda çaresizlikten yapılmıştır. Kusursuzluk böyle bir şey değildir. Sevgiyle yapılan bir şeydir.
Ne kadar iyi niyetli olursan ol, diye mırıldandı kendi kendine, yıldırımı şişeye geri koyamazsın.
Ölüm milyonlarca şekle bürünebilirdi.
Sorun çözmenin kötü tarafı, diyerek şikayet ederdi Aldrin sık sık, bu sorunlardan çok fazla insanın para kazanması.
“Mutluluğu bulmak için dünyanın bir ucuna gitmeyin. Kusursuzluk şu an olduğumuz halimizle mutlu olabilmektir.
Öğrenmek bir ruhun yapabileceği en önemli şeydi. Öğrenecek ve öğretecek şeyler sonsuzdu. Öğrenmenin ve öğretmenin sonsuz yolu vardı.
Bütün mahluklardan daha çok insanların kaçacak bir yere ihtiyaçları vardı. Kendilerini yakıp küllerinden doğabilmek için.
Zihin bir lütuf ve bir sırdır
Çünkü orası bir hapishaneye benzemezse aslında hapishane olmazdı belki de.
Onlara zaman ve biraz huzur verdiğinizde insanların çoğu zekalarını kullanabiliyordu. İnsanların sürekli korku ya da öfke içinde olmadığı bir dünya verdiğinizde.
Büyün problemler karmaşıktır, dedi kafasının içindeki matematikçi. Problem olmalarının nedeni budur.
“Ne kadar iyi niyetli olursan ol,” diye mırıldandı kendi kendine, “yıldırımı şişeye geri koyamazsın.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Bilgelik,” dedi Anne, “Kusursuzluk’la aynı şey değildir.”
Meditasyonda yapılması gereken buydu: Bir şeyleri düşünmeden, farkında olmak.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanların çoğunda içlerinden atamadıkları bir mutsuzluk vardı. Bunu gözlerinde görebiliyor ya da konuşmalarından anlıyordunuz. Sürekli bir şeylere kızgın, endişeli ya da üzgündüler. İnsanların çoğu yakalarını bırakmayan bu mutsuzlukla birlikte yaşamaya alışkındı.
Mutluluk insanları ölümüne korkutur.
Ne dilediğine dikkat et, Milo .
Küfür ruhu karartır.
İnsanın hayatta kalabilmek dışında, uğruna yaşayabileceği bir şeylere ihtiyacı var; diğer türlüsü hayvanların işi .
Bunlar da birer yetenekti. Beklemek. Zamanı geldiğinde , hızla atılmak.
Suzie Milo’ya sarıldı.
İşte bu, diye düşündü Milo. Kusursuzluk bu işte .
Mutluluğu bulmak için Dünya’nın bir ucuna gitmeyin. Kusursuzluk şu an olduğumuz halimizle mutlu olabilmektir.
Ya pisliğin tekiysek? diye bağırdı biri.
Üstat’ın yüzünde cılız bir tebessüm belirdi. Bana sorarsanız, mutlu insanların çoğu pisliktir, dedi.
Meditasyon daha çok nefes alıp vermektir, dedi. Nefes alıp vermek, dışımızdaki dünyayla kurduğumuz en mahrem temastır. İçimize çekeriz, diyerek bir nefes aldı Üstat, ve dışarı iteriz, derken nefesini bıraktı. Bunu yaptığımızda, dünya bizim bir parçamız haline gelir.
Hayat nehirdeki bir dalga gibidir. Yükselir ve tekrar nehrin içinde kaybolur. Sonra bir başka yerde yeniden yükselir. Bu yükselip alçalmaların pek bir önemi yoktur.
Tek bir sopa bile olsa dedi, bir şeye sahip olmak iyi geliyor.
Aydınlanma böyle bir şey değildir. Mistik bir patlama falan değildir. Çevrende olup bitenlerin farkında olmak, şimdide kalmaktır.
Hiç yapılmamış şeyleri yaptığınızı hayal edebilirseniz, onları yapmayı da öğrenebilirsiniz.
Mutluluk insanları ölümüne korkutur.
İnsan yalnızca mutlu olup canının istediğini yaparak yaşayamaz ki!
Zihin bir lütuf ve bir sırdır.
Kim olursan ol, fark etmez; herkesin başına her şey gelebilir. İlahi alegorinin ilkelerinden biridir bu.
Gerçek şöyle bir şeydir: yıldızlar, zaman, var olmak, hiçlik. Kendi boa’n.
Neyse ki aptallık suç değil, dedi. Masumsanız, masumsunuzdur. Bu kadar basit.
Ama çiçekler bana hep hüzün verir. Sana da vermiyor mu? Kesip birine veriyorsun, sonra da ölüp gidiyorlar.
Rulet çarkı seçim yapmaz.
Bir etki vardır: Çark döndürülmüştür.
Tepkide vardır: Bir top elektirik çarpmış kedi gibi dört döner ve sonunda bir yerde durur.
Bir zamanlar tatmin edici, ortalamanın üzerinde olan hayatlardan geriye bir tek bu kalmıştı. Yapılması zaman, yıllar, bir gelecek gerektiren her şeye boş verilmişti. Hayaller ve planlar. Yaşlanma korkusu. Dilekler. Geriye yalnızca yapılan işler, belki anılar ve öylesine yapılan seksler kalmıştı.
Biz hamster’lar gibi değiliz. Onlar yalnız yaşar. Üstelik birbirlerinden hoşlanmazlar. Biz daha çok kurtlar gibiyiz. Kurtlar ayrı kalıp tekrar bir araya geldiklerinde hoplayıp sıçrayarak birbirlerini yalar, sevinçten delirirler. Buna kurtların şenliği denir.
Bak, bu sözüme kulak ver: Doğru seçim her zaman için en mantıklı olan değildir.
Kurt tuzaktan kurtulmak için bacağını kemirip koparırsa, bu da fedakarlıktır ama aynı zamanda çaresizlikten yapmıştır. Kusursuzluk böyle bir şey değildir. Sevgiyle yapılan bir şeydir.
Genelde nasıl bir hayat yaşayacağınızı kendiniz seçersiniz ama her şeyi sıçıp batırdığınız zamanlarda böyle bir hakkınız olmaz.
Ben Her Şey’in parçası olmak istemiyorum. dedi Milo. Çözünmek falan da istemiyorum. Kendim olmaktan mutluyum.
Ne kadar iyi niyetli olursan ol, diye mırıldandı kendi kendine, yıldırımı şişeye geri koyamazsın.
Yaşadığın her hayat seni daha da yükseltmeli, daha bilge yapmalı, daha çok şey öğretmeli, her anlamda büyümeni sağlamalı. Sonunda yörüngeye ulaşır, gitgide daha yüksekteki hayatları yaşar, gezegenin etrafında döner ve bir gün nihayet, son bir gayretle kurtulma hızına ulaşarak yıldızlara doğru uçup gidersin. Ateşi hatırlıyor musun? Uçup gitmek senin kaderin, Milo. Bütün ruhların kaderi, Ağırlıksız ve özgür olarak.
Doğru seçim her zaman için en mantıklı olan değildir.
Her yaşam sana bir şeyler öğretir. Öğrenip büyüyebilmen ve sonunda kusursuzluğa ulaşman için fırsatlar sunar. Bunun için binlerce hayat yaşaman gerekebilir.
kendine yeni bir dost, iyi bir köpeğin kıymetini bilecek birini bulabilecek kadar zekidir. Bu iyi , güzel ve bilgece düşüncenin ardından hızla hareket eden yıldızlar arası gece misali bir şey, sel gibi içinden geçerek onu söndürdü. Aynı bir #8212;
Barakudayla ilgili sorun, dedi Milo, senin olgun davranıp davranmaman değildir. Sorun onun barakuda olmasıdır. Onunla aynı teknede olmaktan hoşlanmıyorsan, birinizden birinin gitmesi gerekir.
Ölüm bir kapıydı. O kapıdan tekrar tekrar geçildiği halde insanlar yine de korkuyordu.
Onu bilge bir adam yapan şeylerden biri mütevazılıktı.
Meditasyonda yapılması gereken buydu: Bir şeyleri düşünmeden, farkında olmak.
Öğrenmek bir ruhun yapabileceği en önemli şeydi.
Öğrenecek ve öğretecek şeyler sonsuzdu.
Öğrenmenin ve öğretmenin sonsuz yolu vardı.
Kadınlar ne melek ne de tanrıydı.
Milo ne olmadıklarının yüzlerce maddelik bir listesini çıkarabilirdi ama ne olduklarını tam olarak bilemiyordu.
‘ ‘Bir dahaki hayatımda,’ dedi, ‘bir milyon kadınla yatan ilk erkek ben olacağım.Buna ne diyorsun?’’
‘ İyi. Umarım ruhunun çükü düşer.’
‘ İki kere iki dört.
Beş eksi bir de öyle.’
Yıldırımı şişeye geri koyamazsın
Questo è folle! diyordu şehirdekiler hayretle. İnsan yalnızca mutlu olup canının istediğini yaparak yaşayamaz ki!
Bütün mahluklardan daha çok insanların kaçacak bir yere ihtiyaçları vardı. Kendilerini yakıp küllerinden doğabilmek için.
Ama bazı şeyler imkânsızdır. Sınırlar ve sabitler vardır.
Tanrı iyidir, dedi Ekrem, ve budalaları korur.
Az önce yaptığın şeyin üstüne çıkamazsın, dedi Ekrem. Zirveye ulaştığında, bırakman gerekir.
Milo’nun umurunda bile değildi. Teoloji, bir tanrının umurunda bile değildir.
Hayalet olmadığını nereden biliyorsun? diye sordu Ally, gözlerini kaleden ayırmadan. Hayaletlerin bunu bilmediğini söylerler. Sen nereden biliyorsun? ‎ Belki de bilmiyorsundur. dedi Milo. Belki hay‎aletizdir.
Bütün büyük din adamları gibi, derdi yardımcıları, Hay de bir şeytandır.
Gracias, dedi Suzie. Ama çiçekler bana hüzün verir. Sana da vermiyor mu? Kesip birine veriyorsun, sonra da ölüp gidiyorlar.
Dünyanın sonu daha önce de gelmişti, dediler. Bir kez daha gelmemesi mümkün müydü?
Dünyanın sonu çoktan geldi, diye düşünüyordu Milo. Bunu insanların yüzlerinden anlayabiliyordunuz; artık herkes gergin, sinirli, ne olduğunu bilmediği bir şey tarafından ısırılmış gibi görünüyordu.
Bu işin böyle karmaşıklaşacağını tahmin etmeliydim, diye düşündü Milo. Bütün problemler karmaşıktır, dedi kafasının içindeki matematikçi. Problem olmalarının nedeni budur.
Onlar mı? dedi Anne. Onlar diye bir şey yok. Evrenin bir sahibi ya da yargıcı yoktur. O bir ırmak gibidir. Sürekli akarak değişir ve dengede kalabilmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapar.
Bak, bu sözüme kulak ver: Doğru seçim her zaman için en mantıklı olan değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir