İçeriğe geç

Parmenides Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Parmenides kitap alıntıları sizlerle…

Parmenides Kitap Alıntıları

Ama ‘an’, devinme ile durdurma arasında bulunan garip bir şeydir; hiçbir zamanın içinde değildir ve hem ona doğru hem de ondan, devinen şey durmaya doğru değişir, duran şey de devinmeye doğru.
O halde varlık hem olabilecek en küçük şeyler, hem olabilecek en büyük şeyler, hem de her biçimde olan şeyler olarak bölünmüştür ve nesnelerin hepsinden daha çok parçalara ayrılmıştır; parçaları da sayısızdır.
bilgiyi bilgi kılan bilginin kendisi değil de, doğruluk ne ise onun bilgisi olmayacak mı?

yine bilgilerin her biri, bilgi olarak, var olanların her birinin var olanlar olarak bilgisi olacak değil mi?

bizdeki bilgi, bizdeki bilginin doğrusu olmayacak mı? yine bizdeki bilginin bizdekilerin bilgisi olduğu sonucu çıkmayacak mı?

senin de katıldığın gibi, ideaların kendilerine sahip değiliz. bizde olmaları da imkansız. ideaların hiçbirini bilemeyiz çünkü: bilginin kendisinden pay almıyoruz.

KEPHALOS: Klazomenai’dan Atina’ya geldiğimde, çarşıda Adeimantos ile Glaukon’a rastladım. Adeimantos elimi sıkarak “Selam Kephalos, yapabileceğimiz bir şey varsa söyle” dedi. “Evet, zaten ben de onun için buradayım, sizi arıyordum” dedim. “Söyle istediğini” dedi.
Sondan sonra da başka bir son var.
Sondan sonra da başka bir son var gibidir.
Yer değiştirme açısından bakıldığında iki tür yer değiştirme söz konusudur: Ya kendi ekseni çevre­sinde dönmesi ya da bir yerden başka yere gitmesi gerekir. Kendi ekseni çevresinde dönebilmesi için ortası olması ge­rekir; oysa Bir’in ortası yoktur. Yer değiştirerek de devine­mez, çünkü onun bir şey içinde olamayacağı kanıtlanmış­tır. Böyle bir şeyin oluşması da (gigne-sthai) olanaksızdır; çünkü bir şeyin içinde oluşsa, onun ne içinde ne de dışın­da olacaktır; aynı anda bir şeyin hem içinde hem de dışın­da olsa, parçaları olması gerekecektir, oysa Bir’in parçaları yoktur. Demek ki bir yerde oluşması olanaksızdır.
Bir, (..)devinmesi de olanaksız, duradurması da. Çünkü devinme (kinesis) ya yer değiştirme (pheresthai) ya da biçim değiştirme (alloio­ sis) yoluyla olur. Oysa Bir, biçim değiştirse kendi kendin­den başka bir şey olması gerekecek, bu durumda da artık Bir olmayacaktır.
Kendi içinde ya da bir başka şeyin içinde de olamaz, çünkü bir başka şey içinde olsa kendini saran bir başka şe­yin içinde olması gerekecek ve artık bir olmayacak; kendi kendinin içinde olsa, Bir’in kendisi hem kendini kuşatacak hem de bu kendini kuşatan şeyin içinde bulunacaktır, bu ise olanaksızdır; çünkü bir nesne aynı anda hem etkin hem de edilgin olarak bulunamaz. Öyleyse Bir, kendi kendinin içinde de olamaz, bir başka şeyin içinde de. Bu böyleyse o hiçbir yerde de değildir.
Parçası yoksa ne başı (arkhe) ne sonu (teleute) ne de ortası (mesos) olacaktır. Başı sonu olmadığına göre sonsuz (apeiron) ola­caktır. Biçimi de olmayacaktır (aneu skhematos); çünkü yu­varlak olsa ya da düz olsa mutlaka parçaları olması gereke­cektir.
Sokrates, senin ya da her bir şeyin kendisinin kendi başına bir varlığı (ousia) olduğunu dü­şünen bir başkasının, her şeyden önce şunu söylediğini sanırım: Onlardan hiçbiri bizde de­ğildir.
Bir şey ideaya benzerse, o ideaya ne kadar benzerse o kadar o ideanın benzetilene benzer olmaması olanaklı mı? Yoksa benzerin benze­rine benzer olmamasını sağlayan bir araç var mı?
Sokrates adaletin, iyinin, güzelin kesinlikle birer ideası olduğunu, insanın, ateşin, suyun ideası olup olmadığı konusunda kararsız olduğunu, kıl, pislik, çamur gibi aşağı şeylerin ise ideaları olamayacağını belirtir. Oysa Platon Politeia da sedirin resmini yapan sa­natçının, sedir ideasının üçüncü dereceden taklidini yaptı­ğını belirtirken, bir marangozun doğada bulunan nesneler­den yararlanarak yaptığı sedirin ideasının olduğunu kabul etmekte, sanat görüşünü de bu kabulden yola çıkarak te­mellendirmektedir
Platon felsefesini Hristiyan düşüncesinin temellendirilmesinde kullanmakta bir sakınca görmeyen Kilise Babaları ve Aristoteles’in Theologia sı diye yüzyıllarca Plotinos’un Enneades adlı yapı­tından hazırlanmış bir derlemeyi okuyan, buradan yola çı­karak da Aristoteles ile Platon’un öğretilerini birbiriyle uzlaştırmaya çalışan, Platon’un idealar dünyasını Cennet diye gören lslam düşünürlerinin çoğu da haklı gibi görüle­bilir.
Ama, Platon’un yaşlılık dönemi yapıtlarından Parme­nides bambaşka yollar açıyor Platon’u anlamak isteyenle­re.
Platon’un Parmenides te incelediği Hen (Bir)’i, kurduğu dizgesinde, taşma (emanatio) sürecinin başına yerleştirip, hem ilke hem de neden olarak gördüğü Bir’den us (Nous), usdan ruh (psykhe), ruhtan da doğa (physis) ta­şar diyen Plotinos da haklı görülebilir (Bilindiği üzere, hem birlik hem de çokluk olarak nous Plotinos’un dizge­sinde ideaları içinde bulundurur ve Plotinos, böyle bir taş­ma süreci tasarlayarak idealarla nesneler arasındaki ilişkiyi pek kolay çözümlemiş gibi görünür.)
Phai­don da ruhun bedenle birleşmeden önce, bu dünyaya aş­kın başka bir dünyada var olduğu söylenmektedir.Ruh burada ideaları görmüştür; işte bu dünyadaki bilgilerimiz bunların anımsanmasından (anamnesis) başka bir şey de­ğildir. Anımsama görüşüne bir başka örnek de Menon da Sokrates’in hiç eğitim görmemiş bir köleye bir geometri problemini çözdürdüğü bölümdür. Timaios ta ise Demi­ourgos’un bu dünyadaki nesneleri o aşkın dünyadaki idea­larına bakarak tek tek nasıl yaptığı anlatılır. Üstelik bu di­yalogdaki mitos’a bakarsak, idealar, evreni yaratan Tanrıdan da bağımsız olarak, tanrıdan önce var gibi görünmek­ tedir.
Aristoteles’e göre Platon, ideala­rın duyusal şeylerden ayrı bir yerde bulunması gerektiğini düşünmüştür; yani duyulur dünyadan ayrı bir idealar dün­yasının varlığını öne sürmüş, üstelik de bu iki dünya ara­sındaki ilişkiyi açıklamaya çalışırken ileri sürdüğü pay al­ma ya da ilkörnekler görüşlerini gerektiği gibi temel­lendirememiştir..
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Düşünülenler alanında felse­fi bilginin nesnesi için kullanılan sözcükler ise, biçimler, türler, sınıflar, genel karakterler anlamına gelen ideai ya da eide sözcükleridir.
Elea Okulu kurucusu Parmenides’in düşüncelerini şu dizeler özetlemektedir:
[ O] vardır, olmaması olanaksızdır;
[O] yoktur, var olmaması zorunludur.
o zaman “ bir” kendisine ya da başkasına benzemez ya da benzer olmayacaktır
Henüz pek geçsin de ondan Sokrates demiş parmenides, felsefe henüz ileride saracağı gibi sarmamış seni kannımca; o zaman bunlardan hiçbirine aldırmayacaksın, şimdilik yaşın gereği insanların sanılarına pek önem veriyorsun.
‘An’. Çünkü ‘an’ değişen bir şeyin her iki yöne doğru değiştiği bir şeyi gösterir gibi. Nitekim durağanlıktan çıkan artık durağan kalmaz, devinmeden çıkan da artık devinen şey olarak kalmaz. Ama ‘an’ devinme ile duradurma arasında bulunan garip bir şeydir; hiçbir zaman içinde değildir
‘başka’ hiçbir zaman ‘aynı’nın içinde olamayacaksa, belli bir süre içinde ‘başka’ olan hiçbir nesne yok demektir; çünkü belli bir süre ‘başka’ bir şeyin içinde olsa, o süre içinde ‘başka’, ‘aynı’ nın içinde olurdu, değil mi?
yalnızca her varsayılan şeyin olması durumunda bu varsayımın sonuçlarına bakmakla yetinilmemeli, aynı zamanda varsayılan bu şeyin olmaması durumuna da bakılmalı.
Henüz pek gençsin de ondan Sokrates demiş Parmenides, felsefe henüz ileride saracağı gibi sarmamış seni kanımca; o zaman bunlardan hiçbirine aldırmayacaksın, şimdilik yaşın gereği insanların sanılarına pek önem veriyorsun
“Bana yanıt verecek olan kim?” demiş, “en genciniz olsun; çünkü en açık yanıtları o verecek ve düşündüğünü hemen söyleyecektir
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Eşitsiz olanlar, eşitsiz bir şeye eşitsizlerdir, değil mi?
Yine var olmayan bir, herhangi bir şeyden ya da diğer şeylerden pay alır. Çünkü sıraladığımız şeylerden ya da farklı bir şeyden pay alsaydı, o zaman birden ya da birden farklı olan nesnelerden bahsedemezdik. Yine kendisine ait bir şey olamazdı ya da onun bir şeyi olabilirdi, kendisi için bir şey de söylenemezdi.
Birden farklı nesnelerin birden ve kendi kendilerinden pay almaları gerekir. Daha önceden de söylediğimiz gibi içlerinde birbirlerine göre bir sınır oluşturan başka bir şey oluşmaktadır. Öte yandan doğaları gereği kendi başlarına sonsuzluğa sahiptir.
Eğer bir şey çokluğun parçası olursa kendi kendinin de parçası olmak zorunda olacak.
Değişim anda olur, değişim herhangi bir zaman içinde olmaz, zaten böyle olsaydı hareket edemezdi ya da duramazdı.
İdealar arasında büyüklük ve küçüklük de vardır değil mi? Zaten olmasalardı hem birbirlerine zıt olamazlardı hem de var olan nesnelerde bulunmazlardı.
Farklı olanın aynı olanın içinde yer alma şansı yoksa, bir süreliğine farklı olan hiçbir şey yoktur.
Yani varlık dediğimiz şey, olması muhtemel en küçük ya da büyük şeylerde ve her şekilde vardır. Bu çok küçük parçalara da ayrılmıştır ve ayrılan sayı nesnelerin sayısından fazladır, onun parçaları ise sonsuzdur.
Var olmayan bir şeye ait bir şey olabilir mi?
O hâlde 1, hangi devinim açısından ele alırsan al, devinimsiz.
“Madem biz doğru şeyler dile getirdiğimizi söylüyoruz, var olan şeyleri dile getirdiğimizi de söylememiz zorunlu.”
Bir’den çokluğa ve çokluktan Bir’e doğru giderken ne Bir’dir ne Çok, ne parçalanır ne de bir araya gelir; benzerden benzemeze, benzemezden benzere doğru giderken de ne benzerdir ne benzemez; ne benzetilen bir şeydir ne de benzetilmeyen; küçükten büyüğe ve eşite doğru ve tersine giderken de ne küçüktür ne büyük ne de eşit; ne artan ne eksilen ne de eşitlenen bir şeydir.
P -“Peki, Bir kendi kendinin bir parçası mıdır?”

A – “Değildir.”

P – “Demek, kendi kendinin parçası olursa, kendi kendinin parçasına göre bütün olamaz.”

A – “Olamaz.”

P – “Yoksa Bir, Bir’den başka mıdır?”

A – “Kesinlikle değil.”

P – “Demek kendi kendinden başka olamaz.”

A – “Kesinlikle olamaz.”

“Hep aynı yerde kalan şeyin de hep devinimsiz olması zorunlu.”
“Özdeşlik, benzerlikle aynı şey ise, kendinden ya da başka bir şeyden ayrı olan, kendine ya da başka bir şeye benzemez.”
Şimdilik yaşın gereği insanların sanılarına pek önem veriyorsun.
Görünenler nasılsa öyledir.
Var olmamak göreliyse öteki nesnelere benzemez, kendine benzer; öteki nesnelerle eşit değildir, kendisiyle eşittir; varlıktan, devinimden, duradurmadan, oluştan pay alır.
Bizdeki bilgi, bizdeki doğruluğun bilgisi olacak, yine bizdeki bilgi, bizim gördüklerimizin, duyduklarımızın bilgisi olacaktır.
Parmenides: “Sokrates, senin ya da her bir şeyin kendisinin kendi başına bir varlığı (ousia) olduğunu düşünen bir başkasının, her şeyden önce şunu söylediğini sanırım: Onlardan hiçbiri bizde değildir.”

Sokrates: “Başka türlü nasıl kendisi, kendi başına var olabilir?”

“Bir ve aynı olmasına karşın, gene de çok yerde olan ve hiç de kendi kendinden ayrı olmayan gündüz gibi, ideaların her biri de her şeyde tektir ve aynıdır.”
Var olanlar çoksa, aynı şeylerin hem benzer hem de benzemez olmaları gerekir, bu da olanaksızdır; benzerlerin benzemez, benzemezlerin benzer olmaları olanaksızdır.
‘Var olmak’ şimdiki zamanla birlikte varlıktan pay almaktan başka bir şey değildir; nasıl ‘idi’ geçmiş zamanla, ‘olacak’ da gelecek zamanla birlikte varlıktan pay almak demekse; öyle değil mi?
Bir ister olsun ister olmasın: Bir’in kendisi ve öteki nesneler açısından kendi ilişkilerine göre ve karşılıklı ilişkilerine göre; hepsi her şekilde olur ve öyle olmazlar, öyle görünürler ve öyle görünmezler.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir