İçeriğe geç

Peyamber Kitap Alıntıları – Halil Cibran

Halil Cibran kitaplarından Peyamber kitap alıntıları sizlerle…

Peyamber Kitap Alıntıları

Ve kalbiniz günlük mucizelerinize hayranlığını Sürdürebilirseydi neşeniz acınızdan daha harikulade gelmezdi size
Bu yüzden ruhuna , akını tutkunun
Seviyesine çıkarması için yükselmesine
İzin ver ,o şarkı söyleyebilir ;
Ve tutkunu aklının yönlendirmesine ,
İzin ver kendi tutkunun her gün dilemekle
Başa çıkabilir ve Zümrüdüanka gibi
Kendi küllerinden doğabilir.
Her şeyi kendine çağıran deniz, beni de kendine çağırıyor ve ben gemiye binmeliyim.
Kaderi ne guzel tarif etmiş
Dil, sesi taşıyamaz ve ona kanatlarını veren dudaklardır.
Ve yalnız ve yuvasız kartal güneşe doğru uçacak.
Şehrin kapısı önünde ve kendi
kapınızın eşiğinde
yere kapanıp kendi özgürlüğünüze
tapındığınızı gördüm
Keder ne kadar derinlerine işlerse varlığınızın,
onu oralardan çekip çıkardığınızda
işte ancak o kadar neşe duyabilirsiniz.
İçinde size şarap sunulan kadeh,
çömlekçi fırınında pişirilen kadeh değil mi?
Ruhunuzu dinlendiren ud,
Şu, bağrı bıçakla oyulan ağaç değil mi?
ibadet, her kim için,
perdeleri belli vakitlerde açılan
ve kapatılan bir pencereyse,
penceresi, bir günü bir uçtan ötekine
içine alan kendi ruhunun evi
ziyaret edilmemiş demektir henüz o
kişinin.
Kim önüne koyup, paylaştırabilir,
‘Bu Tanrı için, bu benim için;
bu ruhum, bu da bedenim için’
diyerek saatlerini?
sizin dudaklarınızla kendisi dile
getirmedikçe onları,
Tanrı dinlemez sözcüklerinizi.
Siz ruhu, bir taş atmakla huzuru bozulacak bir dere mi sanıyorsunuz?
Sevinciniz , örtüsünü atmış kederinizdir ..
Biraz sonra, rüzgar üzerinde bir lahzacık dinleneceğim, sonra başka bir kadın, bana gebe kalacak!
İnsanın ihtiyaçları değişir. Fakat sevgisi ve bu sevginin ihtiyacını tatmin için beslediği arzu değişmez.
Din, bütün hareketler ve düşünceler değil mi?

Hareket ve düşünce mevcut değilse, eller, taşları yonttuğu, yahut tezgahları işlettiği sırada daimi surette ruhtan fışkıran bir hayret ve heyecan değil midir?

Kim var ki hareketlerini, inanından ve itikadını işinden gücünden ayırabilsin?

Kim var ki hayatının saatlerini önüne sersin de, Bu Allah’indir, bu da benimdir, bu ruhum içindir, bu da gövdem için! diyebilsin?

Orfalis halkı! Hayatın kutlu yüzünü örten perde atılmakla beliren hayat, asıl güzelliktir.
Fakat hayat da sizsiniz. perde de siz.
Güzellik, bir aynada kendine bakan ezeliyettir.
Fakat ezel de siz, ayna da siz!
Zevk, bir hürriyet neşidesidir.
Fakat hürriyet değildir. Arzularınızın çiçeklenmesidir. Fakat meyvaları değildir. O, yükseklik arayan bir derinliktir. O, kafeste yaşayanın kanatlanmasıdır. Fakat çevrelenmiş bir feza değildir.

Doğrusu o, bir hürriyet neşidesidir. Onu kalbinizin bütünüyle terennüm edin, fakat terennüm ederken kalplerinizi kaybet meyin!

lçinizdeki iyiden bahsedebilirim, fakat kötüden bahsedemem.

Çünkü kötülük, kendi açlığı ve susuzluğu yüzünden işkence çeken iyiden başka nedir? Çünkü iyi aç kalınca, karanlık mağaralardada gıda arar ve susuz kalınca, pis suları da içer!

İçinizle dışınız bir olunca, muhakkaktır ki, iyisiniz.
Fakat bu birlik kalkınca, kötü değilsiniz.
Çünkü içinde birlik ve beraberlik bulunmayan ev, harami yatağı değildir. Yalnız düzenini kaybetmiş bir evdir.

Sakın hakikati buldum deme! Fakat bir tek hakikati buldum diyebilirsin.

Sakın ruhun yolunu buldum deme! Belki, ruhu kendi yolunda yürürken gördüm! diyebilirsiniz.

Çünkü ruh bütün yollarda yürür. Ruh, bir çizgi üzerinde yürümez ve bir kamış gibi yetişmez. Ruh, sayısız yapraklı bir zanbak gibi kendini yaprak yaprak açar.

Istırap, idrakinizi kılıflayan kabuğun kırılmasıdır Meyvanın kalbini güneşletmesi için çekirdeğin kırılması icap ettiği gibi sizin de ıstıraba aşina olmanız icap eder.
Ne zaman günleriniz gailesiz ve geceleriniz ihtiyaçsız ve istirapsız geçmeye başlarsa o zaman hürriyete kavuşmuş olursunuz.

Daha doğrusu gaileler, ihtiyaçlar ve istiraplar hayatınızı kuşattığı halde, çıplaklık ve bağımsızlık yüklememişti içinde onlara üstün geldiğiniz zaman hür sayılırsınız.

Orfalis halkı! Davulun sesini boğabilir, udun tellerini gevşetebilirsiniz. Fakat kim var ki, tarla kuşunu ötmekten men edebilsin?
Daha sonra bir avukat: Bize kanunlarımızdan bahset dedi.

O da cevap verdi:

Gerçi siz kanun yapmaktan hoşlanan kimselersiniz, fakat bu kanunların bozulmasından daha fazla hoşlanırsınız.

Deniz kenarında oynayan ve kumdan kuleler yapmak için uğraşan, sonra güle güle yıkan çocuklar gibisiniz.

Ve siz ey adalet icra etmeleri gerekleşen hakimler;

Dış görünüşüyle namuslu, fakat ruhiyle hırsız olan bir adamı hangi cezaya çarparsınız?

Gövdesiyle katil olan, ruhiyle maktul olan bir kimse hakkında ne hüküm verirsiniz?

Hareketleriyle aldatıcı ve zalim olduğu halde aynı derecede aldatılan ve zulme uğrayan kimse hakkında ne dersiniz?

Sonra nedametleri suçlarından daha büyük olanlar hakkındaki hükmünüz ne?

Size ağır gelse de şu sözü söyleyeceğim:

Öldürülen kimse, öldürülmek suçundan hesapsız bırakılmamak gerektir.

Soyulan kimse, soyulmuş olmak yüzünden suçsuz değildir.

Doğru dürüst kimseler, kötülerin hareketleri yle ilişiksiz değildirler.

Elleri tertemiz olan kimseler, suçluların her kirinden azade değildirler. Evet, suçlu ekseriyetle suçu kime karşı işlediyse onun kurbanıdır.

Ve mahkum olan kimse, nice defalar, suçsuzların ve günahsızların hammalıdır.

Çarşılarınızdan ayrılmadan önce, hiçbir kim senin elleri boş dönmemesine dikkat edin.
Çünkü arzın hakim ruhu, en küçüğünüzün ihtiyaçları tatmin edilmedikçe rüzgarlara yaslanarak huzur içinde uyuyamaz
Ruhunuzu okşayan ud, bıçaklarla yontulan ağaçtan başkası mı?
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Sevinciniz, örtüsünü atmış kederinizdir.
Siz, ölülerin canlılar için yaptıkları mezarlarda
oturmazsınız.
.. siz ki dinlenmek
elinizdeyken dinlenme nedir, bilmezsiniz! bu pusuya
düşmenize, yahut kanca ve kırbaçla terbiye edilmenize imkân
yoktur.
Ben ki duyar, irade eder, muhakeme eder bir varlığım, bu taşın duyduğu
heyecanı duyamıyorum. Ben ki hayvanlıktan insanlık seviyesine sıçramıs
bir varlığım, bu mi’racın zevkini bu taş kadar hissetmiyor da hâlâ
hayvanlığımı yaşatmak için esfellere yuvarlanıyorum.
.. içinizde öyleleri vardır ki, yalnız kalmaktan korktukları
için gevezeleri arar.
Deniz kenarında oynayan ve kumdan kuleler yapmak için
uğraşan, sonra güle güle yıkan çocuklar gibisiniz.
Fakat siz o kuleleri yaparken deniz sahile daha fazla kum
yığıyor ve sizin kulenizi yığdığınız zaman deniz size
gülüyor.
Zaten deniz daima masumlara güler.
Sizi başarısızlıklarınızla ölçmek; mevsimleri, vefasızlıkları yüzünden kınamak gibidir.
Bugün sırtımdan bir gömlek atmıyorum, kendi ellerimle parçaladığım bir tenden soyunuyorum.
Geride bıraktığım şey bir düşünce değil, açlık ve susuzlukla yontulmuş ve güzelleşmiş bir kalptir.
.. bu şehirden yarasız bir ruh ile
ayrılmayacağım.
Herşeyi kendine çağıran deniz, beni de çağırıyor, ben de gideceğim.
Artık uykumuz kaçtı ve rüyamız geçti.
Artık tanyeri ağarmıyor.
Ümit ve arzularınızın derinliğinde, öteye ait her bilgi vardır.
Ahlakını, elbiselerinin en iyisiymiş gibi sırtına geçiren kimse, çıplak gezerse, daha iyi eder.
Din, bütün hareketler ve düşünce değil mi?
Güzellik .içimizde söyleşir.
Söyleyin bana kim ruha eza verebilir?
O, kafeste yaşayanın kanatlanmasıdır.
O, yükseklik arayan bir derinliktir.
İyiliğiniz dev nefsinize olan özleyişinizdedir. Ve bu özleyiş hepinizde vardır.
Tereddüt içindesin ve tembelsin.
Zaman da, sevgi gibi bulunmaz ve erişilmez bir şey değil mi?
İçinizde kim var ki, sevmek kudretinin hudutsuz olduğunu hissetsin?
Zamanı bir ırmak yapar ve siz o ırmağın başına oturarak akışı seyredersiniz.
Dostluktan, ruhun derinleşmesinden başka bir şey beklemeyin.
Ruh sayısız yapraklı bir zambak gibi kendini yaprak yaprak açar.
Istırap, idrakinizi kılıflayan kabuğun kırılmasıdır.
Şüphe yok ki, her şey, varlığınızın içinde yarı yarıya kucaklaşarak hareket ediyor, sevilen ve korkulan, tiksinilen ve kutlanan, istenilen ve kaçınılan her şey!
Sizin hür olmanız için benliğinizden bir takım parçalar atmanız gerekir.
Ne zaman günleriniz gailesiz ve geceleriniz ihtiyaçsız ve ıstırapsız geçmeye başlarsa o zaman hürriyete kavuşmuş olursunuz.
Ve yüreğim kanadı.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir