İçeriğe geç

Paranın Cinleri Kitap Alıntıları – Murathan Mungan

Murathan Mungan kitaplarından Paranın Cinleri kitap alıntıları sizlerle…

Paranın Cinleri Kitap Alıntıları

Aşk bu topraklarda hâlâ imkansızdı. Bu topraklarda hâlâ birçok şey imkansızdı. Ne çocukluğunuzun izini sürmeye, ne aşkınızın rüzgarında savrulmanıza izin vardı.
Bir şarkı, birkaç tesadüfün bütün bir hayatı ele geçirdiği zamanlar belki de hepsi bu kadardır aslında. Üst yanı yoksul düşlerimiz için bir avuç oyundur hayatımıza saçılmış, biz onları bir bir toplarken ölürüz ölürüz ölürüz
“Hayattan kaçtım, sanata sığındım.Yazı’yı evlat edindim, okurları akraba…”
Kazanılmış güven daha çok kendimize ilişkin bir iç alan oluştururken ,kaybedilmiş güvense ne yazık ki,hayata karşı çok daha geniş bir alanı kapsıyor.
Yıllardır yaşamöyküsel bir roman yazmak istedim.Belki bir tür önyargı ama ilk romanımın yaşamöyküsel bir roman olmasında ısrarcı oldum.
Gerçekliği birebir hayata tekabül eden olaylar bile yazılırken nasıl biçim değiştirir? Nasıl başkalaşır?
Adını koyabildiğin hiçbir duyguyu yardıma çağıramazsın.
Hayattan kaçtım,sanata sığındım.
İnsan iyi zamanlarında soylu olmayı kolay becerir.Böyle zamanlarda soylu olmak soylu durmak kolaydır.En zoru,düşmanken soylu olmayı bilmektir.
Bir şarkı,birkaç tesadüfün bütün bir hayatı ele geçirdiği zamanlar Belki de hepsi bu kadardır aslında.
Aşk,birlikte yaşanmamış zamanları da ele geçirmek ister.
Aşk, birlikte yaşanmamış zamanları ele geçirmek ister.
Bir şarkı, birkaç tesadüfün bütün bir hayatı ele geçirdiği zamanlar belki de hepsi bu kadardır aslında. Üst yanı yoksul düşlerimiz için bir avuç oyundur hayatımıza saçılmış, biz onları bir bir toplarken ölürüz ölürüz ölürüz

Paranın Cinleri, Murathan Mungan

Kenti ölüm kuşatmış. Bizim görmediğimiz ama sürekli bizi gören karanlık gözler hissediyorduk üzerimizde.
Bir şarkı, birkaç tesadüfün bütün bir hayatı ele geçirdiği zamanlar belki de hepsi bu kadardır aslında. Üst yanı yoksul düşlerimiz için bir avuç oyundur hayatımıza saçılmış, biz onları bir bir toplarken ölürüz ölürüz ölürüz
Ama hangi kalbin yemini bütün zamanlara yetiyor ki ?
Aşk bu topraklarda hâlâ imkansızdı. Bu topraklarda hâlâ birçok şey imkansızdı. Ne çocukluğunuzun izini sürmeye, ne aşkınızın rüzgarında savrulmanıza izin vardı.
Bu, nasıl yazılır? Bu nasıl anlatılır? Nasıl tanımlanır? Başkasının gözünde de aslına uygun olarak nasıl canlandırılır?
Bir başkasını arama / Bir gemi yok, yol yok sana
. Demek sevda o denli bağlamış ki gözlerimi, canlısıyla, ölüsünü ayırt edememiştim. Zaten sevda dedikleri böylesine bir körlük olmasaydı eğer, doğruluğu nerede kalırdı onun?
Her biten yazıdan sonra yeniden beyaz, boş bir sayfa oluyorum; bana ve yazıdaki benlere ilişkin söyleyecek sözlerimi çoğaltıyorum; bu kitapta da bitmedim, gelecek yazılara, kitaplara arttım, hayat çok zengin, insanlar çok beklenmedik; kaldı ki şu anda kapanmamış bir hayatın ben’ini anlatıyorum. Kaç yılın sayfasında kendimi arıyorum. O cama asılmış boş, beyaz kağıt parçasından bu yana kaç sayfada göründüm kayboldum. Sahi ey okur, beni hiç gördünüz mü? ”
Barbar adımlarla evimizi ve çocukluğumu çiğneyen haksızlığın çizmelerini hiç unutmadım!
Adını koyabildiğin hiçbir duyguyu yardıma çağıramazsın. İçin karmaşıktır; her şey, birbirinin içindedir. Bütün zannettiklerinin yanlışını yaşarsın
Haklarında çok şey dinlediğim şu mahzun kadınlar, bilmem sizin de içinize dokunuyor mu?
Tuhaftır,hala bazı durumlarda konuşamam,keşfedilmeyi beklerim,beni görsünler,beni fark etsinler,beni anlasınlar isterim.Kendimi öne süremem.Tersine geri çekilirim.Hele birinden çok hoşlanmışsam,duvar kesilirim.O,beni görsün,anlasın,keşfetsin isterim.
Yaşlandığımda, kırda, penceresinden kavaklar görünen, bü­tün duvarları kitaplarla kaplı bir tahta evde, o huzur duygusunu yeniden yaşayarak, kucağımda yarım kalmış bir kitapla hayata gözlerimi yummak isterim
Kırda, penceresinden kavaklar görünen, bütün duvarları kitaplarla kaplı bir tahta evde, o huzur duygusunu yeniden yaşayarak, kucağımda yarım kalmış bir kitapla hayata gözlerimi yummak isterim.
Kitapların ve filmlerin dünyasına sığınmam boşuna değil. Bana hayal kurmaktan başka bir şey kalmıyor
Eşya da kendini var eden dünyayla birlikte aynı karanlığa gömülüyor.
Ama ma­dem istiyorsun, hadi bir Müslüm koyayım sana. O da hatim niye­tine geçer.”
Aşk..
Bu topraklarda hala bir çok şey imkansızdı. Ne çocukluğunuzun izini sürmeye, ne aşkınızın rüzgârında savrulmanıza izin vardı
Büyük bir aşktan geriye her zaman büyük anlar kalır..
Kimse bunu alamaz sizden..
Bir aşkın en onulmaz zamanlarında bile, çoğu kez o anların hatırı yüzünden ayrılamazsınız
Yara almıştık ve şimdi birbirimizin yaralarının başını bekliyorduk .
Büyüdükçe o deliksiz uykular yerini tedirgin uykulara bıraktı. Bir daha hiç o kadar derin bir uçurum gibi uyuyamadım.
Demek sevda o denli bağlamış ki gözlerimi, canlısıyla, ölüsü­nü ayırt edememişim. Zaten sevda dedikleri böylesine bir körlük olmasaydı eğer, doğruluğu nerede kalırdı onun?
Babamın ölümüyle birlikte yazının ruhu da uçup gitmişti sanki.
… Güzellikleri, incelikleri başkalarına gösteriş olsun diye değil, kendilerine mırıldanır gibi yaşayan insanlardı onlar; markalı etiketlerin herkes görsün diye sırtlara yapıştırıldığı bir çağın insanları için, dışı, soylu bir yalınlıkla sade tutulmuşken, içi nakışlara işlenmiş bir terliğin pek bir şey ifade edeceğini sanmıyorum.
Bir şarkı, birkaç tesadüfün bütün bir hayatı ele geçirdiği zamanlar… belki de hepsi bu kadardır aslında. Üst yanı yoksul düşlerimiz için bir avuç oyundur hayatımıza saçılmış, biz onları bir bir toplarken ölürüz ölürüz ölürüz…
Demek sevda o denli bağlamış ki gözlerimi, canlısıyla, ölüsü­nü ayırt edememişim. Zaten sevda dedikleri böylesine bir körlük olmasaydı eğer, doğruluğu nerede kalırdı onun?
Barbar adımlarla evimizi ve çocukluğumu çiğneyen haksızlığın çizmelerini hiç unutmadım!
Onlar hiç kimsenin bilemiyeceği bir ölümle yitip gittiler
Haklarında çok şey dinlediğim şu mahzun kadınlar, bilmem sizin de içinize dokunuyor mu?
Gerçek olamayacak kadar yabancıydı her şey. Çocukluk anılarımı yardıma çağırıyordum.
Bu topraklarda hâlâ bir çok şey imkansızdı Yaşanılan karanlık günlerin gölgesi düşüyordu yüreğinize. Ne yana dönseniz, kirli bir savaşın acımasız koşulları, açık ya da gizli vahşetiyle karşınıza dikiliveriyordu.

Havada elle tutulur bir korku ve gerilim vardı. Ancak filmlerden tanıdığım bir savaşın şehri olmuştu, sokaklarında birbirlerini kuşkuyla süzerek tetik gezen insanlar dolaşıyordu. Şiddet ve öfke soluduğunuz havaya sinmişti. Her an büyük bir şey olacakmış gibi tekinsiz dolaşıyordunuz.

Yaşıyor musunuz? Beni duyuyor musunuz?
Aşk bu topraklarda hâlâ imkânsızdı. Bu topraklarda hâlâ birçok şey imkânsızdı. Ne çocukluğunuzun izini sürmeye, ne aşkınızın rüzgârında savrulmanıza izin vardı. Yaşanılan karanlık günlerin gölgesi düşüyordu yüreğinize.
En çok da yolda yürürken hayal kurardım. Hâlâ da öyledir; çoğunlukla kafamdaki yolda yürürüm ben. Dünyada kaybolur kendi kafamdaki yolda yürümeye devam ederim.
Şiirin, akşamları büyüten, derinleştiren gücünü gördüm.
Gökyüzüne komşu bir kalenin eteklerine kurulmuş bir taşkent.
zaten sevda dedikleri böylesine bir körlük olmasaydı eğer, doğruluğu nerede kalırdı onun
Hayattan kaçtım, sanata sığındım.Yazı’yı evlat edindim, okurları akraba.
Ölüm gelecek senin gözlerin olacak.
Cesare Pavese
Hangi kalbin yemini bütün zamanlara yetiyor ki?
Bağışlardı ama unutmazdı.
Bu kenttir gidip gideceğin yer
Bir başkasını arama
Bir gemi yok, yol yok sana
Değil mi ki hayatına kıydın burada.
Bu küçücük köşede.
Ona kıydın demektir bütün dünyada.
Fotoğraflar yitirilmiş anları belgeler.Yitirilmiş anlar, zaman ile ölüm arasında en kısa yoldur.
Biliyor musun Muro ? dedi.”Beni hayatta üç şey mahvetti : Fazla cesaret,fazla merhamet,fazla sevgi..”
Onlar hiç kimsenin bilemeyecegi bir ölümle yitip gittiler..
Fotograflar yitirilmiş anları belgeler.Yitirilmiş anlar,zaman ile ölüm arasında en kısa yoldur..
Yıllar sonra Mahmut ile Yezida yı yazarken belki de dramatik sanatların temel metaforunu bulmuştum. Daire çizen için bir komediydi. Dairenin dışındaydı. Saçma bulduğu bir inancı silah olarak kullanıp inananı teslim alabiliyordu. Bu, ona bir iktidar sağlıyordu. Dairenin içindeki içinse bir dramdı. Tutsak ediliyordu. Yazgısını Öteki’nin insafına terk ediyordu.
Ya kişi, daireyi kendi eliyle, kendi çevresine çiziyorsa İşte bu bir trajediydi. Seçimin içerdiği sonu yaşayacaktı.
“Beni hayatta üç şey mahvetti: Fazla cesaret, fazla merhamet, fazla sevgi.”
.
“Hayat çok zengin, insanlar çok beklenmedik.”
.
“Anımsama gayretlerimiz çoğu kez yaşadıklarımızı bulandırarak gerçeklik yitimine uğratır bizi.”
.
“Fotoğraflar bizim olmadığımız zamanları aktarır bize. Tanımadığımız yakınlarımızı. Fotoğraflar yitirilmiş anları belgeler. Yitirilmiş anlar, zaman ile ölüm arasında en kısa yoldur.”
Murathan MUNGAN
Eşya da kendini var eden dünyayla birlikte aynı karanlığa gömülüyor.
Yalnızca ölümüne değil, hayatımızdaki bütün olmamış şeyler için ağladım.
Babamı da şarkıyı da beklemeyi de seviyordum.
Fotoğraflar yitirilmiş anları belgeler. Yitirilmiş anlar, zaman ile ölüm arasında en kısa yoldur.
Aşk, birlikte yaşanmamış zamanları da ele geçirmek ister.
Çocukken bir geyiğe tutulmuştum.
Başımı ne zaman kitaplardan kaldırsam, kütüphanenin penceresinden görünen, rüzgârda hafif hafif sallanan ağaçların görünüşü Kavaklar, pamukçuklar Doğanın büyüsüyle kitap sayfalarının büyüsü karışıyor bende. Bir daha ayıramıyorum. O ağaçların bende hep tazeliğini koruyarak saklı kalmış görüntüsüyle, kitap okumanın kendine özgü lezzetini yıllardır her seferinde hep aynı çağrışım bütünlüğü içinde andım. Hep aynı duyguların ve görüntülerin eşlik ettiği bu bütünlükten hatırladığım, içimin derinlerine yer etmiş bir huzur duygusu
Ne zaman balkonun oymalı, ahşap parmaklıklarına dirseklerimi dayayıp gözlerimi ufka diksem, manzarası hiç değişmeyen uçsuz bucaksız bozkır Bulanık görüntülerle tüten hava. Uyuşturucu sıcaklar. Kunt sessizlik, dilsiz taşlar. Kaskatı toprak. Başını nereye çevirirsen çevir, değişmeyen manzaralar Neye olduğunu bilmediğiniz derin bir umutsuzluk neredeyse.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir