İçeriğe geç

Plaj Kitap Alıntıları – Cesare Pavese

Cesare Pavese kitaplarından Plaj kitap alıntıları sizlerle…

Plaj Kitap Alıntıları

“Erkeklerin, karıları uzakta oldukları zaman memnun olduklarını pekiyi biliyorum. Erkek olmak egoist olmak değil mi sanki?”
“Sağlıklı bir yaşam Eylem, çalışma, koşturmaca ama tutkusuz, paralanmadan… Eğlenmek, beslenmek ve konuşmak ama her şeyden çok eğlenerek gönlü hoş tutmak… İşte bence yaşam bu olmalı.”
“Üzerimize geçirilmiş kabukların altında neler uyumuyor ki? Sadece uyanmak ve kendi kendimizi bulmak için biraz cesaret gerekiyor. Hiç değilse konuşmak… Artık dünyada ne kadar az konuşulduğunun farkında mısınız acaba?”
Adamın biri der ki, bazı şeyler sadece diğerlerini memnun etmek için yapılırlar.
“Eğer para insanı karısının sevdiği bir şehirde yerleşmeye zorunlu kılmazsa, neye zorunlu kılabilir peki?”
İntiharından önceki gün, “Artık sabahı da kaplıyor acı” diye kısa bir not düştükten sonra 27 Mayıs’ta günlüğüne şunları yazmıştır:
’48-’49′daki mutluluğumun hesabı görüldü. Bu soylu mutluluğun gerisinde şu vardı: Güçsüzlüğüm ve hiçbir şeye bağlanmayışım. Şimdi, kendime göre girdabın içine girdim; güçsüzlüğümü seyrediyor, onu iliklerimde hissediyorum, beni ezen siyasal sorumluluğu yüklenemiyorum. Bunun tek çözümü var: İntihar.
Şimdi anlıyordum, insan bir zamanlar mutlu olduğu yerde bir daha yaşayamazdı. Doro’nun bir gün trene binip dağlarına dönüşünü ama ertesi sabah kaderine gelişini şimdi anlıyordum.
Hocam dedi, geceyi gündüze çevirmek yetiyor. Her şey güzelleşiyor.
“Kız arkadaşınız yok,” dedi.
“Arkadaşlarım var.”
“Yetmez. Aynı arkadaşlar bende de var ama tek kişilik bir yatakta uyusaydım bu sabah böyle mutlu kalkmazdım.”
“Bütün yaşlar aptalcadır. Geride bıraktığında ilginç bir hal alırlar.”
“Ah Clelia,” dedim. “Hayat yorgunu muyuz?”
“Hayatı anlamak lazım,” dedi gene. Çekinircesine göz kırparak, “Hayatı gençken anlamak lazım.”
“Kabuğumuzun altında neler uyuklamıyor ki? Uyanma ve kendini bulma, en azından bundan söz etme gücü gerekiyor. Bu dünyada fazlasıyla az konuşuluyor.”
O zaman tek bir kadehle, denizin esintisiyle mutlu oluyordum.
“İnsanları anlamak gerçekten mümkün olsa hayat ne kolay olurdu.”
“Kötülük,” dedi, ”fazla iyi niyetten doğuyor. Biri sadece ötekini memnun etmek için bazı laflar ediyor.”
“Kabuğumuzun altında neler uyuklamıyor ki? Uyanma ve kendini bulma, en azından bundan söz etme gücü gerekiyor.”
“İnsan yarı çıplakken acayip bir temkinle konuşuyordu: Kelimeler artık aynı anlamı vermiyor, kimi zaman susuluyor ve sessizlik kendiliğinden imalı lafların üzerini açıyordu.”
Ortamsız evlat,evlatsız ortamdan yeğdir.
Sigara içerken düşünceler sis gibi dağılırlar,hayale dönüşürler,bu da düşünmekten çok daha başka bir şeydir.
Kelimeler artık aynı anlamı vermiyor.
İnsanları anlamak gerçekten mümkün olsa hayat ne kolay olurdu.
Barışamıyoruz çünkü kavga etmedik.
Savaşı başlatan,barış yapar.
“Bütün yaşlar aptalcadır. Geride bıraktığında ilginç bir hâl alırlar.”
“Ortamsız evlat, evlatsız ortamdan yeğdir.”
Gece dönünce pencerenin önünde oturup bir sigara yakıyordum. İnsan bu şekilde tefekkürü derinleştirdiğini zanneder ama aslında sigara içerken düşünceler sis gibi dağılırlar, hayale dönüşürler, bu da düşünmekten çok daha başka bir şeydir. Buluşlar, keşifler en beklenmedik anlarda gelir. Sofrada, denizde yüzerken, bir başkasıyla konuşurken..
O kadınlardan tiksiniyordu ve hepsinin sadece bu amaçla yaşıyor olması onu kızdırıyordu. Kadınlar aptal ve nazlıydı; erkeklerin onlara düşkünlüğü yüzünden gerekli görülüyorlardı, insanın kendine sahip olması, peşlerine düşmemesi, kadınların kibrini yerle bir etmeye yarardı.
“Erkeklerin hepsi fahişelerle takılma konusunda hemfikirdirler; orada rahatlar ve öteki kadınların canlarını sıkmazlar. Yani onlara saygı duyarlar.”
“Birinin, bir başkasının çocukluk anılarına katlanması için ona aşık olması gerekir.”
“Eşleri uzaklara gittiğinde erkeklerin daha memnun olduklarını çok iyi biliyorum,” dedi.
“Bencildir onlar.”
“Hayatı anlamak lazım,” dedi. Çekinircesine göz kırparak, “hayatı gençken anlamak lazım.”
“Kötülük,” dedi, “fazla iyi niyetten doğuyor. Biri sadece ötekini memnun etmek için bazı laflar ediyor.”
Bir koyda, toprakla deniz arasında, ağaçların yeşerip çiçeklerin açması ve içilecek kadar duru suyun akması bana hep acayip görünmüştür.
Kendimi fazla, gereksiz hissediyordum.
Şişman olmalarının ne sakıncası vardı? Kadın dediğin etli butlu olmalıydı.
“Bambaşka hevesleri olan, dengesiz bir adamdı, kendini tatmin etmeyen hayatı nedeniyle kurnaz olmayı öğrenenlerdendi.”
O dönemde arkadaşımı kendim konuşuyormuşum gibi dinlerdim; ortak hayat ikili yaşanır diye bilirdim, bekar olan ben, evlilerin de öyle olduğunu sanırdım.
( )Geriye döndüğümde geceydi, pencereye yaslanarak sigara içmekteydim. İnsan böylesine dalarak kendisini çok iyi aldatabilirdi, ama gerçek, sigara içerken bir sis halindeki düşünceleri dağıtır, zaten bu düşüncelerin düşünmekle bir ilgisi yoktur.

Buna karşın çözümler ve bulgular umulmaksızın gelirler, bir masada, denizde yüzerken veya başka şeylerden konuşurken( )

( )Ay her şeyi yıkıyordu, saydam bir sisle peçelenmiş büyük tepeleri ve güne ait olan tüm anıları, hepsini siliyordu. Şarabın büyüsü ise geri kalanını hallediyordu.( )
Ama gerçek, sigara içerken bir sis halindeki düşünceleri dağıtır, zaten bu düşüncelerin düşünmekle bir ilgisi yoktur.
Bir zamanlar mutluluğun hissedildiği yerlerin en barınılamaz yerler olduğunu anlamaya başlıyordum.
Aptallık bütün yaşlarda vardır ve geçmiş zamanla ilginç bir hal alır.
-Hepsi bana can sıkıntısı veriyor, bir kadının ne olduğunu şimdiye dek kim anlayabildi ki?
Üzerimize geçirilmiş kabukların altında neler uyumuyor ki? Sadece uyanmak ve kendi kendimizi bulmak için biraz cesaret gerekiyor. Hiç değilse konuşmak… Artık dünyada ne kadar az konuşulduğunun farkında mısınız acaba?
Bir zamanlar mutluluğun hissedildiği yerlerin en barınılamaz yerler olduğunu anlamaya başlıyordum.
“Herkes dönüyor” demiştim.
“İnsan piyango biletini alır ve cebine koyar, daha ötesini düşünmez.”
“Hocam” demişti, “Artık yaşamımı değiştiremeyecek bir yaştayım
“Dünyanın ve yaşamın bana koca bir genelev gibi göründüğü pek çok gün vardır.”
“Aptallık bütün yaşlarda vardır” demiştim, “Ve geçmiş zamanla ilginç bir hal alır.”
Şu sizi parmaklarında oynatan kadınlar ne kadar da iyi ediyorlar.
“Şakalaşıyoruz canım, yaşlılıkta da yapılacak şeyler vardır.”
“Oh Clelia” diye iç çekmiştim, “Yaşamdan bu kadar yorulduk mu?”
“Öyle insanlar vardır ki” demişti, “Onların önünde gülünç duruma düşmekten daha utanç verici bir şey yoktur.”
”Bak” demişti Doro “Şu güneşlikler, şu şemsiyeler, hepsi bir başka âlem, çok şey ifade ediyorlar. Kadınlar gergef dokuyor, ıslak mayolarını değiştiriyor, birbirlerini şemsiye altında ziyarete gidiyorlar. Şu gördüğün parmakla sayılabilecek kadar azınlıktaki kocalar ise güneşin altında karılarının istedikleri yerde oturmaktalar.”
üç dört aptalın ağzının içine bakarak zaman kaybetmenin bir anlamı var mı?
“Sağlıklı bir yaşam” demişti, “Eylem, çalışma, koşturmaca ama tutkusuz, paralanmadan… Eğlenmek, beslenmek ve konuşmak ama her şeyden çok eğlenerek gönlü hoş tutmak… İşte bence yaşam bu olmalı.”
“Üzerimize geçirilmiş kabukların altında neler uyumuyor ki? Sadece uyanmak ve kendi kendimizi bulmak için biraz cesaret gerekiyor. Hiç değilse konuşmak… Artık dünyada ne kadar az konuşulduğunun farkında mısınız acaba?”
”Adamın biri der ki, bazı şeyler sadece diğerlerini memnun etmek için yapılırlar.”
“Seni kucaklarını açarak karşılayacaklarını mı sanıyorsun?”
ve içerken ortaya koyduğu o haz dolu, ağzının tadını bilen bir adam görüntüsüyle beni de içmeye teşvik ediyordu.
“Akrabaların hâlâ memleketteler mi?” diye sordum. “Evet, ama onlarla çok seyrek buluşuyorum, yalnız kalmak hoşuma gidiyor.”
Örneğin okulda neden bir öğretmenle özel konular konuşulmaz veya bir öğretmenle birlikte bir eğlenceye gidilemez? Hem sınıfı susta durduran üç dört aptalın ağzının içine bakarak zaman kaybetmenin bir anlamı var mı?
Her insanın içinde bir sanatçı ruhu yatar.
Gözleri bir köpeğin gözleri kadar huzursuzdu.
“Görüyorsun ki haklıyım, kendime göre nedenlerim
var, ama haddinden fazla açık sözlüyüm, Doro gibi.
Bundan dolayı birbirimizden hoşlanıyoruz.”
Oysa Doro o çok iyi bildiğim gülüşüyle gülmeye
başlamıştı bile. Gözleriyle en yüksek tepenin
yamaçlarını işaret ederken soruma verdiği bir yanıt
yoktu. Batmakta olan güneşin, son ışıklarını
yakalayıncaya kadar sessizlik içinde tırmandıktan
sonra, uzun uzun soluk alarak aşağıdaki ovayı seyre
dalmıştık. Ovayı yer yer basan sis bulutlarının
arasından gidemediğimiz, o yasaklanmış evin karaltısı
hayal meyal seçilebilmekteydi.
“Aptallık bütün yaşlarda vardır” demiştim, “Ve geçmiş zamanla ilginç bir hal alır.”
Bir zamanlar mutluluğun hissedildiği yerlerin en barınılmaz yerler olduğunu anlamaya başlıyordum
Senin yaşının acıları ve pişmanlıkları çok hafiftir.
Herkesin başına gelen onun da başına gelmiş, kendi gerçekliği tam karşıtına dönüşüvermişti

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir