İçeriğe geç

Öyküler Kitap Alıntıları – Fyodor Dostoyevski

Fyodor Dostoyevski kitaplarından Öyküler kitap alıntıları sizlerle…

Öyküler Kitap Alıntıları

&“&”

.
Düşünmeye, düşünmeye devam ediyorum ve tüm düşüncelerim hasta ve başım hasta…

Yeryüzünde yalan söylemeden yaşamak mümkün değil. Çünkü yaşam ve yalan eş anlamlıdır.
Bence insanların en akıllısı, kendine ayda en az bir kere deli diyendir. Bu günümüzde duyulmamış bir meziyettir.
Ve ne kadar bulaşıcı bu mutluluk!
“Düşünce yok adamlarda, şunun bunun kusurlarıyla uğraşıyorlar.”
Ayrıntılı olarak tanımlamak gerekirse, hayalperestler, insan değildir. Bilirsiniz onlar bir çeşit, tam ortada kalmış üçüncü bir türdür.
Cennet ruhumdaydı, seni onunla sarmalayacaktım, varsın sevmeseydin beni, ne çıkardı bundan?
Hayalperestler, insan değildir;bilirsiniz, onlar bir çeşit, tam ortada kalmış üçüncü bir türdür. Sanki gün ışığından saklanmak ister gibi, genelde erişilmez köşelerde yaşarlar.
(…) eski bir sürgün ve mahkum olarak ben, başka &‘talihsizlerin’ sürgün edilmesine ortak olmam.
Karıncaların yuvasını bozun, hemen onarmaya koyulurlar onu. Gene bozun, gene onarırlar. Kaç kez bozarsanız bozun, yılmazlar. Her şeye yeniden başlarlar."
Ya siz, ya ben kandırılıyoruz.
Eh, elinize dedirtmeyin şimdi! Soluk alacak yer yok burada, adam tutmuş elini uzatıyor bana!
“Çay içecek durumum mu vardı! Asıl semaver göğsümün içindeydi, kaynıyordu orada.”…!!!
Ancak, dış görünüşün kimi zaman ne kadar yanıltıcı olduğunu, çicekler altında bazen bir yılanın gizlendiğini acı deneyimlerimle öğrenmiş olduğumu da bilirsiniz.
“Ömrümce kendimden bile gizlediğim şeyleri açtım ona.”
“Çünkü; yaşam ve yalan eşanlamlıdır.”
Dedikodu olmasaydı milyonlarca insan sıkıntıdan sinekler gibi ölürdü.
Düşünce yok adamlarda, şunun bunun kusurlarıyla uğraşıyorlar.
Kurtarmak gerekiyor onu. Kendi kendiyle barışmasını sağlamak gerek. Kendi elleriyle mezarını kazıyor."
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ah, her zaman mağrur bir insan olmuşumdur. Her zaman ya hep ya hiç demişimdir! İşte bunun için yarım bir mutluluk değil, tam bir mutluluktu istediğim.
Hepimiz insanlıktan söz ederiz, ama hiçbirimizin kahramanlık edecek durumu yoktur.
Yüreğinin üzerinde hiçbir güce sahip olmadığım için seni suçlayacak değilim."
Ben yukarıda o kadar çok utandım ki … Artık burada, hiçbir şeyden ama hiçbir şeyden utanmamayı çok istiyorum !
Geçenlerde arkadaşlarımdan biri , Her şeyden önce saygı duymak istiyorum. Saygı duymaya açım", demişti.
…En azından ima edin, üslup bunun için var. Hayır , ima etmeyi istemezler. Günümüzde hiciv ve sağlam üslup yok oluyor, ince latifelerin yerini kabalık almaya başlıyor. Hayır alınmıyorum. Fakat keşke aklımı kaçıracak kadar edebiyatçı olabilseydim
Işıklar hüzün veriyordu insana, çünkü; her şeyi aydınlatıyorlardı.
Çünkü kendimi mutlu hissettiğimde… Her bahtiyar insan gibi ben de kendi kendime bir şeyler mırıldanırım.
Ömrümü susarak konuşmakla geçirdim.Susarak ne büyük acılara katlandım…
İnsanlar, birbirinizi sevin!"
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Çay içecek durumum mu vardı! Asıl semaver göğsümün içindeydi!
Kesinlikle herkesin mutlu olmasını istiyorsun. Yalnızca senin mutlu olman ağır geliyor sana.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Günümüzde mizah da güzel üslup da yitip gidiyor; küfür, deyiş inceliği olarak belleniyor.
Tuhaftır!
Bir ölünün bekleyecek bir şeyi olmadığını kabullenmiş gibi, hiçbir şey beklemiyordum…
“Fenomenmiş” öyle dedi.
Fikir mikir yok, millet fenomen peşinde koşmaya başlamış.
Neler yoktu orada, neler! Utanma mı istersiniz, sahte bir küstahlık mı, ansızın yüzü kızartan can sıkıntısı mı, öfke mi, başarısızlık korkusu mu, verilen zahmet için bağışlanma isteği mi, kendi gururunun ve hiçliğinin tam bilinci mi…
Bizde adamı delirtmesine delirtiyorlar ama şimdiye kadar kimseyi daha akıllı yaptıklarını görmedik.
“İçim sızlıyordu, bilinmezlikler acı veriyordu bana…”
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Bizde, genel konularda bilgisi olan kimselerin, burunlarını uzmanlık isteyen işlere sokması, çok sık görülen bir durumdur.
Önemli olan, kendini sevdiğin gibi başkalarını da sevmen. İşte bu en önemli olan. Hepsi bu işte, bundan başka hiçbir şeye gerek yok: Doğru yolu hemen bulursun. (…) Yaşam bilinci yaşamın kendisinden, mutluluk yasalarının bilinci mutluluğun kendisinden yücedir…" İşte bununla savaşmak gerekir.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Yaşamın da, dünyanın da artık bana bağlı olduğuna inanıyordum. Şöyle bile diyebilirim: Benim için yaratılmıştı sanki dünya, benim için vardı. Tabancayı şakağıma dayayıp tetiği çekersem (hiç değilse benim için) dünya olmayacaktı artık.
Ansızın, dünya varmış ya da hiçbir yerde hiçbir şey yokmuş, benim için bunun bir anlamı olamazmış gibi hissettim. Benim için hiçbir şeyin var olmadığını bütün varlığımla duymaya, anlamaya başladım.
Her zaman tuhaf biriydim, hem biliyorum bunu, belki doğduğum günden beri tuhaftım. Sanırım yedi yaşımdayken bile tuhaf olduğumun farkındaydım. Sonra okula gittim, sonra üniversiteye… Öğrenim gördüğüm ölçüde tuhaf biri olduğuma olan inancım güçlendi.
Ah doğa! Yeryüzünde yalnızdır insanlar, kötü olan bu işte! Bir Rus bahadırı şöyle bağırmıştı: Savaş alanında sağ kalan var mı?" Ben de bağırıyorum… (…) Doğduğunda bakın güneşe, o da cansız değil mi? Her yer, her şey ölü. Yalnızca insanlar var, bir de onları kuşatan bir sessizlik. Dünya bu işte!
Sizin yasalarınızdan bana ne artık? Töreleriniz, adetleriniz, yaşayış biçiminiz, devletiniz, inancınız neme gerek? Varsın yargılasın beni yargıcınız, varsın halka açık mahkemelerinizde ifade vereyim. Bunların hiçbirini tanımadığımı söyleyeceğim.
Gerçekleşmesi de, gerçekleşmemesi de olası olan, yakınınızdan bir bulut gibi geçip gidebilecek birtakım olayların şanssız bir biçimde bir araya gelmesi nedeniyle insanın mahvolmasından daha üzücü, dayanılmaz bir şey olamaz diye düşünüyorum.
… herhangi bir düşünceyi sözcüklerle anlatmaya kalkıştığınızda son derece aptalca bir durum çıkıyor ortaya. Kendiniz bile utanıyorsunuz bu yaptığınızdan. Peki ama neden? Bir nedeni yok. Hepimiz değersiz yaratıklarız çünkü ve gerçeğe katlanamıyoruz,…
..kafamın içindeki binlerce kaynak açılıverdi. Sözlerim bir nehir gibi akmalı bu yüzden, yoksa boğulacağım.
Herkes konuşuyor!
Fakat kimse hiçbir şeye karar veremiyordu.
Bu zavallı kızın yüzüne gücü , yaşamı ve güzelliği aniden çağıran , çehresini böylesine bir gülümsemeyle aydınlatan , böylesine ışıltılı, göz kamaştırıcı bir kahkahayla canlandıran şey nedir ?
Çevrene bir bak, ne kadar çok insan, ne kadar çok gözyaşı, ne kadar çok keder, ara vermeden yaşanan ne kadar çok günübirlik hayat var!"
Başkasını akıl hastanesine kapatarak, kendinin akıllı olduğunu kanıtlaman mümkün değil.
Uzun uzadıya konuşmadan, kibarca, ağırbaşlılıkla bitiririm işimi. Her zaman ağırbaşlılıkla, ağırbaşlılıkla, ağırbaşlılıkla.”
Bir yere tutunmak, yapışmak istiyordu, ama başaramıyordu.
Yüreğinin üzerinde hiçbir güce sahip olmadığım için seni suçlayacak değilim."
İşin içyüzünü bilmeden başkasını yargılamak doğru değil.
Bence insanların en akıllısı, kendine ayda en az bir kere deli diyendir.
Sizin yasalarınızdan bana ne artık?
Töreleriniz, adetleriniz, yaşayış biçiminiz, devletiniz, inancınız neme gerek?
Ah, insanın gerçeği yalnız kendisinin bilmesi ne zor bir şey!
“Ömrümü susarak konuşmakla geçirdim, susarak ne büyük acılara katlandım.”
Hepimiz insanlıktan söz ederiz, ama hiçbiri­mizin kahramanlık edecek durumu yoktur.
“Kalbim, göğsümün içinde konuşurken ben sessiz kalmayacağım.”
Bak, görüyor musun? Umut var hâlâ.
Kendi kendime soruyorum, nerede hayallerim?
Hiçbir şey arzu etmiyor, çünkü artık tüm arzuların üzerinde bir yerde duruyor, çünkü her şeye sahip, çünkü doymuş, çünkü artık o kendi yaşamının ressamı ve bu yaşamı keyfi nasıl isterse öyle çiziyor.
Çay içecek durumum mu vardı! Asıl semaver göğsümün içindeydi!
Hayallerden oluşan krallığın tamamı bir anda etrafında hiçbir iz bırakmadan, hiçbir gürültü ve patırtı çıkarmadan parçalara ayrıldı, bir rüya gibi geçip gitti.
Kaderimizden memnun değiliz, hayatlarımızdan bitap düşmüşüz.
Kafamın içindeki binlerce kaynak açılıverdi. Sözlerim bir nehir gibi akmalı bu yüzden, yoksa boğulacağım!
Neden uykusuz geceler sadece bir anmış gibi, yorulmak nedir bilmeyen bir neşe ve mutluluk içinde gelip geçiverir?
İnsanların hiçbir eksiği olmasa sıkıntıdan ölürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir