İçeriğe geç

Psikanaliz ve Zen Budizm Kitap Alıntıları – Erich Fromm

Erich Fromm kitaplarından Psikanaliz ve Zen Budizm kitap alıntıları sizlerle…

Psikanaliz ve Zen Budizm Kitap Alıntıları

”Birini olduğu gibi gördüğümüzü sandığımızda aslında farkında olmadan o kişinin imajına ait kendi öngörümüzü görürüz. ”
”Yaşamak, her dakika doğmaktır. Doğum durunca ölüm gerçekleşir. ”
Her toplum, yaşamını devam ettirmek için bireylerinin karakterlerini, yapmaları gerekeni yapmak isteyecekleri şekilde biçimlendirir.
Bilgi, dönüşüme yol açar. Kişi kendini bilme davranışı içinde kendi kendini dönüştürür.
“Kişi ancak kendini kurtarabilir. Bir üstadın tek yapabileceği, bir ebenin, dağlardaki bir kılavuzun rolünü oynamaktır.”
“Bir hayvan olduğundan en çok ölmekten korkarken, bir insan olduğundan en çok tamamen yalnız kalmaktan korkar.”
“Freud’un insanın aynı kişiyi aynı zamanda hem sevgi hemde nefret duyabileceğini söyleyen ikircilik (duygu ikilemi) kavramı, …..
…..
, çoğu kişi için duygu ikileminin farkında olmak son derece zordur. Sevginin farkındalarsa nefretin farkında olamazlar çünkü aynı kişi için aynı anda çelişen iki duyguya sahip plmak son derece anlamsızdır.”
“Üstü kapalı duygusal deneyimlerin farkındalığa varıp varmaması, bu tür deneyimlerin o kültürde ne dereceye kadar geliştirilmiş olduğuna bağlıdır.
……
…..
, bir deneyimin, dilde ilgili bir kelimesi olmadığı için farkındalığa girmediği söylenebilir.”
… Her toplum, yaşamını devam ettirmek için bireylerinin karakterlerini, yapmaları gerekeni yapmak isteyecekleri şekilde biçimlendirir; toplumsal işlevleri içselleştirmeli ve yapmak zorunda oldukları bir şey yerine, yapma dürtüsü duydukları bir şey haline dönüştürülmelidir…
Esenlik, aklın tam gelişmiş olduğu duruma ulaşmış olma halidir: Akıl salt zihinsel muhakeme anlamında değil, hakikati “her şeyi olduğu gibi bırakarak” idrak etmek anlamındadır.
gerçeği ve onun yasalarını kabullenip gereklilik yasaları dahilinde hareket etmek, dünyayı kendi duygu ve düşüncelerinin gücünü kavrayarak kendini dünyada üretken bir şekilde ilişkilendirmektir.
Kişinin sahip olduğu özgürlük nosyonu, kendisi farkında olsa da olmasa da, narsist bir her şeye kadir olma nosyonudur…
kendine, hemcinsine, doğaya yabancılaşmaktır; hayatın avucunda kum gibi akıp gittiğinin ve hayatı yaşamadan öleceğinin farkındalığıdır; bolluk içinde yaşayıp yine de mutsuz olmaktır.
Batı kültürünün kökleri, yaşam amacını insanın mükemmelleşmesi olarak telakki ederken modern insan, nesnelerin mükemmelleşmesi ve onların nasıl yapılacağının bilgisiyle ilgileniyor. Batılı insan, duygularını yaşmakta şizoid bir acizlik halinde; dolayısıyla kaygılı, bunalımlı ve mutsuz.
Kişinin bilincine göre hareket edebilmesi, onun kendi toplumunun sınırlarını ne derece aştığına ve bir dünya vatandaşı, bir kozmopolitan haline geldiğine bağlıdır.
Her toplum, yaşamını devam ettirmek için bireylerinin karakterlerini, yapmaları gerekeni yapmak isteyecekleri şekilde biçimlendirir; toplumsal işlevleri içselleştirilmeli ve yapmak zorunda oldukları bir şey yerine, yapma dürtüsü duydukları bir şey haline dönüştürülmelidir.
Düşünen kişi, yabancılaşmış kişidir.
İnsan, kendi içindeki bilinçsiz güçlere hükmetmek ve kontrol altına almak için onlardan haberdar olmalıydı.
İd;içgüdüsel tatminsel duyumsamalarımız ile süper ego;toplumsal normlarımız arasındaki dengenin özdeşleştiği,benlik(ego) kavramına devrilmesidir. Yani id+süper ego=benlik(ego) totolojisi. Bilinçdışı ise baskı altında tutulan(id) isteklere bağlı düşüncelerin oluşturduğu bilince ulaşılamayan bölüm yanı benlik duygusunun id ile süper ego örtüşmeşmediğinde boşlukta kalan kısmıdır.Benliğin oluşmadığı nevrotık sapmalar tedavi edilemeyebilir ancak Dr hastasını farkında olma eşiğine ulaştırabilir.
İnsan varoluşun sorusuna sağırsa, ona bir cevabı yoksa sadece yerinde saymaktadır, ürettiği milyonlarca şey gibi yaşar ve ölür.
Sahip olma, var olmanın üstüne çıktı.
Yaşamak, her dakika doğmaktır. Doğum durunca ölüm gerçekleşir.
Tıpkı çoğu kişinin kendi dillerinin doğal olduğunu ve diğer dillerin sadece aynı şeyler için farklı kelimeler kullandıklarını varsaydıkları gibi,
İnsanların gerçeği görme yetenekleri olmadığından değil İnsanlık tarihinin büyük bir bölümü ( bazı ilkel toplumlar haricinde), küçük bir azınlığın çoğunluk üzerinde hâkim olup, onları sömürmesi olgusu ile nitelenir. Azınlık, bunu yapabilmek için genelde kuvvet kullanmıştır; fakat kuvvet kullanmak yeterli değildir. Uzun vadede çoğunluk sömürülmeyi gönüllü olarak kabul etmelidir, bu ise ancak, zihinleri azınlığın hükümdarlığını kabullenmesini açıklayacak ve haklı gösterecek her türlü yalanlar ve hayallerle doldurulduğunda mümkündür.
Bilinçdışının bilincinde olmak, açık, duyarlı olmak, hiçbir şeye sahip olmadan olmaktır.
Uyanmak, yanılsamalardan, hayallerden ve yalanlardan sıyrılıp gerçeği olduğu gibi görmek demektir. Uyanan insan, özgürlüğü ne kendisi ne de başkası tarafından kısıtlanabilen özgürleşmiş insandır. Kişinin farkında olmadığı şeyin farkına varma süreci, içsel bir devrim oluşturur.
Psikiyatri, neden bazı insanların delirdiği sorusuyla ilgilenirken aslında doğru soru, neden çoğu insanın delirmediğidir. İnsanın dünyadaki durumu, ayrılığı, tek başınalığı, güçsüzlüğü ve bunun farkında olması düşünüldüğünde, bu yükün kaldırabileceğinden daha ağır olacağı beklenir; öyle ki, kelimenin tam anlamıyla, bu gerilimin altında “paramparça olur”.
Zen, kişinin zihninin özgür ve engellenmemiş olmasını ister; birlik ve bütünlük fikri bile, ruhun gerçek özgürlüğünü tehdit eden bir ayak bağı ve tuzaktır.
Düşünen kişi, yabancılaşmış kişidir.
Birini olduğu gibi gördüğümüzü sandığımızda aslında farkında olmadan o kişinin imajına ait kendi öngörümüzü görürüz.
Bir hayvan olduğundan en çok ölmekten korkarken, bir insan olduğundan en çok tamamen yalnız kalmaktan korkar.
Dilin bütünü, bir yaşam tarzını barındırır.
İnsan varoluşu bir soru doğurur. İnsan bu dünyanın içine iradesi dışında atılır ve yine bu dünyadan iradesi dışında uzaklaştırılır.
Esenlik, insanın doğasıyla uyum içinde olmasıdır.
İnsan, kendi içindeki bilinçsiz güçlere hükmetmek ve kontrol altına almak için onlardan haberdar olmalıydı.
Buda niteliği hepimizin içinde
Düşünselleştirme, otorite ve egonun kuruntulan bakımından tam da radikalliğiyle ve esenlik amacı üzerinde durmasıyla Zen düşüncesi, psikanalistin ufkunu derinleştirip genişletecek ve tam, bilinçli bir farkındalığın nihai amaç olmasında, daha radikal bir gerçeğin kavranması kavramına ulaşılmasında yardımcı olacaktır.
Ortalama insanın bilinci, esasen hayal ürünlerinden ve yanılsamalardan oluşan sahte bilinçtir , bu esnada farkında olmadığı şey, gerçekliktir.
Bilincimiz de bulunan çoğu şeyin sahte bilinç olduğunu ve bizi bu hayali ve gerçekdışı kavramlarla dolduranın, esasen toplum olduğunu vurgulamak istiyorum. Oysa toplumun etkisi sadece bilincimize hayaller doldurmak değil, gerçeğin farkındalığının da engellenmesidir.
Tanrı’yı ne kadar sık düşünürse düşünsün, ya da kiliseye ne kadar sık giderse gitsin veya dini düşüncelere ne kadar inanırsa inansın, bütünlük içindeki insan varoluşun sorusuna sağırsa, ona bir cevabı yoksa sadece yerinde saymaktadır, ürettiği milyonlarca şey gibi yaşar ve ölür.
Çelişkili biçimde, Doğu’nun dini düşüncesi, Batı’nın akılcı düşüncesine Batı’nın dini görüşünden çok daha uyumludur.
Freud, mutlak güce sahip, her şeyi bilen bir Tanrı’ya duyulan inancın köklerinin, insanın varoluşunun acizliğine ve yardım eli uzatan bir anne-babaya, yani cennetteki Tanrı’ya inanmak suretiyle bu acizliğiyle başa çıkmaya çalışmasına dayandığını fark etmişti.
İnsanlar, rasyonalizm kendini tam bir irrasyonalizme dönüştürene kadar onun peşinden gittiler.
Sahip olma, var olmanın üstüne çıktı.
Mal mülk hırsı, kendini beğenmişlik ve kendini yüceltme de, diğer şeyler gibi, geride bırakılmalıdır. Geçmişe yönelik tutum minnettarlık, ana yönelik tutum hizmet, geleceğe yönelik tutum sorumluluk olmalıdır.
Suzuki’nin o kitabındaki derslerinde çok iyi açıkladığı gibi, Zen’in amacına ulaşmak, her türlü hırsı, mal mülk hırsını, şöhret hırsını, sevgi hırsını yenmeyi gerektirir; narsistçe kendini beğenmişliğin ve her şeye kadir olma hayalini yenmeyi gerektirir.
“Zen yaklaşımı, nesnenin doğrudan kendi için girip onu sanki içinden bakarmış gibi görmektir.”
Bastırılmışlık durumundaki kişi, dünyayı sahte bilinçle yaşar. Var olanı görmez, şeylerin yerine düşündüğü imajı koyar ve onları gerçek halleri yerine düşündüğü imajların ve fantezilerinin ışığında görür. Tutkularını, kaygılarını yaratan düşünülmüş imajdır, çarpıtan peçedir. Sonunda bastırılmış kişi, kişileri ve nesneleri deneyimlemek yerine beyin faaliyeti ile deneyimler. Dünyayla temasta olduğuna dair yanılsama içindeyken aslında kelimelerle temastadır.
Satori’nin, onu deneyimleyen kişi üzerinde özel bir etkisi vardır. “Bütün zihinsel faaliyetleriniz artık çok daha doyurucu, daha huzurlu, daha önce yaşadıklarınızdan çok daha mutluluk dolu farklı bir akortta işleyecektir. Yaşamın tonu değişecektir. Zen’e sahip olunduğunda yenileyici bir şey gelir. Bahar çiçekleri daha güzel görünür, deli çay daha serin ve şeffaf akar.”
“Zen, özünde, kişinin varlığının doğasını kavramasını sağlayan ve esaretten özgürlüğe giden yolu gösteren sanattır.”
Zen’in özü, aydınlanmanın kazanımıdır (satori).
Bilinci genişletmek, uyanmak, örtüyü kaldırmak, mağaradan çıkmak, karanlığa ışık getirmek demektir.
“Dilin bütünü, bir yaşam tarzını barındırır” ifadesi, yaşamı belli bir tarzda yaşananın donuk ifadesidir.
göbek bağını tam olarak kesemezler; anneye, babaya, aileye, ırka, ülkeye, statüye, paraya, tanrılara vs. simbiyotik olarak bağlı kalırlar; kendileri olarak asla tamamen meydana çıkmazlar, dolayısıyla asla tam olarak doğmuş hale gelemezler.
Yaşamak, her dakika doğmaktır. Doğum durunca ölüm gerçekleşir.
“Bilgi, dönüşüme yol açar” -Freud
Ona ne için yaşadığını, tüm uğraşlarının amacının ne olduğunu sorun, mahcup olacaktır. Bazısı ailesi için yaşadığını, diğerleri amaçlarının “eğlenmek” olduğunu ve yine bir kısmı da amaçlarının para kazanmak olduğunu söyleyebilir fakat aslında hiçbiri ne için yaşadığını bilmez; tek başına olmaktan ve güvensizlikten kaçmaktan başka bir amaçları yoktur.
İnsan, Descartes’tan beri düşünceyi duygudan ayırdı; tek başına düşünce rasyonel görüldü. Duygu ise doğası gereği, irrasyonel; kişi, ben, yani “kendimi” oluşturan bir akıl ile doğayı kontrol ettiği gibi “beni”de kontrol eden bir akıl arasında bölündü.
Psikanaliz ruhsal bozukluklara dair bir tedavidir, Zen ise bir tinsel kurtuluş yoludur.
Psikanaliz bilimsel bir yöntemdir, dinden tamamen bağımsızdır. Zen, “aydınlanmaya” erişme tekniği ve teorisi olup Batı’da dini veya mistik olarak görülebilecek bir deneyimdir.
Gerçek­ten sana aktarabileceğim bir şey yok.

Uğraşsam bile kendimi sana karşı gülünç duruma düşürmekten faz­la bir şey yapamam.

Zaten ne söylesem benim anlayışımın ürünü olarak kalacak, senin anlayışının ye­rini tutamaz.

Freud’a göre zevk, hazzın yaşanması değil, gerilimin boşaltılmasıydı
Yabancılaşmış, bozulmuş, çarpıtılmış, düzme, dü­şünsel yaşantının karşıtıysa tıpkı bebeklerde ve çocuk­larda öğretim ve eğitimin gücüyle değişime uğramadan önce varolduğunu gözlediğimiz dünyanın dolaysız, doğ­ rudan eksiksiz olarak kavranışıdır. Yeni doğmuş çocuk­ ta daha «ben»le «ben olmayan» arasında ayrışma olma­ mıştır. Bu ayrışma azar azar oluşur. Çocuk «ben» diye- bildiği zaman bu ayrışmanın sonuçlandırılmış olduğu açığa vurulmuş olur. Ama gene de çocuğun dünyayı kavrayışı göreli olarak dolaysızlığını ve doğrudanlığını korur. Çocuk bir topla oynadığı zaman gerçekten topun yuvarlandığını görür, tam olarak bunu yaşantılaştırır, bu nedenle de doymak bilmeden, sevincinde, kıvancında hiç azalma olmadan topla oynamayı sürdürür durur.
Analistin tutumu bakımından Zen Budizmle psik­analiz arasında bir yakınlık daha var. Zen öğretim yön­ temi öğrenciyi sanki bir köşeye sıkıştırmaya benzetile­ bilir. Koan’m çözümünde öğrenci akıldan, zekâdan bir yarar sağlayamaz. Koan, akim daha ötelere gitmesine olanak vermeyen bir engel gibidir.
Zen’in bize kazandırmak istediği şey, hayat yolunu izlemek için bize gösterdiği hedef, her türlü güvensiz­liği ve korkuyu yenmektir,bağımlılıktan özgürlüğe doğru yol almaktır. Zen akıl işi değil, karakter işidir.
Bunun anlamı şudur : Zen, yaşamın birinci ilkesi olan istençten büyür, gelişir
Öyle bir tutum ki bu tutu­ mun altında Zen uygulamasının tümüyle kendine öz­ gü özelliği olan gizli erdem yatsın. Bu erdem doğal kay­ naklan boşuna harcamamak, ister manevî, ister ekono­ mik olsun, yolumuza çıkan her şeyi yeterince değerlen­ dirmek demektir.
Mal mülk tutkusu ya da başka şeylerin tutkusu, kendini beğen­ mişlik, kendini yücelmiş görmek, bütün bunlar geride bırakılmalıdır.
Gerçek içgörünün ancak karakter değişimiyle elde edilebilecek bir şey olduğu iyice kafaya sokulmadan Zen’in anlaşılabilmesi kesinlikle olanaksızdır. Kökleri­ni Budist düşünceden alan Zen görüşüne göre kurtulu­ şun değişmez koşulu karakteri değiştirmektir.
Zen ustasıyla konuşurken soruyor :
Gerçek yoluna girmek için bir yöntemin var mı?Evet var.
Yöntemini anlatır mısın?
Acıkınca yiyorum, yorgun düşünce de uyuyorum.
Herkesin de yaptığı bu değil mi?
Onların da se­ nin yaptığın gibi gerçek yoluna girmek için bir yöntem uyguladıklarını söyleyebilir misin?
Hayır.
Öyleyse neden hayır?
Çünkü onlar yedikleri zaman yemiyorlar, çeşitli başka şeyler düşünüyorlar, böylece de kendi zihinlerini 75 karmakarışık ediyorlar. Uyudukları zaman da uyumu­yorlar bin bir türlü şeyin düşünü görüyorlar. Bundan ötürü onlar bana benzemezler .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir