İçeriğe geç

Phaedra Kitap Alıntıları – Seneca

Seneca kitaplarından Phaedra kitap alıntıları sizlerle…

Phaedra Kitap Alıntıları

Beceri saygın kılar bazı iğrençlikleri.
Denetlenmek istemiyorsa aşk, yenilmeli.
Öğrendim, aşk bütün vahşileri dizginler.
Ölüm, lekelenmiş bir utancın tek onuru !
Res humanas ordine nullo
Fortuna regit
sparsitque manu munera caeca
peiora fovens.

İnsan işlerini belli bir düzene göre
yönetmez Talih
ve eliyle körlemesine dağıtır armağanları
hoşlanarak en büyük yıkımlardan.

Narin yanaklarını ışıldatan parlaklık
her an çalınır senden, hiçbir gün yoktur
güzel bedenini yağmalamayan.
güzelliğin kaçak, hangi akıllı insan güvenir
bu kırılgan lütfa? Mümkünken, kullan onu.
“Nadir hisseder yıldırımın darbesini
puslu yeşil vadiler.”
Çöz şu neşesiz gençliğinin bağlarını; yolu
tut dört nala, bırak dizginleri, durdur kayıp gitmesin yaşamın en güzel günleri. Her yaşa özgün bir rol biçmiş tanrı, kendi yolundan götürür adım adım, insan yaşamını
Ne geçici bir nimet, ölümlüler için şu güzellik, kısacık ömrün küçücük hediyesi,
nasıl kayıp gider hızla, koşar adımlarla!
Solar yaprakları zambakların kurur böyle,
böyle solar başa taç yapılan güller;

Güzellik geçici şey: Hiç güvenir mi bilge
böyle kırılgan iyiliğe? Hâlâ güzelken, keyfini çıkar çıkarabildiğince.
Zaman harap eder seni sessizce, her geçen saat yaklaşır hep daha sinsice.

Başa gelen değil, niyettir insanı iffetsiz kılan.
Kader zorluyorsa kişiyi, affedilmeli onun bu zavallı hali;
ama bile bile yaşamak istiyorsa sefalet içinde,
işkence çektirmek kendi kendine, layıktır yitirmeye kullanmayı bilmediği hediyeleri.
boş ver itibarı: itibar uyuşmaz gerçeklikle,
iyilik eder kötüyü hak edene, kötülük eder iyiyi hak edene.
Boş hayaller bunlar, çılgın ruhlar kendi kendilerine uydurdu,
yalan, Aşk’ın tanrısallığı, oğlunun da okları.
Kaderin cömert sunularıyla azanlar, sınırsızca,
sefahate kapılıp gidenler, özlem çeker hep tatmadıkları arzulara.
İyi talihin ürkünç yoldaşı, şehvet, sızar içeriye işte o sıra:
ne dün yediğin yemek keyif verir artık,
ne sıradan giysiler, ucuz kadehler.
Niçin fakirhanelere pek uğramaz bu musibet,
zevk içinde yaşayan evleri seçer kendine?
O aşağılık şehvet uydurdu, Aşk’ın bir tanrı olduğunu
azgınlığını gözetip, özgürce yaşamak için alabildiğine,
sahte bir ilah adı taktı kendi deliliğine.
Ruhum bile bile uçuruma yürüyor,
ardına bakıyor uslu düşünceler bulurum diye, ama nafile
Akıl ne yapabilir? Delilik üstün geliyor, hükmediyor, güçlü bir tanrı emrediyor bütün yüreğime.
Güvenle günah işledi bazıları, ama ruhları asla huzur bulmadı.
çıkar şu uğursuz düşünceleri hemen o temiz kalbinden,
söndür ateşlerini, köle etme kendini
bu ölümcül umuda. Henüz daha başındayken kim diretmişse,
itmişse aşkı, güvende oldu, zafer kazandı;
ama o bal tatlısı illeti cilveli sözlerle besleyen,
boynuna geçirdiği yulardan kurtulmak istediğinde, artık çok
geç kalmış olur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne yöne gidiyorsun, ey ruhum? Nedir bu ormanlara olan
çılgınca tutkun?
“Nadir hisseder yıldırımın darbesini
puslu yeşil vadiler;”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Nefretlerine köleysen, niçin hâlâ gözyaşlarınla sırılsıklam yanakların?”
“Kader iğrendiğimiz şeyleri istemeye mahkûm etmişse bizi,
itiraf ediyorum, bu benim için acıların zirvesi.”
“Arzulanan bir şeye yas tutmak, onurlu olamaz.”
Cesaret ruhum,
Ha gayret!
Yerine getir kendi buyruğunu
“Ne geçici bir nimet, ölümlüler için şu güzellik,
kısacık ömrün küçücük hediyesi,
nasıl kayıp gider hızla, koşar adımlarla!”
“Başa gelen değil, niyettir insanı iffetsiz kılan.”
“Bu suçu ona yüklemeliyiz, onu suçlamalıyız

bu günahkâr Aşk’la. Günah, örtülmeli günahla;
korktun mu saldıracaksın, en güvenli yoldur bu.
Gizlice işlenmişse suç, kim tanık olup da bilecek
ilk biz mi cüret ettik günaha, yoksa bize mi günah işlendi?”

“soluk bir renk yayılmış yüzüne, ölüm gibi.
Kaldır yüzünü, haydi söyle söyleyemediklerini:”
“Lanet bir öfkeyle bozuldu bu huzur, kazancın doğurduğu,
kör bir nefretle, zihinleri dürten, alevlendiren şehvetle. Kana
susamış bir iktidar hırsı
geldi ardından, küçük büyüğe yem oldu;”
“Her yaşa özgün bir rol biçmiş tanrı,
kendi yolundan götürür adım adım, insan yaşamını:
Neşe gence yaraşır, çatık kaşsa yaşlı bir yüze.
Ne diye gem vuruyorsun kendine, gerçek doğanı eziyorsun,
ne diye?”
“krallardan korkan biri
doğruları bir kenara itmeli, ruhundan bütün gururunu
çıkarmalı,
ne de olsa utanç kraliyet iradesinin kötü bir hizmetkârı.”
Ne gece dinlendiğimde çözülüyor kaygılarım, ne de derin bir uyku çektiğimde. Beslenip büyüyor git gide bu ıstırap
ateş salıyor iliklerime
Küçük dertler konuşup durur, büyükleri suskundur.
“Aşka gelince bir düve,
cüret eder bütün sürüyle dövüşmeye”
“kürek gibi kullandı toynaklarını büke esnete,
göğüs gerdi akıntılara ve derinlerin hâkimi oldu,
tek endişesi kapıp kaçırdığı yüküydü sırtındaki.”
“Yolu yok, ölmesi yasaklanamaz,
ölüm yazılan ve ölmesi gereken birine.”
“Niçin kutsal Venus mütevazı damlarda oturur,

niçin edeplidir sevgisi sıradan insanın, aşmaz çizgisini
tevazuyla sınırlar kendisini, ama zenginler,
saltanatla şişinenler, niçin hak edilenden fazlasını özler?
Aşırı güç, gücünden öte güç ister.”

“Söndür, n’olur, artık şu lanet aşkın alevlerini,
şu günahı, böylesini en yabani topraklar bile yaşamadı,”
“onun canavarca tutkusu kaderin cilvesi, senin günahlarınsa
kendi doğanın.”
“Dürüstlüğü istemek ve yoldan sapmamak, ilk ilkemiz,
ikincisi de utanç duygusu, günahın sınırını bilmek.”
“Ne yöne gidiyorsun, ey ruhum? Nedir bu ormanlara olan
çılgınca tutkun?”
Öğrendim, aşk bütün vahşileri dizginler.
“Siz, diğerleri, sizler de şuraya gidin, şuraya,
göğe ağan akçaağaçlarla örülü şu koruya,
çayırların uzandığı boylu boyunca,
çimenlerin can bulduğu o yerlere, baharda
Zephyrus’un şebnem soluyan meltemleriyle okşandığında;”
Zaman harap eder seni sessizce, her geçen saat yaklaşır hep daha sinsice.
Hala güzelken, keyfini çıkar çıkarabildiğince.
Dertler hafifse konuşur, ağırsa susup kalır.
Ama geçit vermiyor dudaklarım, başlamışken sözlerime
İnsan yaşamı Aşk’tan yoksun kalsa, ne olurdu düşünsene
Sevgi buyurdu mu, nefret yok olur.
Aşırı güç, gücünden öte güç ister.
Ne gece dinlendiğimde çözülüyor kaygılarım, ne de derin bir uyku çektiğimde.
Arzulanan bir şeye yas tutmak, onurlu olamaz.
Ölüm nedenimi söylersem, ölmemin anlamı kalmaz.
Güzellik geçici şey: Hiç güvenir mi bilge
böyle kırılgan iyiliğe? Hala güzelken, keyfini çıkar
çıkarabildiğince.
Kim geri döndürdü beni bu acıya, kim yükledi bu ağır yası
yeniden yüreğime? Kendimden kaçmıştım ne güzel!
Yolu yok, ölmesi yasaklanamaz,
ölüm yazılan ve ölmesi gereken birine.
Öğrendim, aşk bütün vahşileri dizginler.
Aşırı güç, gücünden öte güç ister.
Kaderin cömert sunularıyla azanlar, sınırsızca,
sefahate kapılıp gidenler, özlem çeker hep tatmadıkları arzulara.
Bırak ölülerin ruhlarını yatıştırayım: al başımdan şu örtüyü, kabul et şu saçlarımı, kopardım tutan tutam kanatan alnımdan.
Ruhlarımız birleşmezdi, ama yazgımız birleşecek inan ki.
Kader iğrendiğimiz şeyleri istemeye mahkum etmişse bizi, itiraf ediyorum, bu benim için acıların zirvesi.
Hırçındır erdem
Olmadık armağanlar kazanır hep dürüstlükten:
masumların başına musallat olur amansız yoksulluk
Irz düşmanı iktidara oturur, rezilce hüküm sürer-
Ah, değersiz utanç, ah sahte onur!
Ah ne hilekarsın yaşam, nasıl saklıyorsun gizli hislerini, çirkin ruhuna nasıl güzel bir yüz giydiriyorsun!
Utanç utanmazlığı maskeler, sükunet cüretkarlığı, sadakat de iffetsizliği; yalancılar doğruluğu över,dayanıklı geçinir iradesizler.
Libra tam dört kez eşitlemiş günü geceyi, tuhaf bir yazgının akıl almaz görevine esir düşüp de ölümle yaşamın acıları arasına sıkışıp kaldığımdan beri.
Öldüm ölmesine, yaşamdan tek bir şey kaldı hep benimle: işkenceleri hissetme.

Libra: terazi burcu

Dertler hafifse konuşur, ağırsa susup kalır.
İyi bilinir, aşk en inatçı ruhlara bile boyunduruk vuru, nefreti değiştirir.
Yaşar göğün gözü önünde
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir