İçeriğe geç

Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu Kitap Alıntıları – Max Weber

Max Weber kitaplarından Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu kitap alıntıları sizlerle…

Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu Kitap Alıntıları

&“&”

Ruh yoksunu uzmanlık insanları, yürek yoksunu zevk insanları: Bu hiçler, kendi kendilerine, daha önce hiç ulaşılmamış bir insanlık düzeyine tırmandıklarını hayal ederler.
Çağdaş yaşamımızın kaderini en derinden belirleyen güç için, kapitalizm için de durum böyledir. Elde etme güdüsü’nün, kazanç uğraşı’sının, kar uğraşısının, olanaklı en fazla miktar parayı kazanma uğraşısının kendi içinde kapitalizm ile doğrudan doğruya hiçbir ilgisi yoktur. Bu uğraşı, şimdi olduğu gibi eskiden de garsonlar, doktorlar, arabacılar, sanatçılar, fahişeler, rüşvet alan görevliler, askerler, asiller,denizciler, kumarbazlar ve dilenciler arasında yaygındı. Yeryüzünde, bütün çağlarda ve ülkelerde bunlar her tür ve koşuldaki insanlar için vardı ve olacaktır da, yeter ki bunun nesnel olanağı bir biçimde sağlanmış olsun.
Bizim bütün varoluşumuzun mutlak ,kaçınılmaz bağımlılığı, varlığımızın temel Siyasal, teknik ve ekonomik koşullarının özel olarak eğitilmiş bir görevliler örgütü tarafından yürütülmesi; toplumsal yaşamın en önemli günlük işlevini yerine getiren teknik, ticari, hepsinden önce hukuk eğitimi görmüş devlet görevlileri hiçbir ülkede ve çağda bugün çağdaş Batı’daki anlamında var olmamıştır. Siyasal ve toplumsal kuruluşların devlet eliyle örgütlenmesi yaygındır fakat batıdaki anlamıyla feodal devlet ,hükümdar ve hükümranlık yalnızca Batı’da biliniyordu.
Artık ortaya konulmuş bir ‘’ahlak’’ görünümü altında ve kurallara bağlı yaşam biçimi anlamında ortaya çıkan ‘’kapitalist ruh’’un ilk önce mücadele etmek zorunda olduğu düşman, “gelenekçi olma” olarak adlandırılacak her çeşit duygu ve davranıştır
Kapitalist kazancın ussal bir biçimde elde edilmeye çalışıldığı yerde, buna uygun olan eylem, sermaye hesaplarına göre düzenlenmiştir.
“Ruhu olmayan uzmanlar, kalbi olmayan zevk insanları: İnsanlık bu yoksunlukla, daha önce hiç erişmediği bir aşamaya yükseldiğini zanneder.”
Mezhepler bakımından karışık bir bileşimi olan bir ülkenin mesleki istatistiklerine göz atıldığında, çarpıcı bir sıklıkla, bir­çok kereler Katolik basınında ve edebiyatında ayrıca Alman­ya’nın Katolik kongrelerinde canlı tartışmalara yol açan şöyle bir görünüş ortaya çıkar: Sermaye sahipleri ve işverenler, hatta işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş işkolla­rında yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş perso­nel, Protestan özellikleri taşır.
Belirlenmiş bir ahlak" görünümü altında ve kurallara bağlı
yaşam biçimi anlamında ortaya çıkan "kapitalist ruh"un ilk önce
mücadele etmek zorunda olduğu düşman, geleneksellik olarak
adlandırılabilecek her çeşit duygu ve davranıştır.
Bugünkü kapitalist ekonomik düzen bireylerin içine doğdukları ve teklere, en azından birey olarak, içinde yaşamaları gereken ve değişmez bir barınak sağlayan uçsuz bucaksız bir evrendir. Tekler alış veriş ilişkileri içinde oldukları sürece, onları ticari ilişkilerin kurallarına uymaya zorlar. Kendini bu kurallara uyduramayan ya da uydurmak istemeyen işçi nasıl sokağa atılırsa, bu kurallara karşı eylemde bulunan fabrika sahibi de ekonomik yaşamın dışına itilir.
Para kazanırken bencilce çıkarların kendini göstermesiyle ortaya çıkan mutlak vicdansızlığın evrensel düzeyde egemenliği, yalnızca orta sınıfa dayalı kapitalist gelişimleri gerilerde kalmış olan ülkelerin özel karakteristikleri olmuştur.
İşçi ve zanaatkârlar kitlesi fakir kaldıkları sürece tanrıya bağımlı kalırlar .
Baxter’ın görüşüne göre, dünyevi mallar ile ilgili kaygılar, “insanın her zaman üstünden atabileceği ince bir palto gibi” yalnızca azizlerin omuzlarında durmalıdır.

Weber : Kader bu mallardan demir bir kafesin oluşumunu hükmetmiştir.

günahkâr müminlerin kendilerini tanrıya emanet etmeleri
halinde kutsallığı vaat ettiği aciz günahkârların alçak gönüllülüğü yerine, kapitalizmin kahramanlık döneminde çelik kadar katı Puritan tüccarlar arasında ve günümüze kadar tek tek
Örneklerde gördüğümüz kendine güvenen “azizler” yetişti.
Luther için meslek kavramı geleneksel bağlantılar içinde kaldı. Meslek insanın ona uymak zorunda olduğu, tanrı buyruğu olarak kabul edildiği şeydir.
Kapitalizm girdiği her yerde eski kafalılıkla mücadele etmek zorundadır.
Dünyevi mal varlığına yönelik ilgi sadece ‘her an bir kenara atılabilecek pelerin gibi’ azizlerin omuzlarında taşınmalıdır. Ancak kader, bu pelerinin demirden bir kafese dönüşmesine karar vermiştir.
Zaman sınırsız bir değere sahiptir, çünkü kaybedilen her an, Tanrı’nın şanına hizmetten kaybedilmiştir.
Luther, manastır tarzı yaşamı tanrı karşısında meşruiyet kazandırma konusunda faydasız (bu kadarı kendiliğinden görülmektedir) görmekten öte, onu aynı zamanda sevgiden uzak bir bencillik ve dünyevi görevlerden kaçın tezahürü olarak kabul ediyordu.
Tamamıyla yeni olan şeyse, dünyevi işlere ait yükümlülüklerin yerine getirilmesinin, olası en yüksek seviyeye sahip ahlaki eylem olarak değerlendirilmesidir. Gündelik dünyevi eyleme kaçınılmaz olarak dini bir önem yükleyen ve bu anlamda meslek kavramını ilk kez yaratan işte bu yaklaşımdı.
Teknoloji alanındaki ve ekonomik organizasyondaki bu akılcılaştırma süreci, çağdaş burjuva toplumunun yaşam ilkelerinin önemli bir kısmını belirlemektedir. İnsana maddi ürünleri sağlamak için akılcı bir organizasyon altında çalışmak, kapitalizmin ruhunun temsilcileri tarafından her zaman hayatlarının en büyük amacı olarak görülmüştür.
İdeal bir kapitalist girişimci caka satmadan, gereksiz harcamadan ve bir o kadar da elindeki gücün keyfini çıkartmaktan kaçınır ve elde ettiği toplumsal itibaren dışa vurulmasından da rahatsız olur.
Ortaya çıktı ve etkilerini hissettirdiği her yerde, kapitalizmin ruhu ihtiyaç duyduğu maddi kaynağı kendi başına yaratabilmiştir, ancak tam tersi için aynı şeyi söyleyemeyiz.
Her çağda büyük bankerler ve tüccarlar var olmuştur. Ama orta çağdan modern döneme geçilene kadar endüstriyel işgücünün kapitalist yapılanması hiç görülmemiştir.
Düşük ücret karne olmayacak hatta beklenen etkinin tam tersini getirecektir. Burada, gelişmiş sorumluluk duygusunun kesinlikle zaruri olmasının yanı sıra sürekli her zamanki maaşını en büyük rahatlıkla ve en az çabayla kazanmanın peşinde koşmak yerine, yaptığı işi hayatının anlamı, ilahi bir çağrıymışçasına yerine getirmeye yönelik genel bir tutum da zaruridir. Ancak böyle bir tutum kendiliğinden gelişmez. Yüksek ya da düşük ücretle de elde edilmez, ancak uzun, yavaş bir eğitim sürecinin ürünü olmalıdır.
Daha az çalışma fırsatı, daha fazla kazanma fırsatından daha çekici gelmektedir. Kendisine, elimden geldiğince fazla çalışırsam, bir günde ne kadar para kazanırım diye değil, önceden de aldığım ve geleneksel ihtiyaçlarımı gidermek için ihtiyaç duyduğum 2,5 markı kazanmak için günde ne kadar çalışmam gerekir diye sorar.
Franklin’in tüm ahlaki duruşu katıksız bir faydacılıktır. Dürüstlük kullanışlıdır, çünkü krediyi garanti altına alır; aynı şekilde dakiklik, çalışkanlık ve tutumluluğun da erdem olmasının nedeni budur.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
“Bir Katolik daha sakin, çok daha az mal mülk hırsına sahiptir; onur ve zenginlik kazanma ihtimaline rağmen, risk ve heyecan dolu bir yaşantı yerine, az bir gelirle de olsa, olası en korunaklı yaşamı tercih eder. Atasözünün şaka yollu belirttiği gibi “ya güzel yemekler yersin ya da güzel bir uyku çekersin.’ “
Protestanların ( özellikle ileride derinlemesine ele alınacak belirli kollarının) ister yöneten ister yönetilen azınlık olsunlar, Katolikler de her iki durumda da gözlemlenmeyen, akılcı bir ekonomik yapı geliştirmeye özel bir eğilim gösterdikleri bir gerçektir.
Bir yönetici gruba tabi olan milli ya da dinsel azınlıklar, politik etki konumlarından gönüllü ya da gönülsüz olarak uzak tutulmalarından dolayı belirgin bir güçle ekonomik faaliyetlere yönelirler. Devlete hizmet imkanları olmadığından, azınlığın en yetenekli üyeleri, kabul görme isteklerini yetenekleri ile bu alanda tatmin etme peşine düşerler.
Yüksek ekonomik gelişimin görüldü o bölgeledeki reformcuların yakındığı şey kilisenin yaşam üzerinde fazla otorite kurması değil, çok az otorite kurmasıydı.
Neden ekonomisi en gelişmiş bölgeler aynı zamanda kilisede gerçekleşen bir devrim açısından da özellikle avantajlı olmuştur? Cevap hiç de göründüğü kadar basit değildir. Ekonomik gelenekselcilikten kurtulmak, hiç şüphe yok ki, tüm geleneksel otoriteler gibi, dinsel geleneğin kutsallığınından şüphe etme eğilimine de çok büyük oranda güçlendirmiştir. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, genellikle unutulan şey, reformlar gündelik yaşantı üzerindeki kilise kontrolünün ortadan kaldırılması değil, yeni bir idare şeklinin eskisinin yerini almasıdır.
Günümüzde moda olan düşünceler ve edebi coşku, uzmanların, kahinlerin hemen bir alt düzeyine yükseltilebileceğini ya da düşürülebileceğini düşündürür. Neredeyse tüm bilim dalları amatörlere bir şeyler borçludur; hatta sıklıkla çok değerli bakış açıları sağlamışlardır. Ancak amatör uğraşın başat ilke haline gelmesi tüm bilimlerin sonunu getirir.
…bilimsel bilginin teknik uygulaması kitlenin yaşam koşulları açısından o kadar önemlidir ki Batı’da fazlasıyla önem verilen ekonomik kaygılar tarafından kesinlikle desteklenmektedir. Ancak bu destek, Batı’nın toplumsal yapısının kendine özgü özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, o yapının tüm bileşenleri eşit önemde olmadığına göre bunun hangi bileşenlerden kaynaklandığını sormamız gerekir.
Tabi ki, Franklin’in bütün ahlaki yaklaşımları yararcılığa dönüşür; şerefli olmak yararlıdır, çünkü kredi sağlar, dakiklik, çalışkanlık, ölçülülük de aynı; bunlar bu yüzden erdemdir. Bundan da şu sonuç çıkabilir; söz gelişi şerefli görünme aynı işe yarar, bu yeterlidir"

Her kayıp saat tanrının şanının hizmetinde çalışmaktan uzaklaştırdığı için, zaman sonsuzca değerlidir. Eyleme dönülmeyen düşünceler de, en azından meslek uğraşısını engelliyorsa, bundan dolayı değersizdir ve doğrudan kınanmalıdır..”
“Lütfen tüm mesleklerin kötüye kullanımını engelleyiniz. Az sayıda kişiyi zenginleştirmek için çok sayıda kişiyi yoksullaştıysan bir mesleğin topluma yararı dokunmaz.”
“Onlara, bu durmak bilmeyen koşuşturmalarının anlamı; sahip olduklarıyla neden hiç bir zaman yetinmedikleri sorulduğunda şöyle derler: Çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini düşünüyoruz."
“Halk yani işçi ve zanaatkarlar kitlesi, fakir kaldıkları sürece tanrıya bağlı kalırlar.”
…dini duyguların çocuksuluğu sahiciliğinin işaretidir.
…mesleklerinde tembel olanlar, zamanı geldiğinde, tanrıya ayıracak zamanı olmayanlardır.
Onlara, bu durmak bilmeyen koşuşturmalarının anlamı; sahip olduklarıyla neden hiç bir zaman yetinmedikleri sorulduğunda şöyle derler: Çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini düşünüyoruz. Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Max Weber
Sahip olduklarını mülkiyetinde tutmaya ve ona göre yaşamaya dikkat et. Kredisi olan birçok insanın içine düştüğü yanılgı budur. Buna engel olmak için, gelir ve giderlerini tam olarak hesapla. Bir kez ufak şeyleri de hesaba katma zahmetine katlanırsan, şu iyi sonuç ortaya çıkar: Küçük giderlerin nasıl büyük yekunlara ulaştığını fark edersin ve neyin tasarruf edilebilmiş olacağını, gelecekle neyin tasarruf edilebileceğini görürsün…
Birkaç mısra önce de, Baş melek Mikail, Âdem’e şöyle seslenmiştir:
[…] Yalnızca
İşle öğrendiklerini hep; onlara inanç ekle;
Erdem, sabır, tutumluluk ekle; sevgi ekle,
Adına iyilikseverlik diyeceğimiz, ruhu
Tüm geri kalanların: İşte o zaman üzülmezsin
Bu cenneti terk ettiğine ama içinde
Başka bir cennet bulursun, daha mutlu.."
Dürüstlük en iyi politikadır."
Kazanmak, insanın yaşamının amacıdır. "
Protestanlar çok iyi yerlerken, Katolikler rahat uyumak isterler. "
“Lanetlenmiş bir insanın kendi payına düşen için şikayet etmesi, bir hayvanın insan olarak doğmadığı için yakınmasına benzerdi.”
“Hayatının nihai amacı olan para kazanma, kazanç sağlama, insanın üzerinde hüküm kurmuştur.”
Korkarım, zenginliğin arttığı her yerde dinin özü de aynı oranda azalmaktadır.
Şunu unutma; zaman paradır.
Tanrı yalnız varlıklarının sustuğu yerde konuşur.
Ekonomi politik ve sosyal politik çıkarlar dünya görüşünü belirleme eğilimindedir, yaşam biçiminde kapitalist başarının koşullarına uyum sağlamayan, ya yok olur gider ya da hiç yükselemez.
Kazanmak, insanın yaşamının amacıdır, yoksa maddi yaşamın ihtiyaçlarını karşılayacak araç değildir.
“Fark, para kazanma güdüsünün çeşitli biçimlerde gelişmiş olmasında değildir.”
Bugünkü kapitalist ekonomik düzen, bireylerin içine doğdukları ve teklere, en azından birey olarak, içinde yaşamaları gereken ve değişmez bir barınak sağlayan uçsuz bucaksız bir evrendir. "
Unutma ki para, yenilenen ve kârlı bir doğaya sahiptir. Para parayı üretir ve ondan elde edilen daha fazlasını ve daha fazlasını üretebilir.
En iyi miktarı öneren, herkesin cüzdanının efendisidir.
Lutherci dini bütünlük güdüsel eylemin doğal canlılığını ve yalın
duygu yaşamını olduğu gibi bıraktı: Kalvinizmin kasvetli öğretisinin içerdiği sürekli bir öz-denetim güdüsü ve bununla bütünüyle insanın kendi yaşamını bir plana göre düzenlemesi onda yoktu.
Luther’in, Calvin’in, Knox’un, Voet’in eski Protestanlığı, bugün ilerleme" olarak adlandırılan şeyle çok az ilgiliydi.
İki önemli gelişim öğesi olmadan kapitalist işletme olanaklı olamazdı: Bugünkü ekonomik yaşamı tamamıyla yöneten &‘ev ile &‘işin birbirinden ayrılması öğesi’ ve bununla yakından ilişkili olan &‘ussal defter tutma’.
Halk yalnızca fakir olduğu için ve fakir olduğu sürece çalışır
Korkarım, zenginliğin arttığı her yerde dinin özü de aynı oranda azalmaktadır.
Çağdaş bir yazar ekonomik hayata karşı tavırlarda ki farklılıkları şu şekilde formüle etmiştir; bir Katolik daha sakin çok daha az mülk hırsına sahiptir Onur zenginlik kazanma ihtimaline rağmen Risk ve heyecan dolu bir yaşantı yerine az bir gelirle de olsa olası en korunaklı yaşamı tercih eder. Atasözünün şaka yollu belirttiği gibi, &‘ ya güzel yemekler yersin ya da güzel bir uyku çekersin.’ Elimizdeki vaka da Protestanlar güzel yemekler yemeyi tercih ederken, Katolikler rahat bir uykuyu tercih etmektedir.
Halk yani işçi ve zanaatkarlar kitlesi, fakir kaldıkları sürece tanrıya bağlı kalırlar.
Ruhu olmayan uzmanlar, kalbi olmayan zevk insanları: İnsanlık bu yoksunlukla, daha önce hiç erişmediği bir aşamaya yükseldiğini zanneder.
Cennetle ilgili can sıkıcı temalar onların neşeli kişilikleri ile uyuşmaz;din onlara insanları bu dünyanın işlerinden uzaklaştıran bir araç olarak görünür. Yani kapitalistler sadece burada çalışmayı amaçlar daha çok çalış daha çok kazan mantığını insanlara empoze eder fakat burada din de araç olarak kullanır. Nasıl dersiniz, çalışmak ibadettir. Yani burada çalıştığın senin ebediyetteki mükafatın olarak algılatılır.
Kapitalizm öncesi insanlara o kadar anlaşılmaz ve gizemli, o kadar pis ve değersiz gelen işte tam budur. İnsanın, bu düşün­ceyi yaşamının tek amacı haline getirebilmesi, çok miktarda para ve mal yükü ile mezara girmesi, ona ancak çarpık bir güdünün ürünü olarak görünür: (…)
Eski Protestanlık, bugün en aşırı dindarın bile artık daha faz­la onsuz olmayı istemeyeceği çağdaş yaşamın bütün safhalarına karşı düşmanca duruyordu. Eski Protestan ruhunun belirli dışa­ vurumları ile çağdaş kapitalist kültür arasında yakın bir akraba­lık bulunursa, o zaman bu akrabalığı, dinin (Protestanlığın) iyi ya da kötü, (görünüşteki) az ya da çok materyalist ya da dahası anti-asketik “yaşam zevki”nde aramamalıyız; tersine, onun saf dini özelliklerinde aramalıyız.
Katoliğin büyük “öte dünyalığı”, en yüksek idealini ortaya koyan asketik özelliği, yandaşlarına bu dünyanın nimetleri karşısında büyük bir umursa­mazlık içinde olmayı öğretmiş olmalı.
Bu durumda, şüphesiz şu nedensel ilişki ortaya çıkar: Ülkenin dini havası ve aile, çevresinin yönlendirdiği eğitim ile kazanılan ruhsal özellikler, kişinin meslek seçimini ve daha sonraki mesleki kaderini etkilemektedir.
Mezhepler bakımından karışık bir bileşimi olan bir ülkenin mesleki istatistiklerine göz atıldığında, çarpıcı bir sıklıkla, bir­ çok kereler Katolik basınında ve edebiyatında ayrıca Alman­ ya’nın Katolik kongrelerinde canlı tartışmalara yol açan şöyle bir görünüş ortaya çıkar: Sermaye sahipleri ve işverenler, hatta işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş işkolla­rında yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş perso­nel, Protestan özellikleri taşır.
Fakat Batı, Yeniçağ’da dünyanın hiçbir yerinde gelişme­miş olan tamamen farklı bir tür kapitalizmi tanıdı: Biçimsel öz­gür emeğin ussal kapitalist işletme olarak örgütlenişi.
Şimdi, biraz daha kesin bir biçimde tanımlayalım-, “kapitalist” bir ekonomik eylemi şu şekilde anlayabiliriz; değiş tokuş fırsatlarının kullanımından kazanç bekleme üzerine kurulu, yani (biçimsel) barışçıl kazanç fırsatları üzerine kurulu bir eylem.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir