İçeriğe geç

"Ben" Nesli Kitap Alıntıları – Jean M. Twenge

Jean M. Twenge kitaplarından "Ben" Nesli kitap alıntıları sizlerle…

"Ben" Nesli Kitap Alıntıları

Umarsızca özgür ve kendi kendine yeten bireyler olduğumuzda, kendimizden başka ilgilenecek bir şeyimiz kalmadığından, hayal kırıklıklarımızda derin oluyor.
İnsan içinde yaşadığı çağa, babasna benzediğinden daha çok benzer
Başkalarından onay beklemek, ‘Sizin benim hakkımdaki düşünceleriniz, benim kendimle ilgili olan düşüncelerimden daha önemlidir’ demekle eşdeğerdir.
Depresyon sadece hayattan çok şey bekledigimiz için değil, aynı zamanda yaşam şartları çok zor ve hayat çok pahalı olduğu için gerçekleşiyor. Bir şeyin en azına bile ulaşmamanın çok zor olduğu bu devirde, Ben Nesli, hep daha fazlasını istiyor. Filmler, ihtişamlı meslekleri olan kişilerle dolu, ancak iyi bir üniversiteye girmek günden güne zorlaşıyor.
Küçücük evler bile insanların alım gücünü zorlarken, diziler köşklerde çekiliyor. Sanki biri bizimle dalga geçiyor.
Zengin olacağımızı umarak yetiştiriliyoruz ama cebimizdeki para, kötü bir apartman dairesini ya da basit bir sağlık sigortasını ödemeye bile yetmiyor.
Bugünün Gençleri Niçin Bu Kadar Özgüvenli ve İddialı Fakat Bir O Kadar da Depresif ve Kaygılı?
Kendini sevmeyi öğrenmek, aşkların en büyüğüdür.
Başka bir deyişle, kendinize karşı dürüst olmanız, başkalarının sizi sevmesinden daha değerli.
Bireyler kendileri için neyin iyi olduğuna karar verebilir; bu onların kişisel düşüncesidir. Birisine iyi gelen bir şey, bir diğerine iyi gelmeyebilir. Geleneklerin uygulandığı günler geride kaldı.
Kendime inandığım sürece, diğerlerinin ne düşündüğü umurumda değil.
Neyle mutlu oluyorsan onu yap ve başkalarının ne düşüneceğini umursama.
Sadece küresel ısınma nedeniyle buz dağları erimiyor , gözlerimizin önünde tüm insanı değerler de eriyip gidiyor
Aşk ve vakit kaybı arasinda ince, cok ince bir cizgi var.
Eğer bir çocuk hiçbir şey yapmadan kendini mükemmel bulacaksa neden bir şey yapsın ki? Temeli olmayan öz saygı çalışkanlığı değil, tembelliği teşvik ediyor.
Her nasılsa şöyle bir inanç geliştirmişiz: Bazı endişelerimizin olması sorun ama dünyanın en mükemmel insanı olduğumuzu düşünmemiz sorun değil.
Ancak yüksek beklentilerimiz bizi; kendi sorunlarımız yüzünden başkalarını suçladığımız, endişe ve depresyon içinde boğulduğumuz rekabetçi dünyanın karanlık tarafına doğru itiyor.
Umudun yükseklerde uçtuğu, gerçekliğin ise ezip geçtiği bir zaman dilimi
Yaşamak için tek bir doğru yoktur.
Ailelerimiz ve öğretmenlerimiz bize çok özel kişiler olduğumuzu söylediler,ancak yaşamın adil olmadığı gerçeğini atladılar.
Genç kızlara verdiğimiz mesajlarla, otuz yaşma gelen kadınlara verdiğimiz mesajlar arasında büyük bir uçurum var. Genç kızlara ‘Her Şeyi Yapabilirsiniz!’ derken, kadınlara dönüp ‘Her Şeyi Elde Edemezsiniz!’ diyoruz.” Çalışan babalar birçok konuda kolayca yan çizebilirken, çalışan annelere karşı çelişkili duygular besliyoruz.
Bizim neslimizin hiç Büyük Buhranı (Great Depression) ya da Dünya Savaşı olmadı. Televizyonlar tarafından milyoner, sinema tanrısı, rock yıldızı olacağımıza inandırılarak büyüdük. Ama bunların hiçbiri olmayacağız ve bunu yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Ve çok çok kızgınız.
Eğer sağlıklı bir insan, alın teriyle çalışıp kendine ancak ölmeyecek kadar bakabiliyorsa bir şeyler ters gidiyor demektir, hem de çok ters Ücretlerin çok düşük, kiraların da çok yüksek olduğunu anlamak için ekonomi bölümünü bitirmeye gerek yok
Günümüzde yaşamak için almak zorunda olduğumuz şeyler bile, fahiş fiyatlarla satılıyor. Barınma, sağlık ücreti, günlük harcamalar ve eğitim masrafları Hepsi enflasyonu aştı.
Bugünün gençleri için hazırlanan senaryo: İyi bir meslek sahibi olabilmeniz için, iyi bir üniversiteden, iyi bir derece ile mezun olmanız gerekiyor. İyi bir üniversiteye girmek ve pahalı okul taksitlerini ödemek ise giderek zorlaşıyor. Diyelim ki üniversiteye girdiniz ve mezun oldunuz; yüksek lisans için bir programa kabul edilmek zor, hele iş bulmak daha da zor.
“Aşk ve vakit kaybı arasında ince,
çok ince bir çizgi var.”
“Temel hayat felsefem, beni ne mutlu ediyorsa onu yapmaktır”
“Bulma umuduyla aramak yerine, arayışı başlı başına bir amaç hâline getirdim. Arayışımla bütünleşip anın içinde kayboluyorum”
“İnsan, içinde yaşadığı çağa, babasına benzediğinden daha çok benzer.”
Ben Nesli’nin beklentileri fazlasıyla iyimser: Üniversiteye gitmek, çok para kazanmak, hatta mümkünse meşhur olmak istiyorlar. Ancak bu nesil, üniversiteye girerken büyük rekabetin yaşandığı, iyi bir iş bulmanın ve o işe devam edebilmenin zorlaştığı, ev ve sağlık giderleri gibi temel ihtiyaçların ateş pahası olduğu bir dünyaya adım atıyor. Umudun yükseklerde uçtuğu, gerçekliğin ise ezip geçtiği bir zaman dilimi
Sorunu yaratan teknoloji değil, teknolojiyi kullanırken ortaya çıkan davranış. Ve bu davranış kişinin kendine verdiği önemi her şeyden fazla körüklüyor.
Materyalizm, bireyin kendine odaklanmasının eyleme dökülmüşlüğünü, en açık ve en doğru biçimde gösteren sonuçtur. Kendiniz için daha çok şey istiyorsunuz. Hayattan hep en iyisini istemeye şartlandırılıyorsunuz.
Anlaşılan şu ki, eğer âcil tedbirler almazsak gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil/narsist, zevkperest/hedonist, kaygılı, öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru doludizgin gidiyoruz. Bu çocuklar evlenmeyecek, aile kurmayacak, istikrarlı bir şekilde çalışmayacak ve medyanın kendilerine sunduğu hayalî değerlerle yetinecekler. Tüm dünya sessizce ama kesin bir şekilde, bir açıkhava tımarhanesine dönüşüyor.
Araştırmaların gösterdiği gibi, kendinize inanmanız, daha iyi not almanıza ya da başınızı derde sokmamanıza bile yaramıyor.
Önümüzdeki on yıl kariyer hedefine ulaşamadığı için hayal kırıklığına uğramış birçok genç göreceğiz.
Yüksek özsaygısı olan her çocuk, aslında çok çocukça bir düşünce olan her şeyi başarabilme fikrine kapılır.
Narsistler kendilerine fazlaca odaklanıp diğer insanların bakış açılarını anlamaya yanaşmazlar. Ayrıcalık hak ettiklerini düşünür ve diğer insanlardan üstün olduklarına inanırlar. Bunun sonucu olarak da narsistler, ilişki yaşaması zor ve birlikte çalışmanın da sorun yarattığı kişilerdir.
Mücadele etme ve yaşadıklarından bir şeyler öğrenme, kişinin ortada bir sebep yokken kendinden memnun olmasından daha iyidir.
Özsaygı bir sonuçtur, neden değil.
Çoğu öğretmen ve toplum gözlemci, ‘eleştiri kabul etmeyen’ öğrencilerin türeyeceğini söylüyor. İşverenler, çok çabuk incinen genç çalışanlara karşı hazırlıklı olsun.
Artık öğrencilerin hiçbir şey öğrenmesini beklemiyoruz. Öğrencilerden tek beklenen şey, kendilerini iyi hissetmeleri.
Ne de olsa öz saygının ve bireyselliğin mihrabında tapınıyoruz.
Çocuklarla çok daha dikkatli ilgilenmeliyiz, ortada bir sebep yokken kendilerinden memnuniyet duyuyorlar. Çocuklara ‘Benlik’ adlı pamuk helvayı, hiçbir temele dayandırmadan ikram ettik.
Ben Nesli, bireyin gereksinimlerine bencilce ve kendini soyutlayıcı biçimde odaklanmıyor. Bu tutum, toplumsal kuralları nispeten azalmış bir dünyada yaşamaktan ve kişinin kendisinin önemli olduğuna dair sarsılmaz bir inançtan kaynaklanıyor.
Ben Nesli hiçbir şeye bağlanmayan ve kendi içine kapalı cemiyetlerden uzak duran bir kültür oluşturdu; hiç kimseye de güvenmiyor. Egemen olan fikir: ‘Onlar sana yapmadan sen onlara yap!’ diyen ve şu bireyci dünyada kimseye değil de sadece kendine güvenmeyi şart koşarak bireysel tatmin sağlayan bir nevi kehanet niteliğinde.
Eğer Ben Nesli, kendi çocuklarına bireyci olmayı öğretirse çocuklar ergen olduğunda, ebeveynler ve gençler arasında çıkacak irade savaşına hazırlıklı olmakta fayda var.
İnsanlar, fayda sağlamasına rağmen toplum kurallarına daha az uyuyorsa, o zaman hangi kurallara riayet edilecek? Hangi kültür ya da toplum düzgün? Bizlere hiçbirinin düzgün olmadığı ya da hepsinin mükemmel olduğu düşündürtülmeye çalışıyor.
Hoşgörü dersini, sadece ırk ve din konusunda değil, aynı zamanda cinsel yönelim, inançlar, duygular ve bütün diğer soyut şeyler için de hazmettik.
Kişisel ihtiyaçlarımız ve arzularımızla hareket ediyoruz. Bize, mutluluğa ulaşmak için düşlerimizi takip etmemiz öğütlendi. Ben Nesli( )’Yaşamak için tek bir doğru yoktur’ sözünü daha çok özümsemiş görünüyor.
Ben Nesli’nin yaşamında kıyafetler, kendini ifade etmeyi, birçok alternatif arasından seçim yapmayı ve rahatlığı vurguluyor.
Nesilsel dinamiklerdeki büyük değişimler 2000’lerde meydana gelmeye başladı. 1946 ve 1964 yılları arasında doğan Bebek Patlaması çocukları, sayıca üstünlüklerinden ötürü kültürümüze hâkim durumdalar. Fakat bu durum pek uzun sürmeyecek.
yüksek beklentilerimiz bizi kendi sorunlarımız yüzünden başkalarını suçladığımız, endişe ve depresyon içinde boğulduğumuz, rekabetçi dünyanın karanlık tarafına doğru itiyor.
Toplumsal kültüre, ‘bireyin sadece kendine odaklanması’ fikri aşılandıktan sonra doğan nesil, görev ve sorumluluklarının kişisel benliğin önüne geçtiği bir dünyayla tanışmadı.
Bugünkü dünya manzarası, ekolojik ve insani felaketiyle, aklına tapan ‘aydınlanma hareketi’nin eseridir. Pozitivizmi, indirgemeciliği, yatay nedenselliği, ‘bilimsel’ materyalizmi anlamadan bu gidişatı, yani küresel intiharı anlayamayız.
Patlama gençleri bireyselliği icat ettiklerini düşünebilirler, ancak tıpkı diğer mucitler gibi, icadı mükemmelleştiren bir nesle bayrağı teslim ettiler.
yüksek öz saygı yanlısı birçok araştırma , kasten olmasa da kişinin kendisiyle aşırı meşgul olması haline bürünmüş narsisizmi arttırır.
”Komünist olup olmaman öneli değil; burası Amerika ve istediğini olabilirsin. Hiç kimse buna karışamaz. ”
”İnsan içinde yaşadığı çağa, babasına benzediğinden daha çok benzer. ”
Koşulsuz onaylama, davranış biçiminiz ya da bir şey öğrenip öğrenmediğiniz dikkate alınmadan kendinizden memnun olmanız anlamına gelir

Çocuklarla çok daha dikkatli ilgilenmeliyiz, ortada bir sebep yokken kendilerinden memnuniyet duyuyorlar. Çocuklara ‘benlık’ adlı pamuk helvayu, hiçbir temele dayandırmadan ikrm ettik.

Her genç üniversiteye gitmesi için teşvik edilmemeli.
Herkes hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanırsa, bu tahmin sonunda gerçek olur.
Çok çalışmasak bile, her birimiz eşsiz ve özeliz. O zaman uğraşmaya ne gerek var ki?
Ebeveynlik her zaman zorlu bir geçiş olmuştur ama Ben Nesli için bu süreç daha da zorlu. Hayatınızı kendiniz programlamaya alışmışsanız bebeğin ağlayarak her şeyi yönlendirmesi dayanılmaz olabilir.
Filmler, Hayalinden asla vazgeçme konusuna sarılmış durumda. Yani günümüzde filmlerin sadece dört konusu var demek istiyorum: Kendine inanarak her şeyi yapabilirsin , Aslında özümüzde hepimiz aynıyız , Aşk hepimizi ele geçirir ve İyi insanlar kazanır.
Çok sayıda aile çocuklarını terbiye etmenin, onların ruh sağlıklarına zarar vereceğini düşünüyor. Ben Nesli , Ben! Ben! Ben! Nesli’ni yetiştiriyor.
Birçok araştırma, narsistlerin aşağılandıklarında ya da reddedildiklerinde etrafa saldırdığını ortaya koydu.
çocukların öz saygısını arttırmak yerine, küçük narsistlerden oluşan bir ordu yetiştiriyor olabiliriz.
Fedakar olmaktan ve diğerlerini düşünmekten hayli uzak olan Milenyumcular, tarihteki en narsist nesil.
Eğer bir çocuk hiçbir şey yapmadan kendini mükemmel bulacaksa neden bir şey yapsın ki? Temeli olmayan öz saygı çalışkanlığı değil, tembelliği teşvik ediyor.
Artık öğrencilerin hiçbir şey öğrenmesini beklemiyoruz. Öğrencilerden tek beklenen şey, kendilerini iyi hissetmeleri.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir