İçeriğe geç

Outliers: The Story of Success Kitap Alıntıları – Malcolm Gladwell

Malcolm Gladwell kitaplarından Outliers: The Story of Success kitap alıntıları sizlerle…

Outliers: The Story of Success Kitap Alıntıları

Uçak kazalarına yol açan bu tür hatalar her zaman takım çalışması ve iletişim hatalarıdır.
Bir pilot önemli bir şeyi biliyordur ve her nedense diğer pilota söylemez.
Bir pilot yanlış bir şey yapar ve diğer pilot da bu hatayı fark etmez.
Yeterince çalışır, kendinizi ortaya koyar ve beyninizi ve hayal gücünüzü kullanırsanız, dünyayı istediğiniz gibi biçimlendirebilirsiniz.
Çok çalışmak, ancak hiçbir anlam taşımadığında bir hapis cezasıdır.
insanlar yoktan var olmaz. soy sopa ve himayeye bir şeyler borçluyuzdur. kralların karşısına dikilen insanlar bunu tek başlarına yapmış gibi görünebilir. ancak gerçekte her zaman gizli avantajlardan, olağanüstü fırsatlardan ve öğrenmelerine, çok çalışmalarına ve dünyaya diğerlerinin veremediği biçimlerde anlam vermelerine olanak tanıyan kültürel miraslardan yararlanırlar. nerede ve ne zaman büyüdüğümüz fark yaratır. ait olduğumuz kültür ve atalarımızdan kalan miras başarı modellerimizi hayal bile edemeyeceğimiz yollarla biçimlendirir. bir başka deyişle, başarılı insanların neye benzediğini sormak yeterli değildir. sadece onların nereden geldiklerini sorarak, kimin başarılı olup kimin olmadığına ilişkin mantığı ortaya çıkarabiliriz.
başlangıçtaki yanlış bir tanım yeni bir davranışı uyandırır ve bu davranış aracacılığıyla o ilk yanlış düşünce gerçek olur.
Kendini gerçekleştiren kehanetin bu aldatıcı geçerliliği hatanın egemenliğini sürekli kılar.Çünkü kehanette bulunan kişi,olayların mevcut akışını,daha en başından haklı olduğunun bir kanıtı olarak sunacaktır.
İçinde yaşadığımız dünyanın değerlerinin ve çevremizdeki insanların,kim olduğumuz üzerinde derin bir etkiye sahip olduğu fikrini takdir etmek zorundaydılar.
Pratik, iyi bir noktaya geldikten sonra yaptığınız bir şey değildir. Sizi iyi bir noktaya getirmesi için yaptığınız bir şeydir.
Bu küçük fark bu farkı daha da büyüten bir fırsata zemin hazırlar ve sonra bu üstünlük de bir diğer fırsata zemin hazırlar; böylelikle başlangıçtadaki küçük fark giderek daha fazla büyür.
Başarı, çoğu insanın 30 saniyede vazgeçebildiği bir şeyi anlamak için 22 dakika uğraşacak kadar inatçı, azimli ve istekli olmanın bir işlevi.
Pratik, iyi bir noktaya geldikten sonra yaptığınız bir şey değildir. Sizi iyi bir noktaya getirmesi için yaptığınız bir şeydir.
Peki 10 yıl ne demek? Evet, 10 bin saatlik somut pratik kabaca 10 yıl alıyor. 10 bin saat mükemmeliğin sihirli sayısı.
-herhangi bir şeyde- dünya klasmanında bir uzman olmayı sağlayacak ustalık düzeyine ulaşmak için 10 bin saat pratik gerektiğine işaret ediyor, diyor nörolog Daniel Levitin. Besteciler, basketbol oyuncuları, kurmaca yazarları, buz patencileri, konser piyanistleri, santranç oyuncuları ve diğerleri üzerine ardı ardına yapılan çalışmalarda bu sayı tekrar tekrar ortaya çıkıyor. Hiç kuşkusuz, bu kimilerinin yaptığı pratikten neden diğerlerinden daha fazla şey sağladığını açıklamıyor. Ancak henüz hiç kimse, gerçek anlamda dünya klasmanında uzmanlığın daha kısa zamanda yakalandığı bir vaka ile karşılaşmadı. Görünen o ki gerçek uzmanlığa ulaşmak için beynin bilmesi gerekenlerle kaynaşması bu kadar zaman alıyor.
Araştırmacılar gerçek uzmanlık için sihirli sayının 10 bin saat olduğuna ilişkin inançlarında fikir birliğine varmış durumda.
, zirvedeki insanlar sadece daha fazla çalışmakla, hatta herkesten çok daha fazla çalışmakla kalmıyor. Çok çok daha fazla çalışıyor.
1990’ların başlarında psikolog K. Anders Ericsson ve Berlin’deki seçkin Müzik Akademisi’ndeki iki arkadaşı tarafından yapılmış bir çalışma. Akademide’ki profesörlerin yardımıyla okuldaki kemancılar üç gruba ayrıldı. Birinci grupta yıldızlar vardı; dünya klasmanında solo kemancı olma potansiyeline sahip öğrenciler. İkinci grup sadece iyi olduklarına karar verilenlerdi. Üçüncü grupta ise, profesyonel olarak keman çalmaları beklenmeyen, ancak milli eğitim sistemi içinde müzik öğretmeni olmaya niyetli öğrenciler vardı. Sonra bütün kemancılara aynı soru yöneltildi: Kemanı ilk elinize aldığınız andan başlayarak bütün kariyeriniz boyunca kaç saat pratik yaptınız?
Üç gruptan da herkes kabaca aynı yaşta -5 yaş civarında- keman çalmaya başlamıştı. Bu ilk birkaç yıl, herkes kabaca aynı oranda -haftada iki üç saat kadar- pratik yapmıştı. Ancak öğrenciler 8 yaş civarına geldiğinde gerçek farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştı. Sınıfının en iyisi olma noktasına ulaşan öğrenciler, herkesten daha fazla pratik yapmaya başlayanlardı; 9 yaşında haftada altı saat, 12 yaşında haftada sekiz saat, 14 yaşında haftada 16 saat ve böylece giderek artıyordu ta ki 20 yaşında haftada 30 saatten fazla pratik yapıyor -daha iyisini başarmak niyetiyle enstrümanlarını bilerek, isteyerek çalıyor- olana dek. Hatta 20 yaşında çok iyi performans gösterenlerden her biri toplam 10 bin saatlik bir pratiğe ulaşmış durumdaydı. Sadece iyi olan öğrenciler toplam sekiz bin saat pratik yapmıştı; geleceğin müzik öğretmenleri ise sadece dört bin saati biraz aşmış durumdaydı.
Başarı yetenek artı hazırlık demek. Bu görüşün sorunlu yanı şu; psikologlar üstün zekâlıların kariyerlerine ne kadar yakından bakarlarsa, doğuştan gelen yeteneğin oynadığı rol o kadar küçük, hazırlığın oynadığı rol ise o kadar büyük görünüyor.
Yetenek sınıflandırmasını küçük yaşta yapıyoruz. İleri okuma gruplarımız ve ileri matematik gruplarımız var. Çocukları erken yaşta, anaokulunda ve birinci sınıfta değerlendirdiğimizde, öğretmenler yetenekle yaşı karıştırıyor. Ve yaşça daha büyük olan çocukları, daha iyi eğitim aldıkları ileri seviyeye yerleştiriyorlar; ertesi yıl yine aynı şey oluyor ve bu kez daha da başarılı oluyorlar. Bunun yaşanmadığını gördüğümüz tek ülke Danimarka. 10 yaşına kadar hiçbir yetenek sınıflandırmasına gitmedikleri bir ulusal politikaları var.
Danimarka yaşın getirdiği farklılıklar eşitlenene kadar seçme kararlarına yönelmiyor.
Sonuçta bizi saat 9 ile 5 arasında mutlu eden şey ne kadar para kazandığımız değil. İşimizin bizi tatmin edip etmediği.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ailelerince en iyi eğitimle donatılmış, en üstün zekalı avukatlar bile kuşaklarına özgü sınırlamalardan kaçamazlar.
‘ Bütün mesele soğukkanlılık ve istikrarı bozmamaktır.’
Sesi gerginleşti. 30 yılı aşkın bir zaman önce olup bitmiş şeyleri anlatıyordu, ancak belleği onu hala kızdırıyordu.
‘Zeka ve başarının mükemmel bir karşılıklı ilişkiye sahip olmaktan uzak olduğunu gördük.’
Yeterince çalışır, kendinizi ortaya koyar, beyninizi ve hayal gücünüzü kullanırsanız, dünyayı istediğiniz gibi biçimlendirebilirsiniz.
Daha güzel bir dünya yaratmak için, bugün başarıyı belirleyen şanslı farklılık ve keyfi avantajların yerini, fırsat eşitliğinin egemen olduğu bir toplum almalı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Nerede ve ne zaman büyüdüğümüz fark yaratır. Ait olduğumuz kültür ve atalarımızdan kalan miras başarı modellerimizi hayal bile edemeyeceğimiz yollarla biçimlendirir.
Etnik geçmişlerimizin kölesi olmadığımıza inanmak istiyoruz.
Bir bireyin yaşamında, belki ahlakı dışında, IQ’su kadar önemli hiçbir şey yoktur.
“Pratik, iyi bir noktaya geldikten sonra yaptığınız bir şey değildir. Sizi iyi bir noktaya getirmesi için yaptığınız bir şeydir.”
Her birimizin farklı güçlü ve zayıf yönlere, farklı eğilim ve yatkınlıklara sahip farklı kültürlerden geliyor olması neden bu denli zor kabul edilebilir bir gerçek?
Çok çalışmak, ancak hiçbir anlam taşımadığında bir hapis cezasıdır.
“Yılda 360 gün yataktan güneş doğmadan önce kalkabilen hiç kimse ailesini zengin etmekte başarısız olmaz.”
“Bunlar en üst düzeyde başarının öğeleriydi: Tutku, yetenek ve çok çalışmak.”
Çok çalışmak, ancak hiçbir anlam taşımadığında bir hapis cezasıdır. Anlamı olduğunda, eşinizi belinden yakalayıp durmaksızın döndürmenize neden olacak türden bir şeye dönüşür.
Pratik, iyi bir noktaya geldikten sonra yaptığınız bir şey değildir. Sizi iyi bir noktaya getirmesi için yaptığınız bir şeydir.
Wolf’un mesleğinde, Roseto gibi –günlük deneyimlerin dışında kalan, normal kurallara uymayan– bir yerin bir adı vardı: çizginin dışındaki.
Nerede ve ne zaman doğduğunuz ,anne babanızın ne iş yaptığı ve yetişme koşullarınızın nasıl olduğu , bütün bunlar dünyada ne kadar başarılı olacağınızı etkiliyor .
Çok çalışmak, ancak hiçbir anlam taşımadığında bir hapis cezasıdır.
Başarı tesadüf değildir. Öngörülebilir ve güçlü bir dizi koşul ve fırsatlardan ortaya çıkar.
Kendi yolunu çizmek zorunda kalmıştı ve hiç kimse hiçbir zaman bunu tek başına başarmıyordu.
Toplumun, zenginleri kendi başarılarıyla gösteriş yapmaktan alıkoyan ve onları diğerlerinin başarısızlıklarını kapatmaya yardımcı olmaları için teşvik eden eşitlikçi hayat felsefesini keşfettiler.
Nerede ve ne zaman doğduğunuz, anne babanızın ne iş yaptığı ve yetişme koşullarınızın nasıl olduğu, bütün bunlar dünyada ne kadar başarılı olacağınızı etkiliyor.
Tipik bir Rus atasözü Tanrı getirmezse, toprak vermez der.
Şu rakamlara bir göz atın: 4, 8, 5, 3, 9, 7, 6. Yüksek sesle okuyun. Şimdi rakamlara bakmayın, 20 saniye ezberleyin ve sonra yüksek sesle sayın.
Eğer İngilizce biliyorsanız, bu sırayı mükemmel biçimde anımsama şansınız yüzde 50. Ancak eğer Çinliyseniz bu sayıları her seferinde doğru tekrar edebileceğiniz neredeyse kesin. Neden mi? Çünkü biz insanlar rakamları yaklaşık iki saniyelik döngüler halinde belleğimize kaydediyoruz. En kolay, bu iki saniyelik sürede söyleyebildiğimiz ya da okuyabildiğimiz kadarını ezberleyebiliyoruz. Ve Çince konuşanlar bu rakamları -4, 8, 5, 3, 9, 7, 6- hemen her seferinde anımsayabiliyor, çünkü İngilizce’nin tersine onların dili bu yedi rakamın hepsini iki saniyeye sığdırmalarına izin veriyor.
İşte Hofstede’nin veritabanına göre belirsizlikten kaçınma sıralamasındaki ilk beş ülke; bir diğer deyişle, kurallara ve planlara en çok bel bağlayan ve koşullar ne olursa olsun prosedürlere en çok bağlı kalan ülkeler:

1. Yunanistan
2. Portekiz
3. Guatemala
4. Uruguay
5. Belçika

En sondaki beş ülke, belirsizliği en çok hoş görebilen kültürler:

49. Hong Kong
50. İsveç
51. Danimarka
52. Jamaika
53. Singapur

707, Long Island’ın şık Oyster Bay kasabasında, tenis şampiyonu John McEnroe’nun babasına ait olan araziye hızla düştü. 158 yolcudan 73’ü öldü. Kazanın nedenini saptamak bir gün bile almadı: Yakıtın tükenmesi. Uçakta hiçbir sorun yoktu. Havaalanında hiçbir sorun yoktu. Pilotlar sarhoş falan değildi. Uçağın yakıtı bitmişti.
Örneğin tipik bir kazada, hava kötüdür; ille de berbat olmayabilir, ancak pilotun her zamankinden biraz daha fazla gergin hissetmesine neden olacak kadar kötüdür. Kazaların büyük bölümünde, uçak rötarda olduğu için pilotlar acele etmektedir. Kazaların %52’sinde, kaza anında pilot en az 12 saattir uyanıktır; bu da yorgun olduğu ve çok iyi düşünemediği anlamına gelir. Ve yüzde 44’ünde iki pilot daha önce hiç birlikte uçmamıştır; bu nedenle de birbirleri karşısında kendilerini rahat hissetmemektedirler. Sonra hatalara sıra gelir ve sadece tek bir hata söz konusu değildir. Tipik bir kaza birbirini izleyen yedi insan hatası içerir.
Başarı için bu denli gerekli olan olasılık duygusu sadece kendi içimizden ya da anne babalarımızdan kaynaklanmıyor. Zamanımızdan da kaynaklanıyor: Tarihteki özel yerimizin bize sunduğu özel fırsatlardan kaynaklanıyor. 1930’ların başı genç bir avukat adayının doğumu için büyülü bir zamandı; tıpkı bir bilgisayar programcısının 1955’te ya da bir girişimcinin 1835’te doğması gibi.
İş bulmak için [öğrenciler] doğru aile bağına, doğru yeteneğe, doğru kişiliğe ya da bunların bir kombinasyonuna sahip olmalıdır. Kabul edilebilirlik olarak adlandırılan şey, bu parçaların toplamından oluşur. Bir insan bunlardan herhangi birine sahipse kendine bir iş bulabilir. İkisine sahipse, birden fazla iş seçeneği olabilir; üçüne sahipse istediği işe girebilir.
Yoksulluktan zenginliğe giden kişilerin hikâyelerini anlatıyoruz, çünkü ezici olasılıklara karşı savaşan yalnız kahraman fikrinde ilgi çekici bir şeyler buluyoruz.
Tarzları buydu. Önemsemiyorlardı. Öğrencileri umursamıyorlardı. Danışmanlık yoktu, akıl hocalığı yoktu, hiçbir şey yoktu.
Google ya da Microsoft gibi ileri teknoloji şirketleri de aynı düşünceyle, çalışan adaylarının bilişsel yeteneklerini dikkatle ölçüyor; IQ skalasının en tepesinde bulunanların en yüksek potansiyele sahip olduklarına ikna olmuş durumdalar (Microsoft’ta iş başvurusunda bulunanlara Rögar kapakları neden yuvarlaktır? klasiği de dâhil, zeka ve yeteneklerini ölçmek için tasarlanmış bir dizi soru yönetiliyor. Eğer bu sorunun yanıtını bilmiyorsanız, Microsoft’ta çalışacak kadar zeki değilsiniz demektir).
Bir bireyin yaşamında, belki ahlakı dışında, IQ’su kadar önemli hiçbir şey yoktur.
Karmaşık bir görevi mükemmel biçimde yerine getirmenin en az kritik düzeyde bir pratik gerektirdiğine ilişkin fikir, uzmanlık çalışmalarında tekrar tekrar su yüzüne çıkıyor. Hatta araştırmacılar gerçek uzmanlık için sihirli sayının 10 bin saat olduğuna ilişkin inançlarında fikir birliğine varmış durumda.
Başarı konusunda tercih ettiğimiz düşünce biçiminin sonuçlarını görüyor musunuz? Başarıyı böylesine derin bir biçimde kişiselleştirdiğimiz için, diğerlerini en yüksek basamağa çıkarma fırsatlarını kaçırıyoruz. Kuralların başarıyı engellemesine neden oluyoruz. İnsanları daha en başından başarısızlığa mahkum ediyoruz. Başarılı olanlara aşırı derecede hayranlık duyuyoruz ve başarısız olanları aşırı derecede göz ardı ediyoruz. Ve en önemlisi fazlasıyla pasif hale geliyoruz.
İnsanlar yoktan var olmaz. Soy sopa ve himayeye bir şeyler borçluyuzdur. Kralların karşısına dikilen insanlar bunu tek başlarına yapmış gibi görünebilir. Ancak gerçekte her zaman gizli avantajlardan, olağanüstü fırsatlardan ve öğrenmelerine, ve öğrenmelerine, çok çalışmalarına ve dünyaya diğerlerinin veremediği biçimlerde anlam vermelerine olanak tanıyan kültürel mirastan yararlanırlar. Nerede ve ne zaman büyüdüğümüz fark yaratır.
Her yıl milyarderler / girişimciler / rock yıldızları / ünlüler tarafından yayımlanan otobiyografilerde, olayların akışı hep aynıdır: Kahramanımız alçakgönüllü koşullarda doğar ve kendi kararlılık ve yeteneğinin gücüyle mücadele ederek başarıya giden yolda ilerler.
Pratik, iyi bir noktaya geldikten sonra yaptığınız bir şey değildir. Sizi iyi bir noktaya getirmesi için yaptığınız bir şeydir.
Çok çalışmak, ancak hiçbir anlam taşımadığında bir hapis cezasıdır. Anlamı olduğunda, eşinizi belinden yakalayıp durmaksızın döndürmenize neden olacak türde bir şeye dönüşür.
Daha da büyük başarılara ulaşacak olanlar, mevcut durumda başarılı olanlardır; bir diğer deyişle, kendilerine özel fırsatlar verilenlerdir.
“Çünkü kimde varsa ona daha çok verilecek ve o bolluk içinde olacak. Ancak kimde yoksa kendisinde olan da elinden alınacak.”
Ormandaki en uzun meşe sadece en sert palamuttan yetiştiği için en uzun meşe olmamıştır; diğer ağaçlar onun aldığı güneş ışığını kesmediği, çevresindeki toprak derin ve zengin olduğu, fidanken hiçbir tavşan onun kabuğunu kemirmediği ve hiçbir oduncu onu vakti gelmeden kesmediği için de en uzun meşe o olmuştur.
Silikon Vadisi’nin bütün yazılım kodamanları 1955 doğumlu demek istemiyorum. Bazıları değil. Ancak burada çok belirgin modeller söz konusu ve çarpıcı olan bunları kabul etmeye ne kadar az istekli göründüğümüz. Başarı özellikle bir bireysel üstünlük meselesiymiş gibi davranıyoruz. Ancak şu ana dek göz attığımız hikayelerde, işlerin bu kadar kolay olduğunu ileri sürecek hiçbir şey yok. Tam tersi, bu hikâyeler kendilerine gerçekten çok çalışmaları için özel bir fırsat verilmiş, bu fırsatı değerlendirmiş ve olağanüstü çabaların toplum tarafından ödüllendirildiği bir dönemde rüştünü ispat etmiş insanlar hakkında. Başarılar sadece kendi eserleri değil. İçinde büyüdükleri dünyanın bir ürünü.
Genç Bill Gates’e bakıyoruz ve dünyamızın bu 13 yaşındaki gence çok başarılı bir girişimci olma olanağını sunmuş olması bizi hayrete düşürüyor. Ancak alınacak ders bu değil. Dünyamızın tek yaptığı 1968’de 13 yaşındaki tek bir gence zaman paylaşımlı bir terminale sınırsız erişim olanağı sunmasıydı. Eğer bu olanak bir milyon gence sunulmuş olsaydı, bugün kaç Microsoft’umuz daha olurdu?
En iyi, en parlak, en kendi kendini yetiştirmiş mitlerine o kadar kapılıyoruz ki çizginin dışındakilerin topraktan doğal olarak fışkırdığını düşünüyoruz.
Başarılı olanlar en parlak zekaya sahip olanlar değil. Başarı sadece kendi adımıza aldığımız kararların ve gösterdiğimiz çabaların toplamı da değil. Daha çok, bir armağan. Çizginin dışındakiler kendilerine fırsat verilenler ve bu fırsatları değerlendirecek güç ve soğukkanlılığa sahip olanlar.
Pratik, iyi bir noktaya geldikten sonra yaptığınız bir şey değildir. Sizi iyi bir noktaya getirmesi için yaptığınız bir şeydir.
Yeterince çalışır, kendinizi ortaya koyar ve beyninizi ve hayal gücünüzü kullanırsanız, dünyayı istediğiniz gibi biçimlendirebilirsiniz.
Başarı tesadüf değildir.
Yılda 360 gün yataktan güneş doğmadan önce kalkabilen hiç kimse ailesini zengin etmekte başarısız olmaz .
Sternberg’e göre pratik zeka “kime ne söyleyeceğini bilmek, bunu ne zaman söyleyeceğini bilmek ve maksimum etki için bunu nasıl söyleyeceğini bilmek” gibi şeyler içeriyor.
Çok çalışmak, ancak hiçbir anlam taşımadığında bir hapis cezasıdır.
“Yılda 360 gün yataktan güneş doğmadan önce kalkabilen hiç kimse ailesini zengin etmekte başarısız olmaz.”
“Onun yaptığına yön veren şey, anlam arayışındaki kararlılık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir