İçeriğe geç

"Herkes İstediği Gibi Yaşasın" Kitap Alıntıları – Nevşin Mengü

Nevşin Mengü kitaplarından "Herkes İstediği Gibi Yaşasın" kitap alıntıları sizlerle…

"Herkes İstediği Gibi Yaşasın" Kitap Alıntıları

Gurur duyduğu şey sadece doktor olmam da değil, her şeye rağmen bunu başarmış olmam.
Üçüncü sınıfın sonuna kadar solcu arkadaşlarla yakın ilişki içindeydim ama onlarla da bir olamıyordum, çünkü onların baskısı da, dini anlamda yapılan baskıların aynısı gibi geliyordu. Kimseye biat edesim gelmiyordu.
Devrimden kısa bir süre sonra kadınların örtünme zorunluluğu yasalaştırıldı, kadınların vasilerinin izni olmadan çalışması, seyahat etmesi yasaklandı, evlenme yaşı önce 9’a düşürüldü, sonra 13’e çıkarıldı.
Fransız düşünür Michel Foucault, İran devriminin dünya siyasi tarihinde yeni bir çığır açtığını düşünüyor, Batı kaynaklı paradigmaların alt üst olduğunu savunuyor, devrimi hayranlıkla izliyordu. Kadınların bedenlerine olan hakimiyetlerini kaybetmesini umursayan da pek azdı doğrusu.
İran rejimi sahiden de bir ezik erkekler rejimidir.
Atatürkçü gençlik yetiştirmeyi tek tipleşme saydınız, Atatürk milliyetçiliğini yasalardan söküp attınız, ama dindar gençlik projesini tek tipleşme saymayıp övgüyle anlattınız.
Bazı şeyleri anlatmak zordur çünkü uzun yıllar içinde istemli veya istemsiz şekillenmiş, kemikleşmiş, benliğin bir parçası haline gelmiş oluyorlar ve ancak yaşayanların anladığı bir hal alıyorlar. Ben bir erkek olarak kadınların başörtülerini açma veya örtünme konusunda hangi motivasyonlara sahip olduklarını elbette bilemem, aslında diğer kadınların da bunu yaşamadan bilmesi ve anlayabilmesi zor. Ancak annemin yaşadıklarına şahit olan ve aslında onunla beraber büyüyen biri olarak her koşulda saygı duyulması gerektiğini yaşayarak öğrenmiş biriyim. Mahalle baskısı ve pek çok farklı durumu göğüsleyip bir karar veren kadınlar adına sadece mutlu olmak ve onları yargılamadan neden bu karan aldıkları hakkında saygıyla düşünmek işin esasıdır. Minimum sorgu, maksimum saygı!
Örtünme lslam’da asıl erkekler için bir şarttır. Erkekler kadınlara kötü gözle bakmamalıdır, bu da örtünme pratiğinin bir parçasıdır
lslama göre örtünmek şarttır, esastır ama çador bir grup insanın giydiği, bir kültüre ait bir giyim tarzı. İslami kurallar kültürle iç içe geçer. Entelektüeller geleneksel giysi olan çadoru aşağılayacağını derken başörtüsünü aşağılar;
dindarlar ise başörtüsünü savunacağım derken çadoru savunur hale gelir ve çador harici her türlü örtünmeyi yetersiz addetmeye başlar.
iran’da sürekli kadınların peşine düşen polis ekipleri (gasht-e ersad) var. Bunları bir tür ahlak polisi gibi düşünebiliriz. Kentin içinde minibüslerle dolaşarak yeterince örtünmeyen kadınları uyarma, gerekirse tutuklama görevini icra ediyorlar. iranlı kadınların hayatının büyük bir kısmı bu irşad polislerinden kaçmakla geçiyor.
Ülkede ters giden her şey mutlaka dış güçlerin oyunu, insanlar isyan ediyorlarsa mutlaka ajan.
Bakın hepimiz başörtüsüzüz. Başörtümüzü takmıyoruz, yağmur yağıyor ve yağmuru saçlarımızda hissediyoruz
Bir kadın sadece canı öyle istediği için başörtüsünü çıkarabilir elbette.
bugün başörtüsü gayet özgür fakat başörtülü kadının özgür olması hala pek de hoş karşılanmıyor. Hatta İslamcı ve seküler mahallenin ortaklaştığı tek konu bu diyebiliriz: Başörtülü kadının var oluşu, özgürlüğü iki mahallede de tuhaf karşılanıyor. Alkollü bir mekana gitme haddini kendinde gören başörtülü kadının fotoğrafı, onunla aynı yerde oturan bir seküler tarafından çekilip yayılabiliyor. Bunun örneklerine sosyal medyada çok kez şahit olduk. İslamcı
mahalle ise zaten Biz bu mücadeleyi bunun için mi verdik? sopasıyla kadınların açığını arar vaziyette başlarında beklemekte.
Sadece 1990’lardaki eylemlere katılan kadınlar değil, onların çocukları, torunları, başörtüsü örten her kadın bu hakkı kimin verdiğini unutmamalı, iktidara da erkekliğe de asla kafa tutmamalıydı! Çünkü tuttuklarında kafalarına Sen bu başörtüsüyle kimin sayesinde balyozu iniverirdi
Sanırım insan bir karar verirken tanıdık sesler arıyor, kendisi de bunları yaşamış, senin farkında olan, yalnız olmadığını hissettiren sesler
Biz sadece ‘Herkes istediği gibi yaşasın’ istiyoruz
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir gün bir arkadaşım bana saz hediye etti. Bu sazı ilk gördüğünde babam bana, Müslüman bir kızın sırtında bunu taşıması ne demek sen biliyor musun? dedi.
Darp edilmesinin ardından emniyete giden Sevda, polislerin sadece ifade aldığını, hiçbir şey yapmadığını, aile içi kavga deyip geçiştirdiklerini anlatıyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Abimin beni paspas sopasıyla dövdüğünü söylemiştim ya, o dayağın kat kat fazlası bir şiddetti bu. Camdan sarkıp yardım istiyordum, bağırıyordum kimse yardım etmiyordu. Herkes cama çıkıp izliyordu, çığlıklarımı dinliyordu, aralarında konuşuyorlardı. Ne müdahale ettiler ne de polisi aradılar.
Biraz sorguladığınızı hissettirirseniz size bakışları anında değişiyordu. Herhangi bir ayete, hadise başka bir açıdan baktığınızı dile getirdiğinizde Sen ne demek istiyorsun? diye üzerine düşüyorlardı bu konunun, Bu kadar sorgularsan küfre düşersin diyorlardı.
Canı isteyen örtünür, isteyen örtünmez. Bunlara kişiler karar verir ve bu kararları verecek olanlar şunu bilmeliler: Evet, aile zorlayıcı olabiliyor, onları kırmadan bir denge yaratmak zor olabiliyor ama aile dışındaki kimseye karşı bu şekilde hissetmeyin. Onlar sizin verdiğiniz karar ne olursa olsun illa yargılayacaklar, bunu bilip istediğiniz gibi yaşamayı tercih edin!
Ben sadece başımdaki örtüden ibaret değildim ama herkes bana öyle davranıyordu.
Fakat başörtülü olduğum halde AKP’li olmayışım beni bir şekilde marjinal
kılmış ve etrafımda azılı Erdoğan düşmanı olarak bilinmeme yol açmıştı.
Berkin Elvan vurulduğunda ne kadar üzüldüğümü ve her gün komadan çıkmasına dair gelecek haberi beklediğimi hatırlıyorum. Yaşamım yitirdiğini öğrendiğimde ise dersteydim. Sınıftan bir arkadaşım Berkin’in hayatını kaybettiğini söyledi, o şekilde öğrendim. Hiç beklemiyordum, en azından o an. Dersten çıktım, ne yapacağımı bilememiştim. Şimdi düşünüyorum da onun iyi haberlerini her gün o kadar beklemişim ki, öldüğünde kardeşim ölmüş gibi hissetmişim. Ders bitimi, bir arkadaşım akşama doğru Berkin Elvan için bir yürüyüş olacağını söyledi. Ben de geliyorum dedim. O güne kadar hiç eyleme katılmamıştım. Babam, Gezi Parkı direnişini desteklemiyordu ama bir çocuğun öldürülmesini de normal karşılayacak değil diye düşündüm ve eyleme gittim. Eylem kalabalıktı ama arkadaşlarımın yanından hiç ayrılamıyordum, sanki onların yanından ayrılırsam biri bana bir
şey diyecekmiş gibi hissediyordum. Gezi Parkı’nda başörtülü kadınların da direndiğini görüyordum ama yine de başörtülü bir kadın olarak burada olmam tuhaf karşılanırmış gibi hissediyordum. O gün kimse bu durumu garipsemedi ve eve döndüm. Babam nereden geldiğimi sorduğunda da gayet üzücü bir olayı anlatıyor gibi Berkin’in öldüğünü anlattım. Babamdan hiç beklemediğim bir tokat suratımda patladı. Annem de hiç beklemiyordu belli ki, o da şok olmuştu ve birden babamı benden uzaklaştırmaya çalıştı. Babam hala bağırıyordu; Berkin’in polise taş attığını, benim terörist sevici olduğumu söylerken gözlerinden ateş çıkıyordu sanki. Babam sonradan tokat attığı için özür dilese de, o tokat ailemle aramızdaki şiddetli çatışmaların başlangıcı oldu.
Babamın sık sık görüştüğü bir hoca, bizi sömestırda ailecek yanına çağırdı. Ailem ona benden bahsedip, Hafız ama çok değişti demişler. Gittiğimizde hoca benimle yalnız konuşmak istedi. Yalnız kaldığımızda bana Porno izliyor musun, sever misin, izlemek ister miydin? , Evlenmek ister misin? Evlendiğin zaman kendini tatmin edeceğini düşünüyor musun? , Kendini nasıl tatmin ediyorsun? gibi sorular sordu. Vücudunun en sevdiğin uzuvlarını bana söyle, puanla ve bana mesaj at , Üniversiteyi burada oku, ben sana sahip çıkarım gibi şeyler söyledi. Çok sinirlenmiştim, çok korkmuştum. Durumu aileme anlattığımda babam, Ne var, benim de merak ettiğim şeyler bunlar, iyi ki sormuş hoca dedi. Annem ise Hocanın bir bildiği vardır, kötü düşünme dedi.
Müslümanların itiraz etmesi gereken başörtüsünün SİYASİ bir simge olarak gösterilmesi değil bir parti simgesi olarak gösterilmesi olmalıdır. Bu bakımdan başörtüsü bir siyasi partinin simgesi değildir. Maksadı hakikate ulaşmak olan her fert de zaten bunun böyle olmadığını bilir. Çünkü gerek büyükşehirlerde gerekse kırsal kesimde her partinin başörtülü seçmeni vardır. Dün vardı, bugün de var. Fakat yarın da olacak diyebilmek için bugünkü atmosfer çok uygun görünmüyor. Çünkü bir tarafta esasında böyle olmadığı halde bütün başörtülüler benim bahçemin ürünüdür diyen bir siyasi parti bulunmakta; diğer tarafta başörtülülerin hakkını korumayarak başörtülüleri bir partinin kaderini yaşamaya maruz bırakan birkaç parti bulunmakta. Çünkü her iki tarafta başörtüsünün bir yere sıkıştırılmasından siyasi rant elde etmeye çalışmaktadır. Çünkü bütün kesimlerin vizyonsuzluğunu başörtüsüne gösterdikleri tepkiler örtmektedir.
(Fatma Barbarasoğlu)
Annem bir gün, Madem karanlıktan korkuyorsun, korkunla yüzleş, karanlığın ta gözlerinin içine bak, korkunun seni esir almasına izin veremezsin. dedi.
Evet,bugün başörtüsü gayet özgür fakat başörtülü kadının özgür olması hâlâ pek de hoş karşılanmıyor
Esasında bu neslin tek suçu belki de birey olmaya çalışmak.
Onlar sizin verdiğiniz karar ne olursa olsun illa yargılayacaklar, bunu bilip istediğiniz gibi yaşamayı tercih edin!
Ben sadece başımdaki örtüden ibaret değildim ama herkes bana öyle davranıyordu.
Başını açmak ya da örtmek kararının bir zorlama olduğu her durum, tıpkı tüm mecbur bırakılmalarda olduğu gibi, bir şiddettir. Çünkü başka türlü olma şansına yönelik bir müdahale, aynılığa mahkum etme ve dolayısıyla kişi olmaktan, bağımsız değer ve hak taşıyıcılığından çıkarmadır.
Görünmez olmak için hocam
Sanırım insan bir karar verirken tanıdık sesler arıyor, kendisi de bunları yaşamış, senin farkında olan, yalnız olmadığını hissettiren sesler
Başörtüsü örtmek veya örtmemek ailenin, toplumun, devletin dayattığı bir şey olmamalı ve aslında savunduğumuz şey de bu açıdan farklı değil. Bizimkinin değeri onlarınkini azaltmıyor.
İnsanlar karşıma geçmiş ya beni ya da benim üzerimden başka insanların seçimlerini yargılıyordu. Onlarla tartışmaya girmekten çekinmedim; örtünmenin de, açılmanın da kendi tercihim olduğunu, her iki kararın da sorumlusunun kendim olduğunu anlatıp durdum.
Mahalle baskısı ve pek çok farklı durumu göğüsleyip bir karar veren kadınlar adına sadece mutlu olmak ve onları yargılamadan neden bu kararı aldıkları hakkında saygıyla düşünmek işin esasıdır . Minimum sorgu , maksimum saygı !
Başını açmak ya da örtmek kararının bir zorlama olduğu her durum , tıpkı mecbur bırakılmalarda olduğu gibi , bir şiddettir . Çünkü başka türlü olma şansına yönelik bir müdehale , aynılığa mahkum etme ve dolayısıyla kişi olmaktan, bağımsız değer ve hak taşıyıcılığından çıkarmadır.
Ülke­ de ters giden her şey mutlaka dış güçlerin oyunu, insanlar isyan ediyorlarsa mutlaka ajan.
Rejim en başından beri kendisini kadınlar üzerinde gös­termeyi ve hatta var etmeyi seçti. İran’daki Kadınlara Yöne­lik Ayrımcılığa Karşı-Hemen Şimdi Eşit Haklar örgütünden Sohaila Sharifi şunları anlatıyor:
İslamcılar devrimi kendine mal edip iktidara sızdıkça ilk hedefi kadınlar oldu. Humeyni’nin getirdiği ilk yasalardan biri kadınların örtünmesinin zorunlu kılınmasıydı; nihaye­tinde başka yasalar bunu izledi ve kadınlar her şeyi, sahip oldukları bütün hakları yitirdiler. Resmi olarak ikinci sı­nıf vatandaş oldular ve tamamen erkek vasilerine bağım­lı kılındılar.
Başörtüsü evde hükmü süren erkeğin kamusal alandaki; İran ör­neğinde ise devletin, kadın birey üzerindeki iktidarını gös­teriyor. Kadını kapatan iktidar, kadının görünüm hakkı üzerinde bir karar vericilik, sahiplik iddiasında bulunu­yor. Masih’in dediği gibi mücadele bu kadınlar için toplumun küçük birimlerinden başlayıp devlete kafa tutma ev­resine geçiyor. İran devleti ise kendi varlığını artık başörtüsünün varlığı ve yokluğu meselesine teslim etmiş durum­da.
Ka­dınlar, dinin kendi hayatlarına karışmasından bıkmış du­rumda. Hicab, sadece bir bez parçası değil; hicab, İran’daki dini diktatörlüğün en görünür sembolü. Hicabı çıkardığın­da İslami diktatörlükten geriye bir şey kalmıyor.
İran, körfez ülkeleri gibi değil. ister kapan, ister açıl , Ya­bancıysan kapanmasan da olur , olmuyor. İran İslam Cum­huriyeti Ceza Kanunu’nun 638. maddesi gereği, kadınlar İs­lami giyim kurallarına uymak zorunda. Buna uymayan kadın­lar 2 aya kadar hapis ve 74 kırbaç cezasıyla cezalandırılıyor. Bu ceza paraya da çevrilebiliyor. Ha, tamam 2 aysa bir şey de­ğil diyeceksiniz ama cezalar genellikle 2 ayla sonuçlanmıyor. Örtünmeyi reddeden kadınlar aynı zamanda, yeryüzünde fe­sat çıkarmak, fuhuşa teşvik, kamu düzenini bozmak gibi suç­larla da suçlanıyor, cezaları arttırılıyor.
Onlar sizin verdiğiniz karar ne olursa olsun illa yargılayacaklar, bunu bilip istediğiniz gibi yaşa­mayı tercih edin!
Dolayısıyla gurur duyduğu şey sa­dece doktor olmam da değil, her şeye rağmen bunu başar­mış olmam.
Bu ikili hayat beni zorluyor mu? Evet.
Ama başörtümü ilk çıkardığımdaki amaçsızca koşmamı, saçlarımın terleyen alnıma yapışmasını, yağmuru hissedi­şimi düşünüyorum ve bunlardan vazgeçmek istemiyorum.
İnsanlarla konuşmadığım için kızıyordu bana. Eminim ki, arkadaşım olsa, onun için de kızardı. Mevcut duruma karşı çıkmayı severdi.
Her birinin kimliğinin gizli tutulmasıyla ilgili farklı endi­şesi vardı. Bu kadınlar katil mi? Neden kimliklerinin gizli­liği bu kadar önemli? denilebilir. Nitekim her bir hikayeyi okuduğunuzda bu soruyu aklınızda tutmanızı isteyeceğim.
Zira katil olsalar kimliklerinin ortaya çıkmasından bu ka­dar endişe duymazlardı belki de!
Kübra, henüz 5 yaşında pen­cereye başörtüsüz çıktı diye tehdit ediliyor, Hizbullahçı ba­basının ona zarar vermesinden korktuğu için yatağın altına saklanıyordu.
Ailenin genel tepkisi El alem ne der cümlesinden ibaret. Çünkü benim başörtümü çıkar­mam ailenin geleneğine, tarihine ve adına yakışmıyor. Ben de bu geleneğe, bu gelenekten dolayı da El alem ne der cümlelerine hapsedilmiş gibiyim.
İntihar etmeyi dahi düşündüm çünkü çok mutsuzdum. Güneş doğduğunda giyindim. Elimde baş­ örtüm, bonem ve ben yatakta oturuyorduk. Aniden, Ben kötü bir şey yapmıyorum, böyle olmak istemiyorum de­yip saçlarımı taradım, makyaj yapıp okula gittim.
Başörtüsü örtmek veya örtmemek ailenin, toplumun, devletin dayattığı bir şey olmama­lı.
Sanırım şu anlaşılmıyor, kadınların bir şeyle mücadele et­meleri için tek bir hikaye veya ortak bir hikaye olmak zorunda değil.
Melda, pek çok tepkinin olduğunu fakat en çok da başör­tülü kadınların tepkilerini anlayamadıklarını söylüyor. Plat­formun, başını isteğiyle örten kadınlarla hiçbir ilgisi olmadı­ğını, amaçlarının kimsenin yaşam tarzına karışmak olmadı­ğını, kimseye başörtünü çıkarmalısın gibi telkinlerde bu­lunmadıklarını belirtiyor ve Biz sadece ‘Herkes istediği gi­bi yaşasın’ istiyoruz diyor.
Melda, sitede lslam’ı, Kuran’ı, başörtüsünü, lslam’da kadının konumunu eleştiren yazıların da olduğunu ve bu yazılara sansür uygu­lamayı doğru bulmadıklarını belirtiyor:

Çünkü bir kadın bunu bu şekilde gördüyse, yine bu şekil­ de ifade etmeli. Bu fikirler bizi doğrudan bağlayan veya bi­zi yansıtan şeyler olmayabilir fakat burası yalnızca bizimle aynı fikri paylaşan insanlara açık değil. Dolayısıyla bir kadının fikrini, bizi yansıtmasa bile paylaşmalıyız diye düşü­nüyoruz.

Otobüste başörtüsünü çıkarıp okuluna öyle gittiğini, eve dönerken de yine otobüste ör­tündüğünü anlatıyor:
Evden kapalı çıkıyordum. Otobüste başörtümü çıkarıyor okula açık gidiyordum. Geri dönerken otobüste tekrar ka­panıp eve öyle gidiyordum. Bunları otobüste hep insanla­rın içinde yapıyordum ve insanlar bunu görüyordu.
Bir gün bir arkadaşım bana saz hediye etti. Bu sazı ilk gördüğünde babam bana, Müslüman bir kızın sırtında bu­nu taşıması ne demek sen biliyor musun? dedi. Ertesi gün eve geldiğimde sazın tüm tellerini sökmüştü. Bir arkadaşım bize geldiğinde onu evden kovardı ya da bize gelmiş bir ar­ kadaşımla yatakta oturursak, Siz lezbiyen misiniz ne yapı­yorsunuz? Çabuk kalkın! diye bize saldırırdı.
İnsanlar karşıma geçmiş ya beni ya da benim üzerimden başka insanların seçimlerini yargılıyordu. Onlarla tartışmaya girmekten çekinmedim; örtünmenin de, açılmanında kendi tercihim olduğunu, her iki kararırımın da sorum­lusunun kendim olduğunu anlatıp durdum. Bir süre son­ra ise bunun sonunun gelmeyeceğini anlayıp böyle tepki verenlerle ya alay ettim ya da onları hayatımdan çıkardım. Böyle gerçekten çok mutluyum.
Rüyalarımda sürekli babamın beni suçladığını görüyordum, ciddi bir depresyona girmiştim. Babamla birbirimize hiç bu kadar uzak olmamıştık, bu çok ağırıma gidiyordu. Buna rağ­men başörtüsünü geri örtmeyi de hiç düşünmüyordum, …
Kendi isteğimle örtündüm, dindar olmak beni rahatsız eden veya dayatılan bir şey değildi. Öte yandan fikirlerim de benimle birlikte büyüdü, gelişti, dönüştü, güncel konu­lara ve politikaya ilgim arttı. Bir müddet sonra etrafımda azılı AKP düşmanı olarak tanımlanmaya başladım. Esa­sında ortalama bir muhaliften ya da AKP’li olmayan her­hangi birinden farklı söylemlerim yoktu. Fakat başörtülü olduğum halde AKP’li olmayışım beni bir şekilde marjinal kılmış ve etrafımda azılı Erdoğan düşmanı olarak bilin­meme yol açmıştı. Bundan rahatsız değildim. Beni asıl ra­hatsız eden her fırsatta başörtümün kafama kakılıyor olma­sıydı. Ben sadece başımdaki örtüden ibaret değildim ama herkes bana öyle davranıyordu.
Bugün kadınları görüyorum; başını açan bir kadına biri ha­karet etse, diğer kadınlar o kadını kolluyorlar.
Çocukluğumu hatırladığımda beni en zorlayan şey yediğim dayaklar, gördüğüm kabuslar. 4 yaşımdan 8 yaşıma kadar kesintisiz dini ilim aldım ve hafızlık yaptım. 4 yaşındaysa­nız ve sayfayı ezberleyemediğinizde kursun odasına kilit­leniyorsanız, evinize gönderilmiyorsanız, dayak yiyorsanız hafızlık eğitimi ölüm işkencesine dönebiliyor.
Babamın sık sık görüştüğü bir hoca, bizi sömestirde ailecek yanına çağırdı. Ailem ona benden bahsedip, Hafız ama çok değişti demişler. Gittiğimizde hoca benimle yalnız konuşmak istedi. Yalnız kaldığımızda bana Porno izliyor mu­sun, sever misin, izlemek ister miydin? , Evlenmek ister misin? Evlendiğin zaman kendini tatmin edeceğini düşü­nüyor musun? , Kendini nasıl tatmin ediyorsun? gibi so­rular sordu. Vücudunun en sevdiğin uzuvlarını bana söy­le, puanla ve bana mesaj at , Üniversiteyi burada oku, ben sana sahip çıkarım gibi şeyler söyledi. Çok sinirlenmiş­tim, çok korkmuştum. Durumu aileme anlattığımda ba­bam, Ne var, benim de merak ettiğim şeyler bunlar, iyi ki sormuş hoca dedi. Annem ise Hocanın bir bildiği vardır, kötü düşünme dedi.
4 yaşından 8 yaşına kadar kesintisiz şekilde Kuran kursu­na devam eden Hümeyra, o döneme dair pek çok travma ta­şıyor.
Hümeyra, henüz 9 yaşındayken örtünmüş. 13 yaşına geldi­ğinde ferace, yani bir nevi uzun pardösü giymeye, 15 yaşı­na geldiğinde ise tamamen siyah renkte dış kıyafet giymeye başlamış. Çocukluğunun Kuran kursları ile dini sohbet top­lantılarında geçtiğini, ailesinin de kendisini ancak ibadet et­tiğinde takdir ettiğini söylüyor.
Evde sürekli mutsuzdum, çünkü sürek­li baskılanıyordum. Başımı örttüğüm şalın rengi bile sorun oluyordu.
Üç yıl boyunca onlardanmış gibi davranmak zorunda kaldım, bunun için üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım. Cemaat üyelerinden tutun, başları olan emir e ka­dar herkes de onlardan olduğuma inanmıştı. Ama ben çok yorulmuştum. Sürekli olmadığım biri gibi davranıyordum. Öte yandan zaten eşimden soğumuştum, ondan nefret eder hale gelmiştim. Beni sürekli baskı altında tutar, kıskanır, dışarı yollamazdı. Kendisi deli gibi eğlenirken, benim sü­rekli evde oturup, ev işleriyle ilgilenmemi beklerdi.
Evdekilerin benimle konuşması yasaktı, camdan bile bakamıyordum, evdeki kimse benimle aynı sofraya bile oturmuyordu. Kimseyle konuşmadığım bu süreçte kitap okumak istiyordum ama okuduğum kitapla­ra bile karışıyorlardı.
Bu çok acı bir şey tabii, insan neden ailesinin evine gitmek istemez ki?
Annenin, babanın yanına neden gitmek istemeyesin? is­temiyordum, çünkü liseden alınma sebebim olan dayak, beni bambaşka biri yaptı. O ana kadar babamla hiç o kadar burun buruna gelmemiştik. O zamana kadar babamın bana karşı bir zaafı olduğunu, beni çok sevdiğini düşünürdüm. Ama o dayaktan sonra bir daha eve gitmeyi hiç istemedim.
… hocam, Sen matematik, edebiyat gibi dersler al­mak isterken gelip burada Allah’ın kitabını öğreniyorsun, aslında senin yaptığın daha sevap dedi.
Gittiğim, yarı Diyanet’e, yarı dini bir cemaate bağlı bir kurstu. Hafızlık yapmayı istemiyordum ama kursta olmak, evde olmaktan daha iyi geliyordu. Öte yandan kursta da mutlu değildim. Yatılı Kuran kursu ortamı, en azından be­nim bulunduğum kursun ortamı, çok katı ve kuralcıydı. Gece yatarken giydiğimiz kıyafetleri bile onların istediği şe­kilde giymek zorundaydık, onların istediği uzunlukta elbi­seler giyiyorduk. Oradakilere ayak uyduramıyordum. Bu şekilde altı-yedi ay boyunca gayet uslu biçimde kursa de­vam ettim. Ancak zaman ilerledikçe bunalımım arttı: Ora­ da hiç arkadaşım yoktu, kurs bunaltıcıydı, evdeyse zaten bir baskı ortamı vardı ve bu ikisi arasında sıkışıp kalmış­tım.
“Başımı örtmek istemiyordum. Bazen başımı açacağı­mı söylüyordum ama babam o zaman evden çıkmama izin vermiyordu ve okula gitmek için yine başörtüsü örtmek zo­runda kalıyordum.”
Kadınlar, ilk etapta kendilerine karşı bir kav­ga veriyorlar, çünkü başörtülerini çıkarmalarıyla birlikte en başta aileleri olmak üzere, çevrelerindeki pek çok kişiden tepki alacaklar. Bu tepkileri göğüsleyip göğüsleyeme­yeceklerinin, bu kararın böyle bir mücadeleye girmeye de­ğip değmeyeceğinin hesabını yapıyorlar. Yalnızlaşma tam da bu noktada kendisini gösteriyor. Kararı bir şekilde aileleri­ne açtıklarında birçok kadının sert tepkiyle karşılaştığını, bu sebepten de sindiğini ya da kararını erteleme yoluna gittiği­ni görüyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir