Aykut Günaydın kitaplarından Pâye kitap alıntıları sizlerle…
Pâye Kitap Alıntıları
Adaletin geç gelişine ağlayalım dostlar, ağalık düzenini yıktığını söyleyen adaletin çelişkisine ağlayalım. Kardeşi, kardeşe binbir oyunla vurduranlara doğru bağıralım; eşkiya dünyaya hükümdar olmaz
Bir hayır işleyelim dedik, o da hayırsıza denk geldi.
İnsanlık elimizden giderken biz yüzümüzü yamyamlığa çevirdik
Vefa aşkı ölümsüz kılar.
Fikirler azınlıkta diye önemsememek olmaz, her fikir gerekli değeri görmeli.
Eğitim sorunlara kötü gözle bakmak değildir, onları anlayıp doğru sonuçlara götürmektir.
Fikir, duvar örmek değildir hem.
Mustafa öğretmen, Heves geçicidir, baki olan umuttur. karşılığını verdi.
Bu sistem kitap okuyanı aptallaştıramayacağını anladığından aptallaştıracak kitaplar okutmaya başladı.
Yanlışa yanlış diyenin bedel ödediği bir dönemden daha kötü ne olabilir?
Sendeki rahatlık kadar cesaretim yok Çeto.
O çocukların asıl sorduğu gerçekten dünyada adaletin olduğu bir yer var mı?
Acı bir sonuç, insanların daha da önemlisi çocukların bile bunu soracak seviyeye gelmesi.
Acı bir sonuç, insanların daha da önemlisi çocukların bile bunu soracak seviyeye gelmesi.
Medeniyet tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır mantığıyla kibar kibar sömürmek değildir.
Zaten gönül girdiyse işin içine insan ne kadar tutabilir ki ipleri elinde.
İyiydi, en azından bu gece iyiydi
Umursamıyordu onları, biliyordu devenin hendek atlamayacağını, kötünün laf anlamayacağını. Cahillik çözüme ulaştırılması mümkün bir sorunken kötülük hırsın bir başka biçimiydi.
Türküler acıların, mutlulukların diliydi ve doğu- batı fart etmeksizin ortak paylaşımların rehberiydi.
Bir yerde hayatlar küçük görülüyorsa adalet susmuş demekti
Klişeleriniz, sizi bahanelere iten yegane neden. Hep daha iyilerini hak eder değil mi sevilmeyen, hep daha iyilerini bulacaktır ayrılmak istedikleriniz. Saçmalık bunlar, saçmalık! Umudu ayakta tutmak adına sığındığınız yalanlardan ibaretsiniz.
Dünya denen tımarhanenin içerisinde kimse kendi deliliğinin ve yanlışlarının farkında olmamasına karşın diğerlerinin ne kadar delirmiş ve yanlış yolda olduklarının düşüncesi içinde.
Halil, Kaç maske, kaç yüzü saklıyor bu dünyada? diye düşünüyordu.
İnsan kendini yanlış ifade etmekten korkarak susardı bazen de. Hem doğru ifadelerin dahi çıkarlar çerçevesinde yanlış sayıldığı böylesi bir dönemde haksız da sayılmazdı.
Dünya denizinde, düşünce deryasına yeniden dalıp kendi içinde çırpınan düşüncelerin halini izliyordu.
Bazı kelimeler öyle anlamlar taşıyordu ki fazla geliyordu bu dünyanın insanına.
Bir çocuğun babasını hayellerinde canlandırması, her güzel hikâyede yaşatması nasıldır, bilir misin hocam?
Hayallerimde daha bir güzel oluyorsun, gerçeklikten ayrılan her şey ütopik hâle geliyor.
Kocaman evrende bizim kadar gösterişi seven başka hangi varlık var ki? Yıldızlar örneğin, onları görmemiz gerekmez, onlar geceleri biz görelim diye de çıkmaz. Ya da güneş bizim ona yüklediğimiz anlamları umursamaz. Kaç martı var bizi bir başka martıyı çok sevdiğine inandırmaya çalışan, güzel bir hayat yaşadığına bizi ikna etmeye çalışan kaç köpek tanıdınız?
Toplumdan dışlanmamak için uyduğumuz yalanlar sardı her yanımızı
Desene korkumuz insanlığımızın önüne geçmiş.
Yetinmenin zorunluluk hâlinde gerçekleşmesi köleliğin bir getirisiydi.
Sokakların evlerden daha çok kullanıldığı bu mahallede o küçücük evlerin içinde bulunan umutları düşündü. Penceresi, kapısı sonuna kadar açık evlerden yükselen yemek kokuları, burnuna kadar geliyordu. Küçük çocukların dahi ağzında uçuşan küfürler, birbirlerine yaptıkları el hareketleri, burda her şeyin başka türlü işlediğini gösterir gibiydi. Amaçsız gibi gözüken bu gençlerin belki de yarına dair büyük umutları vardı fakat imkânların olmayışı onlara günübirlik yaşamayı dayatmıştı.
Konuştuğum için degil sustugum için ölüyorum.
Dokuz köyden kovulmak sorun olmamalı. Onuncu köyde vicdanımız rahat yaşarız en azından.
Eğitimden nasibini almayan bir adamdan korkmam yalnızca ona acırım.
Yanlışa yanlış diyenen bedel ödediği bir dönemden daha kötü ne olabilir?
Medeniyet tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır mantığıyla kibar kibar sömürmek değildir.
Zaten gönül girdiyse işin içine insan ne kadar tutabilir ki ipleri elinde.
Sabri kitap okusana sen!
Kuru kuruya okuduğun kitabın kime ne faydası var? Sen bu zamana kadar okudun da ne oldu? Hala bekarsın.
Kuru kuruya okuduğun kitabın kime ne faydası var? Sen bu zamana kadar okudun da ne oldu? Hala bekarsın.
Bir çocuğun babasını hayellerinde canlandırması, her güzel hikayede yaşatması nasıldır, bilir misin hocam.?
İnsan kendini yanlış ifade etmekten korkarak susardı bazen de.
Dünya denen tımarhanenin içerisinde kimse kendi deliliğinin ve yanlışlarının farkında olmamasına karşın diğerlerinin ne kadar delirmiş ve yanlış yolda olduklarının düşüncesi içinde.
insan sahip olamadıklarına daha fazla anlam yükleyen bir canlı.
” bir sistem bir taht uğruna ölümler, öldürmeler bile olağanlaşır. Bizler böceğiz, bir metaforun ürünü olmaktan bile çıktık artık, saf birer böceğiz! Ufak deliklerimizden çıktığımız an koca ayaklar altında ezilmeye mahkum edilmişiz. İnandırılmış, aldatılmış, sahteleşmiş ve yozlaşmışız. Anlamların değil, kavgaların şiarında çıkarların kölesiyiz. ”
Yanlışa yanlış diyenin bedel ödediği bir dönemden daha kötü ne olabilir?
”Bak oğul 1980’li yıllarda Fatsa’da Halil İbrahim diye biri varmış. Boylu poslu, aslan gibi bir delikanlı. Tahsili de var okumuş görmüş, eğitimli biri Halil İbrahim. Okuduğu okul ve aldığı eğitim başına dert olmuş oğul. Şimdi adı aklımdan gitti, böyle çok ses çıkaran bir çalgı da çalmayı bilirmiş. Fikirlerinden dolayı güç sahipleri sevmemiş onu. Evini elinden almışlar, anarşik damgası vurmuşlar bir de! Amma tüm köy onu çok sever, onun haklılığına inanırmış. Ama zalimliktir işte oğul, doğru olanın inandığı değil güçlü olanın inandığı, onun söylediği oluyor. Bunu iyi bilirmiş o da, geçmişinde yaşadığı olaylar aklına geldikçe yeniden onları yaşamaktan korkarmış Halil İbrahim. Bir gün onun bulunduğu köye gelmişler, bunu fark eden Halil İbrahim, suçsuz yere hüküm giymemek adına kaçmaya başlamış. Dereyi geçmiş, tellerden atlamış, ‘Dur kaçma!’ diye bağrışlar duymuş arkasından sonra silah sesleri derken ortalık sanırsın kıyamet günü. Tam da bu sırada oğul, Halil İbrahim kayalardan aşağı yuvarlanmış ve ölmüş. Bunun üzerine;
‘Müfreze dağı sarar,
Dağda kaçaklar arar.
Geçit vermez kayalar,
Hızlan be Halil İbrahim ‘ sözleri yazılmış ”
‘Müfreze dağı sarar,
Dağda kaçaklar arar.
Geçit vermez kayalar,
Hızlan be Halil İbrahim ‘ sözleri yazılmış ”
Susmak da ölümle eş değer.
Adaletin geç gelmesi de bir adaletsizlik değil midir?
Kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz.
Bilmez misin ki türküler yanmaz.
Günü gelir sanma hesap sorulmaz.
Dayanır kapına Pir Sultan ölmez.
Bilmez misin ki türküler yanmaz.
Günü gelir sanma hesap sorulmaz.
Dayanır kapına Pir Sultan ölmez.
Kırmızı çizgilerimiz rengini kandan alırken gecenin karanlığı çöktü üstümüze.
İnsanlık elimizden giderken biz yüzümüzü yamyamlığa çevirdik
Çocuk olmadan anne olanlara, tecavüzde tahrik var mıydı acaba diye sorguladıklarımıza, en sonunda susarak gösterdik insanlığımızı.
Konuştuğum için değil, sustuğum için ölüyorum
Heves geçicidir, baki olan umuttur.
Önünüze konan kitaplarla, müfredatla kısıtlamayın kendinizi. Size dayatılanlar olması gerekenler anlamına gelmez, kendi yolunuzu yine kendiniz çizin.
Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
Hani kimi Allah der, kimi Tanrı . Kimi Amin der, kimi Amen. Oysa aynı yere gider seslenişler ve yakarışlar.
Bizler ki aynı kitaba baş eğmiş insanlarız. Bizden âlâ akraba mı olur?
demli çay edebiyatından mezun sanırsın!
Medeniyet insanın insana hak ettiği değeri vererek yüksek standartta bir hayat sunmasıdır.
Atasının töresini uyguladığını söyleyenler, nedense özellikle kendi işine gelenleri uygular olmuş
Yalandan gülenler yağmuru gözlerinde taşırlar
Cümleler insanın evladı gibiydi
Dünya denen tımarhanenin içerisinde kimse kendi deliliğinin ve yanlışlarının farkında olmamasına karşın diğerlerinin ne kadar delirmiş ve yanlış yolda ordularının düşüncesi içinde.
Hem doğru ifadelerin dahi çıkarlar çerçevesinde yanlış sayıldığı böylesi bir dönemde
Dünya denizinde, düşünce deryasına yeniden dalıp kendi içinde çırpınan düşüncelerinin hâlini izliyordu.