Eray Canberk kitaplarından Paul Eluard – Bütün Şiirlerinden Seçmeler kitap alıntıları sizlerle…
Paul Eluard – Bütün Şiirlerinden Seçmeler Kitap Alıntıları
Ve artık geceden de korkmuyorlardı
Pek zayıf olan zayıflıkları onları gülümsetiyordu hafifçe
Gölgelerinin içinde taşıyorlardı bedenlerini
Birbirlerinde gördükleri yıkımlarından başka bir şey değildi
Kendilerinin anlayacağı bir dilden başkası değildi dilleri
Ve duyuyordum yavaşça sakınarak söz ettiklerini
El kadar iri eski bir umuttan.
Duyuyordum hesapladıklarını
Çoğalan boyutlarını güz yaprağının
Dingin denizin bağrında dalganın eriyişini
Duyuyordum hesapladıklarını
Gelecekteki gücün çoğalan boyutlarını.
Yakıcı dalgalara karşı kor fırtınayla ağırlaşmış göğe
Yalnız bir ışık rüzgârı eser
Ve sen ezersin taşların altında böğürlerinin altında
Onun yataklığının samanını
Bu akşam yatmaya gitmeyeceksin
Gölgenin aldatışlarını azaltmış olmadan önce
Yarının yerini ele geçirmiş olmadan önce
Ta ki yeni bakışların sahip olsun onun taş döşeli yoluna
Daha büyük pencerelerine ve yerli yerine konmuş çatısına
Senin beceriksiz parmaklarınla
Senin beni bildiğin kadar
İçinde yanyana uyuduğumuz
Gözlerin
Benim insan parıltılarıma
Dünyanın gecelerinden daha iyi bir gelecek hazırladı
İçinde uçtuğum gözlerin
Yolların gidişine
Dünyanın dışında bir anlam verdi..
Öylesine güçlü öylesine keskin ki bıçaklar ağırlıkları bile yoktu artık
Karman çormanlığa dağılmış en yorgunları en gururluları şaşırtan
ıssız dilencilerin izindeki dilenciler gibi
kesin yıldızlar gibi bıçaklar
Rüzgâra durmuş hapisane parmaklıkları gibi Ağlamak ve bir daha ağlamamak için bıçaklar
Tan vakti çiçeklerinden kâğıt baskınlarına gitmek için
bıçaklar
Siyah beyaz hayatın temellerini ekmek gibi yağmalamak için Nefeste ağulu cam gibi bıçaklar
Gözleri kamaştıran bir yasın çıplak kulları gibi
tufanların can çekişmesini gözetimde tutmak için
Saçmanın sonunu tanımak için
bir kere de birkaç yalan söyleyen kadına
soluk soluğa hakikati verdi bana
Ona benim öğrettiğim hakikati
Hazin ve tatlı hakikati
Aşkın açlığa ve susuzluğa benzediğini
Ama hiç dindirilmediğini
İstediği kalıba girsin çıkıyor evden
çıkıyor manzaradan
ufuk ona yatağını hazırlıyor
İsteklerimiz gövdeni inşa edecek
Ondan kuşlar için susuzluk
fırtına kadifeli bir gemi bunak eller için bir kaynaç
alışkanlığa karşı bir silah
düzen adına alçakgönüllülükle korunan tozlu yerden salıverdiler beni
Dönüş yolunda çok fazla delik
çok tekerlek izi var
Bir türlü bitmeyen herşeyi kırıp döken oyunlar öğreniyorum
Yüksekliğin perdelerini delen şarkılar
Dönüş ezici bir düşüş olurdu
Gözlerimle taçlanmış
İşte en kıymetli baş
Küçük görünüyor ve gepegenç
Yüzyiizeyiz ve bize görünmeyen hiçbir şey yok Dur durak bilmeyen bir taşkınlık dedik kendi kendimize
ve birbirimize söyleyecek herşey elimizdeydi
Okşanan bükülgenlik bir oraya bir buraya gidiyorsun
ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
Kanın korkunç boşluğunu doldurmayacak: °
Hiçbir şey, ne deniz, ne kumun°
Ve zamanın adımları °
Gömüt üstündeki °
Ateş gibi kızıl sardunya °
Hayata veda etti aramızdan pek çoğu
Daha iyi bir dünyanın umuduyla
Haklarından emin bir yığın masum Gülüyorum onlara gülüyorlar bana
° (Pablo Neruda’nın dizeleri)
İçerde kalmışız neylersin
Neylersin karanlıktır bastırmış
Şehir elden gitmiş neylersin
Neylersin açlıktır başlamış
Neylersin karanlıktır bastırmış
Elimizde silah yok neylersin
Sevişmezsin de neylersin.
Ve aşkın benim yitik tutkuma benzer.
Ey amber iç çekişler, düşler, bakışlar.
Ama sen her zaman benimle değildin. Belleğim
Senin gelişini ve gidişini görmüş olmakla Kararmıştır henüz.
Aşk gibi kelimeleri kullanır zaman.
Gözlerinin içine koyardı masum düşünceler, alevler, kanatlar ve güneşin bulup çıkarmadığı yeşillikleri.
Sende eksik olan gece değil, gecenin kudreti.
üzümden şarap yapmaları,
kömürden ateş yapmaları,
öpücüklerden insan yapmalarıdır.
Öfkelerin geniş kanatları altındaki kinle
Ve gösterebilecek miyim cellatları ezen kurbanı
Renklendirebilecek miyim devrim kelimesini
Öfkelerin geniş kanatları altındaki kinle
Ve gösterebilecek miyim cellatları ezen kurbanı
Renklendirebilecek miyim devrim kelimesini
Birbirlerini anlamak için sevmek için birbirlerini
Yedim güldüm düş kurdum utandım
Yaşadım bir gölge gibi
Ve yine de becerdim güneşin türküsünü söylemeyi
Gözyaşlarından sonra parıldayan yürek temizliğini
Her bir göğüste ve bütün gözlerde
Soluyanı soluyan bütün güneşi.
Bir göğe bir denize yeter ki bakalım bir kez
Hiçleşmeye karşı olandır
Dinlemeyeceğiz uzun ve sağır tarihini
Kendi yerlerinden kovulmuş insanların
Tutun elimden sizi uzaklara götüreyim
Çok hoşnut kadın
Sabah güneşinden
Daha güzel kadın
Sadık kadın
Bir bahçeden söz ediyorum
Düş görüyorum
Ama seviyorum tam anlamıyla.
Temeldeki ot kütle halindeki kayalar ve evler
Gözünün yıkandığı uzaktaki deniz Bir günün ve öteki günün bu imgeleri
Kötülükler ve fazlasıyla kusurlu erdemler
Sokaktan rastlantısal olarak geçen yayaların saydamlığı
Ve senin sürekli arayışlarla bulup çıkardığın kadın yayalar
Senin kurşun yürekli dudakları bakire musallat düşüncelerin
Kötülükler ve fazlasıyla kusurlu erdemler fethettiğin gözlerle izinli bakışların benzerliği
Vücutların yorgunlukların diriliklerin karışıklığı
Kelimelerin tutumların düşüncelerin yansılaması
Kötülükler ve fazlasıyla kusurlu erdemler
Aşk tamamlanmamış insandır.
İnsanın kendi kendini anlatamaması
Ya da benim düşlerim.
bütün bu kötü anıları durdurtuyorum
hiç deneyim yok artık
yüreğimin en karanlık noktasına iniyor başka
karasinekler
bitmez tükenmez bir kolun etrafında bir öpüş bileziği
bir memenin ucunda esrikliğin gülbezeği
aynasızların ve papazların saltanatından
bundan nefret etmeyen insandan daha da nefret ederim
benim gibi
olanca gücüyle
ya da benim düşlerim.
Sadece sınamanın zamanı
Beni uyaran bu işte
Her şey aydınlık bu beyaz örtünün altında
Seni kurtaran ve beni bekleyen.
Umuttan yaratılmış hayat gibi
Çoğaltırsın yüreğimi bedenimi de duygularımı da
Ve yüce nedeni de
Inanmalı zamanın hayatı silmediğine
Ama zamanın hayatın ta kendi olduğuna da.
Üzümden şarap yapmaları,
Kömürden ateş yapmaları,
Öpücüklerden insan yapmalarıdır.
İnsanlarda tek zorlu kanun,
Savaşlara, yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları,
Ölüme karşı yaşamalarıdır.
İnsanlarda tek güzel kanun,
Suyu ışık yapmaları,
Düşmanı kardeş yapmalarıdır.
Hep var olan kanunlardır bunlar,
Bir çocukcağızın ta yüreğinden başlar,
Yayılır, genişler, uzar gider
Ta akla kadar.
Arıyorum aşkın bir aldatıcı görünüşünü
Yüreğimden büyük bir boyun eğiş
Balı eritecek bir gülümseyiş
Köpeklere kondurulacak bir öpücük
Vücut denen bir vücut arıyorum
Sırtlanlar için leş örneği
Yasanın kayda geçtiği bir masa
Çıplak denecek çıplak bir vücut için
Ve dalıyorum geceye
İsteyerek gecenin gölgesine sahip olmayı
Ve eksiksiz şenliklere gelince
Ölüm takınacak benim yüzümü orda.
İyiye:
Aşk işitiyorum bağıran bir kalabalık
Aşk diye sesi kısılırcasına
Aşk çığlıktan başka bir şey yaratmayan
Bütün canlılar bir canlı yaratır
Aşk ötesindeyim ben
Aşk kurtulmuşum bağından
Aşk gelip dayandım senin gölgene
Aşk sana fazlasıyla yalvarmıştım
Fazlasıyla okşamış açık etmiştim seni
Aşk küllerinden başka bir şey bırakmadın sen
Artık derinlikler yok
Zirveler de zamanların dibinde
Yok artık bir yabancıdan başkası
Görevle insanlara bağlanmış.
Hile yapmak için zamanla
Şairin dili yoktur artık
Yalamak için üzüncünü
Imgeler giz içindedir.
Ölüler nerde yaşamakta mıyım
Dünyayı yansıtmak isterdim
Ve artık bir gölgenin gölgesi olmamak
Görünür edin beni güzel gözlerim
Sona ermek istemiyorum kendimde.
Yalnızdım
Ve ürperiyordum yine bundan
Ey yalın yalnızlık
Ey sevimli yazgının yadsıyıcısı
İtiraf ederim seni tanımış olduğumu
Terk edilmiş olduğumu itiraf ederim
Ve itiraf ederim
Sevdiklerimi terk etmiş olduğumu da
Yılların akışı içinde sıralandı her şey
Bir kör kandiller kümesi gibi
Bir ışık ırmağının üstünde
Gemilerin yelkenleri gibi
Koruyucu güzel zaman içinde
Ateşteki alevler gibi
Isıyı sağlamak için
Yılların akışı içinde seni buldum
Ey belirsiz varlık
Aşkın uzamı oylumu
Çoğalmış
Zavallıların ve masumların yüreğine saplanır
İlk bakışlar masumiyetin bakışlarıdır
Ve İkinciler yoksulluğun
Korumayı bilmek gerek onları
Istemiyorum aşkı suçlamak
Eğer öldürmüyorsam kini
Ve bana bunu esinleyenleri
Çökük omuzlarına senin
Bir ışık kalıntısı takılır
Yıllar günlere göre hiç
Ve aşka göre hiçtir hayat
Değersin bir öpüşe hâlâ
Sadece sınamanın zamanı
Beni uyaran bu işte
Her şey aydınlık bu beyaz örtünün altında
Seni kurtaran ve beni bekleyen.
Hiçleşmeye karşı olandır
Biçilmiş ve kuru çayıra,
Güleryüzlü olmayan çayıra.
İneği karşılayan ot
İpek bir iplik gibi yumuşacık olmalı,
Bir süt ipliği örneği bir ipek iplik.
Bilmez anne,
Öğle yemeği değildir gereken çocuklara,
Ama süttür otun üstündeki.
Ot ineğin önünde,
Çocuk sütün.
Kadınlar ve çocuklar aynı kırmızı güllere sahip
Gözlerde
Her biri gösteriyor kendi kanını.
XI
Korkusu ve cesareti yaşamanın ve ölmenin
Öylesine zor ve öylesine kolay ölüm
Söylev üstüne söylev çekiyorlar avunduğum
Işığı tutmak için
Bir sepet örecek olan
Terkedilmiş bu gözün
Resmini çizecek olan
sonuncu kırlangıç
Köyün avuç içinde
Hayvan uykusunun
Tanelerini yemeye gelir akşam Düşünceye iyi geceler
Ve çağırırım sessizliği
En küçük adıyla.
Yitirelim gençliğimizi
Gülelim ona o gülüyor
Baş arkaya kaykılmış
Gülmek daha güçlüdür söylemekten
Bizi ayartan hâlâ
İnce biçimler
Bu ikiyüzlü biçimler
Pek değişken pek kötü düzgünlenmiş
Onların önünde
Taze yağdan ellerimiz
Şaşkındır
Ve tunçtan dudaklarımız
Utangaç şarkıyla
Ölümsüz kılınmış dudaklarımız
Anlaşılması güç
Veda sözcükleri kekeler
Kendi kendini biçen bir testere.
Seni sürüklüyorum yalnız olduğum zaman
Soğuk sokaklarda
Karanlık odalarda
Yoksulluğu haykırarak
Onları bırakmak istemiyorum
Benimkilerin kapalı aynasında doğmuş olan
Aydınlık ve karmaşık ellerini
Geri kalan her şey kusursuz
Geri kalan her şey henüz
Hayattan daha yararsız
Kaz toprağı gölgenin altındaki
Göğüslerinin yanında sudan bir örtü
Orda boğulmak
Bir taş gibi.
Ve elinden gelmez, tepenin eteğine uzanmış
Ve gök yoksul ya da saydam olmalı
Güzeli sevmeden insan bakamaz gökyüzüne.
Uzun ve zahmetli yolun geçtiği
Dingin bir köyde yaşayan
Bizler tertemiziz.
Geceler sıcak ve sakindir
Ve biz sevdalı kızlar için koruyoruz
Bu değerli sadakati
Her şey içinde: Yaşamak umudu.
İnsan sevmedikçe onu göremez.
İnsan sevmedikçe onu göremez.
Omur kemiklerim sinirlerim etim
Titriyordu kekeliyordu bilmezlikle
Ve yitiriyordum görüntümü
Kendimi kurtarmak için sonunda hayvanları düşledim
Başıboş ve engin gecelerin delisi köpekleri
Böceklerini kuru tahtanın ve yapışkan salkımların
Ve devingen kitlelerin
Kayalardan daha karmakarışık
Isıötesi ormandan daha karmaşık
Güneşin bir sinir iltihabı gibi sokulduğu ormanda
Mağaraların inlerin kovukların hayvanlarını
Yer üstünde ve yeraltında unutulmuş hayvanları
Kendilerini besleyen suyun bağrındaki hayvanları
Kendilerini içeren havanın çiçeğindeki
Ve hayvanları
Hiçbir şeyden ve her şeyden süzülme yapılma
Var sayılan gökcisimleri gibi
Doğrudan doğruya çepersiz kesin kanıtsız
Siste baş dönmesiyle kala kalıyordum yararsız
bütün kötü anıları durdurtuyorum
Hiç deneyim yok artık
Yüreğimin en karanlık noktasına iniyor başka karasinekler
Bitmez tükenmez bir kolun etrafında bir öpüş bileziği
Bir memenin ucunda esrikliğin gülbezeği
Utanmış bakışların anaforu utandırmıyor beni
Kabuklarının altından ateşle ağaçlara sarılıyorum
Yağmurun yalımlarını arıyorum toprakta
Sıcaklığın akik taşını
Kış güneşinin en küçük tohumlarını
Kül kokusunda ve leylak renginde
Cehaletle maskeli alaca arayışlar
düzen adına alçakgönüllülükle korunan tozlu
yerden salıverdiler beni
Dönüş yolunda çok fazla delik
çok tekerlek izi var
Bir türlü bitmeyen herşeyi kırıp döken oyunlar öğreniyorum
Yüksekliğin perdelerini delen şarkılar
Dönüş ezici bir düşüş olurdu
Gözlerimle taçlanmış
İşte en kıymetli baş
Küçük görünüyor ve gepegenç
Yüzyüzeyiz ve bize görünmeyen hiçbir şey yok
Dur durak bilmeyen bir taşkınlık dedik kendikendimize
ve birbirimize söyleyecek herşey elimizdeydi
Okşanan bükülgenlik bir oraya bir buraya gidiyorsun
Çifte yürekli aynamızda
İsteklerimiz gövdeni inşa edecek
Ondan kuşlar için susuzluk
fırtına kadifeli bir gemi
bunak eller için bir kaynaç
alışkanlığa karşı bir silah
Kırılan bir camın nedir ağırlığı
Çıplaklığının buğdayları damarlarımdan akıyor
Amberin kısa soluğu boşlukta
Suya açılan çizgilerin ürpertisi uçurumda
Kan terketmiyor avını
Geçmiş oluşunun nedenini
Bütün duyduğum güven
bir kere de birkaç yalan söyleyen kadına
soluk soluğa hakikati verdi bana
Ona benim öğrettiğim hakikati
Hazin ve tatlı hakikati
Aşkın açlığa ve susuzluğa benzediğini
Ama hiç dindirilmediğini
İstediği kalıba girsin çıkıyor evden
çıkıyor manzaradan
ufuk ona yatağını hazırlıyor
İnsan sevmedikçe onu görmez
Hiçkırıklarının tepesinde bir yakmalıj yapacağım ondan
Bir kılıç yırtar gibi bir ipek perdeyi
Içini yirtan acıyı adlandırdığım yansıma diye
Seni darmadağın edeceğim gizli bahçe
Haşhaşlarla ve yararlı sularla dolu
Simsıkı bağlayacağım seni kırbaçla
Yüreğinde ölgün yeraltı ışıklarından başka şey yoktu
Kandan başka bir şey olmayacak artık gözbebeklerinde
Ağzını ve ellerini adlandıracağım son olarak
Ağzın yok olmuş yankı ellerin kurşun akçe
Kıracağım buyurup yönettikleri paslı anahtarları
Bir gün yatışmam gerekirse iyice
Unutmam gerekirse yenmek nedir bilmediğimi
Kinimin büyüklüğünü bilmiş olursun en azından
KİŞİLİK OLARAK, İLİŞKİLERİNDE
KARIŞIP ERIMIŞ CİNSELLIKLERIN AŞKI
İSTEKLERIMIN YETKİNLİĞİNDEN
ÇIKAGELİR DURMADAN.
HER TÜRLÜ MÜLKİYET DÜŞÜNCESİ
ONA İSTER İSTEMEZ YABANCIDIR.
Tedirgin bir uykunun üç yüzeyli gölgesinde
Geliyorum sana çift olan çok olan sana
Deltalar dönemini andıran sona
Benimkinden daha küçüktür başın
Komşu deniz ilkyazla birlikte sürer egemenliğini
Senin kırılgan biçimlerinin yazları üstünde
Ve işte orada yakılıyor kakumlar yığınla
Senin üst yüzünün
Avare saydamlığında
Tapılasıdır bu kararsız ürkek hayvanlar
İmreniyorum onların yürek temizliğine deneyimsizliğine
Senin eğilmeden aşkın yolunu bulan
Saman çöpünden bile habersiz deneyimsizliğine
Kızlar yoluyla
Ve açıkça gösteren bir lamba bile olmadan
Senin gülüşlerini kadınlar kalabalığına
Ve bunu hiç de istemeyene gözyaşlarını.
Temeldeki ot kütle halindeki kayalar ve evler
Gözünün yıkandığı uzaktaki deniz
Bir günün ve öteki günün bu imgeleri
Kötülükler ve fazlasıyla kusurlu erdemler
Sokaktan rastlantısal olarak geçen yayaların saydamlığı
Ve senin sürekli arayışlarla bulup çıkardığın kadın yayalar
Senin kurşun yürekli dudaklar bakire musallat düşüncelerin
Kötülükler ve fazlasıyla kusurlu erdemler
Fethettiğin gözlerle izinli bakışların benzerliği
Vücutların yorgunlukların diriliklerin karışıklığı
Kelimelerin tutumların düşüncelerin yansıması
Kötülükler ve fazlasıyla kusurlu erdemler
Aşk tamamlanmamış insandır.
Sessiz bir ateş yanar ve gözümü alır
Anlaşılır herşey rastlarım
istemediğim yaratıklara
İste başkasının mektuplarını kendinin sanan ahmak
İste gümüşten olduğunu sandığı değerli yüzük
İste ak saçlı geveze kadın
İste maddesi olmayan kız
Eksikli ve çirkin yıkanmış geceyle ve yoksullukla
Boyanmış mor ve uyumsuz eflatun renklerle
Çıplakliğın namusu duyumsanyor her yerde
İşte deniz ve oyun masalarının üstünde gemiler
Özgür bir adam bir başka özgür adam ve aynısı
Çamurun örtülü korkusunun önünde kudurmuş hayvanlar
Ölüler mahkumlar deliler olmayan kişilerin tümü
Ama sen neden yoktun orda beni uyandırmak için
Günaydın hüzün
Tavanların çizgilerinde yazılı
Sevdiğim gözlerde yazılı
Sen düpedüz sıkıntı değilsin yüreğe basan
Dudakların en acınacağı belirtir seni
Bir gülümsemeyle
Günaydın hüzün
Sevilen bedenlerin aşkı
Aşkın gücü
Canayakınlık boy atar orda
Bedensiz bir canavar gibi
Acil başıyla
Güzel yüzlü hüzün
Sabahattin Kudret Aksal
Rezil ve basık.