İçeriğe geç

Paramparça Kitap Alıntıları – Duygu Asena

Duygu Asena kitaplarından Paramparça kitap alıntıları sizlerle…

Paramparça Kitap Alıntıları

Şiddetten nefret ederim ve bunca yıl, ona el kaldırmayı aklımın ucundan geçirmedim. Karılarını döven erkeklerden tiksiniyorum.
İnsanlar hiç yargılamadan, birbirlerini oldukları gibi kabullenemezler miydi?
Peki ama başkaları için, onlar üzülmesin diye yaşarken, kendini bu kadar acının içine sokmak mı, iyi insan olmak? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim.
İsterdim ki, kadın ya da erkek, herkes kendi özelini hiçbir çekince, sınırlama, yasaklama,ayıplama olmadan özgürce yaşayabilsin.
İsterdim ki insanların sadece kendilerini ilgilendirecek olan cinsel yaşam tarzına bakmadan, onların beyin, kültür, üretim, topluma yararı ve insanlığıyla değerlendirebilecek kişilerle dolu bir ülkede yaşayabileyim.
Başkaları için, onlar üzülmesin diye yaşarken, kendimi bu kadar acının içine sokmak mı, iyi insan olmak? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim.
Kızın namusu için kanlı çarşafın gösterilmesi gerekiyor.
Bizim buraları bilirsin, töreler ve yazılmamış kanunlar vardır. Bunların dışına çıkan erkek ya da kadın için hep aynı son yüzyıllardır hazır bekler, kanından canından birisi, seni hunharca öldürür.
Hiçbir belirti yok sende buna dair

Olması gerekmiyor. İlle de kadınsı davranışlar içinde bulunmamız gerekmiyor, erkeğim ben ve erkeklerden hoşlanıyorum

Kadınlardan hiç hoşlanmayan, başka bir erkeğe tutkun olan bir erkek bundan böyle bir kadınla aynı yatakta yatacak ve onunla sevişmek zorunda kalacak. Bunun ne kadar vahşi bir şey olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?
Neden başım sıkıştığında, dertli günler başladığında gitmeyi yani ölmeyi düşünüyorum acaba?
Bir korkak mıyım ben?
Beden ve yürek midir doğru seçimleri yapan, yoksa mantık mı ?
Kimse sizin önünüze birkaç tane cinsel kimlik koyup, Hadi seç bunlardan birisini demiyor.

Siz öyle oluyorsunuz. Siz böyle oluyorsunuz ve başka bir ortamda yaşasanız, son derece mutlu olabilecekken, bulunduğunuz yer gereği gizli kalmak zorundasınız.

Acıların insanı diye bir deyim olsaydı, eşcinseller için söylenmiş diyebilirdim.
İlginç, yalan, korku ve kaygı dolu bir dünya, içinde yaşadığımız.
Eşcinseller arasında yalnızca aktif olanlar hoş karşılanıyor, yargılanmıyor. Özellikle cahil erkekler tarafından.
Küfürlerimize bile oymak koymak diye giren seks ilişkisi, erkekliğin bir sembolü oluyor.
Herkes başka bir sıfat kullanıyor, gay, biseksüel, aktif, pasif, transseksüel, travesti, eşcinsel, homoseksüel, ibne

İsmi ne olursa olsun sonuç aynı. İki erkek birlikte seks yapıyor. Kişi kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın, değişen bir şey yok: ortada iki erkek var.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Gerçek olansa, erkek erkeğe ilişkinin cok fazla ancak çoğunun gizli olması.
Tümünün tek korkusu var Ya duyulursa ? Duyulursa, aile kabullenmeyecek, arkadaşları alay edecek, belki işini kaybedecek, gizlemekte haksızlar mı? Bizi koruyup, kollayacak yasalar mı var?
Var olan ve asla yok edilemeyecek bir durum için, bu facialar zinciri doğal mı?
İnsanlar için bedeninin özlenmesi bir hakarettir çünkü. Sen beni kullandın derler Oysa bunda ne kötülük var? Kim kimi, neden kullanıyor olsun? Ortak alınmış bir karar ve birlikte alınan keyifli dakikalar
O zamanlar bu dünyadaki yalanları bilemiyordum, tereddütsüz inanmıştım.
İnsan henüz sıradan bir yaratık konumunda. Evrim tamamlanmamış. Bunca kötülük, bunca iğrençlik olur muydu eğer insan evrimin tepesinde yüce bir yaratık olsaydı?
İnsan karmaşık bir varlık, her şeyi arzulayabilir, bir sürü garip şey kafasından geçebilir, suçluluk duygusuna kendini kaptırmak bu yüzden çok kolay. Hele bir de insan denen yaratık, pek çok şeye kendi elleriyle yasaklar, ayıplar getirmişken en ufak bir düşünde bile kendini suçlamasın da ne yapsın?
Aklımın bir ucunda hep zamanı gelince bu dünyadan çekip gitmek var. Alay edilecek konuma düşmeden çekip gitmek Umarım bu cesareti bulabilirim o zaman.
Cinsellik ille de tatmin edilmesi gereken bir güdü, sen de bunun için çabalıyorsun Bazen kocası öldükten sonra ömür boyu sekse veda eden kadınlar geliyor aklıma. Nasıl dayanıyorlar? Ne kadar vahşi bir durum bu. Bir de o kadınları kutluyor, sözleriyle onurlandırıyorlar. Kocası ölmüş ya da boşanmış çocuklu bir kadının ölene dek biriyle sevişememesi, bunun namusla bir tutulması ne acı bir töre Başkalarını böyle yaşamaya mahkum eden insanın bencilliği hayvandan öte bir şey.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çareler tükenmez sözü sanki yaşanan aldatmaları internette bulmak için söylenmiş.
Erkekliği ve başarıyı tek bir organa yönlendirmiş, acınası yaratıklar.
Kadınlar aslında kocalarından duydukları şeylere inanmamalılar. Neden ikide bir erkek erkeğe çıksınlar, neden gece yarılarına kadar çalışsınlar? Gerçi çoğu kadın için inanmamak ne fayda eder?
Nedense hep aşk peşinde olduğumuzdan, aşkı hiç bitmeyecek sürekli mutluluk sandığımızdan hep bir aşk ihtiyacı içindeyiz.
Ama bilinçaltıma işlemiş değerler var ki, ben de bizim gibi olmayanlara normal diyorum Çünkü açıkça görülüyor bu, gizliliğiyle, suçluluk duygusuyla, toplumun değer yargılarıyla, suçlamalarıyla, hep işaret edilerek yaşamakla, ruhsal ve duygusal durumumuz pek dengeli olamıyor. Aykırı olmayı biz seçmesek de, yaşamlarımız aykırı.
İnsanın en kolay aldattığı kişi kendisi belki de.
Çoğu kişinin yaşam özeti de bu değil mi? Ya sınırsız boyun eğiyorlar; ya da benim gibi arzularına göre yaşamayı seçip, boyun eğmediğini sanırken, toplumda iki büklüm suçluluk içinde yaşıyorlar.
Karılarını döven erkeklerden tiksiniyorum.
Sürekli fedakarlık yapan bir insana gerçekten saygı duyulabilir mi?
Kimse umurumda değil, kendim bile.
Hem böyle dilediğin gibi yaşayıp, hem de yaşadıklarını benimseyememek, açıkça haykıramamak, hep gizlilik içinde kalmak, zaten insanı hasta etmeye yeterli değil mi?
Kendini akıllı, cesur, uygar sanırken, toplumdan böylesine korkmak güçlülük mü? Kendimden nefret ediyorum.
Ama yalnızlığım karanlık, susuz, dipsiz bir kuyu gibi. Hiç kimseyle paylaşamıyorum yaşadıklarımı, dertleşemiyorum, akıl soramıyorum. Öylesine tek başımayım ki, yalnızlığımı görüyorum, uzansam yakalayacak gibiyim.
Kurallar, töreler, aldatmalar, evlenmeler Hepsi, insanın kendi yarattığı kendisini doğaya aykırı bir düzende yaşamaya mahkum ettiği düzmece inançlar değil mi?
İnsan gerçeğini yaşamadan, her ilişkiyi aşk sanabilir, öyle yorumlayabilir, dilerim gerçek aşk gelmesin kimsenin başına. Öldürüyor insanı.
Bir insanı kıskanıyor, kuşkulanıyorsan, bunda haklısın demek ki Demek durup dururken kuşkulanmıyor insan.
İnsan yazarak bağırabilir mi? Bağırıyorum işte, eğer içiniz haykırmaktaysa, yaptığınız her şeyle bağırabilirsiniz.
Her şeye katlanmaya neden oluyorsa aşk, seni bir böcek haline sokuyorsa, öldür onu yok et.
Siz hiç aşık oldunuz mu? Kara büyü gibi Etinize kemiğinize yapışıyor, çıkartamıyorsunuz. Ne mantık tanıyor, ne kural.
Duygusuz, duyarsız olmak gerek böyle bir yaşam içinde. Hatta bencil ve biraz da kötü.
Kim suçlu, kim değil, ortada bir suç var mı bilemiyorum.
Ben de deliriyorum artık herhalde. Neler düşünüyorum. Ama hayat böyle olamaz mıydı? İnsanlar hiç yargılamadan, birbirlerini oldukları gibi kabullenemezler miydi ?
İçimin fotoğrafını çekebilselerdi, mutsuzluğun resmi olurdu işte o.
Uzun süreli ilişki, sevgi, dostluk, aşk arayan o kadar az ki
Zaman dursun, geçmesin. Yine gidecek, özlemler başlayacak, yüreğim ağlayacak.
Aşkın en büyük özelliği bu işte. Bir anda başkalarını siliyorsun gözünden. Başkaları devreye girdigi an ise, aşk yavaş yavaş gittiğini haber veriyor aslında.
Kendimi yok edemesem de içimdeki beni öldürmeye karar veriyorum. Bir daha ne olursa olsun bu yaşama dönmeyeceğim.
Kim bilebiliyor diğerinin gerçek içini?
İnsanın kendini aşağılamasından, kendinden nefret etmesinden daha acı verici, daha yok edici bir duygu olamaz.
Erkekler arası tecavüzün gerçekleşmesi biraz zor, güçler dengesi olduğu için ciddi bir boğuşma gerek ya da silah.
İkide bir de Ben erkeğim diyor. ben erkeğim, kendime dokundurtmam.

Gerçekten böyle sanıyor zavallılar. Pasif ilişkiye geçmeyince erkekliklerine halel gelmiyor sanıyorlar. Nasıl da kendilerini kandırıyorlar. Eğer hemcinsinle sevişiyorsan sen eşcinselsin demektir bu. Ne yazık ki bu durum bir küfür, bir hastalık, bir sapkınlık sayılıyor.

Buna dayanabilecek kaç beyin vardır bu ülkede ? Kaç kişi bu durumu doğal karşılar, sana anlayış gösterir, Mutluluklar dilerim der gönülden?
Ne zaman başım sıkışsa aklıma ölüm gelir. Bundan daha net bir kaçış olabilir mi? Korkakca bir kurtuluş.
Öyle konular var ki, karar vermek yetmiyor.
İşte biz böyleyiz. Kimliğimiz ne olursa olsun, çocuk sahibi olmayı erkeklikle eşdeğer tutarız. Oysa o çocuktaki katkımız ne kadar bunu düşünmeyiz bile.
Aranılan, beğenilen bir erkek olacaksanız eğer, üniversiteyi bitirecek, askerliğinizi yapacak, güzel bir kızla evlenecek, sürekli bir iş bulacak ve çocuk sahibi olacaksınız
Eğer kızlarla da rahat bir cinsellik yaşayabilseydim, erkeklere neden ihtiyacım olsun? diye düşünüyorum Sanki bütün sorun benim seks ihtiyacımmış gibi, sanki kadın olmazsa, erkekle olurmuş gibi. Sanki bu kadar basitmiş gibi.
Oysa belki de, aylar süren sıkı bir araştırma yapmalı aileler kızlarına koca seçerken.
Tuhaf bir duygu bu, erkeklerle sevişirken gösterdiğim başarı sanki erkeklik değil, ancak bir kadınla tam olarak sevişmeyi başardığımda erkek olacağım gibi geliyor bana.
Bu bir namus meselesi, onurumu kurtarıyorum O an yaptığımın çok önemli ve doğru olduğuna kendime inandırıyorum. Erkekligimi kurtardım, beni aldatan kızı terk ederek.
Bizim buralarda, bir kızın bir erkekle birlikte bir pastanede görülmesi bile yetiyordu işte lekelenmesi için.
Neyse ki o çalışan bir kadın, ya boşanamayıp çaresiz kalsaydı?
İşte kendini aldatmanın bir yolu da bu olsa gerek. Neyi niçin yaptığını biliyor ama bilmezden geliyorsun. Sonra da olanlara, Ne yapalım kader ben karar vermiştim ama olmadı deyip işin içinden çıkıyorsun.
Belki de insan bazı şeyleri istemediğini sanıp, ciddi kararlar aldığını düşünerek yaşarken, attığı her adımın, tersine bir anlamı var aslında.
Daha kız arkadaşımla bile öpüşmemişken, okul arkadaşımla öpüşüyorum ilk kez. Oysa az şey yaşamadım ben Demek öpüşmeden yaşamışım, demek hiç tam olarak sevişmeyi tadamamışım. Ne kadar zevkli bir şeymiş öpüşmek.
İki genç erkek bir aradayken cinsellik konuşulmadan olur mu?
Çok dikkatli ol, olanları bir arkadaşına dahi anlatma, sonra altından kalkamazsın, olan sana olur dedi

Yüzüne baktım ilk kez, gözlerinin ta içine İçimden geçirdiklerim bakışlarıma ne kadar yansıdı, o anladı mı bilemiyorum, ilk kez gözlerinin içine bakarken diyordum ki ona:
Kime ne anlatabilirim ki ben, sen benim eniştemsin yani ablamın kocası, ben kime eniştemle yattığımı söyleyebilirim? Niçin bütün bunlara bana yaptın, neden beni seçtin

Eniştem hayatıma birkaç kez daha girdi. Aslında belki de eniştem hayatımdan hiç çıkmadı.
Bilemiyorum, insanın ilk cinsel deneyiminin sonraki cinsel hayatına ne kadar etkisi oluyor.
Babamın beni döverken söylediği sözler aklımdan gitmiyor: Kendinden buyük erkeklerle konuşma, onlarla arkadaşlık etme, seni kandırırlar, sonra da
Onun dediğini dinlemiştim aslında, kendimden büyük erkeklerle arkadaşlık etmiyordum. Ama babam en büyük tehlikenin evin içinde olduğunu anlayamamıştı işte. Belki de o haklıydı ama haklı olmak yetmiyor. Tabular, yasaklar, dayaklar, suskun kalmalar yetmiyor.
Aklımda sorular, sorular; yanıtlarını bulamadığım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir