İçeriğe geç

Pantolonlu Bulut Kitap Alıntıları – Vladimir Mayakovski

Vladimir Mayakovski kitaplarından Pantolonlu Bulut kitap alıntıları sizlerle…

Pantolonlu Bulut Kitap Alıntıları

Sanırdım erki sonsuz Tanrı’sın sen,
oysa küçücük bir Tanrıcıkmışsın bilgisi yarım.
Demek – – yine
somurtkan ve kırgın
alacağım elime
gözyaşıyla çapalaya çapalaya yüreğimi,
götüreceğim,
trenin
çiğnediği ayağını
götüren kulübesine bir köpek gibi.
Adını senin korkuyorum unutmaktan
Görüyor musunuz,
köpeğin kendisini döven eli nasıl yaladığını?
Alo!
Kimsiniz?
Anne?
Anne!
Oğlunuz harikulade hasta!
Anne!
Oğlunuzda yürek yangını var.
Kahrolsun sizin aşkınız, kahrolsun sizin sanatınız, kahrolsun sizin düzeniniz, kahrolsun sizin dininiz
Adını senin korkuyorum unutmaktan..
Mümkün değil bağışlamk artık hiçbir şeyi.
Sevecenlik yetiştiriln ruhumu yaktım ben..
Çizmeyle basılmaz!
İtfaiyecilere deyin:
okşayışlarla tırmanılır yanan bir yüreğe..
Duyumsuyorum..
ben
bana az geliyorum.
Benden birisi fışkırıyor ısrarla..
Ben ve yüreğim bir kez bile mayısa dek yaşamadık.
yüreğinizden sıçrayamazsınız dışarıya!
Gece gelecek,
dişlerini geçirecek,
ve yiyip yutacak.
~Gökyüzü sağır..
~Evren uyuyor..
– – çalınması gereken bir Mona Lisa tablosuydunuz..!
Ve çaldılar sizi..
İsterseniz
Ben çılgına dönerim tenden,
-ya da renk değiştiren bir gök gibi ufukta-
isterseniz öyle çıtkırıldım olurum öyle incelirim ki
çıkarım insanlıktan, dönerim pantolonlu bir buluta! İnanıyorum çiçekler içindeki bir Nis’e!
Yine herkes benim yüzümde tafra sahibi,
Bir hastane gibi köhne erkekler de,
Yıpranmış kadınlar da bir atasözü gibi
yüreğimin kanıyla suluyorum yolu,
çiçekler yapışıyor tozuna ceketimin.
demek – – yine
somurtkan ve kırgın
alacağım elime
gözyaşıyla çapalaya çapalaya yüreğimi,
götüreceğim,
trenin çiğnediği ayağını
götüren kulübesine bir köpek gibi.
belki, koklamaktadır isa
ruhumun unutmabeni çiçeklerini.
en sıradan bir incil’ de
on üçüncü havariyiın
ben #8212; acının olduğu her yerdeyim;
gözyaşı akışının her damlasında
kendimi çarmıha gerdim.
mümkün değil bağışlamak artık hiçbir şeyi.
sevecenlik yetiştirilen ruhumu yaktım ben.
biliyorum – –
güneş kararırdı bir baksa
ruhlarımızın altın yataklarına!
anne!
şarkı söyleyemiyorum.
yüreğimin küçük kilisesindeki sahne tutuşmuş!
sıçrayacağım! sıçrayacağım! sıçrayacağım! sıçrayacağım!
kaburgalarım çöktü.
yüreğinizden sıçrayamazsınız dışarıya!
okşayışlarla tırmanılır yanan bir yüreğe.
duyumsuyorum – –
ben
bana az geliyorum.
benden birisi fışkırıyor ısrarla
dinginim nasıl, görün!
nabzı gibi bir ölünün.
yeniden ve yeniden
yüzümle bürünerek yağmura,
bürünerek yağmurun çilli yüzüne,
bekliyorum burada,
uğultusu kentsel bir dalganın sıçramış üstüme.
şimdi beni artık tanıyamazsınız:
damarlı devasa bir kütle
inliyor,
kıvranıyor.
ne dileyebilir böyle bir yığın?
bu yığın ama çok şey diliyor!
dünyayı sarsa sarsa sesimin kudretiyle, yürüyorum
Gökyüzü sağır, evren uyuyor.
Yıldızların yine boynunu vurdular ve göğü kana buladılar mezbaha gibi.
Şarkı söyleyemiyorum. Yüreğimin küçük kilisesindeki sahne tutuşmuş.
İtfaiyecilere deyin: Okşayışlarla tırmanılır yanan bir yüreğe.
Duyumsuyorum. Ben bana az geliyorum. Benden birisi fışkırıyor ısrarla.
Dinginim, nasıl görün! Nabzı gibi bir ölünün.
Ne gezer büyük aşk böyle vücutta, olsa da ufacıktır.
Sayrılarevi gibi bayatlamış erkekler ve kadınlar, hırpalanmış atasözleri gibi
Saatin düştü on ikinci vuruşu, idam edilenin başı gibi cellat kütüğünden.
İstemiyor musun?
Sallıyor musun başını, saçların darmadağın?
Çatıyor musun beyaz kaşlarını?
Sen sanıyor musun – –
şu,
yanıbaşındaki, kanatlı,
bilmektedir ne olduğunu aşkın?
Asla
bir şey okumak istemem.
Kitaplar mı?
Kitaplar da neymiş?
siz – – çalınması gereken bir
Mona Lisa tablosuydunuz!
Ve çaldılar sizi.
Kibarlar!
Siz aşkı kemanlara yatırırsınız.
Belki, özellikle ben
insan hamurundan bir yapıda
yüzümle herkesin aynısıyım.
Ben,
belki de,
senin tüm oğullarının arasında
en yakışıklısıyım
Güzel, sarı bluzunun içinde
ruhunuzu bakışlardan gizleyişiniz!
Güzel,
darağacının dişlerine teslim edilmişken,
haykırmak:
Van-Guten kakaosu içiniz!
ben ve yüreğim bir kez bile mayısa dek yaşamadık,
yaşanmış yaşamda oysa
yalnızca yüzüncü nisan var.
ama ben insanım, Mariya,
basit bir insan,
vebalı bir gece tarafından
tükürülmüş Prensnya’nın kirli ellerine.
size ben
ruhumu sökeceğim,
ayaklarımın altında çiğneyeceğim,
genişlesin diye! – –
ve bir bayrak gibi sunacağım kanlar içinde.
Yaşla dolu gözlerimi fıçılarla boşaltacağım.
Yeter ki dayanayım kaburgalarıma.
Anne!
Oğlunuzda yürek yangını var.
Duyumsuyorum – –
ben
bana az geliyorum.
Benden birisi fışkırıyor ısrarla.
ve kadınlar, hırpalanmış
atasözleri gibi.
Ruhumda benim yok tek ağarmış tel,
ve ihtiyarca bir sevecenlik yok ruhumda!
Çizmeyle basılmaz!
İtfaiyecilere deyin:
okşayışlarla tırmanılır yanan bir yüreğe
Demek – – yine
somurtkan ve kırgın
alacağım elime
gözyaşıyla çapalaya çapalaya yüreğimi,
götüreceğim,
trenin
çiğnediği ayağını
götüren kulübesine bir köpek gibi..
Bedenini senin
koruyacağım ve seveceğim,
bir asker,
savaşın budadığı,
işe yaramaz,
kimsesiz,
nasıl korursa tek bacağını..
Mümkün değil bağışlamak artık hiçbir şeyi.
Sevecenlik yetiştirilen ruhumu yaktım ben..
Ben #8212; acının olduğu her yerdeyim;
Gözyaşı akışının her damlasında
Kendimi çarmıha gerdim..
Görüyor musunuz,
Köpeğin kendisini döven eli nasıl yaladığını?..
Biliyorum – –
Güneş kararırdı bir baksa
Ruhlarımızın altın yataklarına..
Asla
Bir şey okumak istemem.
Kitaplar mı?
Kitaplar da neymiş?..
Anne!
Şarkı söyleyemiyorum.
Yüreğimin küçük kilisesindeki sahne tutuşmuş..
Yüreğinizden sıçrayamazsınız dışarıya..
Okşayışlarla tırmanılır yanan bir yüreğe..
Dinginim nasıl, görün!
Nabzı gibi
bir ölünün..
Bayatlamış erkekler,
ve kadınlar, hırpalanmış
atasözleri gibi..
Ruhumda benim yok tek ağarmış tel,
Ve ihtiyarca bir sevecenlik yok ruhumda.
Hey, siz!
Gökler!
Şapkanızı çıkarın!
Ben geliyorum!
Gökyüzü sağır.
Evren uyuyor,
Soyunmuş bir hayasızlıkta mı,
ürkek bir titreyişte mi olur artık,
dudaklarının solmaz büyüsünü ver
ben ve yüreğim bir kez bile mayısa dek yaşamadık,
yaşanmış yaşamda oysa
yalnızca yüzüncü nisan var.
Ve benim sesim
edepsizce patladığı zaman
bir andan bir ana,
günlerin yirmi dört saatleri,
belki, koklamaktadır İsa
ruhumun unutmabeni çiçeklerini.
çocukları kutsayacaklar
benim şiirlerimin adlarıyla.
Belki, özellikle ben insan hamurundan bir yapıda yüzümle herkesin aynısıyım.
Ben, belki de,
senin tüm oğullarının arasında
en yakışıklısıyım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir