Honore de Balzac kitaplarından Qobsek kitap alıntıları sizlerle…
Qobsek Kitap Alıntıları
Hiçbir şey mutlu bir insan kadar katlanılmaz değildir.
Otuz yaşından önce dürüstlük ve yetenek henüz değerini yitirmemiş bir tür ipotektir. Ama bu yaşı geçmiş birine güven olmaz
Mutluluk, hayatı yıpratan coşkun heyecanlardan ya da onu hiç aksamayan bir İngiliz makinesi gibi işleten düzenli uğraşlardan ibarettir.
…hiçbir şey mutlu bir insan kadar katlanılmaz değildir.
Dürüst bir adam kadar aptalı yoktur! dedi Gobseck, kont gittikten sonra.
Tutkulu bir adam kadar aptalı yoktur daha doğrusu bence dedim.
Tutkulu bir adam kadar aptalı yoktur daha doğrusu bence dedim.
Üzerinde hiç kimsenin ufacık da olsa etkisi olmadığı bu adam saygıyla ona verdiğim tavsiyeleri dinliyordu. Çünkü söylediklerim her zaman doğru çıkıyordu.
( ) düşüncelerimi değiştirirlerdi ama eylemlerimi, eylemlerimi asla.
Katı kurallar diye bir şey yoktur, iklime uygun gelenekler vardır.
İnsan ne iyidir ne de kötü, o yalnızca birtakım içgüdü ve iştahlarla doğar.
Napoleon’un dediği gibi, Krallar ve Devlet Adamları için iki tür ahlak vardır: Aşağıdakilerin ahlâkı ve yukarıdakilerin ahlâkı.
Tutku, insanlığın ta kendisidir. O olmazsa, ne dinin ne tarihin ne romanın ne de sanatın bir anlamı kalır.
Ahlak ve törelere gelince, insan her yerde birdir; her yerde yoksulla zengin arasında sürekli bir savaşma, tartışma vardır; bu kaçınılmaz bir şeydir. Öyleyse sömürülmüş olmaktansa, sömüren durumunda olmak daha iyi. İnsan, her yerde çalışan pazılı adamlarla zorluk çeken sıska adamlara rastlar; beğeniler her yerde birdir, çünkü her yerde duygular körleşir, sonunda bir tek duygu kalır ki o da kendini beğenmedir.
( ) ‘Hangi yaşam benimki kadar parlak olabilir?’ diye konuşmayı sürdürdü ve gözleri canlandı: ‘Siz gençsiniz, yaşınız gereği bazı düşünceleriniz vardır. Ocağınızda yanan odunlarından gözlerinize kadın yüzleri yansır. Bense, ocağımda kömür olmuş odunlardan başka bir şey göremem. Siz her şeye inanırsınız, bense hiçbir şeye inanmam.( )
Benim ilkelerim de insanlarınki gibi değişti. Her iklimde ilke değiştirmek zorunda kaldım. Avrupa’nın övdüğü şeyi Asya cezalandırıyor. Paris’te ahlaksızlık olan bir şey, Azorlara geçince bir zorunluluğa dönüşüyor. Bu dünyada her şey değişiyor. Yeryüzünde iklimlere göre ayrı ayrı kılıklara giren törelerden başka bir şey yok. İster istemez tüm toplum kalıplarına uyan bir insan için, inançlar da, ahlak kuralları da değersiz sözlerden başka bir şey değildir.
Altın her şeyin kaynağıdır ve gerçekten insana her şeyi sağlar. Bir kaç metelik kazanıp kazanamayacaklarını anlamak için her akşam kağıt falına bakmaktan hoşlananlar ahmaktır.
Her zaman umulmadık olayları yönetmek için politika ilkeleri koyarak benzerlerine yararlı olabileceklerini sanan kişiler de ahmaktır.
Her zaman umulmadık olayları yönetmek için politika ilkeleri koyarak benzerlerine yararlı olabileceklerini sanan kişiler de ahmaktır.
Siz gəncsiniz, damarlarınızda qan elə iti axır ki, beyninizi dumanlandırır. Ona görə də buxarının içindəki kösövlərdə belə gözəllik axtarırsınız .
“Hayat,öğrenme zahmeti gösterilmesi gereken bir iş,bir uğraştır.”
“Hiçbir şey mutlu bir insan kadar katlanılmaz değildir.”
“Günahlar,hayal kırıklıkları,intikamlar en iyi polis memurlarıdır.”
“Zenginler mallarını güvence altına almak için mahkemeleri,yargıçları ve cahillerin yanmaya geldikleri bir muma benzeyen giyotini icat ettiler. Ama ,altınızda üstünüzde ipeklerle yatan sizler için de, vicdan azapları,bir gülümsemenin altına gizlenmiş diş bilemeler, hatta kalbinizi dişleyen hayali aslanların ağızları var.”
“Zengin birinin halısını çamura bulamayı severim,bayağılıktan değil,ona yoksulluğun pençesini hissettirmek için.”
“Ayakta kalmakta direnen tek duygu kibirdir!”
“Şu ölümlü dünyada hiçbir şey sabit değildir,sadece iklimlere göre değişim gösteren uzlaşmalar vardır.”
Yalnızca dizeleri yayımlananların mı şair olduğuna inanırsınız siz?
Minnettarlık, çocukların dikkate almayı her zaman kabul etmedikleri bir borçtur
Düzenlenen entrikaların, kurulan planların, çevrilen dolapların sebebi hep paradır!
hiçbir şey mutlu bir insan kadar katlanılmaz değildir.
insan her yerde aynıdır: Her yerde zenginlerle yoksullar arasında kavga vardır; bu her yerde kaçınılmazdır; o halde sömüren olmak, sömürülen olmaktan daha iyidir; her yerde kaslı adamlar çalışıp dururken, hantal adamlar bunalıp sıkılır; arzular her yerde birbirinin tıpkısıdır, çünkü duygular her yerde tükenip gider, ayakta kalmakta direnen tek duygu, kibirdir!
Yolculuklar da yapsanız, şöminenizin dibinde karınızın yamacında da otursanız, hayatın tercih edilen çevrede sürdülülen bir alışkanlıktan başka bir şey olmadığı bir yaş hep gelir.
Yüzüme öyle bir bakışı vardı ki bunun anlamı her ülkede “susun “ demektir.
Benim ilkelerim de insanların ki gibi değişti.
Her iklimde ülke değiştirmek zorunda kaldım. Avrupa’nın övdüğü şeyi Asya cezalandırıyor.Paris’te ahlaksızlık olan bir şey Azorları geçince bir zorunluluğa dönüyor bu dünyada her şey değişiyor .Yeryüzünde iklimlere göre ayrı ayrı kılıklara giren törelerden başka bir şey yok ister istemez tüm toplum kalıplarına uyan bir insan için inançlar da ahlak kuralları da değersiz sözlerden başka bir şey değildir değildir.
Her iklimde ülke değiştirmek zorunda kaldım. Avrupa’nın övdüğü şeyi Asya cezalandırıyor.Paris’te ahlaksızlık olan bir şey Azorları geçince bir zorunluluğa dönüyor bu dünyada her şey değişiyor .Yeryüzünde iklimlere göre ayrı ayrı kılıklara giren törelerden başka bir şey yok ister istemez tüm toplum kalıplarına uyan bir insan için inançlar da ahlak kuralları da değersiz sözlerden başka bir şey değildir değildir.
Ölüme Mahkum Ediyor
‘kendini çocuklarının eğitimine adadı ‘
Ardından, sözlerini insanı içine korku salan bir kayıtsızlıkla sürdürdü. ‘Kanımı donduruyorsunuz, kötü bir kız evlattınız, kötü bir eş oldunuz, kötü bir anne de olacaksınız.’
sel gibi gözyaşları dökerek ‘Merhamet, merhamet!’ diye haykırdı.
Hastaların ne tuhaf şımarıklıkları oluyor!Çocuk gibi oluyorlar, ne istediklerini bilmiyorlar.
‘Belki de tıpkı çocuklar gibi, ne istediklerini iyi biliyorlardır,’ dedim.
‘Belki de tıpkı çocuklar gibi, ne istediklerini iyi biliyorlardır,’ dedim.
‘Hayat, öğrenme zahmeti gösterilmesi gereken bir iş, bir uğraştır. Bir insan hayatı acılarla yoğrularak öğrendiğinde, duyguları kuntlaşır ve hassasiyetini yönetme esnekliği kazanır, sinirlerini kırılmaksızın bükebilecek çelikten bir nevi yay sağlamlığına dönüştürür, eğer midesi de sağlamsa o zaman insan kendini Lübnan’ın ünlü sedir ağaçları kadar uzun bir süre yaşamaya hazırlamalıdır’
‘Ne israf bu böyle!’ diye söylendi. Bu yıkım nasıl telafi edilecek?’
Kadınlar,erkekler, delikanlıları andıran kızlar, kızları andıran delikanlılar
Onurlu biri haysiyetini her yerde korur. Servet alçalmaya değmez, biz de onun kadar dik durmalıyız.
Her şey para ile mi çözümlenmek zorunda? diye sordum kendime.
Hayat, insanlar bende dehşet uyandırmıştı.
Borsayı vicdanen tartan maneviyatçılar olarak, herhangi bir büyüklükteki bir servete sahip olanların hepsinin en önemsiz para hareketlerini bile analiz edip üzerinde bir karara vardığımız ve hep doğru tahminde bulunduğumuz bir Engizisyon Mahkemesi oluşturduk. Biri adli işleri olan kitleyi gözlerken, öbürü mali işleri olanların peşine düşer; biri idari işleri olan kitleyi izlerken, diğeri ticari işleri olan kitleyi inceler. Benim gözüm Paris’in en hareketli kesiminin üzerindedir; ailelerin oğullarının, sanatçıların, seçkin kesimin ve kumarbazların. Her biri bize komşusunun sırlarını anlatır.
Bizim ticaret hakkında, banka hakkında, kamu ödenekleri hakkında çok önemli notlar aldığımız bir nevi kara kaplı defterimiz vardır.
Hiçbir servet bize yalan atamaz, biz bütün ailelerin sırlarını çok iyi biliriz.
Sizler, maddenin özünü, mananın ruhundan ayırmayı hiçbir zaman beceremediniz.
Hayat, basılan para ile çalışan bir makine değil midir?
Çocuklarını besleyebilecek gücü tükendiği için soluğu kesilen iyi bir baba vardı.
Kalbim böyle çarpmayalı çok uzun bir süre geçmişti.
Her şey şatafatlı ama darmadağınıktı
Zengin birinin halısını çamura bulamayı severim, bayağılıktan değil ona yoksulluğun pençesini hissettirmek için.
Ancak deliler ya da hastalar, birkaç kuruş kazanıp kazanamayacağı öğrenmek için her akşam iskambil kağıtlarını kararak mutlu olurlar.
Kibir, hep ben demektir.
Her yerde zenginler ve fakirler arasında kavga vardır
Şu ölümlü dünyada hiçbir şey sabit değildir, sadece iklimlere göre değişim gösteren uzlaşmalar vardır. Kendini tüm toplumsal kalıpların içine atmak zorunda kalmış biri için, uzlaşmalar ve ahlaki yaklaşımlar değersiz sözlerden başka bir şey değildir. Bize sadece doğanıın içimize yerleştirmiş olduğu tek bir hakiki his kalır: Kendimizi koruma içgüdüsü. Sizlerin Avrupa toplumunuzda bu içgüdü, kişisel çıkar adını alır.
Siz her şeye inanırsınız, ben hiçbir şeye inanmam. Eğer yapabilirseniz yanılsamalarınızı koruyun. Size hayatın hesaptan düşülmesi gereken miktarını göstereceğim.
Ona bir hastaya acır gibi acımıştım.
‘Bir Tanrı’nın olduğunu biliyor mu, duygu denen şeyden haberi var mı? ‘
Kimin zaman kendime onun hangi cinsten olduğunu sordum. Eğer tefeciler ona benziyorlarsa, sanırım hepsi cinsiyetsiz olmalı.
Sarıya çalan alnındaki çizgilerde, korkunç olayların, ani korkuların, beklenmedik rastlantıların, romanlara özgü aksiliklerin, sonsuz sevinçlerin sırları gizliydi: Katlanılan açlık, ayaklar altına alınmış sevgi, zarar gören, yitirilen, yeniden kavuşulan talih, defalarca tehlikeye düşmüş, ama belki de acil gerekliliği acımasızlığını affettiren kararlar sayesinde kurtulmuş bir hayat.
Şaşırmış gibi yaparak, ‘Bu bana ait değil,’ dedi. ‘Ben ve altın ha! Zengin olsaydım, böyle mi yaşardım?’
Serveti kuşkusuz bankanın mahzenlerinde duruyordu.
Evi de kendisine benzerdi.
Minnettarlık, çocukların dikkate almayı her zaman kabul etmedikleri bir borçtur.
Evet, ama ya şimdiden zengin olsaydı? Zengin olsaydı, dedi Camille kızararak ve kadril dansı yapanları göstererek ekledi: Buradaki genç kızlar onu ağızlarından düşürmezlerdi.
Dinleyin evladım, eğer benim şefkatime güven duyuyorsanız, hayatta sizi yönlendirmesine izin verin. On yedi yaşındayken insan ne geleceği, ne geçmişi ne de bir takım toplumsal görüşleri değerlendirebilir.
sanırım kendi edebiyat yolunda bulan yalnız ikimiz olduk!
Həyatda ən yaxşı müəllim – bədbəxtlikdir. Başımıza gələn bədbəxtliklər bizə həyatda doğru yolu tapmağa kömək edir. Qoy o, bədbəxtlik dənizində hələ bir az da üzsün. Üzməyi yaxşıca öyrənəndən sonra isə biz ona möhkəm bir gəmi verərik..
Qəribə bir baxış və səslə:
– Oraya girməyin! – dedi. – Anam orada ibadət edir.
Qobsek istehza ilə gülümsündü
– Oraya girməyin! – dedi. – Anam orada ibadət edir.
Qobsek istehza ilə gülümsündü
Həyat bəzən insanı öz vədlərini pozmağa məcbur edir
– Siz əzab çəkirsinizmi? – deyə soruşdu
Qraf isə vahiməli təbəssümlə:
– Yox, – deyə cavab verdi. – Hər şey burada – qəlbimdə baş verir.
Qraf isə vahiməli təbəssümlə:
– Yox, – deyə cavab verdi. – Hər şey burada – qəlbimdə baş verir.