İçeriğe geç

Paris’te Bir Karınca Kitap Alıntıları – Marc Vidal

Marc Vidal kitaplarından Paris’te Bir Karınca kitap alıntıları sizlerle…

Paris’te Bir Karınca Kitap Alıntıları

Kişi kendisi değişmezse dünyada değişmez.
Ayrılıktan hemen sonra kendini; Başkasının kollarına bırakana ‘rezil’ alkole bırakana ‘sefil’ zamana bırakana ise ‘asil’ denir.
Risk almak, yenileşim ve girişimler için doğal bir şeydir.
Zorlamak, ısrar etmek, riske atmak, hayal kurmak, savaşmak gerek yoksa hayatın hayallerimizi bize uyuşukluk hapları olarak döndürmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
İşler bizim istediğimiz gibi olabilir. Tek yapmamız gereken, onu güçlü bir şekilde hissetmek ve peşinden gitmek.
Tıpkı fikirler gibi insanlar da eşsiz değildir ancak yaptığın şeyler öyle olabilir, yalnızca ‘niçinler’ ve ‘nasıllar’ onlara değer ve özel bir artı katar. Eğer doğal yeteneğini bulduysan ve buna her şeyden önce büyük bir tutku eklersen ne yaparsan yap değerli olabileceğini anlarsın.
Yeteneği bir rehber gibi kullanarak çok şey öğrenilebilir. Projenin ne ya da nasıl olduğu ve niçin buna kalkıştığının o kadar da önemi yoktur.
Hepimiz ne den önce, nasıl ve niçin ile ilgilenmeliyiz.
Şehirler, içinde yaşayanların yansımasıdır. Orada yaşayanların ve yönetenlerin imgelerini aksettiren bir aynadır. Şehirler, planları ve gelecekleri hakkında durmaksızın konuşur. Eğer dikkatimizi verirsek yakınmalarını duyarız.
Hayat yeniliklerle dolu, tek yapmamız gereken peşlerinden gitmek.
Anı değerlendirmek için, kendimizi biricik hissetmek için çaba harcıyoruz ama bu mümkün değil çünkü hepimiz bir bütünün parçasıyız.
Ben değişimin elimizde olduğunu ve taşıdığımız arzuda yattığını düşünmeyi tercih ediyorum. Kişi kendisi değişmezse dünya da değişmez.
İnsanların, dil sorununu, bir şey yapmak ya da yeni bir projeyi hayata geçirmek için engel olarak görmesini hiçbir zaman anlayamadım.
Bir şey istiyorsan onu kazancından bağımsız olarak elde edersin. Başka bir deyişle, her şey kazandırır, yeter ki hesabını doğru yerde yap.
İyi bir fikir yetmez. Hayati önemi olan şey fırsattır.
Bir girişimcinin ya da iş kurmayı amaçlayan birinin izlemesi gereken ilk kural: dikkatle bakmak, incelemek, dinlemek ve analiz etmek.
Unutmamamız lazım ki bazen en çok da kötü biten şeylerden ders alırız.
Bir girişimde bulunulduğu an, en temel problemlerden biri kişisel düzeyde yaşanandır. Yani hata yapma korkusu.
Tıpkı fikirler gibi insanlar da eşsiz değildir ancak yaptığın şeyler öyle olabilir, yalnızca ‘niçinler’ ve ‘nasıllar’ onlara değer ve özel bir artı katar
Dünya insana sonsuz miktarda leziz yiyecekler sunar ve insanlar ilk ısırığı nerede alacaklarını bir türlü bilmezler
Bir bisiklet takımı eğer hepsi güçlerini birleştirirse hedefe önce varır ama herşeyden önce grubu kamçılayan rehberi kendi aralarında değiştirirlerse.
‘Şeyler, olması gerektiği için okursam senin olmasını istediğin şekilde olur. Bir hançerin sende açtığı yaraya bağlı değildir ya da bıçağının derinliğine, hatta fışkıran kana bile; her şey senin o dramatik anı nasıl karşıladığına bağlıdır. Korkup sinersen ölürsün, çılgınca saldırır ve kendini kollamazsan ölürsün, önemsemezsen ölürsün ama korkmaz, yaranı kapatır ve iyileşmesini beklersen geriye tenindeki ince bir izden başka bir şey kalmaz. Bak bakalım yatalı mısın, eğer yaralıysan bekle iyileşsin’
Bir yeteceğim işlemesi için onu harekete geçirmek gerekir
Şehirler, planları ve gelecekleri hakkında durmaksızın konuşur. Eğer dikkatimizi verirsek yakınmalarını duyarız
…. Tam olarak beni heyecanlandıran şeyi mi yapıyorum? Cevabın evet olmadı gerekiyor yoksa yapmam gereken şey, durmak. Bu seçimi yapmak kolayla değil ama olmak istediğin şeyin peşinden gitmek zorundasın
… farkı yaratanın bir koşullar yığını ve detaylar toplamı olduğunu düşünüyorum.
Elbetteki iyi bir fikir yetmez. Hayati önemi olan şey fırsattır
Göğüs germem gereken şey, önüme geldiği gibi yaşamaktı
Hayatın bütün alanlarında yenilgiye uğramak her zaman korkutur ve böylece biz kendimiz esas engelle dönüşürüz
Hiçbir şeyi olmadan ortada kalmak iki dakikada anlatılabilecek bir şey ama hazmetmek iki yıl sürer
Kimse kendi toprağında peygamber sayılmaz
Tutku; rüyalardan, örnek güçlerden, küçük hedeflerden, memnuniyetsizliklerden, kim olduğumuzu bilmekten doğar. İyi sonuçlar getirecek bir tutkuyu şekillendirmek için tüm bu bileşenler gereklidir. Tüm bunları, kimsenin değil, sizin kendi girişimlerinizin belirleyeceği olanaklarla birleştirmek gerekir.

Sonra geri kalanla hayat ilgilenir. İşte o noktada, aynı değerde önemli ve belirleyici olan şans ve kader devreye girer

yaşam; karmaşık bir hayaller, istekler, şans ve kader sistemi
“Hayatta sahip olduğun yetenekleri kullan: Yalnızca en iyi söyleyen kuşlar şarkı söylerse orman çok sessiz kalır.”
Hayatın bütün alanlarında yenilgiye uğramak her zaman korkutur ve böylece biz kendimiz esas engele dönüşürüz.
Korkup sinersen ölürsün, çılgınca saldırır ve kendini kollamazsan ölürsün, önemsemezsen ölürsün ama korkmaz, yaranı kapatır ve iyileşmesini beklersen geriye tenindeki ince bir izden başka bir şey kalmaz. Bak bakalım yaralı mısın, eğer yaralıysan bekle iyileşsin.
Hepimiz ‘ne’ den önce, ‘nasıl’ ve ‘niçin’ ile ilgilenmeliyiz.
o takım elbiseli ve kravatlı beyefendi hepimizin dünyayı değiştirebileceğini, bunun bize ve doğal yeteneğimize bağlı olduğunu söyledi. Her bireyin bir yeteneği vardı. Kara bir duvar önünde bunu haykırmak bana büyüleyici gelmişti.
Hayat yeniliklerle dolu, tek yapmamız gereken peşlerinden gitmek.
Tam olarak beni heyecanlandıran şeyi mi yapıyorum? Cevabın evet olması gerekiyor yoksa yapmam gereken şey, durmak. Bu seçimi yapmak kolay değil ama olmak istediğin şeyin peşinden gitmek zorundasın.
Yenilik, sadece pazar onu kabul ederse yeniliktir.
Değişim elimizdedir ve taşıdığımız arzuda yatar. Kişi kendisi değişmezse dünya da değişmez.
Kararını verip hayalleri için savaşmak, her girişimcinin uygulaması gereken değişmez bir formüldür. Bu başarısızlık korkusunu bir fırsata dönüştürmemiz gerekir.
Hiçbir şeyi olmadan ortada kalmak iki dakikada anlatılabilecek bir şey ama hazmetmek iki yıl sürer.
Hayatın bütün alanlarında yenilgiye uğramak her zaman korkutur ve böylece biz kendimiz esas engele dönüşürüz.
Varışlardan çok seyahati seviyorum. Yolu, varış noktasına tercih ederim.
Ânı değerlendirmek için, kendimizi biricik hissetmek için çaba harcıyoruz ama bu mümkün değil; çünkü hepimiz bir bütünün parçasıyız
Bir konferansta Sör Robinson şöyle bir şey anlattı: Altı yaşında küçük bir kız, resim dersindeyken öğretmeni ona Ne çiziyorsun? diye sordu. Küçük kız, Tanrı’yı çiziyorum diye cevapladı. Öğretmen kızarak şu yanıtı verdi: Kimse Tanrı’nın nasıl olduğunu bilmez. Küçük kız şöyle dedi: Şimdi herkes öğrenecek.
Şeyler, olması gerektiği için olur ama senin olmasını istediğin şekilde olur. Bir hançerin sende açtığı yaraya bağlı değildir ya da bıçağının derinliğine, hatta fışkıran kana bile; her şey senin o dramatik anı nasıl karşıladığına bağlıdır. Korkup sinersen ölürsün, çılgınca saldırır ve kendini kollamazsan ölürsün, önemsemezsen ölürsün ama korkmaz, yaranı kapatır ve iyileşmesini beklersen geriye tenindeki ince bir izden başka bir şey kalmaz. Bak bakalım yaralı mısın, eğer yaralıysan bekle iyileşsin.
Değişimlere uyum sağlayabilme ve bitip tükenmez öğrenme yetisi insanlığın en temel niteliklerinden.
Elbette ki iyi bir fikir yetmez. Hayati önemi olan şey fırsattır.
Unutmamamız lazım ki bazen en çok da kötü biten şeylerden ders alırız.
Hayatta, sahip olduğun yetenekleri kullan: Yalnızca en iyi söyleyen kuşlar şarkı söylerse orman çok sessiz kalır.
HENRY VAN DYKE
”Hiçbir şeyi olmadan ortada kalmak iki dakikada anlatılabilecek bir şey ama hazmetmek iki yıl sürer.
Zorlamak, ısrar etmek, riske atmak, hayal kurmak, savaşmak gerek yoksa hayatın hayallerimizi bize uyuşukluk hapları olarak döndürmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
Tıpkı fikirler gibi insanlar da eşsiz değildir ancak yaptığın şeyler öyle olabilir, yalnızca “niçinler” ve “nasıllar” onlara değer ve özel bir artı katar.
Dünya insana sonsuz miktarda lez diyecek sunar ve insanlar ilk ısırı nerede alacaklarına bir türlü bilemezler.
“Başarısızlığa uğramayı kabul ederim ama yeniden denememeyi kabul edemem.”
MOCHAEL JORDAN
Hayat yeniliklerle dolu, tek yapmamız gereken peşlerinden gitmek.
“Anı değerlendirmek için, kendimizi biricik hissetmek için çaba harcıyoruz ama bu mümkün değil çünkü hepimiz bir bütünün parçasıyız.”
Bir girişimcinin ya da iş kurmayı amaçlayan birini izlemesi gereken ilk kural: dikkatle bakmak, incelemek, dinlemek ve analiz etmek.
Unutmamamız lazım ki bazen en çok da kötü biten şeylerden ders alırız.
Kararını verip hayalleri için savaşmak, her girişimcinin uygulaması gereken değişmez bir formüldür.
Hayatın bütün alanlarında yenilgiye uğramak her zaman korkutur ve böylece biz kendimiz esas engele dönüşürüz.
Bir girişimde bulunulduğu an, en temel problemlerden biri kişisel düzeyde yaşanandır. Yani hata yapma korkusu…
Kendine güvendiğin için her şeye karşı durmak. İşte bu noktada, çevremizi değiştirmek için esas itici güç bizzat biziz, kendimiziz.
Hayatta iki tip insan da karşılaşırsın. Bir tarafta iradeciler vardır; bunlar kaderi senin inşa ettiğini düşünürler, şansının temellerini atan sensindir. Diğer yanda, kaderin belirlenmiş olduğunu ve ne yaparsan yap olayların kendi başına, kader nasıl şekillendirirse öyle his alınacağını düşünen kaderciler vardır. Bu durumda şans, karşına çıkan bir şeydir.
Çünkü Büyük başarılar küçük zaferlerle başlar
Hayatta sahip olduğun yetenekleri kullan: Yalnızca en iyi şarkı söyleyen kuşlar şarkı söylerse, orman çok sessiz kalır.
Bir kahramana dönüşmek gibi bir niyetim yoktu. Bana, kahramanların savaşta vaktinde kaçmayı başaramayanlar olduğu öğretilmişti.
Kolumdaki saat daha pahalıydı ama zamanı aynı telaşlı ritimle sayıyordu.
Ani değerlendirmek için kendimizi biricik hissetmek için çaba harcıyoruz. Ama bu mümkün değil, hepimiz bir bütünün parçasıyız
Sabaha ancak geceyi atlatarak varılır.
Kırılmaz camdan otomatik kapılar, aklıma fransız vagonlarınınkini getiriyordu. Trenden inmek için attığım adımların aynısını atarken o zamanki sırt çantam, kahverengi deri evrak çantasına dönüşmüştü. Bakışım aynı ama daha yorgundu. Kolumdaki saat daha pahalıydı ama zamanı aynı telaşlı ritimle sayıyordu. Cesaretle dolu hayallerim aynı saflıkta, çoraplarım her zamanki cafcaflı renklerdeydi. Ağzımdan dökülenler iki durumda da aynıydı: je suis ici!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir