İçeriğe geç

Piraye Kitap Alıntıları – Canan Tan

Canan Tan kitaplarından Piraye kitap alıntıları sizlerle…

Piraye Kitap Alıntıları

Canan Tan kitaplarından Piraye kitap alıntıları sizlerle

Piraye Kitap Alıntıları

Bitmek bilmeyen törelere kurban gittmek onları onca olan şeyleri kabulenmek zor
Piraye gel , sana muhtacım…
Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım’a…
İlk gün ki acı varlığını aynı şiddette sürdürse yaşayamaz insan. Yitirilenin ardından yürekten kopup gelen haykırışlar önce yerini daha alçak seslere, sonra da gitgide kabullenişin sessizliğine bırakıyor.
Kör bir kuyunun dibine vardıktan sonra yitirilecek hiçbir şeyin kalmadığı bilinci umulmadık bir güç veriyor insana. Tırnaklarınla çeltikler açıyorsun karanlık duvarların üzerinde. kan revan içinde kaldığına aldırmadan milim milim düze çıkarmaya çalışıyorsun bedenini.
İstanbullu, okumuş bir gelin olmanın seni acımasız törelerden uzak tutacağını mı sanıyordun?
Kuma dediğin nedir? Aldatmanın bilineni, saklanmaya gerek duyulmayanı.
Evlilikler kalabalık içinde yaşanınca gerçek kimliğini bulamıyor.
Düşünme yetisinin başkalarınca çizilmiş sınırlı bir çerçevede kaldığını görmek üzücü.
Yaşamını şekillendirecek tüm kararlar sana ait olmalı.
Hüzünler de sevinçler gibi ertelenebilir.
Neden yaptın bunu ? Beni daha da üzmek için mi ?

İçine gömdüklerini dışarıya ver diye Orada kalırlarsa zehirleyeceklerdi seni.

Bence aşk aranmamalı, kendi kendine gelip sahibini bulmalı
Hey gidi Piraye,hey!
Neyine güveniyordun? İstanbullu okumuş bir gelin olmanın seni,acımasız törenlerden uzak tutacağını mı sanıyordun?
Bil ki direnmem sana değildi. Altın tepside sunulan acı şerbetti beni ürküten.
Hem başkaları tarafından yazılmış senaryoların oyuncusu olmak yakışır mı bana ?
Senin adını kol saatimin kayışına yazdım piraye diyen Nazım’ın saatinde vera yazıyordu.AŞK o gün öldü .
Gözlerinin derinliklerinde kaybolmuştum sanki.
Bence aşk aranmamalı kendi kendine gelip sahibini bulmalı.
Onu ilk kez ağlarken gördüm bugün. Bir daha yinelemese de, bundan sonraki gözyaşlarını yüreğine dökeceğini çok iyi biliyorum.
• Piraye’yi yıllarca Nazım’a bekletip Vera’ya yâr eden dünya değil misin sen ?
Ben de seni sevdikten sonra kendime hiç rastlamadım..
Yalnız kendine tutsak etme beni. Farklı dünyaların insanı olmaktan çıkarıp küçücük bir hücreye kapatma Piraye’yi. Orada yitiveririm ben Geride kalacak yıkıntının sana da bir hayrı olmaz. Beni ben olmaktan çıkarma Haşim
“Sen şehrim kadar güzelsin Şehrim senin kadar acılı ..”
Küçücük bir kum tanesi, bedenine yerleşen. Ya özümseyeceksin ya da irinleşecek derinliklerinde. Sancılı kıvranışlarla atıvereceksin uzaklara. Geldiği yere, belki de bambaşka diyarlara savrulup gidecek.
Senin adını kol saatimin kayışına yazdım Piraye” diyen Nazım’ın saatinde Verâ yazıyordu.
ꁞ Aşk o gün öldü.
Tek başınalık, ne güzel bir ayrıcalıkmış meğer.
Peki, hiç âşık olmadın mı?
Görünmez bir el boğazımı sıkıyor sanki. Konuşamıyorum .
Onun bana aşık hâlini, duygu yoğunluğunu iletmesinin yarattığı büyülü ortamı; onun beni sevmesini seviyorum.
Bence aşk aranmamalı, kendi kendine gelip sahibini bulmalı
Karmaşık duyguların kucağında; şaşkın, ürkek, baş döndürücü gelişmelerin çalkantısına ayak uydurmaya çalışıyorum.
Ve ilk dans İkisini saran sevgi ve mutluluk ışıltısının tüm salona yayıldığını görebiliyorum.
Bazı teklifler, beklenmeden geldiklerinde daha çekici olabilirler.
Uzunca bir süre, sessizliğin güvenli sığınağında dinlendiriyorum beynimdekileri.
İçindeki nefret kıvılcımlarını kolayca ayrımsayabildiğim kavurgan bakışlarını yüzüme dikmiş, anlatacaklarını gözleriyle dile getiriyor.
Piraye’ye yazdığı mektubu şöyle sonlandırıyor Nazım; Senin bana nasip olman, şahsi hayatımın en değer biçilmez talihidir..
Seni tanıyamıyorum artık derken ne kadar da haklıydın. Ben de seni sevdikten sonra kendime hiç rastlamadım
Evet bitti, zor oldu ama bitti…Neden bitti biliyor musun? İnanmaya gücüm kalmadığı için bitti. İncittiğin yerler daha geçmedi diye bitti. Senden vazgeçmem sandığın için bitti. Uğruna gösterdiğim sabrı anlamadığın için bitti. Zerre kadar değişmeyeceğin için bitti.”

Piraye (Cep Boy), Canan Tan

Aşk yürek işi! Duygularla sarmalanmış Beynin güç kazandığı, öne çıktığı yerde yüreğin işlevi geri plana düşüyor. Düşünceler ve mantık ağır basıyor. Tıpkı benim yaşadığım gibi.
Beynimin yüreğimden önce hareketlenmesi, düşüncelerimin duygularıma baskın çıkması; bana körkütük âşık olma şansı tanımıyor galiba Bu durumda, bana sunulan aşkı paylaşmakla yetinmek zorundayım.
Âşık olmak da bir yatkınlık; bir yetenek işi galiba. Ve bu yeteneğin bende olmadığına inanmaya başlıyorum artık.
Bazı teklifler, beklenmeden geldiklerinde daha çekici olabilirler.
Geride kalan yılın dökümünü yaptığımda; pek fazla değişime uğramayan dış görünümümle çevremdekiler için aynı kişi olsam da, kazandığım deneyimlerle, iç dünyamda daha olgun bir Piraye barındırdığımı görebiliyorum.
Duygusal dünyamda değişen pek bir şey yok aslında. Şiir yürekli bir Piraye Yaşam boyunca da böyle kalacak. Ama artık, tek bir şiirin peşinde koşmayacak kadar büyüdü. Dizelerini yüreğinde taşımayı öğrendi.
Ama hoşuma gidiyor bu tekdüzelik. Her şeyi, herkesi unutmuş ve unutulmuş olmak işime geliyor belki de.
Ne var ki, beynimde filizlenen eylem teorilerinin, uygulamada nasıl sonuç verebileceği konusunda, hiçbir fikrim yok.
Tek başınalık, ne güzel bir ayrıcalıkmış meğer.
Piraye, biraz kilo mu aldın; yoksa hu pantolon bir beden küçük mü sana?
Sen şöyle Sibel’in yanına geç, Ahmet’in yanma ben otururum.
Dün akşam tiyatrodaydınız demek? Bensiz nasıl içine sindi? Şaka, şaka
Senden ayrı olduğum saatlerde hep seni düşünüyorum; ya sen?
Beraberliklerde oluşması doğal sayılan sahiplenme güdüsünün, bu derece aşırı boyutlara ulaştığını nasıl oldu da ayrımsayamadım?
O, üzerine şiirler döktürdüğü özgürlük kavramı nerede kaldı? Yalnız düşüncelerdeki kavramsal özgürlüğün, ne denli güdük ve inandırıcılıktan uzak kalacağının bilincinde değil mi?
Hayır, kimsenin beni bu derece sahiplenmesine; giyimime, davranışlarıma kendince yön vermeye çalışmasına izin veremem.
Kızgınlığımı anlaması, bağışlanmayı bekleyen suçlu bir çocuk gibi boynunu büküşü umurumda bile değil.
Pırıl pırıl bir bahar gününde, aniden başlayıveren sağanağın ortasında kalmış gibiyim.
Hata bende, diye pişmanlığını apaçık ortaya koyan bir insanın üzerine gitmek, yakışık almaz zaten.
Peki, hiç âşık olmadın mı?
Aşkın bu denli sıradan bir kavram olmadığına inanıyorum
ben.
Hangi yaşta olursa olsun, yeni bir çevrenin bireyi konumundaki insanın, benzer ürkeklikleri göstermesinin kaçınılmazlığını kendimde yaşıyorum çünkü.
Toplum içinde saygın bir yere sahip, örnek insan, yirmi beş yıllık diş doktoru bir baba; kızının, konservatuvarın tiyatro bölümüne gitmesini nasıl kabul edebilirdi?
“Sen şehrim kadar güzelsin Şehrim senin kadar acılı.. ”
Derinlerde, bedenimin gözle görülmeyen bir yerindeki derin yaradan kaynaklanan dayanılmaz bir sızıyla uyumuş gibiyim. Tüm beyin hücrelerim işlevini yitirmiş. Duygularım benden bağımsız, benim dışımda, bir bilinmeze doğru doludizgin yol almakta Bedensel ve ruhsal, amansız bir savaşın ortasındayım.

İnsan ve Duygular

Piraye, Canan Tan

En iyisi bunların hepsini unutmak!
Duygusal dünyamda değişen pek bir şey yok aslında. Şiir yürekli bir Piraye
Beden bedene, sonsuz bir aşkla bütünleşiyoruz.
Tek başınalık, ne güzel bir ayrıcalıkmış meğer
Gülüşlerimizin izleri hâlâ dudak kıvrımlarımızda.
Her ne olursa olsun; benliğimi sarmalayan o eşsiz büyünün, ince tül perdesini yırtıp, beni görmekten kaçındığım gerçeklik dünyasına taşımasından hoşnut değilim.
Bu arada, eşitliği ve özgürlüğü savunmanın neden suç olduğunu da anlayamıyorum.
Parasızlık suç mu? Onursuzluk mu?
Umduğumuz gibi olmuyor!
Onu özleyeceğim galiba.
Gitmek,

Gözlerinde gitmek sürgüne.

Yatmak,

Gözlerinde yatmak zindanı.

Gözlerin hani?

İçmek,

Gözlerinde içmek ay ışığını.

Varmak,

Gözlerinde varmak can tılsımına.

Gözlerin hani?

Yeni bir sayfa açılıyor önünde Bizler çağdaş düşünceli insanlarız. Hayat arkadaşını tabii ki sen seçeceksin. En büyük yol göstericin, kendi aklın
Hepsinin başlangıcı işte bu konuşmaydı!

Karıcığım,

Hasretliğin on ikinci yılı bu

On ikinci yılı

Gönül ağzına kadar dolu

Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma

İstanbul diyorum sen

Sen şehrim kadar güzelsin

Şehrim senin kadar acılı.

Şiiri gerçek yüzüyle tanımak istiyorsan, Nâzım’ı okumalısın! Kitaplığımdan istediğin kitabı alabilirsin.
Kütüphanedeki kitaplarıma göz attın mı hiç? Yaşıtlarım aşk romanı okurken; benim kızım nelere sardırmış, diye merak ettin mi?
Evet, artık çok geç!
Kendimi duşun altına atıyorum. Soğuk su halsiz bedenimi diriltmeye yetiyor
İnsanlar birbirini en iyi, yolculukta tanır.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir