İçeriğe geç

Platon – İnsanın Kendini Yenmesi En Büyük Zaferdir Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Platon – İnsanın Kendini Yenmesi En Büyük Zaferdir kitap alıntıları sizlerle…

Platon – İnsanın Kendini Yenmesi En Büyük Zaferdir Kitap Alıntıları

Unutmamak gerekir ki her şey aslında tek bir insanla, tek bir kararla ve tek bir sözle başlamıştır tarih boyunca.
Toplumu yapan, insanın tek başına kendi kendine yetmemesi, başkalarını gereksemesidir.
Daha kendimi tanımazken bana yabancı olan şeyleri araştırmayı gülünç buluyorum.
Kadın ya da erkek fark etmez, ortaya çıkan aşk cinayetlerinin sebebi insanların daha kendileri tanıyıp sevmeden, bir başkasını sevmeye kalkışmasından, birbirini gerçekten severek evlendiklerinden değil, bedensel ve duygusal açlıklarının sevgi ya da aşkmış gibi görünen yanılsamasından kurtulamamalarından doğar.
Aşkın, hakikatin içinden çıkmayıp sadece tutkularla yönetildiği her an, eşler birbirini özgürleştirmeye değil köleleştirmeye çalışırlar.
Yaşamda haksızlığa uğramamaktan çok haksızlık etmemeye dikkat etmeli ve iyi görünmeye çalışmaktan çok iyi olmaya çalışılmalıdır.
Sadece bir iyi vardır, bilgi ve sadece bir kötü vardır, cehalet.
Ne de olsa insan da her şeyi yargılayan, etrafındaki herkese kendi gözünce değer biçip onlara ölçüm değeri veren bir çeşit cetvel değil midir?
Değerli insan kendine yeter, tek başına yaşamanın tadına varabilir. Herkesten daha az arar başkalarını.
İnsan, sahip olduğunu düşündüğü şeyin eksiğidir aslında. Ve o neyin eksikliğine düşerse onu sevip ona âşık olur.
Aşık olan, âşık olduğu kişide kendinde var olmayan şeyleri bulduğu için sevgi besler ona.
“Kendinin kölesi olan, kendinin efendisi de demektir.” Platon’un Devlet ’inde kişinin başkasına değil kendisine köle olma düşüncesi vardır. Kişi eğer hazlarını, hırslarını ve içindeki kötüyü zincire vurabilirse iyiyi ve doğru olanı da açığa çıkarır. Dolayısıyla insana dışarıdaki kuralları değil, kendi içindeki kuralları, kendi içindeki mahzenleri keşfetmeyi öğretir. Böylece içindeki kötüyü kölesi haline getiren insan yine kendisinin efendisi olmuş olur.
“Eğer insanlar sahte ahlaki duygularla ahlaklı olduklarına, yalan olan doğrularıyla iyi olduklarına ikna olurlarsa bunların doğrusunun peşine düşmez, zaten ahlaklı ve iyi olduklarını zannederler.”
“Karşı tarafı sevmemizin gerçek nedeni nedir? Onu, sadece olduğu kişi olmasından dolayı mı seviyoruz yoksa olmasını istediğimiz kişi olacağına duyduğumuz güçlü bir umut mu bu sahte sevgimizin kaynağı? Peki, insan bir başkasını sadece kendisi olduğu için sevebilir mi?”
Doğruyu kendi elleriyle inşa ederek bilgi sahibi olan, bir süre sonra başkalarının çekim merkezi haline de gelir. Güzel bir kadın ya da yakışıklı bir erkek de etrafında bir çekim merkezi, cazibe alanı oluşturur ancak bu durumun yıllarca bu şekilde sürmeyeceği ortadadır. İnsan doğası gereği yaşlanır ve fiziki güzelliği ve gücü bedenini zamanla terk eder. Ancak bilgi sahibi olmanın kişiye kazandırdığı güzellik hayatının sonuna kadar onunla kalacaktır.
“İşte adına aşk denilen ancak aslında aşk olmayan bu yapay durum iki sevgiliyi değil, birbirini sürekli olarak alt etmeye ve kendilerini sürekli olarak birbirine benzetmeye çalışan rakipleri ortaya çıkarır. Ve kimse giriştiği bir yarıştan mağlup olarak ayrılmak istemez. Ne pahasına olursa olsun yarışı kazanmak için başta kötülük olmak üzere her şeyi göze alır. Çünkü bu ilişkideki asıl amaç sevmek, sevileni yüceltmek ve özgürleştirmek değil, bedensel ve duygusal olarak tatmin sağlamaktır.”
“Aşkın, hakikatin içinden çıkmayıp sadece tutkularla yönetildiği her an, eşler birbirini özgürleştirmeye değil köleleştirmeye çalışırlar. Dünyada ve özellikle de ülkemizde yoğun bir şekilde meydana gelen kadın cinayetlerinin sebebi de budur. Hatta kadın ya da erkek fark etmez, ortaya çıkan aşk cinayetlerinin sebebi insanların daha kendileri tanıyıp sevmeden, bir başkasını sevmeye kalkışmasından, birbirini gerçekten severek evlendiklerinden değil, bedensel ve duygusal açlıklarının sevgi ya da aşkmış gibi görünen yanılsamasından kurtulamamalarından doğar.”
Bir devleti akıllı yapan ne ise bir insanı akıllı yapan da odur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yaşamak istediğin dünyanın adamı ol.
Atina Meclisi’nin kendisini ölüme mahkûm ettiği karar yüzüne okunurken Sokrates, “Doğa da onları” diye cevap vermiş ve gülümsemişti. Bir gün herkes ölecekti nasıl olsa, ancak nasıl öldüğümüzden çok nasıl yaşadığımız çok daha önemli değil miydi?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Sadece bir iyi vardır, bilgi ve sadece bir kötü vardır, cehalet.”
Sokrates, yapmış olduğu sohbetlerin sonucunda bu insanların da tıpkı kendisi gibi hiçbir şey bilmediğini ancak bunun farkında olanın sadece kendisi olduğunu fark etmiş ve üzerinden binlerce yıl geçse bile unutulmayacak olan şu sözleri söylemişti: “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”
“Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan başka bir şey değildir.”
Geçmiş, ilginç bir şekilde şöyle bir bakıldığında hem çok uzakta kalmış gibi görünürken hem de bugün hâlâ aramızda yaşamaya devam eden bir canlı gibidir.
Yedi sanatı öğreterek insanı özgürleştirmeye odaklanan bu eğitim kurumları Antik Yunan okulundan aldığı birikimle ortaçağda da eğitim vermeye devam etmiş ancak endüstri devrimiyle yerini hızlı bir şekilde şimdiki modern eğitim sistemine bırakmıştı. Artık geometri ve müziği ne için öğrenmemiz gerektiğini bilmiyor, kendi dilimizi doğru bir şekilde kullanmanın neden önemli olduğunu idrak edemiyoruz. Halbuki hakikatin bilgisine onu ancak aramak ve onun üzerine düşünmek için kullandığımız dilin izin verdiği ölçüde ulaşabiliriz. Ancak şu an aldığımız dilbilgisi eğitimi güzeli bulmak için değil güzel yazmak, güzeli konuşmak için değil güzel konuşmak, güzele sahip olmak için değil güzel görünmek için var. Müzik eğitimi, güzeli çalmak için değil güzel çalmak, hakikatin sesini duyabilmek adına kulağı eğitmek için değil bir okulun sınavını kazanabilmek için alınmak zorunda olan bir araç olarak var.
İnsan eğer iyi,adil,doğru ve güzel bir dünyada yaşamak istiyorsa önce kendisi bu değerlere sahip olmalı.
İnsan doğru olanın bilgisini kendi elleriyle inşa etmediği sürece, dünyaya başkalarının elleriyle dokunur ve onu başkalarının gözleriyle görür. Bunun en dramatik yanı ise başkalarının aklıyla öğrenmiş olduğumuz bu dünyanın içinde yaşadığımızı” zannetmek ve bu dünyanın aslında kimin dünyası olduğunu hiçbir zaman bilemeden ölecek olmamızdır.
Sadece bir iyi vardır, bilgi ve sadece bir kötü vardır, cehalet.
İnsan kavram olarak ifade edileni anlamalıdır yani duyguları yoluyla elde ettiği çok sayıda algıyı akıl yürütme yoluyla bire indirgemelidir. Bu da tanrıyla birlikte yürüyen ruhumuzun şimdi varlık dediğimiz şeylere yukarıdan bakıp gerçek anlamda var olana yükselerek gördüklerini tekrar hatırlamasıdır.
yığınla insanın peşinden koştuğu şan ve şereften uzak kalmaya bakıyor, yalnızca doğruyu arıyorum.
Bütünün doğasını anlamadan ruhun doğasını ciddi bir şekilde anlamak sence mümkün mü?
İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi o şehirde eğitimin bozuk olduğuna en açık kanıt değil midir?
Çünkü bu ilişkideki asıl amaç sevmek, sevileni yüceltmek ve özgürleştirmek değil, bedensel ve duygusal olarak tatmin sağlamaktır. Beraber olduğu kişiyi kendisine benzetmeye çalışanların çabaları da bundan kaynaklanır. Aşkın, hakikatin içinden çıkmayıp sadece tutkularla köleleştirmeye çalışırlar. Dünyada ve özellikle de ülkemizde yoğun şekilde meydana gelen kadın cinayetlerinin sebebi de budur.
Işık, Işktır. Işk ise aşk.
Ne de olsa insan da her şeyi yargılayan etrafındaki herkese kendi gözünce değer biçip onlara ölçüm değeri veren bir çeşit evren değil midir?
Kendinin kölesi olan, kendinin efendisi de demektir.
Melodi üç şeyin karışımıdır: söz, makam ve ritim.
Bilgili bir insan olursan bütün insanlar dostun ve yakının olurlar.
Sadece bir iyi vardır, bilgi ve sadece bir kötü vardır, cehalet.
Bildiğini bilme, bilmediğini bil.
Unutmamak gerekir ki her şey aslında tek bir insanla,tek bir kararla ve tek bir sözle başlamıştır tarih boyunca.
Unutmamak gerekir ki her şey aslında tek bir insanla,tek bir kararla ve tek bir sözle başlamıştır tarih boyunca.
Kimde ne eksikse hayatının merkezine koyduğu şeyde odur
Öncelikle kendini tanıyıp sevemeyen birinin bir başkasını gerçekten tanıyıp sevemeyeceğini ileri sürer.
İnsan bir başkasını sadece kendisi olduğu için sevebilir mi
Bu yol ancak akılla bulunur ve gönülle yürünür
Doğrunun sesi
Düşüncenin gözü ne zaman iyi görmeye başlar ? Gözlerimiz keskinliğini kaybedince
Hiç kimse bile bile kötülük işlemez,kötülük bilginin eksikliğinden gelir
Bir gün herkes ölecekti nasıl olsa,ancak Nasıl öldüğümüzden çok nasıl yaşadığımız çok önemli değil miydi ?
Bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir.
İnsanı değil,insandaki kötülüğü terk et
Düşüncenin gözü ne zaman iyi görmeye başlar?
Gözlerimiz keskinliğini kaybedince.
Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden ileri gelir.
Ne de olsa insan da her şeyi yargılayan, etrafındaki herkese kendi gözünce değer biçip onlara ölçüm değeri veren bir çeşit cetvel değil midir?
Daha kendimi tanımazken bana yabancı olan şeyleri araştırmayı gülünç buluyorum.
Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan başka bir şey değildir.
Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden gelir.
Sarhoş olmaktan, göbek şişirmekten, kadınlarla düşüp kalkmaktan, yan gelip yatmakdan vazgeçmedikçe size ne bir ilaç kar eder, ne dağlama, ne kesip biçme, ne büyü, ne muska!
Dolayısıyla işini iyi yapmayan tek bir kişi farkında olmadan aslında içinde yaşadığı dünyanın da doğru olmamasını kaynaklık eder. Hatta bununla da sınırlı kalmaz, işini doğru yapmayan kişi kendini tanımadığı ve kendinin farkında olmadığı için bu sürecin de farkında olmaz. Kendi işini düzgün yapmadığı halde bir de dünyanın neden bu halde olduğuna söylenir, bu düzenin hiçbir zaman değişmeyeceğinden de dem vurur.
Bir çok görüş, başkasından hazır alınmış bir kıyafet gibi duruyor üzerimizde. En küçük bir yırtılmada ne yapacağımızı bilemiyor, nasıl dikip tamir edeceğimiz konusunda hiçbir fikir yürütemediğimiz için de büyük çaplı bir kriz anı yaşıyoruz.Çıkmazımız da işte tam olarak bu noktada başlıyor.
İnsan doğru olanın bilgisini kendi elleriyle inşa etmediği sürece, dünyaya başkalarının elleriyle dokunur ve onu başkalarının gözleriyle görür. Bunun en dramatik yanı ise başkalarının aklıyla öğrenmiş olduğumuz bu dünyanın içinde “yaşadığımızı”zannetmek ve bu dünyanın aslında kimin dünyası olduğunu hiçbir zaman bilemeden ölecek olmamızdır.
Anlamadığımız işlerde başkasının kölesi oluruz. Bilmediğimiz şeyler tam manasıyla malımız da sayılmazlar; çünkü onlardan faydalanamayız.
İnsan doğası gereği yaşlanır ve fiziki güzelliği ve gücü bedenine zamanla terk eder. Ancak bilgi sahibi olmanın kişiye kazandırdığı güzellik hayatının sonuna kadar onunla kalacaktır.
Bütün bu birbiri için sevdiğimiz şeyler asıl sevginin birer gölgesi, bizi aldatan birer hayalidir.
Etrafındaki insanların bilginin peşine düşmemelerini sebebi o bilgiye zaten sahip olduklarını düşünmeleri yani bilginin eksikliğini çekmemeleriydi. Bu da onları bilgiden uzak tutan yanılsamanın asıl sebebiydi.
Ben öğrenmeye tutkunum ve ağaçlarla kırlar bana bir şey öğretmezken şehirdeki insanlar çok şey öğretir.
İnsan, altına gümüşe değer verir deriz de bu yanlıştır. Altının gümüşün peşinden koşarken asıl aradığımız, bunlar yoluyla elde edeceğimizi sandığımız ve her şeyden üstün tuttuğumuz şeylerdir.
Anlamadığımız işlerde başkalarının kölesi oluruz. Bilmediğimiz şeyler tam manasıyla malımız da sayılmazlar; çünkü onlardan faydalanamayız.
‘Bilgili bir insan olursan bütün insanlar dostun olurlar.’

Doğruyu kendi elleriyle inşa ederek bilgi sahibi olan, bir süre sonra başkalarının çekim merkezi haline gelir. Güzel bir kadın ya da yakışıklı bir erkek de etrafında bir çekim merkezi oluşturur ancak bu durumun yıllarca sürmeyeceği ortadadır. İnsan doğası gereği yaşlanır ve fiziki güzelliği bilgi sahibi olma on kişiye kazandırdığı güzellik hayatının sonuna kadar onunla kalacaktır.

Unutmamak gerekir ki her şey aslında tek bir insanla, tek bir kararla ve tek bir sözle başlamıştır tarih boyunca.
Çünkü gerçek âşık, âşık olduğu kişinin sürekli olarak gelişmesini ve özgürleşmesini isterken, sahte âşıklar sevgililerinin ya da eşlerinin sadece kendi isteklerine uymasını ve kendi belirledikleri gibi bir hayat yaşamasını ister ve böyle olması için de ellerinden geleni yaparlar.
Daha kendini tanıyıp kim olduğunu, ne olduğunu, ne için bu dünyada var olduğunu anlayamamış olan birinin aşkı da, yapacağı evliliği ve yürüteceği işi de zayıf temeller üzerine kurulmuş olur. Kadın şiddeti, ahlaksızlık, suç ve yalanlarla çevrili bir toplumun temelleri aslında bu hayati sorulara cevap verilemediğinde atılmış olur.
“Kurtlar kuzuları nasıl severse âşıklar da sevgililerini öyle sever.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir