İçeriğe geç

Profesör Kitap Alıntıları – John Katzenbach

John Katzenbach kitaplarından Profesör kitap alıntıları sizlerle…

Profesör Kitap Alıntıları

Dünya artık böyle bir yer oldu. Hiçbir şey tam manasıyla gizli kalmıyor. Herkes bir şekilde kendini gösterme derdinde. Neden peki? hepimiz on beş dakikalığına meşhur mu olacağız?
Tek başımayım.
Kokusunu alabilecekmişçesine derin bir nefes aldı.
Ne kadar kötü olabilir?
Ön kapıda durup bir süre eve baktı.Anılar tıpkı büyük bir şelalenin gök gürültüsünü andıran sesi gibi her yandaydı. Baktığı her köşe, her raf, her santim onu bu evde geçirdiği yılları hatırlatıyordu.Acaba geri dönebilecek miyim diye düşündü.
Bu onun iç dünyasında hiç bitmeyen bir mücadeleydi.
Eğer yeterince dikkatli bakar, gerçeğe ulaşmak için çabalarsaniz sonunda kaçınılmaz olarak doğruya ulaşırsınız.ve İşte o zaman tüm yanıtlara ulaşmış olursunuz.
doğrulmaya niyetlendi. Gidip bir şiir kitabı alarak bir iki dize okumaya, kendini şiirin saf, temiz dünyasına bırakmaya hazırlanıyordu
Içinde derin bir özlem hissetti. İyi ki kendisini bu kadar çok tamamlayan bir kadını sevmişti. Tıpkı Çoğu akşam yemeğinde ya da kışları şömine başında oturduklarında yoğun bir duygu Sağanağı altında kalınca yaptığı gibi sözü kaldı.
Durumu değerlendir dedi kendi kendine. Anlayabileceğin şeylere tutunmaya çalış.
Sorulsa her başarılı sanatçının ya da iş adamının da işleri ile ilgili benzer şeyler söyleyeceklerine İnanıyordu. kişi kendini elindeki işe vermeden ne bir roman yazabilir ne bir şarkı besteleyebilir nede başarılı bir iş girişiminde bulunabilir dedi kendi kendine.
Etrafına bak dedi kendi kendine.
Hatırlamaya değer şeyleri hatırlamaya çalış.
Geri kalanlarıysa boşver.
Bu derece acıyla, anıyla dolu bir evde yaşayamazdım. Her şey bana onu hatırlatıyordu. Sen bile, Audie. Özellikle de sen. Sana baktığımda onu görüyordum. Ve o anda sanki içimde bir şeyler parçalanıyordu.
Hayatımın sonuna dek burada kalacağım. Burası artık benim evim. Ne yarınım ne de sonraki günlerim var. Dünüm de önceki günlerim de yok olup gitti. Bir saniye sonram bile yok. Sadece şu an var. Burası. Şu an. Hepsi bu.
Benim mesleğimde ahlaki yargılamalar yapılmaz. Biz sadece davranışları inceleriz.
Çok açık, dedi Wolfe yavaşça. Seni bilemem ama ben buzdolabında bir şey bozulunca çöpe atarım.
Ben öldüm. Hepsi bu. Çünkü ölmek zorundaydım. Sıram gelmişti.
Adrian gözlerini kapatmak, kendini içindeki sonsuz uçuruma bırakmak ve hemen o an ölmek istiyordu. Eğer insan kalbini kendi isteğiyle durdurabilse o an bir saniye bile tereddüt etmeden bunu yapardı.
İstemekle yapabilmek farklı şeylerdir.
Psikologlar açıklamaları sever tesadüfleri değil.
Yapabileceğimiz hiçbir şey yok yalanından nefret ediyorum. Her zaman birilerinin yapabileceği, söyleyebileceği bir şey vardır.
Neyin iyi olduğuna karar verebilmesi için öncelikle neyin faydasız olduğundan emin olması gerekiyordu.
Sevdiğimiz insanlar günün birinde bize en çok yabancı olanlardır.
Özleyecek çok şey var fakat yapacak bir şey yok.
Terri dünya acıları katlamayı nasıl da seviyor, ilk darbe kimseye yeterli gelmiyor, sürekli yarayı kaşımak için uğraşıyorlar diye düşündü.
“ dönüp, gençliğinden itibaren yazılarını geçirdiği, zıpkınla lüfer avlamayı öğrendiği, alabalık akınları başlığında sanki canlanmış gibi görünen sularda, kayalıklar arasında durduğu Cape tarafındaki evine doğru baktı.
Özleyecek çok şey var diye düşündü.
Fakat yapacak bir şey yok.”
Zaman diye düşündü Adrian çok acımasız
Adrian anlamsız bir grilikten başka hiçbir şeyi algılayamıyordu. Işıklar, sesler sözcükler hastalığının ördüğü barikatı aşamıyordu. Onu o yapan tüm vasıflar parçalanıp dört bir yana dağılmıştı. Sonra birdenbire masmavi dingin bir denizin kabarıp çalkalanması gibi irkildi. Başını hafifçe çevirdi ve kendisini bekleyenleri gördü. Hastalığının ve yaşlılığının verdiği tüm sıkıntılar sona ermişti. Adrian onlara doğru koşmaya başladı. Bir yandan da gülüyordu.
Adrian bir an için durup gökyüzüne baktı. Masmavi gökyüzü sanki yolunu aydınlatmıştı. Artık ilerlemek kelimesinin bazen yana hatta gerisin geriye gitmek gibi manalar içerdiğini de fark etmiş olmasına karşın kendini ilerlemeye zorladı. Etrafında dönüyor, kendini ormana yenilmiş hissediyordu. Bir anda içi müthiş bir korkuyla doldu. Bu ıssız ormanın içinde sıkışıp kaldığını düşündü, kalan zamanını verdiği aptalca kararın neticesi olarak bu ağaçların arasında bir oraya bir buraya koşturarak tüketeceğinden korkuyordu.
Paniğe teslim olmak, yardım çağrısında bulunmak istiyordu. Dalları tutarak rastgele bir yöne doğru ilerlemeye çalıştı. Arada ayağı yerdeki kırık dallara takılıyordu. Birkaç kez tökezledi. Yüzü, elleri çizik içinde kalmıştı.
“4 Numara Son bir kez daha deniyorum. Sence bundan sonra
Jennifer sözünü kesti. “Bence, dedi hızla yanıt vermeye çalışarak. Ben buradan Bir an susup bekledi. Hiç çıkamayacağım. Hayatımın sonuna dek burada kalacağım. Burası artık benim evim. Ne yarınım ne de sonraki günlerim var. Dünüm de önceki günlerim de yok olup gitti. Bir saniye sonram bile yok. Sadece şu an var. Burası. Şu an. Hepsi bu.
Aşk ve ölüm diye düşündü. Biraz birbirlerine benziyorlar.
Terri dünya acıları katlamayı nasıl da seviyor, ilk darbe kimseye yeterli gelmiyor, sürekli yarayı kaşımak için uğraşıyorlar diye düşündü.
Adrian her şeyi biliyorum diyen insanların aslında hiçbir şey bilmediklerini düşünürdü ama bu düşüncesini kendine saklamayı tercih etti.
4 Numara’nın böyle bir şansınin olmayışı onu daha da etkiliyordu. Kızın içinde bulunduğu durumla basa çıkma gayreti olarak gördüğü hareketlerini izlemek hosuna gidiyor diğer taraftan da gerçekleşecek tecavüzü kaçırmak istemiyordu. Kendini fanteziler kurarken buldu. Acaba tecavüz sert ve hızlı mı yoksa usulca mı olacaktı? Sonra iğfalin yavaş yavaş adeta bir gösteri tadında gerçekleşeceğini tahmin etti. Acaba kız pes edip hemen teslim olacak mıydı yoksa karşı koyup, kıvranıp çığlık çığlığa bağıracak mıydı? Hangisini istediğinden emin değildi.
Herkes düşünür. Herkes hayal kurar. Ama gerçekler fantezilere benzemez. Yine de bilmek istiyoruz, 4 Numara. Senin hayalin neydi?
Asıl sıkıntı neyin gerçek olup olmadığını anlamakta, İnternetteki sorun da bu zaten. Gerçek olan, somut bilgilerle, sahte, aldatıcı, yalnızca fantezilere hizmet eden ürünler yan yana olunca bunları birbirlerinden ayırmak da zorlaşıyor. Konu seks olunca iş daha da zorlaşır. Neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlamak neredeyse imkansızdır.
İşte durumum bu. Kararsız. Düzensiz. Fırtınaya yakalanmış bir geminin güvertesinde yürüyor gibiyim. Pazarlıklarla filan uğraşacak zamanım yok.
Benliğinden farklı çığlıklar yükseldiğini duyumsuyordu. Acı dolu, korku dolu, umutsuzluk dolu çığlıklar. Ve bir de karşı koy diye emreden çığlıklar. Bu son çığlık bir şekilde diğerlerini bastırmıştı. Jennifer nabız atışlarının yavaşlamaya başladığını hissetti. Çenesi hâlâ zonkluyor ama ilk andaki gibi acımıyordu.
Hiçbir zaman yalnız değilsin.
Jennifer, dedi usulca. Onu bulma şansımız nedir, dedektif?
Çok yüksek değil, diye yanıt verdi dedektif. “Böylesi bir toplumda ortadan kaybolmak düşünüldüğü kadar zor değildir. Ya da birinin ortadan kaybolmasını sağlamak.
Bakın dedektif, burada, gözlerimin önünde meydana gelen olay suçun henüz başlangıç kısmı. Birinci perde, birinci sahne. Ana karakterin düşmanının sahneye girdiği an. Şu an sahip olduğumuz sınırlı bilgimiz büyük bir ihtimalle bizi hiçbir yere ulaştırmayacak. Üstelik suçlular bir de bu konuda tecrübeliyse çok az şansımız var.
Elbette, Jennifer. Bakın durum şu, dedektif; aklımıza gelebilecek her türlü senaryo aslında aynı sonuca ulaşıyor. Ölüm. Bu sebeple bilim adamı gözüyle en yüksek başarı şansı varmış gibi görünen senaryonun dahi peşinden gitmek pek mantıklı değildir. Zira başarı şansı ne kadar yüksek görünürse görünsün sonuçta o senaryoda da aynı sonuca ulaşılacaktır. 0 zaman bundan vazgeçmemiz gerekiyor. Hangi olasılık yaşam sonucuna götürür bizi?
Başlık çıkartılmış. Şimdi maske takıyorum. İstersem onu da çıkartabilirim. Belki de öyle yapmamı istiyorlar. Belki de istemiyorlar. Bilmiyorum. Yapmam gereken şeyi yapmak istiyorum ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ki.
Görmek çok güzel, baba. Ve gördüklerini başkalarına göstermek. İşin heyecanı da burada. Başkalarının izlediğini bilmek insana müthiş bir güç veriyor. Bu sayede insan daha dayanıklı, dirençli oluyor. Bu bir tutku.
Korku içimizdeki en iyi şeydir. Bizi güvende tutar ve gözümüzden kaçırdığımız, yeterince dikkat etmediğimiz durumlarda dahi dünyayı daha iyi anlamamızı sağlar. Kısacası genel kural, sevgili kardeşim, kıçımızı beladan uzak tutup bir gün daha yaşamayı başarabilmektir.
Elbette, diye terslendi Scott. “Kendini bilen bir terapist her hasta için en doğru kişinin kendisi olamayacağını bilir. Başarısızlık kaçınılmazdır.
Bu yüz ifadesi ona hiç de yabancı değildi. Öğrencilerden biri anlatılan şeyleri kafasında tekrarlıyor mu yoksa bütünüyle alakasız şeyler mi düşünüyor diye anlayamaz ama hepsinin yüzlerindeki benzer ifadeyi görürdü. Bir anlığına kendini yeniden profesör gibi hissetmişti. Tezgaha doğru yaslanıp kıza, bu ilaçların ne işe yaradığını biliyorum. Sen de biliyorsun farkındayım. Ama ölüyor olmak beni korkutmuyor. Hem de zerre kadar. Ancak unutkanlığın pençesinde silinip gitmek beni çok endişelendiriyor. Bu ilaçların da bu süreci yavaşlatması bekleniyor. Her ne kadar böyle bir şey olmayacağını gayet iyi bilsem de diye fısıldamak istemişti.
Linda başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. Dünyaya küçük mercekler aracılığıyla bir paranoya penceresi açmak onu heyecanlandırıyordu. 4. Bölüm’ün bu derece tutku uyandırmasının temel nedenlerinden biri de yaratılan ortamın içerdiği kendine has durumdu. Adeta tüm gösterinin üzeri kalın bir örtüyle örtülmüş gibi olur, gösteri başlayınca da bu örtü yavaş yavaş kaldırılırdı. Gösteriyi izleyenlerden hiçbiri olacakları öngöremezdi. İşin çekiciliğini de asıl artıran buydu zaten. İnternet pornoları her şeyi göstermek üzerine kurgulanır. Ne zaman ne olacağı gayet net biçimde bellidir. Oysa onlarınki tam tersiydi. Onların gösterisi aniden gelişirdi. Beklenmedik, yaratıcılık dolu, bambaşka bir şey.
Seksle de alakalıydı.
Kontrol gücüyle de.
Tutsaklıkla da.
Aynı zamanda şiddetle de.
Ve de kesinlikle yaşamla.
Tabii aynı zamanda ölümle de.
Zaten bu yüzden bu kadar başarılı olmuşlardı.
İki şeyi keşfetmesi gerektiğinin farkındaydı. Bir; durumunun nasıl olduğunu, iki; nerede olduğunu anlamalıydı. Karanlıkta tüm dikkatini toplayarak yüzeysel de olsa birtakım bilgilere erişmeye çabalamak zorundaydı. Neredeydi? Başına ne gelmişti?
Kişi kendini elindeki işe tam vermeden ne bir roman yazabilir ne bir şarkı besteleyebilir ne de başarılı bir iş girişiminde bulunabilir dedi kendi kendine.
O sırada adını bile bilmediği biri tarafından yalanan Linda, Michael’ın gelişini göz ucuyla gördü. O an Michael’ın, yanına, diğerlerinden bütünüyle farklı bir niyetle geldiğini anlamıştı. Ani bir hareketle beceriksiz hareketlerinden çoktan sıkıldığı partnerini sertçe itti. Adam şaşırmış, tatmin olamamış bir halde kalakalmıştı. Biraz da öfkelenmiş ama öfkesini sözlerle değil sert sert bakarak ifade etme yolunu tercih etmişti. Sonra çırılçıplak halde ayağa kalkıp çıplak Michael’ın elini sanki onu yıllardır tanıyormuşçasına bir tavırla tuttu. Fazla konuşmadan partiden birlikte ayrıldılar. El ele elbiselerini aradıkları sırada bir anlığına da olsa bir Rönesans ressamının Cennet Bahçesi’nden kovulan Adem’le Havva tasvirinin cisimlenmiş hali gibi durmuşlardı.
O tarihten beri birlikteydiler. Nasıl tanıştıklarını o zamandan beri hiç düşünmemişlerdi. Birbirlerine olan tutkularının seksin çok ötesinde olduğunu anlamaları uzun sürmemişti. Ama sevişmeleri de çok heyecan verici oluyordu doğrusu.
Merak tıpkı ön sevişme gibi bir şey diye düşündü. Partiye katıldıkları anda da partneri yan odaya dalmış, elinde siyah deri bir kırbaç ve beyaz bir yüz maskesiyle gözden kaybolmuş, Linda’yı tek başına bırakmıştı. Linda yalnızdı ve ilgi odağıydı.
Michael’la Linda beş yıl kadar önce Chicago’nun ücra semtlerinden birindeki bir evde verilen gizli bir seks partisinde tanışmışlardı. Michael biraz utangaç, yumuşak bir ses tonuna sahip, bilgisayar mühendisliği doktorası yapan bir öğrenciydi. Linda’ysa asıl işi müşterilere eskort bulmak olan sözde reklam ajansı olarak görülen bir şirketin müdür yardımcısıydı. Linda’nın sınırları aşan zevkleri vardı. Michael’ıinsa o ana dek pek gerçekleştiremediği arzuları vardı. Linda BMW marka otomobillere, Dexedrine gibi uyarıcı ilaçlara düşkündü. Önüne gelenle flört ederdi. Michael ergenlik yıllarında komşularının havlayıp duran, bir sabah da okula giderken onu bileğinden isıran küçük köpeğini çaldığı için tutuklanmıştı.
Whatcomesnext.com farklı arayışları olan müşteriler peşindeydi. Müşteri portföyü yasallığın sınırlarında gezinen türden cinsel önerilere ve seks oyunlarına hatırı sayılır miktarda para ödeyebilecek kimselerden oluşuyordu. Site hakkındaki bilgiler elektronik sohbet ortamlarında internetin sağladığı hızlı haberleşme sayesinde kulaktan kulağa yayılıyor, abonelik davetiyeleri bu ortamlarda paylaşılıyordu.
Amsterdam’da bir büro
Bangkok ta bir yatak odası
Tokyo’da bir çalışma odası..
Santiago ‘da bir internet kafe..
Nairobi’deki bir üniversite kütüphanesinde bir dizüstü bilgisayar
Ve Moskova’da bir çatı katında duvara monte edilmiş düz ekran bir televizyon. Televizyonun bulunduğu oda tahmin edilebileceği gibi kristal kadehlerinden buzlu viski içip, kaliteli havyar yiyen konuklarla dolu. Kulak tırmalayıcı tekno müziğin sesi kısılmış. Herkesin ilgisi sesi kapalı televizyonda gösterilen Dinamo Kiev – Lokomotiv Moskova futbol karşılaşmasının tekrarına yönelmiş durumda.
Huzursuz bir ifadeyle, yüzünü kederle buruşturan, kendinden çok daha genç bu doktoru dinlemek istemiyordu. Böylesine genç birinin bana öleceğimi söyleyecek olması büyük haksızlık, diye düşündü. Bu haberi kır saçlı, Tanrı’yı andıran, tok sesinden yılların birikimi akan birinden almalıydı. Sandalyesinde gerginlikten ileri geri sallanan, ilkokulu daha yeni bitirmiş gibi görünen birinden değil.
Aşk insana neler yaptırır, diye sordu kendi kendine. İyi şeyler mi? Yoksa korkunç şeyler mi?
Etrafına bak
Hatırlamaya değer şeyleri hatırlamaya çalış. Geri kalanlarıysa boş ver.
İntihar etmeden önce yapması gereken birkaç şey daha vardı. Faturaları ödemek, kaloriferi ve su ısıtıcısını kapatmak, garajı kilitlemek ve çöpü çıkartmak gibi. Kendini, pazar sabahı kiliseye gitmeye hazırlanan biri misali yapması gerekenleri zihninde sıraya sokarken bulmuştu. O an tuhaf bir şekilde, kendini öldürmekten değil de gelenlerin karşılaşacakları durumdan daha fazla endişe ettiğini fark etti.
Kavga sonrası insanlar acımazlaşır. Can yakmak isterler. Cezalandırmak isterler.
Hepimiz er ya da geç öleceğiz diye yanıt verdi Adrian. Sen. Ben. Annen. Herkesin öleceği zaman gelecek. Ama Jennifer ‘ın zamanı gelmedi daha. Henüz değil.
Aklının sana oynadığı oyuna
Ne kadar direnebilirsin?
Zaman diye düşündü Adrian çok acımasız.
Korku içimizdeki en iyi şeydir. Bizi güvende tutar ve gözümüzden kaçırdığımız, yeterince dikkat etmediğimiz durumlarda dahi dünyayı daha iyi anlamamızı sağlar.
Özleyecek çok şey var diye düşündü.
Fakat yapacak bir şey yok.
Adını bile duymadığınız bir hastalık yüzünden ölüyorum. Üstelik ölmeden önce tam bir anlamsızlık girdabına kapılacağım.
Çıkışta nöbetçi hemşireye, Profesör Thomas güneşte uyuyakaldı. Rahatsız etmek istemedim, dedi.
Onun için en azından bunu yapabilmişti.
‘Asla sonucu önceden tahmin etmeye çalışmayın, aksi takdirde deneyin sonucunu kavrayamazsınız. Ayrıca böyle yaparsanız beklenmedik gelişmelere de kendinizi kapatmış olursunuz,’ demişti.
Yaşamdaki çoğu korkunç şey önlenebilir..
Beni öldürmeyeceksin.
Büyük bir ihtimalle öldürmeyeceğim. Ama bu konuda kumar oynamaya kalkmak senin açından aptallık olur.
Acaba dalgıç ağırlığı misali bu tabanca da beni derinliklere mi çekecek, diye düşündü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir