Albert Caraco kitaplarından Post-Mortem kitap alıntıları sizlerle…
Post-Mortem Kitap Alıntıları
Ben yaşadım mı, hiç bilmiyorum, benim yaşamım çevrilecek bir sayfadan fazlası asla olmadı, yaşım elliye gelirken, elimde mürekkebin kararttığı sayfalar kaldı yalnızca.
Ölüler ölü olmaktan ötürü acı çekmezler, yalnızca yaşayanlar yaşadıkları için acı çekerler.
Silinen bir acıyı tatmama izin verin, defalarca baktıktan sonra bir kez daha arkama bakmama izin verin.
bu dünyadaki hiç kimse her gün ya da akşamdan sabaha tapılmayı hak etmez, tutku gerçekliği bizden sonsuza dek gizlememelidir, tutku ne kadar körse gözün açılması da o ölçüde çetin olacaktır.
ve ben ona nesnelerin devletin gözünde daha önemli olduğunu söylüyordum, benim gerekçelerim onu üzüyordu ama doğruluklarını kabul ediyordu, yıkıldı yıkılacak bir binayı desteklemekten ya da bir galerideki tabloları restore etmektense bin çocuğu yaşamaya çağırmak daha az masraflıdır.
özünde hepimiz korkunç bencilleriz.
Kendi yaşamımla pek ilgilendiğim yok, bu da beni duyarsızlaştırıyor, hoşnutluğumu, sevgimi söküp atalı yıllar oldu, dalgaların dövdüğü kayalar gibiyim, deniz gri, gök siyah, bulutlar geçiyor ve geride eserler kalıyor.
Ben bu dünyadan nefret etmeyi kendime iş edindim.
Ölüler ölü olmaktan acı çekmezler , yalnızca yaşayanlar yaşadıkları için acı çekerler
üzüntülerimden daha değerli olduğumu hissediyorum
Ölüler ölü olmaktan acı çekmezler, yalnızca yaşayanlar yaşadıkları için acı çekerler.
Hayır, ağlamıyorum Sayın Anne, ölülerimize akıttığımız yaşlar, bizi onlardan söküp alan gönül borcumuzdur, erkek de kendine ağlar.
Baştan kaybedilmiş bir mücadeleye girmiştik ve sonuç, herkesin hemfikir olduğu gibi, asla beklenmedik değildi.
Yaşam bir dayanaktır, yoksa neden değil, yaşam zorunludur, ama yeterli değildir: Ölülerin bize verdiği ders budur.
Her yerde acı var, ilk görev acıyı ortadan kaldırmak, acı aşkın parasıdır, aşk ve acı aynı çizgide yürüyorlar, ne kadar az seversek o kadar az tehdit altındayız, sevginin özü soysuzlaşıp ürpermektir, severek başkaları için ürpermeyi öğreniyoruz ve kaygı zincirini boynumuzda taşıyoruz.
ölüler ölüdür, ama bizler onlar yok olmasın diye yaşıyoruz
Ya ölülerimizi gömmeliyiz ya da peşlerinden gitmeliyiz, ya mezarlarının üzerinde canımıza kıymalıyız ya da tek damla gözyaşı dökmeden oradan ayrılmalıyız
Benim bu dünyaya duyduğum nefret, içimdeki hislerin en saygınıdır.
Köklerimi acının olduğu kadar zevkin de reddi içine salıyorum, sevgim ermişçe bir ilgisizliğe varıyor, artık bu ilgisizlikle kaynaşmışım, bütün yaşamım bir ölüm okulu, aslında pek bir meziyetim yok ve çocukluğumdan beri kendimi asla rahat hissetmedim, kalıcı rahatsızlıkların eline düşmüşüm ve ancak deva buldukça varlığımı sürdürüyorum.
Ben yaşadım mı, hiç bilmiyorum, benim yaşamım çevrilecek bir sayfadan fazlası asla olmadı..
İnsanın sürdürmek için yaratılmadığı saflığın içinde varlığımızı asla uzun
süre koruyamayız, azizlerin yaşamı bu nedenle tehlikelere daha açıktır, bir tutku içimizi sardığında biz de kimi zaman onlara benzeriz. Kendime ağlayacak
ve merhumeyi düşünmenin yerine kendimi geçirebilecek miyim? Teselli bulmayan herkes buraya varır, üzüntülerimden daha değerli olduğumu hissediyorum..
süre koruyamayız, azizlerin yaşamı bu nedenle tehlikelere daha açıktır, bir tutku içimizi sardığında biz de kimi zaman onlara benzeriz. Kendime ağlayacak
ve merhumeyi düşünmenin yerine kendimi geçirebilecek miyim? Teselli bulmayan herkes buraya varır, üzüntülerimden daha değerli olduğumu hissediyorum..
Ölüler ölü olmaktan acı çekmezler, yalnızca yaşayanlar yaşadıkları için acı çekerler.
Onları asla görmeyeceğiz ve bu yüzden onları seviyoruz, hiçlik sevginin bedelidir ve hiçliğin tacı sevgidir, böyle olması da iyidir..
Sayın Anne, bilgeliğinize şükürler olsun! Beni soğuttunuz, bana yapılacak en büyük hizmet buydu.
Baştan kaybedilmiş bir mücadeleye girmiştik ve sonuç, herkesin hemfikir olduğu gibi, asla beklenmedik değildi.
Her yerde acı var, ilk görev acıyı ortadan kaldırmak, acı aşkın parasıdır, aşk ve acı aynı çizgide yürüyorlar, ne kadar az seversek o kadar az tehdit altındayız, sevginin özü soysuzlaşıp ürpermektir, severek başkaları için ürpermeyi öğreniyoruz ve kaygı zincirini boynumuzda taşıyoruz. Yazgılarımız en masum bakirelerin gözlerinde uyukluyor, en hayranlık verici kızların gölgesinde kölelik silahlarını kuşanmış yürüyor, yanılsama her kuşakta yeniden doğuyor, sarılıp kucaklaşmalar yanılsamayı sürdürüyor; yüzyıllar ve binyıllar var ki bunun tek çaresi cinsel perhizdir.
Bütün anneleri övüyor, bütün kadınları kınıyordu, sonra da benim ikincilerden uzak durmama zaman zaman şaşırıyordu.
Ben kendimi erkeklerin de kadınların da uzağında hissediyorum, birleşmeleri bana oldukça gülünç geliyor, evliliktense yalnızlığı, babalıktansa hiçliği tercih ediyorum, kadınlar bizim için teselliden ziyade tehdittir, tersi bir yanılsamadır, ama onların büyülerini bozmak için nefse hâkim olmak gerekir.
Ölüler ölü olmaktan acı çekmezler, yalnızca yaşayanlar yaşadıkları için acı çekerler.
Benim yaşamım kasvetli ve militan Çünkü korumam gereken bir sur var.
Kendi yaşamımla pek ilgilendiğim yok. Bu da beni duyarsızlaştırıyor, hoşnutluğumu, sevgimi söküp atalı yıllar oldu. Dalgaların dövdüğü kayalar gibiyim, deniz gri, gök siyah, bulutlar geçiyor ve geride eserler kalıyor.
Ölüler ölü olmaktan acı çekmezler, yalnızca yaşayanlar yaşadıkları için acı çekerler.
Benim yaşamım kasvetli ve militan Çünkü korumam gereken bir sur var.