George Orwell kitaplarından Paris ve Londra’da Beş Parasız kitap alıntıları sizlerle…
Paris ve Londra’da Beş Parasız Kitap Alıntıları
Açlık insanı omurgasız ve beyinsiz bir hale indirgiyor.
Ekmeğe sarımsak sürmenin amacı,tadın uzun süreli kalması ve insanda yakın zamanda yemek yemiş hissiyatı yaratmasıydı.
Korkunç bir şekilde hayal kırıklığına uğradım;çünkü insanın açken kendisine yapabileceği en kötü hatalardan birini yapmış,midemi yemek beklentisine sokmuştum.
Açlık,insanı tamamen omurgasız,beyinsiz bir hale getiriyor;daha çok grip olmuşsun da yeni yeni iyileşiyormuşsun gibi.Sanki denizanasına dönüşmüş gibi oluyor insan veya vücudundaki bütün kan boşaltılıp yerine ılık su doldurulmuş gibi.
Zafer,en uzun süre savaşabilenlerindir.
Sefaletle ilk tanışma başlı başına acayiptir.Sefalet hakkında çok fazla düşünürsünüz;hayatınız boyunca korktuğunuz şeydir,er ya da geç başınıza geleceğini bildiğiniz ama aslında düpedüz farklı bir şeydir.Çok kolay olacağını düşünürsünüz;olağanüstü derecede karışıktır.Korkunç olacağını düşünürsünüz;başlı başına sefil ve sıkıcıdır.İlk önce sefaletin kendine has aşağılığını keşfedersiniz;sizi sürüklediği katakullileri,karmaşık cimrilikleri,yemeğin suyunu ekmekle sıyırmayı.
Aşkı-gerçek aşkı-deneyimledikten sonra dünyadaki diğer her şey ancak zevkin siluetinden başka bir şey değil midir?
Paris varoşları acayip insanlar için toplanma yeriydi:hayatlarını yalnız,yarı deli bir şekilde yaşayan ve normal veya makul olmaktan vazgeçen insanlar
Tıpkı paranın insanları çalışmaktan kurtarması gibi sefalet de bu insanları olağan davranış kalıplarından kurtarıyordu.
Tıpkı paranın insanları çalışmaktan kurtarması gibi sefalet de bu insanları olağan davranış kalıplarından kurtarıyordu.
Şık bir otel özetle, iki yüz kişi aslında istemediği şeyler için yolunabilsin diye yüz kişinin saçını süpürge ettiği yerdir.
“ Bir keresinde, üstünde ‘Sermaye’ yazan bir boa yılanını, üstünde ‘Emek’ yazan bir tavşanı yutarken resmetmiştim.”
“Başkalarının hoş olmayan bir iş yaptığını görünce, bu işin gerekli olduğunu söyleyerek her şeyi çözdüklerini sanıyorlar. Sözgelimi kömür madenciliği zor bir iş ama gereklidir, kömüre ihtiyacımız var. Lağımda çalışmak tatsız bir iş ama birilerinin lağımda çalışması lazım”
Unutma ki, kötü günler sonsuza dek sürmez. Insana korkunç gelen o belalar da biter.
“Fureux’nun tuhaflığı, ayıkken komünist olmasına karşın kafayı bulunca sapına kadar vatansever kesilmesiydi.”
“Herkes çok mutluydu; dünyanın güzel bir yer, bizlerin de takdir edilesi insanlar olduğumuza çok emindik.”
“Uyku sırf fiziksel bir ihtiyaç olmaktan çıkmıştı; şehvetli bir şeydi, rahatlamadan ziyade bir sefahatti.”
bir kelime, sözlük anlamına herhangi bir gönderme yapılmaksızın, sadece bir hakaret olarak kullanıldığı için hakaret sayılıyor; kelimeler, özellikle de küfürler, kamuoyu onlardan ne anlam çıkarırsa o anlama geliyor.
bir kelime küfür olarak yerleştikten sonra gerçek anlamını, yani onu bir küfre dönüştüren özelliği kaybediyor. Bir kelime, belirli bir anlama geldiği için bir küfre dönüşüyor ve bir küfre dönüştüğü için o anlamını yitiriyor. küfür olarak kabul gören kelimeler büyülü bir tabiata sahip, bu onları diğer kelimelerden ayırıyor ve sıradan bir sohbet esnasında işe yaramaz kılıyor.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Küfretmek, doğası itibarıyla büyü kadar mantıksız bir şey – hatta aslında bir büyük türü. Ama bir çelişki de içeriyor, o da şu: küfretmedeki amacımız karşımızdakini şok edip yaralamak, bunu da gizli tutulması gereken bir şeyden, çoğunlukla cinsel işlevlerle alakalı bir şeyden bahsederek yapıyoruz.
Zihnini sağlam ve zinde tutmayı başarmıştı, bu yüzden hiçbir şey onu yoksulluğa yenik düşüremezdi.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Eğer yeterince istersen, zengin de olsan fakir de olsan aynı hayatı yaşayabilirsin. Kitaplarını ve fikirlerini koruyabilirsin. Sadece kendi kendine, ‘ Burada ‘ – alnına vurdu – ‘ özgür bir adamım ‘ demen lazım; o zaman sorun kalmaz.
… insan, elinden parasını aldığın andan itibaren beceriksizin tekine dönüşüyor.
Cehaletin sınırı yoktu ve dehşet vericiydi. … Okuma biliyordu ama kitaplardan bir nevi tiksiniyordu.
Giysiler çok güçlüdür. Berduş giysileri giydiğiniz zaman, en azından ilk gün tamamen aşağılanmış hissetmemek çok zor.
Yeni giysilerim beni anında başka bir dünyanın insanı yaptı. Herkesin davranışı aniden değişmiş gibiydi.
Kir ayrımcıdır; iyi giyimli olduğunuzda sizi rahat bırakır ama yakalığınız kaybolunca dört bir yandan üstünüze üşüşür.
… kültürlü, zeki insanların, tam da liberal görüşlere sahip olması beklenen insanların asla yoksulların arasına karışmaması. Zira eğitimli kesimin çoğunluğu yoksulluktan ne anlar ?
… düşünmüyorlar çünkü düşünecek vakitleri yok; hayatları onları köleleştirmiş.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Hizmete dayalı, zanaat içermeyen bir işleri var; sadece hayatta kalmalarına yetecek kadar para kazanıyorlar; tek izin günleri kovuldukları gün. Evlilik şansları ellerinden alınmış ya da evlenseler bile karıları da çalışmak zorunda. Başlarına talih kuşu konmadığı müddetçe bu hayattan kurtulmanın tek yolu hapse düşmek.
“Her zaman dik dur! Kötü günlerin sonsuza dek sürmeyeceğini ve çok korkunç gibi görünen zor zamanların bir gün biteceğini hatırla.”
Aç görünmek ölümcüldür. İnsanlarda seni tekmeleme isteği uyandırır.
Santranç kurallarının aşk ve savaş kurallarıyla aynı olduğunu, birinde kazananın diğerlerinde de kazanabileceğini söylüyordu.
Yoksulluğun ayrılmaz bir parçası olan can sıkıntısı …
Yapacak bir işi olmayan, midesi boş insan hiçbir şeyle ilgilenemez.
Zaman zaman gece dışarı çıkar, göktaşlarını gözlerim. Yıldızlar bedava gösteri gibidir, gözünü kullanmaya para istemezler.
Dilenciler, onurunu, modern toplumdaki çoğu insandan daha fazla satmış sayılmaz; sadece zenginleşmenin imkânsız olduğu bir iş alanı seçme hatasına düşmüştür.
Zihninin içinde hep özgür olacaktı.
Yine de beş parasız kalarak kesinlikle öğrendiğim bir iki şeyi gösterebilirim. Bir daha hiçbir zaman serserilerin berduş ahlaksızlar olduğunu düşünmeyeceğim ya da bir peni verdim, diye bir dilencinin bana minnettar olmasını beklemeyeceğim, işsiz adamlar neden uyuşuk, diye şaşırmayacağım, Kurtuluş Ordusuna bağış yapmayacağım, giysilerimi rehin bırakmayacağım, sokakta uzatılan el ilanını geri çevirmeyeceğim, şık bir restoranda yediğim yemekten tat almayacağı. Bu, bir başlangıç.
*SON*
*SON*
Her şeyin temelinde huzursuzluk yatıyordu.
Ama düşünmüyorlar çünkü düşünecek vakitleri yok ; hayat onları köleleştirmiş.
Benim yöneltmek istediğim soru, bu hayatın neden sürdüğü; ne amaca hizmet ettiği ve devam etmesini kimin, neden istediği.
Sürekli mahvolacağınızdan söz edip durdunuz ve sonunda o noktaya vardınız ama yine de dayanabiliyorsunuz. Bu duygu, endişeyi büyük ölçüde hafifletir.
Bilirsin, kadınlar asla unutmazlar.
İnsan, talihin ne zaman yüzüne güleceğini asla bilemiyor.
Yine de meteliksiz kalmanın bana kesinlikle öğrettiği bir iki şeyi gösterebilirim.
Bir daha hiçbir zaman berduşların sarhoş birer ahlaksız oluğunu düşünmeyeceğim,
bir peni verdim diye bir dilencinin bana minnet duymasını beklemeyeceğim,
işsizler uyuşuksa buna şaşmayacağım,
selamet ordusuna para vermeyeceğim,
giysilerimi rehine koymayacağım,
sokakta birisinin uzattığı el ilanını geri çevirmeyeceğim,
şık bir restoranda yediğim yemekten tat almayacağım.
Bir daha hiçbir zaman berduşların sarhoş birer ahlaksız oluğunu düşünmeyeceğim,
bir peni verdim diye bir dilencinin bana minnet duymasını beklemeyeceğim,
işsizler uyuşuksa buna şaşmayacağım,
selamet ordusuna para vermeyeceğim,
giysilerimi rehine koymayacağım,
sokakta birisinin uzattığı el ilanını geri çevirmeyeceğim,
şık bir restoranda yediğim yemekten tat almayacağım.
Bu yaşamın en kötü yanı soğuk havadır. Ondan sonra, bir sakınca daha var. İnsanların senin işine karışmalarına dayanacaksın.
Zeki bir insan için olanaksız şey yoktur.
Güzel şeylere alışmış bir kimsenin öyle beş parasız kalmasının nasıl bir şey olduğunu bilirsiniz.
Acımdan ölüyordum, yapacak hiçbir şey yoktu Yatakta yatmaktan, gittikçe güçsüzleşmekten, bu arada da tavanda cirit atan tahtakurularını seyretmekten başka bir şey gelmiyordu elimden
işini yitirdin mi, cehennem azabı çekersin.
Unutma ki, kötü günler sonsuza dek sürmez. İnsana o korkunç gelen belalar da biter.
Yoksulluk onları beylik davranış kurallarından muaf kılıyor, tıpkı paranın insanları çalışmaktan muaf kılması gibi.
Münakaşalar, seyyar satıcıların bağırışları, taşların üstünde portakal kabuğu yuvarlayan çocukların şamatası, geceleyin de yüksek sesle söylenen şarkılar ve çöp kovalarından yayılan keskin kokular; sokağın havasını işte bunlar oluşturuyordu.
Bütün gün yalan söyleyip durursunuz. Hepsi de pahalı yalanlardır.
Aşkın o en coşkun anı ne kadar sürer ki? Hiç, bir an, belki bir saniye. Bir saniyelik kendinden geçme, ötesi toz, kül, hiçlik.
Ah, yoksulluk, yokluk, insanın hazlarının düş kırıklığına uğraması!
İnsan bir kez aşkı, gerçek aşkı yaşadı mı, artık bu dünyada neşe hayalinden başka bir şey bulabilir mi?
Uğrunda çarpışılacak tek bir şey vardır; tüm becerilerinizi ve ülkülerinizi, tüm felsefe ve inançlarınızı, tüm ince sözlerinizi, yüce davranışlarınızı bir kül yığınına çevirecek, gölgede bırakacak tek şey vardır, gerçek aşk.
Pulun insanları tənbəlləşdirdiyi kimi aclıq da bu insanları normal davranış qaydalarından uzaqlaşdırır
Sana Yahudileri anlatayım. Bir keresinde, savaşın ilk aylarında hareket halindeydik ve bir geceliğine bir kasabada konakladık. Yahuda işkariyot gibi kızıl sakallı, korkunç bir ihtiyar Yahudi sinsi sinsi konakladığım yere geldi. Ne istediğini sordum. ‘Efendim,’ dedi, ‘size bir kız getirdim, henüz on yedisinde güzel bir genç kız. Sadece elli frank.’ ‘Teşekkürler,’ dedim. ‘Getirdiğin gibi götürebilirsin. Hastalık kapmak istemiyorum.’ ‘Hastalık mı!’ diye bağırdı. Hastalıktan korkmanıza gerek yok. Bu kendi kızım!’ Al sana Yahudi milleti.
Ama düşünmüyorlar; çünkü düşünebilecek boş vakitleri yok. Hayat onları birer köleye dönüştürmüş.
Bu hayatın bir günü diğer gününden pek farklı değildi.
Küfretmekteki amacımız karşımızdakini şok edip yaralamak, bunu da gizli tutulması gereken bir şeyden, çoğunlukla cinsel işlevlerle alakalı bir şeyden bahsederek yapıyoruz. Ama işin tuhaf yanı şu ki, bir kelime küfür olarak yerleştikten sonra gerçek anlamını, yani onu bir küfre dönüştüren özelliği kaybediyor. Bir kelime belirli bir anlama geldiği için bir küfre dönüşüyor ve bir küfre dönüştüğü için o anlamını yitiriyor.
Beş parasız kalmaktan o kadar çok bahsetmiştiniz ki; eh, işte beş parasız kaldınız ve hala ayaktasınız. Bu birçok endişeyi getiriyor.
Cehaletin sınırı yoktu ve bu dehşet vericiydi.
Garsonlara bahşiş verirdim, garsonlardan bahşiş aldım.
Bir erkeğin cebinde para olunca gideceği yer neresidir?
Cehaletin sınırı yoktu ve dehşet vericiydi.
Kadın pansiyonlarının genel olarak erkeklerinkinden çok daha kötü durumda olduğu söyleniyor ve evli çiftleri kabul eden çok az pansiyon var. Hatta evsiz bir erkeğin bir pansiyonda, karısının ise başka bir pansiyonda kalması sık rastlanan bir durum.
Tabut, geceliği dört peniye. Tabut’ta, tahta bir kutunun içinde yatıyorsunuz ve üstünüze muşamba seriyorsunuz. Çok soğuk, ayrıca en kötü yanı, bir kutunun içinde kapalı kaldığınız için kurtulamadığınız tahtakurulanı.
Tüm kadın ırkından uzak kalan berduş kendini bir kötürüm ya da akıl hastası derekesine düşmüş hissediyor. Başka hiçbir aşağılanma bir erkeğin izzetinefsini bu denli zedeleyemez.
Yoksulluğun kötü yanı insana acı çektirmesinden ziyade onu fiziksel ve ruhsal olarak çökertmesi.
Gerekçelerini tartışmaya değmez ama kadınların kendilerinden yoksul adamlara bakmaya bile asla -ya da neredeyse asla, tenezzül etmediği su götürmez.
Mesele, berduşları canları sıkılmış, yarı ölü aylaklardan kendine saygı duyan insanlara nasıl dönüştüreceğimiz.
Sefil insanlar arasında da cinsiyetlerin, başka yerlerdeki gibi eşit olacağı sanılabilir. Ama böyle değil; hatta belli bir sınırın altında toplumun tamamının erkeklerden oluştuğu söylenebilir. Londra Bölge Meclisi’nin 13 Şubat 1931 akşamı yaptığı sayım sonucu yayımlanan şu rakamlar, sefil erkekler ile sefil kadınların sayılarını karşılaştırıyor:
Geceyi sokaklarda geçirenler; 60 erkek, 18 kadın. Pansiyon ruhsatı olmayan barınak ve evlerde geçirenler; 1057 erkek, 137 kadın.
St. Martin-in-the-Fields Kilisesi’nin mahzeninde; 88 erkek, 12 kadın.
Londra Bölge Meclisi’nin geçici koğuş ve pansiyonlarında; 674 erkek, 15 kadın.