Ethem Özışık kitaplarından Poyraz Karayel kitap alıntıları sizlerle…
Poyraz Karayel Kitap Alıntıları
&“&”
Ben bu kadın için bizzat kendi canımı verdim, canımı verdim ben. Kalbimin ortasına kurşun yedim ben!
Ay demek gece demekti, gece sen demek.
İki yıl boyunca hep geceye anlattım ben derdimi, ben anlattıkça o utancından daha da karardı…
Belki o an aynı aya bakıyoruz diye düşündüm hep, İkimizde!
Belki gece sana benden bir şeyler söyler, belki bi an aklına düşerim.
Belki gözünde bir yaş yada nefesinden bir hıçkırık olurum.
Ben hep geceye seni anlattım, gecelerce…
Sabahları erken uyandım, uyuyabildiğim gecelerin sabahlarında.
Sabah rüzgarı sevginin habercisidir derler, o yüzden sabahları erken uyandım.
Hep bir iz aradım bir umut, sen bilmezsin olmadığın bir dünyada güneş nasıl bir karanlıkla doğar.
Sen benim hayatımın güneşi ol gündüzü ol ama hiç bir zaman gecem olma, çünkü geceler yalnızlığa özeldir…
“mutluluk nedir” diye sorulunca…
masallarda hikayenin sonuna denk düşen mutluluk, gerçek hayatta baş tarafta tercih edildiğinden;
gerçek insanların başına, gerçek acılar geldiğinden;
ayrıca mutlu insanların çok sıkıcı insanlar olmasından dolayı, mutluluk gerçek hayatta tercih edilmez,
sevgili isacım…
ayrıca, yalnızca gerçek hayatta değil, romanlarda, dizilerde, filmlerde de mutlu insanları hiç kimse sevmez…
evinde oturan mutsuz insanları mutlu eden tek şey, kendilerinden daha mutsuz olan insanların hikayeleri olduğundan;
ayrıca yazarlarımız, genellikle, mutsuz insanların hikayelerini anlattığından parayı bu yolla kırarak mutlu olurlar…
bir kere ben, nasıl mutlu olunur bilmiyorum yaa…
bence mutluluk yasaklanmalı!
düşünsene,
“bakanlar kurulu’nun çıkardığı kanun hükmünde kararname dün gece resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “mutluluğa muhalefet kanunu”, bütün yurttaki mutsuzlar tarafından sevinçle karşılandı!“
diye bir gazete haberi okusak fena mı olur ya? fena mı olur yaaa?
bak ben sana mutlu olunca ne olacağını söyliyim…
her şey yolunda; sıkılırsın bir kere…
düşünsene bak evdesin, mutlusun, üç aylığı almışsın;
karın , çoluğun, çocuğun, hepsi yanında;
mutlusun, oturuyosun…
her şey yolunda…
borcun yok, harcın yok, aşk acısı çekmiyosun…
eee öl artık, di miii!!!
yaa haksız mıyım ben yaa
mutlu insanlar, ölmeye mahkumdur, çünkü hikayeleri biter!
tarih yalnızca mutsuzları yazar…
bana bakın eyyy mahalle halkı!!!
içinizdeki mutluları tek tek tutuklamak, benim boynumun borcudur bee!!!
biz burda acı çekerken, sizin mutlu olmaya ne hakkınız var lan!!!
komşuluk bitmiş be albayım, komşuluk bitmiş!!!
size mutlu olunca ne olacağını söyliyim…
mutluluktan depresyona gireceksiniz, sonra yine mutsuz olacaksınız!
sokaklar, camlardan kendilerini aşağı atmış gencecik bedenlerle dolup taşıcak!
ambulanslar yetişmiycek!
morglar daha fazla ceset almıycak!
evlatlarını kaybetmiş ana babaların feryatları, arş-ü alayı titretecek!
peşinden koşup durduğunuz şu mutluluk dene hülyaya kapılıp sonunda kendiniz öldüreceksiniz!!!
eyyy zavallı insan oğlu!!!
mutluluk diye bir şey yok! kendimden biliyorum, öyle bişey yok…
işte burada, her şeyi ispat etmek üzere balkona çıkmış bulunup size mutluluk diye bir şey olmadığını ispat ediyorum…
alın buyrun…
Bırak imkansız kalsın .
Bir kalbiniz vardı , onu hatırlayın .
Masallar Albayım … Dünyada mutlu sonla biten tek şey onlar .
Seni görmem lazım.
-Sen ne diyorsun ya benim seni komple içime çekmem lazım.
Bir sarılmalık acım var…
?????: Ayşegül’ü anlat bana…
??????: Hani insan bazen kendini eksik hisseder. Hayatın anlamsızdır…boştur. Sonra biri girer. Her şey yeniden anlam bulur. Yenidən doğarsın. Dünyaya hiç bakmadığın yerden bakarsın. Yaşamak için bir amacın olur. İşte Ayşegül o. Beni ben yapan her şey.
?????: Hayatımın anlamı diyorsun?
??????: Sadece hayatın değil, ölümün de tek anlamı.
?????: Onun yerinde olmak isterdim…
P.K: Nihayet insanlık da öldü.
P.K: Hepimizin başı sağolsun, insanlığın yeri hiçbir zaman doldurulmayacak
Çünkü aşkın asıl yaşandığı hal ayrılık halidir. Acı, özlem, hüzün hep ayrılıktadır. Tutku ayrılıktadır. Yani sen hep kavuşmayı beklersin. Ayrılık başka bir şey. Aşk değil, ayrılık adama şiir yazdırır. Roman yazdırır. Şarkı yaptırır. Resim çizersin. Bir şey yaparsın. Öbür türlü nanay. Elinden tut. Restorana git. Sinemaya git. Var mı bi olayı? Yok.
Ayşegül 97 gündür ayrıyız. Bir insanın günde 23 bin kez nefes aldığını düşünürsek senden ayrı 2 milyon küsür kez nefes almışım. Aldığım nefesler kallbime batıyor. Anlamıyorsun Ayşegül. Yokluğunda… Âşık olan yerlerim acıyor. Bu kadar acıyı biriktirseydim kendime Fikirtepe’den iki dönüm arsa alırdım Ayşegül. Sensizlik nasıl bir şey biliyor musun? Sanki bir uçaktayım… Uçak az sonra düşüyor. Herkes kurtuluyor, bi ben ölüyorum. Hayır, ölmüyorum, sakat kalıyorum. Öyle bir şey. Nerdesin be Ayşegül ? Allah belamı versin çok özledim. Seni özleyen yerlerim acıyor.
Mutluluk diye bişeyyy yok Albayım
Poyraz: Seni ilk gördüğüm an; taksiye binmiştin, sen yoktun sadece gözlerin vardı, taksiye bir çift göz bindi sanki, hayatımda gördüğüm en güzel gözlerdi sanki.
Ve masal bitti,mutlu sonla değil gerçekle…
Çok eksiğiz çok..
Bir mucize olsun ya da bırak imkansız kalsın..
Sen de hem gül seveyim diyorsun hem elime diken batmasın. Rezil rüsva olmayı göze almayandan aşık olur mu?
BAHRİ
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Eskiler uçurum"a boşuna "yar" dememişler. İşte az sonra yarim için, şu derin yardan geçiyorum. Değersiz canım aşka feda olsun. Az sonra ölümüm bütün hayatımı anlamlı kılacak… unutmayın… ölüm haktır, sevgi baki.
Eğer" dedi, "insan… canını sevdikleri için feda edemeyecekse bir gün… aldığı her nefes haramdır… yediği ekmek haramdır. İçtiği su haramdır…" Sonra kalktı gitti, Ben kaldım. Düşündüm epey. O haklıydı… hayat varsa… onun da bir anlamı varsa… ölümün de bir anlamı olmalı diye düşündüm… sonra daha çok düşündüm. Bu dünyada başımıza gelen en iyi şey ölmek diye düşündüm. Çünkü zaten hepimiz ölmek için doğuyoruz. Demek ki ölüm yaşamın kendisi.
Hızlandıkça azalıyorum.
POYRAZ: Güzel bayan.! Etrafınız çevrildi. Lütfen elinizi vicdanınıza koyup teslim olun.
AYŞEGÜL: Allah’ın delisi ya..
Çok eksiğiz çok.
POYRAZ: Çünkü aşkın asıl yaşandığı hal ayrılık halidir. Acı, özlem, hüzün hep ayrılıktadır. Tutku ayrılıktadır. Yani sen hep kavuşmayı beklersin. Ayrılık başka bir şey. Aşk değil, ayrılık adama şiir yazdırır. Roman yazdırır. Şarkı yaptırır. Resim çizersin. Bir şey yaparsın. Öbür türlü nanay. Elinden tut. Restorana git. Sinemaya git. Var mı bi olayı? Yok.
AYŞEGÜL: Şiir çok güzeldi.
POYRAZ: Bütün şiirler güzeldir. Sen de güzelsin
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
İnandığımız yerden kırıldık.
Umut etmek bir insan için en büyük zayıflıktır.
ADİL TOPAL
POYRAZ: İzzet Günay’ın Türkan Şoray’a söylediği gibi.
AYŞEGÜL: Çok eskiden rastlaşacaktık.
AYŞEGÜL: Aklım hep sende.
POYRAZ: Aklın bir önemi uom. Yeter ki kalbin bende olsun…
AYŞEGÜL: Ne istiyorsun?
POYRAZ: Biraz sevgi. Biraz şefkat. Biraz huzur.
AYŞEGÜL: Yolun aşağısında market var.
POYRAZ: Biliyorum. Ordan da burayı tarif ettiler.
AYŞEGÜL: Sevgi taze bitti. Şefkat ancak bana yetecek kadar var. Huzur desen hiç gelmedi. Kusura bakma
Öyle bir derdim var kii…
Bin dermana değişmem.
SEFER
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Biz gücümüzü ordulardan değil yalnızlığımızdan alırız.
BAHRİ
ZÜLFİKAR: Istırabın sonu yok sanma , bu alem de geçer/ Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer/ Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer/ Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer/ Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer.
BEKTAŞİ: Devamını da oku…
ZÜLFİKAR: Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi/ Çaylayan gözyaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?/ İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?/ Çevrilir dest-i kaderle bu şu’unun fili mi / Ney susar, mey dökülür, gulgule-i Cem de geçer.
Ne büyük nimet be unutmak…
Benim unutmak istediklerim, hatırlamak istediklerimden fazladır.
BAHRİ
Hangi gerçek bi yalandan daha fazla canını acıtır.
POYRAZ
POYRAZ: Bazen bi rüya görürsün… Böyle bi kuyunun dibindesin… Bağırıyorsun, çıkmıyor sesin… Ya da ne bileyim… Birine koşuyorsun ama koştukça uzaklaşıyorsun… Belki bi uçurumdan aşağı düşüyorsun… Düştükçe korkun artıyor… Kalbin yerinden çıkacak gibi atıyor… Yaklaşıyorsun, çarpacaksın… Neye çarpacağını da bilmiyorsun… Tam düştüm derken fırlıyorsun yataktan…
İSA: Oh be rüyaymış.
POYRAZ: Hayatın ta kendisiymiş…
SEFER: … Aşk, iki gönül arasında olur, iki beden arasında değil.
Rüyalarımız var.
POYRAZ: Kardeşlerim hepimiz mahkumuz! Adına dünya denilen bu çukurda beden denen zindana hapsedilmiş bulunmaktayız! Ruhları özgür olmayan zavallı bizlerin bedenleri özgür olsa ne olur! Şimdi bize özgürlük satıyorlar! Yüzde 20 indirimler yapıyorlar! Kredi kartına 4 taksit bile yapıyorlar! Hani nerde o özgürlük! Hangi taşın altında! Ne yapınca tam olarak özgür olmuş bulunuyoruz! Söyleyin bana!
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
AYŞEGÜL: Bazen canım ne istiyor biliyor musun?
POYRAZ: Ne?
AYŞEGÜL: Sabaha kadar dans etmek, müzik olmasa da…
POYRAZ: Bizim dans etmek için müziğe ihtiyacımız yok Ayşegül. Senin için çarpan kalbim müzik olarak ikimize de yeter.
AYŞEGÜL Vaaay…
ÇİĞDEM: o kızla mutlu olamazsın Zülfikar.
ZÜLFİKAR: Mutlu olacak olsak aşık olmazdık.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Dünyada sahte olmayan tek şey, bir erkeğin gözyaşlarıdır. Bunu bilecek kadar uzun yaşadım.
BAHRİ
POYRAZ: Ekonomimiz gelişiyor, ihracat gelişiyor, inşaat sektörü gelişiyor, biz gelişmiyoruz… Yaz bakalım İsa. Ülkemiz çoksesli müzik dinleyelim diye filarmoni orkestraları ithal ederken halkımız aşırı türkü zehirlenmesinden hastanelere düşüyor. Geri kalıyoruz İsa! Çünkü bi türlü kendimiz olamıyoruz! Kendimiz olsak bunların hiçbiri olmayacak! Burdan necip Türk halkına sesleniyorum… Siz bunlara bakmayın! İleri gidince de ne olacak! Yapacağınız en fazla hidrojen bombası! İleri gitmeyin oturun oturduğunuz yerde!
POYRAZ: Ülkemiz geride değil İsa! Ülkemiz ilerde, biz halkımız olarak ülkemizden gerideyiz…
İSA: O nasıl ya?
POYRAZ: Şöyle ülkemiz sürekli gelişip kalkınıp ilerlerken halkımız A vitamini eksikliğinden o kadar gelişemiyor. Çünkü okumuyoruz İsa. Bi insan için en güzel vitamin kitaplardır. Onun böyle yapraklarını koklayacaksın o vitamini ciğerlerine çekeceksin. Ama biz n’apıyoruz. Yapmıyoruz. Ülkemiz sürekli kitaplar gazeteler basıyor. Biz o gazeteleri kahvaltı sofralarında üzerinde domates ve beyaz peynir yemek suretiyle heba ediyoruz. Ülkemiz dergiler basıyor bizim için. Biz onlardan leblebi külahı yapıyoruz.
POYRAZ: Bence insan delirecekse hiç değilse aşktan filan delirmeli. Böyle boktan çocukluk hatıraları yüzünden değil. Hayır, bunun ne romanı yazılır ne de filmi çekilir, ona yanıyorum.
Biz sükûtu başımıza tâc ettik, varsın yâr’in gönlü hoş olsun.
Tutunacak bir dalımız kalmadı, tutunamıyoruz.
ZÜLFİKAR: Ulan bulması zor, sevmesi zor. Kavuşması zor. Ayrılması zaten zor. Ne zor işmiş be dedem.
SEFER: Herhalde aga. Karacaoglan boşuna dememiş. Üç derdim var birbirinden seçilmez/ Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.
Kader hepimiz için en güzel sonları yazar.
BAHRİ
Bir baba yüz evlada bakar. Yüz evlat bir babaya bakamaz.
BAHRİ
Geç kaldık.
Yere göğe sığmayan insanın kalbine sığar.
ZÜLFİKAR
POYRAZ: Peşinden koşup durduğumuz bu mutluluk denen hülyaya kapılıp sonra da kendinizi öldüreceksiniz! Ey zavallı insanoğlu mutluluk diye bir şey yok! Kendimden biliyorum!
POYRAZ: … mutlu olunca ne olacak? Sıkılırsın bi kere. Düşünsene, evde mutlusun. Üç aylığını almışsın. Karın çoluğun çocuğun yanında. Borcun harcın yok. Aşk acısı da çekmiyorsun… E öl artık. Haksız mıyım?
AYŞEGÜL: Haksızsın! Biz mutlu olmayı hak ediyoruz bi kere.
POYRAZ: Edemezsiniz efendim! Mutlu insanlar ölmeye mahkumdur. Çünkü hikayeleri biter. Tarih sadece mutsuzları yazar! Bana bakın ey mahalle halkımız! Aranızdaki mutluları tek tek tutuklamak benim boynumun borcudur. Biz burda acı çekerken sizin mutlu olmaya ne hakkınız var lan! Komşuluk bitmiş Albayım! Size mutlu olunca ne olacağınızı söyleyeyim! Mutluluktan depresyona girip mutsuz olacaksınız. Sonra sokaklar kendini camlardan aşağı atmış atmış gencecik bedenlerle dolacak! Ambulanslar yetişmeyecek! Morglar artık daha fazla ceset almayacak! Evladını kaybetmiş anne babaların feryatları arş u alayı titretecek
POYRAZ: mutluluk nedir diye sorulunca. Masallarda hikayenin sonuna denk gelen mutluluk gerçek hayatta baş tarafta tercih edildiğinden… Gerçek insanların başına gerçek acılar geldiğinden… ayrıca mutlu insanların sıkıcı olmasından dolayı mutluluk gerçek hayatta tercih edilmez sevgili İsacım. Sadece gerçek hayatta değil. Ayrıca romanlarda, dizilerde ve filmlerde de mutlu insanları kimse sevmez. Evinde oturan mutsuz insanları mutlu eden tek şey, kendilerinden daha mutsuz insanların hikayeleri olduğundan…. yazarlarımız genelde mutsuz insanların hikayelerini anlattığından parayı böyle kırarak mutlu olurlar.
Neler geçmedi ki.
SEMA: Geçer Ayşegül, bu da geçer.
AYŞEGÜL: Bu da geçer diye diye ömrümü yediniz. Ömrüm geçti, bunlar geçmedi.
Aşık olmak böyle bir şey zaten. Gökten başına bela yağdığını düşün. Kaçacak saklanacak bir yerin yok. Böyle bir şey İşte.
POYRAZ.
Aşkı yücelten direnmek değil, teslim olmaktır.
POYRAZ
POYRAZ: … Yaz bakalım. Bu şiir Orta Asyalı genç şair Poyraztigin’e ait.
CEVHER ALBAY: Salla bakayım Poyraz efendi.
POYRAZ: Tengriden diledim üç dileng/ Urdu beni kahpe feleng/ İttürüng bize hep kahpe keleng/ Yalgın örir dertli özüm. Yazıyon di mi?
İSA: Yazıyom abi.
POYRAZ: Yaz. Göktengriye yalparung/ Yabız yablak aglarung/ Ayşegül diye inilerüng/ Yalgın örir dertli özüm.
İSA: … Orta Asya’dan nasıl geldik biz Poyraz Abi?
POYRAZ: Oğlum onu bilmiyicek ne var. Orta Asya Malazgirt sarı dolmuşları var. Atmamışız gelmişiz.
BAHRİ: Mutlu olmak için çok yaşlıyız…
DESPİNA: Mutsuz olmak için de fazla genciz…
POYRAZ: Vefat ve Başsağlığı… Dün gece saat 9 sularında Ayşegül’ünü kaybettikten hemen saniyeler sonra, aşırı doz vicdan ve pişmanlıktan yüksek bir bina çatısına çıkmak suretiyle değersiz bedenini aşağı atan Poyraz Karayel, kendini öldürmeyi de beceremeyip vücudundaki kırık çıkıklarla hastaneye kaldırılmış olsa da… hastaneler yoğunluk sebebiyle kendisini kabul etmemiş, götürüldüğü Adapazarlı meşhur kırık çıkıkçı Hilmi Ünver’in tüm çabalarına rağmen… Bu ne biçim hayat. Ölmeyi de beceremiyoruz Albayım.
BAHRİ: Sarmaşık hangi kelimeyle aynı kökten gelir bilir misiniz?
DESPİNA: Hayır.
BAHRİ: Aşk. İkisi de aynı kökten gelir. Arapçada sarıp sarmalamak manasına… Sonra bir olmak… İç içe geçmek.
POYRAZ: Şu tipin yarısını faize yatırsam şimdi milyarder olmuştum.
MELTEM: Sen iyice kafayı yedin ya!
POYRAZ: Sana dünyanın en güzel şiirini yazayım mı?
AYŞEGÜL: Dinliyorum.
POYRAZ: Seni seviyorum.
POYRAZ: Türk tipi aile modelinde önem sırasına göre başrol babanındır. Sonra kaç yaşında olursa olsun erkek çocuk gelir. Sonra televizyon, beyaz eşyalar, mobilyalar, gardırop, portmanto, en son da anneler gelir.
ÜMRAN: Doğru valla. Annelerin kıymetini bilen yok.
POYRAZ: Kıymetli annelerimiz boş vakitlerinde cepheye mermi taşır, bulaşık yıkar, ütü yapar. Babalarımız hayal kırıklığı, sürekli bir Ah ulan ben genç olacaktım" duygusu, at yarışı ve futbolla beslenirken annelerimiz daha ekonomiktir. Onlar sadece televizyondan yayılan radyasyonla beslenirler.
ALBAY: Sen bizim aile yapımızla dalga geçiyorsun resmen Poyraz! Olmuyor ki!
POYRAZ: Kim dalga geçiyor Albayım! Teessüf ederim. Burda hakikatler mevzu bahis. Nerde kaldık ya?
İSA: Radyasyonda kaldık.
POYRAZ: İşte yukarıda bahsi geçen bu sevgisiz ve soğuk ve sıkılgan yapıya Türk tipi denip başka bir coğrafyada eşi benzeri yoktur.
ZÜLFİKAR: Kredi kartlarını düşündünüz mü hiç?
SEFER: He… Sabah akşam kredi kartlarını düşünüyorum.
ZÜLFİKAR: Küresel sermayenin en büyük silahı bu işte. Hepimize hiç var olmayan bir parayı harcatıyorlar. Sonra biz n’apıyoruz? Olmayan parayı harcadığımız içim eşek gibi çalışıyoruz. Emeğimizi peşinen sömürüyorlar. Dahası ne biliyor musunuz?
TAŞKAFA: Ne abi?
ZÜLFİKAR: Nerde ne zaman ne harcadın… ne kadar harcadın? Hepimizi takip ediyorlar. Bu sayede n’apıyorlar? Hepimizi fişliyorlar. Tüketim alışkanlıklarımızı çözüyorlar. Bu neye yarıyor? Geleceği tasarlıyorlar. Bütün bu bilgiler Amerika’da bir merkezde toplanıyor! Ordan bizi tekrar dizayn ediyorlar.
POYRAZ: Nefret ediyorum. Dünyanın dönüp durmasından nefret ediyorum. Güneşin her sabah doğmasından ve her akşam batmasından da nefret ediyorum. Kalbimin benim isteğim dışında atmasından nefret ediyorum. İster istemez nefes alıp vermekten… Aslında ne kadar zavallı, ne kadar aciziz. Kalbimiz bile bize rağmen atıyor. İstesen durduramazsın. Aşık olduğun kadını bile seçemiyorsun. Sadece aşık oluyorsun. Oysa bu senin seçimin değil. Kendimi bi kukla gibi hissediyorum. İplerim kimin elinde belli değil… Allah kahretsin. Her şeyden nefret etmekten nefret ediyorum.
SİNAN: Bu cennet güzel bir yer di mi? He baba?
POYRAZ: Tabii oğlum, şahane bi yer. Bi yer düşün sabah menemen yiyorsun, akşam pizza.
SİNAN: Oooh tam benlik ha… Baba anlatsana sahiden nasıl bir yer ya?
POYRAZ: Anlatalım. Sonsuz huzur ve sevgi ortamının olduğu cennetimiz dört tarafından cehennemle çevrili olup…
AYŞEGÜL: Karıştırma onu şimdi…
POYRAZ: Bütün aşıkların kavuştuğu bir yer düşünelim. Bütün sevdiklerimiz orda. Ayrılık tedavülden kalkmış mesela! Üzüntü yok, keder yok! Hep mutluluk var! Düşünsene Sinan! Almanlar yeniliyor, ama sen yenilmiş sayılmıyorsun! Enflasyon artıyor, paran değer kazanıyor! Bütün derslerden kalıyorsun, ama takdir veriyorlar! On bin tane Pelin var Allah’ım! Hepsi Sinan n’olur beni sev" diye aplıyur! Yiyorsun içiyorsun, ama kilo almıyorsun. Bütün kadınlar Adriana Lima gibi güzel… Bütün erkekler benim gibi yakışıklı! Ben yine kafayı yerim ya!
POYRAZ: Hiç sana kızınca çok güzel olduğunu söyleyen oldu mu?
AYŞEGÜL: Hayır
POYRAZ: Sadece gülünce güzel oluyorsun zaten.
BEGÜM: insan neyi mi arar? Tabii ki sevilmeyi! Sevilmek sevmekten kiymetlidir.