İçeriğe geç

Pazartesi Cumartesiden Başlar Kitap Alıntıları – Arkadi Strugatski

Arkadi Strugatski kitaplarından Pazartesi Cumartesiden Başlar kitap alıntıları sizlerle…

Pazartesi Cumartesiden Başlar Kitap Alıntıları

Herkes için tek bir gelecek yoktur. Bir sürüdür bunlar ve her bir davranışınız onlardan birini yaratır.
Emeğin maymunu insana dönüştürmesi gibi, onun yokluğu da çok daha kısa bir sürede insanı maymuna çevirir. Hatta maymundan bile kötüsüne.
Mutluluk bilinmezin ara vermeksizin kavranması sürecidir, hayatın anlamı da budur.
Anlamaya çalışın, Aleksandr ivanoviç, herkes için tek bir gelecek yoktur. Bir sürüdür bunlar ve her bir davranışınız onlardan birini yaratır Mutlaka anlayacaksınız bunu.
İnsan, büyücü olabilecek bir hayvandır. Bir kurt, kurt olarak doğar ve hayatı boyunca kurt olarak kalır. Domuz, domuz olarak doğar ve bütün hayatı boyunca öyle kalır. İnsan, bir maymun olarak doğar, ama büyüdüğünde kurt, domuz veya büyücü olabilir.
Dizeler doğal değildir, kimse dizelerle konuşmaz.
Sen de kendini şiirlere alçaltma, çocuğum
[C. Dickens]
Zamanla uzayın üç boyutu arasındaki tek fark, bilincimizin zaman içinde hareket ediyor olmasıdır. [H. G. Wells]
Tanrı zamanı yarattığında, der İrlandalılar, ondan yeterince yaratmıştır. [H. Böll]
(*) Becerin olmayan yerde bir şey isteme. (Lat.)
Bir ahbabım var, dedi Edik. Doğanın insana, yaradılışı taçlandırmak için ihtiyaç duyduğunu, insanın bunun için bir aracı olduğunu iddia eder; konyak kadehine konulan bir dilim limon gibi.
Mutluluk insani bir kavramdır. Peki felsefi olarak konuşacak olursak, insan nedir? İnsan, yoldaşlar, muktedirlik ve isteme yetilerine sahip homo sapiens’tir. Eğer o, yani insan, istediğini edebiliyor ve elde edebildiğini istiyorsa, o zaman mutludur.
Günlük hayatımızda bunu her zaman fark etmeyiz. İşsiz güçsüz, asalak, keyifçi ve kariyer meraklısı, en uçlarda dolaşmaya, gayet belirgin bir şekilde konuşmaya devam ederler (çevrelerinde neredeyse hiç kimse kalmasa bile); dar pantolonlara ve caz dinleyip eğlenmeye gelince (bir zamanlar bunları maymunlaşma diye değerlendirenler de vardı), bunların en iyi büyücülerin bile ortak özellikleri olduğu hızla ortaya çıktı.
Mutluluk bilinmezin ara vermeksizin kavranması sürecidir, hayatın anlamı da budur. Her insan, ruhunun derinlerinde bir büyücüdür ama insan, ancak kendi hakkında daha az, başkaları hakkındaysa daha çok düşünmeye başladığında, çalışmak onun için, bu kelimenin eski anlamında olduğu gibi eğlenmekten ziyade ilginç hale gelmeye başladığında büyücü olunur. Belki de bu varsayım, hakikatten fazla uzak değildi, çünkü tıpkı emeğin maymunu insana dönüştürmesi gibi, onun yokluğu da çok daha kısa bir sürede insanı maymuna çevirir. Hatta maymundan bile kötüsüne.
Ben Betsalel saray entrikalarında Golem’i başarıyla kullanmıştı: Zehirden ve rüşvetten etkilenmeyen bu çamurdan canavar, laboratuvarı ve de imparatorluk hazinesini koruyordu. Giuseppe Balsamo tarihte ilk defa çalı süpürgesinden bir hava kuvvetleri yaratmıştı; bunlar Yüzyıl Savaşları’nda önemli rol oynamışlardı. Ama bu kuvvet hızla dağılmıştı. Bu cadıların bir kısmı evlenmiş, kalanı da tezgahtarlığa atanmışlardı. Kral Süleyman, on iki düzine ifrit yakalamış ve onları efsunlamış, sonra da bunları örste bir güzel döverek anti-fıl avcı ve yangın taburu olarak şekil vermişti.
Genç Cristobal Junta, Şarlman’ın maiyetine, Mağribiler’e karşı eğitilmiş bir Çin ejderhası kazandırmış, ancak imparatorun Mağribilere karşı değil de Bakslılar’a karşı bir sefere giriştiğini öğrenince öfkeden kudurup toz olmuştu

(*) OTOMATİK YAZIN: Dadaist ve Gerçeküstücülerin ilk çalışmalarında kullanılan yöntem. 1920’li yılllarda başvurulan bu akımda aydınlar kendi dergilerini ve manifestolarını bu şekilde yazıyorlardı (mesela Andre Breton; tek başıa yazılabileceği gibi kalabalık tarafından da yapılabiliyordu).
Örnek uygtlaması: Bir topluluk-grup-güruh arasında bir boş kağıt elden ele dolaştırılır, eline kağıt gelen her kişi bu boş kağıdın bir kısmına (önceki yazılanları görmeden) aklına gelen ilk şeyi ya da cümleyi olmadı paragrafı yazardı. Kağıt elden ele dolaştırılır ve bazen farklı dillerde bile yazılan bu kakafonik metin sonra temize geçirilir ve ilgili yayınlarda basılırdı.
Not: Akademide okurken ben de bu tip bir çalışmaya katılmıştım, çok zevklidir, 4-5 farklı dilde inanılmaz matrak bir sonuç çıkmıştı ortaya

Kendimize ihtiyacımız var mı?
Peki siz inanıyor musunuz hayaletlere? diye sordu profesöre, dinleyicilerden biri.
Tabii ki hayır, diye cevap verdi profesör ve ağır ağır buharlaşıp havaya karıştı
Mutluluk bilinmezin ara vermeksizin kavranması sürecidir, hayatın anlamı da budur.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
İnsan istediğini elde edebiliyor ve elde edebildiğini istiyorsa, o zaman mutludur.
İyi bir kitabı sondan okumaya başlamak kötü bir şey, değil mi? dedi Janus Polievtoviç, açık yüreklilikle bakarak yüzüme.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bu ucuz kuşkuculuğun, değişen dünyadaki yeni düşünce kategorilerine dair cehaletimin bir sonucundan başka bir şey olmadığını anlıyordum ama bundan kurtulamıyordum.
Olgular her zaman yeterince vardır ama fantazi hiç yetmez.
—D.Blohindtsev
Birbiriyle ilişkisiz bu kadar saçmalık olamaz, dedi Edik.
İlişkisiz saçmalık diye bir şey yoktur, dedi Roman, düşünceli bir tavırla.
Dizeler doğal değildir, kimse dizelerle konuşmaz. Sen de kendini şiirlere alçaltma, çocuğum..
—C.Dickens
Zamanla uzayın üç boyutu arasındaki tek fark, bilincimizin zaman içinde hareket ediyor olmasıdır.
—H.G.Wells
Oysa biz başka bir yüzyılın çocuklarıyız
Tanrı zamanı yarattığında, der İrlandalılar, ondan yeterince yaratmıştır.
—H. Böll
Ayrı olmaktansa birlikte olmaktan hoşnut olan, pazar günlerine hiç dayanamayan insanlar gelmişti buraya. Çünkü pazar günleri onlar için çok sıkıcıydı. Bunlar büyücülerdi, yani büyük harfle yazılması gereken insanlar; bunların sloganı da şöyleydi: Pazartesi cumartesiden başlar.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Sıradan astronomlarız biz, evet!
Gökyüzünden yıldız koparıyoruz.
Bu bölüm epey tuhaftı. Bunların sloganı şöyleydi: Sonsuzluğun kavranması, sonsuz zaman gerektirir. Bu husus bence de gayet açıktı ama bundan beklenmedik bir sonuç çıkarmışlardı: Bu nedenle, ister çalış ister çalışma, hiç fark etmez.
kaderim belliydi ve ilk defa, bu kelimenin korkunç anlamını hissettim.
herkes için tek bir gelecek yoktur. Bir sürü­dür bunlar ve her bir davranışınız onlardan birini yaratır
En mutlu insanlar budalalar, aptallar, hödükler ve savsaklardır, zira bunlar vicdan azabı bilmezler, hayaletlerden ve cansız şeylerden korkmazlar, yaklaşan felaketler yüzünden dehşete kapılmazlar, gelecek saadetin umuduyla kendilerini avutmazlar
Laboratuvarlarından birinde kocaman bir pankartta şöyle yazılıydı: Kendimize ihtiyacımız var mı?
, parmağıyla duvardaki Süleyman yıldızını gösterdi. Yıldız kızardı ve osilograf monitöründeki bir elektron demeti gibi ağır ağır söndü. Kem gözlere gelmemek için sol omzumun üzerinden üç defa tükürdüm.
Düşünüyorum, lütfen rahatsız etmeyin.
Herkes için tek bir gelecek yoktur. Bir sürüdür ve her bir davranışınız onlardan birini yaratır.
İnsan, istediğini elde edebiliyor ve elde edebildiğini istiyorsa, o zaman mutludur.
Selamlar, Privalov! Çoktandır mı orada hizmetçisin?
Köpekler hizmet eder, dedim öfkeyle. Ben çalışıyorum.
Arabayı asfaltta sürmek için mi almak gerek? Asfalt olan yerde ilginç bir şey yok; ilginç olan yerde de asfalt yok.
İnsan, istediğini elde edebiliyor ve elde edebildiğini istiyorsa, o zaman mutludur.
Herkes için tek bir gelecek yoktur. Bir sürüdür bunlar ve her bir davranışınız onlardan birini yaratır. Bunu anlayacaksınız.
Bilimden uzak insanlar, zamanımızda, ondan sadece mucize bekliyorlar ve pratikte, gerçek bilimsel bir mucizeyi bir hokus-pokustan veya entelektüel bir geyik muhabbetinden ayırt edemiyorlar.
Herkes için tek bir gelecek yoktur. Bir sürüdür bunlar ve her bir davranışınız onlardan birini yaratır.
Her yıl, günlerin yüzde seksen üçü aynı şekilde başlar.
İster onun eşliğinde dans edilsin ister edilmesin, müzik dinlemek nedir? Bu, manevi bir ihtiyacın karşılanmasıdır.             
Kimse mutlu doğmaz; mutlu olunur. Çevresiyle ve kendisiyle doğru ilişkiler sayesinde.       
Belki de böyle bir şey yoktur?
Nasıl bir şey?
Mutluluk.
Daha iyi düşünmeyi öğrenelim; ahlâkın temel prensibi budur.              
Hiçbir iyilik cezasız kalmaz.                 
Herkes için tek bir gelecek yoktur. Bir sürüdür bunlar ve her bir davranışınız onlardan birini yaratır. Bunu anlayacaksınız.
En mutlu insanlar budalalar, aptallar, hödükler ve savsaklardır, zira bunlar vicdan azabı bilmezler, hayaletlerden ve cansız şeylerden korkmazlar, yaklaşan felaketler yüzünden dehşete kapılmazlar, gelecek saadetin umuduyla kendilerini avutmazlar.
Mutluluk, mutsuzluğun olmamasıdır.
Dizeler doğal değildir, kimse dizelerle konuşmaz. Sen de kendini şiirlere alçaltma, çocuğum…
Kapris de ihtiyaçtan gelir.
Hepimiz biliyoruz ki, maddi olan temel, manevi olansa talidir. Tok mide öğrenmekten hoşlanmaz. Mevcut duruma şöyle çevirelim: açın tek düşündüğü ekmektir.
İşte, uyanıyor. İstiyor. Bu yüzden de henüz mutsuz.
En önemlisi, insanın mutlu olmasıdır. Mutluluk insani bir kavramdır. Peki felsefi olarak konuşacak olursak, insan nedir? İnsan, yoldaşlar, muktedirlik ve isteme yetkilerine sahip homo sapienstir. Eğer o, yani insan, istediğini edebiliyor ve elde edebildiğini istiyorsa, o zaman mutludur. Onu böyle tanımlayacağız.
İnsanların kendi ekşi düşünceleri ile mücadele edemedikleri daha sık görülüyordu 
Yer yüzünde birbirinin aynı hiçbir şey yoktur. Her şey Gauss dağılımına uygun olarak dağılmıştır. Su da aynı değildir.
Sonsuzluğun kavranması, sonsuz zaman gerektirir.
Düşünüyorum, lütfen rahatsız etmeyin.
En mutlu insanlar budalalar, aptallar, hödükler ve savsaklardır, zira bunlar vicdan azabı bilmezler, hayaletlerden ve cansız şeylerden korkmazlar, yaklaşan felaketler yüzünden dehşete kapılmazlar, gelecek saadetin umuduyla kendilerini avutmazlar.
Pascal’ın dediği gibi: “Daha iyi düşünmeyi öğrenelim; ahlakın temel prensibi budur.”
Bir maymun diğeri ile konuşuyormuş: “Biliyor musun,“ demiş, “şartlı refleks nedir? Zil çaldığı zaman bütün şu beyaz önlüklü maymuna benzer şeylerin muzlarla ve şekerlemelerle bize gelmesidir.“
Bu korkak insanlar, bunlar çok inatçı, çok çalışkan olurlar ama hayal gücünden yoksundurlar ve bu yüzden çok sakıngandırlar.
”Açın tek düşündüğü ekmektir. ”
Oysa biz başka bir yüzyılın çocuklarıyız.
Pascal’ın dediği gibi: “Daha iyi düşünmeyi öğrenelim, ahlâkın temel prensibi budur.”
En önemlisi, insanın mutlu olmasıdır. Şunu da parantez içinde ifade ediyorum: Mutluluk insani bir kavramdır. Peki felsefi olarak konuşacak olursak, insan nedir? İnsan, muktedirlik ve isteme yetilerine sahip homo sapienstir. Eğer o, yani insan, istediğini elde edebiliyor ve elde edebildiğini istiyorsa, o zaman mutludur.
Hiç kimse, mutluluğun ne olduğunu ve şu hayatın anlamı denen şeyin de neyle ilgili olduğunu kesin olarak bilmiyordu. Mutluluk bilinmezin ara vermeksizin kavranması sürecidir, hayatın anlamı da budur.
Sonsuzluğun kavranması, sonsuz zaman gerektirir.
Yeryüzünde birbirinin aynı hiçbir şey yoktur. Her şey Gauss dağılımına uygun olarak dağılmıştır. Su da aynı değildir.
Mutluluk bilinmezin ara vermeksizin kavranması sürecidir, hayatın anlamı da budur.
En mutlu insanlar budalalar, aptallar, hödükler ve savsaklardır, zira bunlar vicdan azabı bilmezler, hayaletlerden ve cansız şeylerden korkmazlar, yaklaşan felaketler yüzünden dehşete kapılmazlar, gelecek saadetin umuduyla kendilerini avutmazlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir