İçeriğe geç

Otuz Yaşındaki Kadın Kitap Alıntıları – Honore de Balzac

Honore de Balzac kitaplarından Otuz Yaşındaki Kadın kitap alıntıları sizlerle…

Otuz Yaşındaki Kadın Kitap Alıntıları

&“&”

Aptal bir adamı yönetmektense, kafalı bir erkeğin her dediğine boyun eğmek daha güzeldir."
Büyük diye bilinen bazı kimseler vardır, aslında bir hiçtirler.
Öyle bunalımlı anlar vardır ki ruh güçsüz kalır; iyi de, kötü de, susmak da, konuşmak da hepsi birdir.
O zaman, bir kadın başı çirkinlikle yücelir, üzüntüyle güzelleşir, sakinlikle ululaşır.
Pişmanlıktan değil de daha çok boşa çıkmış umutlardan dolayı ölürüz biz
Öyle ettikleri laflara bakıp aldanmamak gerekir, bunların hiçbiri kadın ruhundan anlayamaz.
… insanlar duygular dünya üzerine masalımsı düşünceler uydururlar. Sonra da hayal ettikleri bulunmaz özellikleri oldukça aptalcasına birinin üzerine konduruverirler, sonra buna kendileri de inanırlar. Seçtikleri adamda onların sevdiği işte bu hayali yaratıktır
İnsan verdiği sözü parasından üstün tutmalıdır. Sözünü tutmamanın insanın vicdanına sürdüğü lekeyi, dünyanın bütün parası gideremez.
Pişmanlıktan değil de daha çok boşa çıkmış umutlardan ölüyoruz biz..
Cennetle cehennem, üzerlerinde varoluşumuzun döndüğü iki noktayı dile getiren iki büyük şiirdir. Sevinçle acı…
Duygular bir kez uyandı mı, yüreğin derinliklerinde yaşayıp durmazlar mı? Orada, olaylara göre bir yatışır, bir kabarırlar. Ama hep orada kalırlar.
Anne kalbi, derinliğinde daima af bulunan bir uçurumdur."
Bütün yanlış davranışlar, belki de bütün suçlar, başlangıçta hep sakat bir düşünceden , ya da aşırı bir bencillikten doğar.Toplum ancak bireylerin kendilerinden yasaların istediği fedakarliklari yapmalarıyla varolabilir. Toplum bize kazandırdıklarını benimsemek onu var kılan koşulları yerinde tutmaya söz vermiş olmak değil midir?
Nice üstün insan vardırki budala sayılırlar.
Böylece de toplumda görünüşteki yetenekli kişiler hep aynı sayıda kalır.
Bir yürek inceliği vardır ki bir kadının mutluluğu uğruna köle eder bizi; bu onda yoktur.
En iyi yürekler bile kimi zaman ne amansız oluyor!
Cennet ve cehennem üzerinde varoluşumuzun döndüğü iki büyük noktayı dile getiren iki büyük şiirdir. Sevinç ve acı. "
..çünkü biz gerçeği belki de ancak bir rastlantıyla öğrenebiliriz."
Gerçek acılar, görünüşte, kendilerine yaptıkları derin yatakta öyle durgundurlar ki! Uyur gibi görünürler ama billuru delen o korkunç asit gibi ruhu kemirir dururlar.
… genç bir yüz kadar sır saklayan bir şey yoktur; çünkü bu yüzde hiçbir şey hareketsiz değildir.
Ölüme hergün biraz daha yaklaştığını görenlerin daldıkları birtakım düşler vardır ki, bunların ortasında bütün hayat dikilir, gözler önünden akar gider.
E, cehennem nedir ki?" diye sordu. "Eskiden yapılmış yanlışlıklardan dolayı sonsuzluğa dek öç alma değil mi?"
Hepimiz aynı hayatı yaşıyoruz; hepimiz aynı sayfaya yazılıyız; aynı gemide sürüklenip gidiyoruz…
Bazen gerçekten bir davranış bütün bir faciaya neden olur; söylenen bir söz bütün hayatı darmadağın eder, ilgisiz bir bakış en mutlu tutkuyu siler.
Genç bir kadının yüzü, bir göl yüzeyinin dinginliği, pürüzsüzlüğünü ve körpeliğini yansıtır. Kadınların yüzleri anlamlılığa otuzunda ulaşır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
‘Cehennem nedir ki?’ diye sordu kızı.’Bir gün içinde işlenen birkaç suçun sonsuz intikamı değil mi?’
İki gencin gözlerinde, davranışlarında, gülümseyişlerinde aynı tatlı, canlı düşünce ışıldıyordu.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
…doğada baş döndürme adına ne varsa hepsiyle bir araya getirilmiş iki güzel ruhun anlaşmasıydı.
Cehennem de acılarımızın sonsuz işkencelerini simgelemez mi?
Gençlikte zevkler sabahın gün ışımasıdır; yaşlılıkta ise akşamın gün kararması.
Aldırmazlık, kişisel çıkar sarmış yüreğinizi; dinin sesine kulaklarınız sağır olmuş, şu inançsız yüzyılın çocukları gibi!
Kişi verdiği sözü servetinden üstün tutmalıdır. Verdiği sözde durmamanın insanın vicdanına sürdüğü lekeyi hiçbir servet gideremez.
Askerler çocukluğa karşı sevgi duymazlar mı? Çünkü pek çok hayat acısı çektikleri için, güçlülüğün mahrumiyetlerini, güçsüzlüğün üstünlüklerini öğrenmişlerdi.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Kadınların acaba nasıl bir güçleri var ki istediklerini yaptırabiliyorlar. Onlar güçlerini gerçekten de hiç belli etmeyip zayıf görünseler de, en sonunda galip gelenler olurlar.
Anladı ki Tanrı onu yeryüzüne bıraktıysa, acı çekmesi sürüp gidecektir; sürüp gidiyor da.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Genç bir kadının analık duygusunu susturabilmek için işitilmedik acılar gerekmez mi?
Düşenin dostu olmuyordu, manzara çok kötüydü.
Burada, ruh, ıssızlıktan, hiç değişmeyen çevreden yorgun düşer.
Bunlar ancak, keyfe, göre alınan vergilerin, büyük çiftliklerin, göz yumulmuş yolsuzlukların, ya da bugün Medeni Kanun’un balyozu ile yıkılmış olan soylu kişi varlıklarının gelirleriyle kurulmuştur.
İnsan eğer konuşursa en sıradan sözcüğün bile karşı konulmaz bir gücü olur. O anlarda seste, bakışta kızıllık olmaz mı? Gök içimizde değil midir, ya da biz gökteymişiz gibi görünmez mi?
‘Cehennemin tabanı iyi niyet taşlarıyla döşelidir’ deyimi, bir öğütçünün saçmalaması olamaz.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Yeni bir aşk yeni bir dert demektir.
İki sevgili arasında, silinecek farklar, kapatılacak mesafeler bulunmalıdır.
Anne!" Bu güzel, bu çocukça sesleniş öyle yüce, öyle de dayanılmaz duygular uyandırdı ki analığın güçlü sesi altında aşk ezildi.
Tecrübesiz bir genç kız olsaydım, hayatımı yine feda ederdim ama anneyim şimdi ben; yetiştirilecek bir kızım var.."
İçlerindeki en tatlı duygularda olduğu gibi en gizli acılarında bile anlaşıyorlardı.
Aile rasgele kurulmuş, kalımsız bir birlik; ölümle dağılıp gidiyor.
Toplum, en erdemli olanlarımıza bile iftira eder.
Vücuttan gelen analıkla, yürekten gelen analık arasındaki uçurumun derinliğini fark etti
“Topluma boyun eğmek mi!” dedi. “Ah , efendim, başımıza gelenlerin sorumlusu bunlar ya. Tanrı, insanları mutsuz edecek hiçbir yasa göndermedi. Fakat insanlar bir araya gelip onun eserini bozdular.
Size olan duygularım karşı koyamayacağım kadar güçlü, ölümsüz duygular fakat bunları kendi irademle istemedim.
Hayattan zevk alabilmek için sağlıklı olmak gerek, değil mi?
Hatalı davranmalar, belki suçların tamamı, başlangıçta sakat bir mantık yürütmekten veya aşırı bir bencillikten kaynaklanır.
Bir yaş vardır ki ,insanlar kendinin beğenmişliğini verdiği aldatıcı sevinçlerle yetinmek zorundadırlar.
Gerçek bir mutsuzluk da gerçek bir mutluluk gibi, derin derin düşündürür bizleri.
Aptal bir erkeği yönetmektense, akıllı bir erkeğin her sözüne uymak daha güzeldir.
Her bir günü fazladan yaşamıyor muyum ben?
O bugün mutlu, ama bu mutluluğu sürekli olacak mı?
Kadınlarda doğuştan bir incelik vardır. Büyük bunalımlı durumlarda bu onlara şaşılacak bir soğukkanlılık sağlar.
Kadınlar aşkın aydınlığında mantık yürütmesini iyi bilirler.
İnsanın çocukluğundan sonra, gönlün çocukluğu başlar.
Hakiki ıstıraplar kazdıkları derin mecrada zahiren öyle sakindirler ki, uyuyorlar sanırsınız. Ama kristali delen o korkunç asit gibi ruhu aşındırmaya devam ederler.
Kadın, asil bir ruhu yaraladığı, yahut alicenablığa yakışmayan bir harekette bulunduğu zehabına düşünce, ihtiras kalbinde dev adımlarıyla ilerler. Aşkta fena hislerden hiç korkmamalı. Kadınları ancak fazilet yere vurur.
Duymak lazım gelen yerde muhakeme yürütmek mahdut [sınırlı] ruhların kârıdır.
Kaplandan sakınılır gibi, çekinmek lazım onlardan.
Benliğini bir vicdan azabı, bir düşünceye bağlayan ruhlar hani. Çizgilerinde böyle bir mana okunan tek çehre göremiyorum.
Yirmi altı yaşında idi. O çağda, henüz şairane hayallerle dolu olan ruh, teselliyi ölümde bulduğu zaman, onu şirin renklerle süslemekten zevk duyar.
Kalbin de kendine göre hafızası vardır.
Ne sonsuzluk, ne genişlik, ne çeşitlilik. Bu ülke insana aşk tahayyül ettiriyor.
Mevkilerin ruhumuza yaptığı tesir, üzerinde durulmaya değer bir hadisedir. Su kenarında isek, muhakkak hüzün sarar ruhumuzu. Yine hissî hayatımızın şaşmaz bir kanunu neticesi dağların üstündeyken duygularımız saflaşır, ihtiras şiddetini kaybeder. Fakat aynı derecede derinleşir.
Genç kızlar çok defa asil ve güzel hayaller kurar, tam manasıyla ideal çehreler yaratırlar. İnsanlar, hisler ve cemiyet hakkındaki fikirleri baştan başa asılsızdır. Sonra tahayyül ettikleri meziyetleri bir şahsa atfeder, ona güvenir, seçtikleri erkekte bu muhayyel mahluku severler. İş işten geçtikten sonra süsleyip bezedikleri bu aldatıcı suret, yani ilk idealleri iğrenç bir iskelet halini alır amma felaketten yakayı sıyırmak kabil değildir artık.
Pek ince olan kadınlık sevki tabiisi, ona kıymetli bir erkeğe itaat etmenin, bir budalayı çekip çevirmekten daha iyi olacağını, erkekçe düşünmek, erkekçe hareket etmek mecburiyetinde kalan bir tazenin, cinsiyetine has çilelerden sıyrılınca kadınlık zarafetlerinden de mahrum kalacağını, buna mukabil, kanunlarımızın en kuvvetlilere bahşettiği imtiyazlardan hiçbirini de kazanamayacağını söylüyordu.
İnsan, verdiği sözü parasından üstün tutmalıdır. Sözünü tutmamanın insanın vicdanına sürdüğü lekeyi, dünyanın bütün parası gideremez.
Ya şu mektup ? Öyle sözleri vardı ki ateşle yazılmış gibi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir