İçeriğe geç

Otostopçunun Galaksi Rehberi Kitap Alıntıları – Douglas Adams

Douglas Adams kitaplarından Otostopçunun Galaksi Rehberi kitap alıntıları sizlerle…

Otostopçunun Galaksi Rehberi Kitap Alıntıları

“Niye mi? Hiçbir nedeni yok. Hiçbir şeyin nedeni yoktur” dedi Ford Prefect neşeli bir sesle
Lastik ördeği olan biri hiçbir zaman yalnız sayılmaz
Yine de bu akşam burada bu kadar seçkin kişiyi bir arada görmek diye şakıdı, harika – öyle değil mi ama? Evet, kesinlikle harika. Çünkü biliyorum ki çoğunuz buraya sürekli geliyorsunuz, bu da gerçekten harika bir şey; buraya gelip her şeyin sonunu izledikten sonra kendi çağlarınıza dönmek çocuk yetiştirmek, daha iyi ve yeni toplumlar için çabalamak, doğru olduğuna inandığınız şeyler için korkunç savaşlar vermek bu her türlü organik canlı çeşidinin geleceği için umut veriyor. Üstlerinde ve etraflarında devam eden yıkıcı fırtınayı işaret etti, bir gelecek olmadığını bilsek bile
Bu Evrende yolunu nasıl bulacağını bilmiyordu. Bu Evrenin boyutlarının sınırını ya da davranışlarını belirleyen fizik kurallarını da bilmiyordu.
Ford’un kendi ahlak prensipleri vardı. Kayda değer şeyler değildi belki, ama kendisine aitti ve o da onlara sadıktı.
Arthur ve Tirillian’ın bakışlarında, geceleri yol üzerinde yaklaşan farlarla başa çıkmanın en iyi yolunun gözlerini dikip onlara bakmak olduğunu düşünen tavşanların sabitleşmiş ifadesi vardı
“hepimiz öleceğiz”
“Şunu söyleyip durmasan keşke,” dedi Ford
Belki bir gün e kitaplar piyasayı ele geçirecek ama önce silikon vadisindeki o parlak çocuklar köşeleri kıvırmanın, sayfaları saratmanın, üstlerine birkaç kahve fincanı izi bırakmanın, hatta plastik tabletin yere düştüğünde en sevdiğiniz sayfada açılmasının bir yolunu bulmalı
Hayatı yaptığınız herhangi bir plana göre yaşamaya çalışmanın bir yemek tarifindeki malzemeleri süpermarketten almaya benzediğini düşündü. Şu kesinlikle ittiğiniz yöne gitmemekte kararlı market arabalarından birini alırdınız ve sonuçta almayı düşündüklerinizden tamamen farklı şeylerle dışarı çıkardınız.
Herkesin hayatta büyük fırsatı yakaladığı bir an vardır. Eğer gerçekten önem verdiğiniz fırsatı kaçıracak olursanız, hayatınızdaki her şeyin ürkütücü derecede kolaylaştığını görürsünüz.
“ne aradığımı bilirsem onu arayamam”
Çünkü onbeş yıl herhangi bir yerde mahsur kalmak için bile uzun bir zamandı; özellikle de Dünya gibi hayal bile edilemeyecek derecede sıkıcı bir yerde.
Sanatın işlevi doğaya ayna tutmaktır, ama basitçe söylenirse bunun için yeterli büyüklükte bir ayna mevcut değildir
“Sizlerin ne yapmaya karar vereceğiniz bundan sonra vahşi bir Dingo
köpeğinin pis kokulu böbrekleri kadar bile para etmez. Ormanları yakın, ne
yaparsanız yapın, zerre kadar fark etmez. Gelecek tarihiniz şimdiden yazılmış
durumda. İki milyon yılınız var, hepsi o kadar. Bu sürenin sonunda ırkınız
ölmüş olacak, ve gitmiş olacaksınız, işiniz bitmiş olacak. Bunu unutmayın, iki
milyon yıl!” Kalabalık kendi kendine huzursuzluk içinde mırıldandı.
Tam hayat daha kötü olamaz derken birden her şey nasıl da daha kötüye gidiyor..
Insanlar neden doğar? Neden ölürler? Neden bu ikisi arasında geçen zamanın büyük bir bölümünü dijital kol saatleri takarak geçirmek isterler?
“Buradan sonra”dedi, “hiçbirşey yok. Anlamsızlık. Boşluk. Unutulmuşluk. Mutlak hiçlik ”
Vergi sorunları yüzünden bir yılını ölü olarak geçiriyormuş
Kestirme yollar, bazı insanların A noktasından B noktasına çok hızlı bir şekilde gitmesini, bu sırada başka insanların da B noktasından A noktasına çok hızlı bir şekilde varmasını sağlayan buluşlardır. Tam ortada bir nokta olan C noktasında yaşayan insanlarsa sık sık şunu merak ederdi: A noktasında ne var ki bunca insan B noktasından oraya gitmek için can atıyor ve B noktasında ne var ki bunca insan A noktasından oraya girmek için can atıyor? Çoğu kez insanların hangi lanet olası yerde olmak istediklerine kesin bir karar verip bu duruma bir son vermelerini dilerlerdi.
Şimdi hayal edin, bu durum bir su birikintisinin bir sabah uyanıp düşünmeye başlaması gibidir: Bulunduğum bu dünya ilginç bir yer -bulunduğum bu delik ilginç bir delik- tam bana göre, öyle değil mi? Aslında bana şaşılacak kadar uyuyor, beni içinde barındırmak için yapılmış olmalı! Bu öyle güçlü bir düşüncedir ki, güneş gökyüzünde yükselip hava ısınırken, su birikintisi de giderek buharlaşıp küçülür, küçülür ama o telaş içinde her şeyin iyi olduğuna inanmaktadır, çünkü bu dünyanın amacı kendisini içinde barındırmaktır, onu içinde barındırmak için kurulmuştur. Bu yüzden, su birikintisinin kaybolma noktasına geldiği an onu çok gafil avlar.
Herhangi bir şekilde gördüğün, yaşadığın veya duyduğun bir şey sana özeldir. Kendi algılayış şeklinle kendine bir evren yaratırsın. Bu nedenle evrende algıladığın her şey sana özeldir.
Tanrım beni bilmem gerekmeyen şeyleri öğrenmekten koru. Hatta beni bilmediğim şeyler olduğunu öğrenmekten koru. Öğrenmemeye karar verdiğim şeyler olduğunu öğrenmemeye karar verdiğimi bilmekten koru. Amin.
Bununla birlikte yapılması gereken bir başka dua var, çok önemli. Şöyle Tanrım, Tanrım, Tanrım. Beni yukarıdaki duanın sonuçlarından koru. Amin
Yaşamda insanların başına sardığı belaların çoğu bu son kısmı kaçırmış olmalarından kaynaklanır.
Douglas’ın son teslim tarihlerini kaçırma yeteneği efsane olmuştu. “Son teslim tarihlerini seviyorum” demişti bir keresinde. “Böyle geçerken vııııııın diye bir ses çıkarmıyorlar mı, bayılıyorum.” 🙂
Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı -eskiden vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kağıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kağıt parçaları değildi.
Öbür dünya için rezervasyona gerek var mı?
Bozulabilecek bir şeyle bozulması imkansız olan bir şey arasındaki en önemli fark, bozulması imkansız olan şey bozulduğu zaman ona ulaşmanın ya da onu tamir etmenin mümkün olmamasıdır.
Garip günlerde yaşıyoruz!
Yaşadığımız yerler de öyle: Her birimiz kendimize ait bir Evrenin içinde. Evrenlerimizi doldurduğumuz kişilerse kendi Evrenimizle kesişen diğer Evrenlerin gölgeleri.
Herhangi bir şekilde gördüğün, yaşadığın veya duyduğun bir şey sana özeldir. Kendi algılayış şeklinle kendine bir Evren yaratırsın. Bu nedenle Evrende algıladığın her şey sana özeldir.”
Hayatı yaptığınız herhangi bir plana göre yaşamaya çalışmanın bir yemek tarifindeki malzemeleri süpermarketten almaya benzediğini düşündü. Şu kesinlikle ittiğiniz yöne gitmemekte kararlı market arabalarından birini alırdınız ve sonuçta almayı düşündüklerinizden tamamen farklı şeylerle dışarı çıkardınız. Onları ne yapardınız? Yemek tarifi ne olurdu? Hiçbir fikri yoktu.
Hayatın olağanüstü yönlerinden biri de kendini devam ettirebilmek için katlanmaya hazır olduğu mekânların çeşitliliğidir.
Bir mimar arkadaşım bana burada harikalar yaratabileceğini söyleyip duruyor,” dedi Fenchurch sohbet eder gibi, Arthur döşemenin arasından göründüğü sırada. Sürekli buraya geliyor, ortada durup şaşkın bir hayranlıkla kullanabileceği boşluklardan, nesnelerden, ortamdan ve ışığın muhteşem özelliklerinden söz ediyor, sonra bir kaleme ihtiyacı olduğunu söylüyor ve ardından haftalarca ortadan kayboluyor. Bu yüzden o harika şeyleri bugüne kadar gerçekleştiremedi.
Ölümden sonra yaşam olmamasını umarak bunun için dua etti.Sonra dua etmenin bu arzusuyla çelişkili olduğunu fark etti ve yalnızca ummakla yetindi.
Uzay yolculuğunda, diye tekrarladı, bütün rakamlar korkunçdur.
Bir BBS,” dedi, bizim göremediğimiz veya görmediğimiz ya da beynimizin görmemize izin vermediği bir şeydir, çünkü onun başka birinin sorunu olduğunu düşünürüz. İşte BBS’nin anlamı budur. Başka Birinin Sorunu. Beyin onu hemen yok eder, o adeta kör bir noktadır. Eğer ona doğrudan bakarsan, tam olarak ne olduğunu bilmediğin sürece hiçbir şey göremezsin. Tek şansın göz ucuyla onu gafil avlamaktır.”
Geçmişin, benim şu anki fiziksel duyularımla zihinsel durumum arasındaki uyumsuzluğu gidermek üzere tasarlanmış bir düzmece olmadığını,” dedi adam, nasıl bilebilirim ki?”
Belli başlı her galaktik uygarlığın tarihi üç ayrı ve fark edilebilir aşamadan geçme eğilimindedir. Bu aşamalar Hayatta Kalma, Sorgulama ve İncelikli Düşünmedir; bir başka deyişle Nasıl, Neden ve Nerede aşamaları olarak da bilinirler.
Örneğin, ilk aşama Nasıl Yiyebiliriz? sorusuyla, ikinci aşama Neden Yiyoruz? sorusuyla, üçüncü aşamaysa Öğle Yemeğini Nerede Yiyelim? sorusuyla tanımlanmaktadır.
Biraz orantı duygun olsun!
Beklemediği bir anda aklına bir düşünce geliverdi ve bu canını fazlasıyla sıktı. Bu, gayet belirgin ve net bir düşünceydi ve artık bu düşünceleri tanımaya başlamıştı. İçgüdüsel tepkisi bu düşüncelere direnmekti. Bunlar zihninin karanlık ve kilitli bölgelerinden gelen önceden belirlenmiş önerilerdi.
Oturmayı sürdürürken öfkeli bir ruh haliyle o düşünceyi görmezden geldi. Düşünce dırdır etmeye başladı. Görmezden geldi. Düşünce dırdır etti. Görmezden geldi. Düşünce dırdıra devam etti. Ama sonunda ona teslim oldu.
Eğer bir gün biri çıkıp da Evrenin hangi nedenle ve niçin burada var olduğunu keşfederse, Evrenin birdenbire yok olacağını ve yerini çok daha garip ve anlaşılmaz bir şeyin alacağını öne süren bir kuram vardır.
Bir başka kuramsa bunun zaten gerçekleşdiğini ileri sürer.
Bilmiyorum.
Ne?
Ne aradığımı bilmiyorum.”
Neden?”
Çünkü çünkü ne aradığımı bilirsem onu arayamam.”
Ne, delirdin mi sen?
Bu henüz eleyemediğim bir seçenek,” dedi Zaphod sessizce. Kendim hakkında, aklımın şu anki koşullar altında kavrayabildiği kadar şeyi biliyorum ve şu anki koşullar pek iyi değil.”
Delirmek için güzel bir gün.
Bu sav şuna benzer bir şeydir: ‘Ben var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum,’ der Tanrı, ‘çünkü kanıt inancı yadsır ve inanç olmadan ben bir hiçim.’
Pekâlâ, tamam, paniğe kapılıyorum, ama yapacak başka ne var ki?
Ford Prefect’in insanlar hakkında anlamakta en çok zorlandığı şeylerden biri Güzel bir gün, Boyun ne kadar da uzun ya da Ah canım, on metrelik bir kuyuya düşmüş gibi görünüyorsun, iyi misin? gibi apaçık ortada olan şeyleri belirtip tekrarlama huylarıydı. Ford ilk başlarda bu tuhaf davranışa bir açıklama getirmek için bir kuram geliştirmişti. İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşünmüştü, belki ağızlarını bir daha hareket ettiremiyorlardır. Birkaç ay süren dikkatli bir inceleme ve gözlem sonucunda bu kuramı bir başkasıyla değiştirdi. İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor.
Bir havlu, der, yıldızlarası seyahat eden bir otostopçunun sahip olabileceği neredeyse en işe yarar şeydir.
[ ]
Daha da önemlisi, bir havlu büyük psikolojik değere sahiptir. Herhangi bir sebeple, şuursuz bir gezgin (şuursuz gezgin: otostopçu olmayan) bir otostopçunun yanında havlusunun olduğunu fark ederse, otomatik olarak bir diş firçasız, yüz koruyucu maske, sabun, bir kutu bisküvi, termos, pusula, harita, bir yumak ip, sivrisinek ilacı, yağmurluk, uzay giysisi vs vs olduğunu da varsayacaktır. Üstelik bunun ötesinde o şuursuz gezgin bunlardan herhangi birini veya otostopçunun kazara kaybetmiş” olabileceği bir düzine başka eşyayı ona seve seve ödünç verecektir. Çünkü o şuursuz gezgin, otostopla galaksiyi kateden, yalnızca temel ihtiyaçlarını gidererek zorlu şartlarda yaşayan, korkunç tehlikelerle savaşıp galip gelen ve hâlâ havlusunun yerini bilen birinin hiç şüphesiz baş etmesi güç biri olduğunu düşünecektir.
Bugün perşembe olmalı,” dedi Arthur kendi kendine, birasına eğilerek, perşembeler hep zorlu geçer.”
Şu anda kendisinin akıl sağlığı açısından bir tehlike oluşturmadığını kanıtlamaya yönelik tezleri kafasının içinde sıraya koymaya çalışıyordu. Bu konuda emin olmaktan çok uzaktı — kafası gürültüler, atlar, dumanlar ve leş gibi bir kan kokusuyla doluydu sanki.
Kestirme yollar, bazı insanların A noktasından B noktasına çok hızlı bir şekilde gitmesini, bu sırada başka insanların da B noktasından A noktasına çok hızlı bir şekilde varmasını sağlayan buluşlardır. Tam ortada bir nokta olan C noktasında yaşayan insanlarsa sık sık şunu merak ederdi: A noktasında ne var ki bunca insan B noktasından oraya gitmek için can atıyor ve B noktasında ne var ki bunca insan A noktasından oraya gitmek için can atıyor? Çoğu kez insanların hangi lanet olası yerde olmak istediklerine kesin bir karar verip bu duruma bir son vermelerini dilerlerdi.
Sizin seviyenize inerek düşünmeye çalışmaktan başım çatlayacak neredeyse.
Tam hayat daha kötü olamaz derken birden her şey nasıl da daha kötüye gidiyor.”
fırtınada yürürken dik tut başını ve sakın korkma karanlıktan! fırtınanın sonunda..altın bir gökyüzü vardır..
bana hayattan bahsetmeyin.
Delirmek için güzel bir gün .
Evren tedirgin edici büyüklükte bir yerdir ve pek çok kişi sakin bir hayat uğruna bu gerçeği görmezden gelmeye meyillidir
Hayatının en kötü dönemini yaşıyor olmalıydı. Kendini afallamış, yapayalnız ve sevgisiz hissediyordu
sadece elveda diyorum dedi Marvin, çünkü ben haddimi bilirim
içinde kaybolunacak en kötü yer zamandı
Trillian, Zaphod ile ilişkisinde karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, Zaphod’un insanları kandırmak için mi aptal numarası yaptığını, yoksa kendisi düşünmekten üşenip de bir başkasına bu işi yıkmak amacıyla mı aptal numarası yaptığını, yoksa olan bitenden hiçbir şey anlamadığını örtmek için mi aptal numarası yaptığını, yoksa gerçekten mi aptal olduğunu ayırt etmeyi bir türlü becerememiş olmasıydı.
Kimsenin kuklası olmayacağım, özellikle kendimin
Bizim oralarda “hayat yaşayanların elinde ziyan olur” diye bir söz vardır
Yani bu hayvan açıkça kendisini yememizi istediğini mi söylüyor? diye fısıldadı Trillian, Ford’a.
Ben mi? dedi Ford, cam gibi gözlerle. Ben hiçbir şey demek istemiyorum.
Bu tam anlamıyla dehşet verici, diye haykırdı Arthur, hayatımda duyduğum en iğrenç şey.
Sorun nedir Dünyalı? dedi Zaphod, dikkatini hayvanın devasa butlarına çevirirken.
Yalnızca önümde durup da beni, kendisini yemeğe davet eden bir hayvanı yemek istemiyorum o kadar, dedi Arthur, bu insafsızlık.
Yenmek istemeyen bir hayvanı yemekten iyidir, dedi Zaphod.
Yaşadıkça öğrenir ve öyle ya da böyle yaşarsın.
Arkadaş mı! diye acıklı bir tavırla ve çatlak bir sesle gıcırdadı robot. Sözcük bir tür çıtırtıyla ağız boşluğuna kayboldu ve ağzının kenarından ince pas tabakaları döküldü. Bu sözcüğün ne anlama geldiğini arayıp bulabilmem için bana biraz zaman vermeniz gerekecek.
Kafasını önüne eğen elçi, gerçek dünyanın ne kadar zor ve karmaşık bir yer olduğunu, orada yaşamak için karşı konulması gereken ne kadar da çok zorluk ve çelişkinin bulunduğunu daha önce hiç fark etmemiş olması yüzünden kendini aptal ve üzgün hissederdi.
Sonsuz sayıda gezegen olduğu bilinmektedir, bunun en basit nedeni onların içine sığabileceği sonsuz genişlikte bir uzayın var olmasıdır. Bununla birlikte bu gezegenlerin hepsinde yerleşim yoktur ve bu da üzerinde yerleşim olan gezegen sayısının sınırlı olduğu anlamına gelir. Herhangi bir sonlu sayının sonsuz bir sayıya bölünmesinden elde edilecek sayı farkı önemsenmeyecek kadar sıfıra yakın bir sayıdır, o halde evrendeki bütün gezegenler dahil edildiğinde ortalama nüfusun 0 olduğu söylenebilir. Bundan çıkarılacak sonuç, bütün evrenin nüfusunun da 0 olduğu ve zaman zaman karşılaşacağınız kişilerinse yalnızca hastalıklı beyinlerin hayal ürünleri olduğudur.
Yalnızca önümde durup da beni, kendisini yemeğe davet eden bir hayvanı yemek istemiyorum o kadar dedi Arthur, bu insafsızlık.

Yenilmek istemeyen bir hayvanı yemekten iyidir. dedi Zaphod.

Şaşkınlık uyandıracak kadar yararlı bir şeyin tamamen şans eseri evrimleşmesi öyle tuhaf ve öyle olanaksız bir rastlantıdır ki bazı düşünürler bunun Tanrının var olmadığının nihai ve sağlam bir kanıtı olarak görür.

Bu sav şuna benzer bir şeydir: ‘Ben var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum’ der Tanrı, ‘çünkü kanıt inancı yansır ve inanç olmadan ben bir hiçim.’

İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşünmüştü, belki ağızlarını bir daha hareket ettiremiyorlardır. Birkaç ay süren dikkatli bir inceleme ve gözlem sonucunda bu kuramı bir başkasıyla değiştirdi: İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor.
Bir şey olacaksa olacaktır.
Kulağınıza bir Babil balığı soktuğunuzda herhangi bir dilde söylenen her şeyi anında anlarsınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir