İçeriğe geç

Ötekiler Kitap Alıntıları – Ayşe Nart

Ayşe Nart kitaplarından Ötekiler kitap alıntıları sizlerle…

Ötekiler Kitap Alıntıları

&“&”

Alışık değildim babamı ağlarken bu halde görmeye; o masallardaki iyi yürekli dev adamdı bizim dünyamızda. O dünya yıkılmıştı artık. Kocaman yürekli, ağlamayan, bizi koruyup kollayan, akıllar veren bu adam; bu gece benim yanımda çaresiz, şefkate muhtaç çocuk gibiydi.
Gün gün hissediyordum, deliliğin aramızdaki incecik kopmaya hazır çizgisini. Keşke o çizgiyi bir silgiyle silebilsem de yerine geçilmesi, kopması imkânsız kalın bir çizgi çekebilseydim.
Gündüzler değil, siyah geceler sahiplendi bizi en çok: Kimi zaman önümüzü göremiyorduk. Senin güneşlerine sizler sahip çıktınız. Bize sahip çıkan olmadı. Karım, çocuklarım bile sahip çıkmadı. Senin ellerin güneşe uzandı, bize değil. Sen onları ısıtırken, biz üşüyorduk. Sen onları sarıp sarmalarken, biz çırılçıplaktık, siyah geceleri yırtıp bizi görmesini istediğimiz gözlerin hasretiyle donuyorduk.
Güç alıyorduk birbirimizden. Ancak hiçbir yılımızı gündüzleri katarak yaşamadık biz. Hayatımızın içinde sadece geceler vardı. Biz o kara gecelerde gizlenerek yaşadık.
Bunlarla baharım, yazım ben. Sonbahar, kıştı şimdiye kadar bu evde seninle yaşadığımız hayat.
Dennis’in dudaklarından dökülen bu kelimeler, kelimelerin bıraktığı ses, güçlü bir rüzgârın korkutucu esintisi gibi yayıldı kulaklarına. O kadar etkiliydi ki, o rüzgârın nelere mal olacağını ve nasıl yıkıp geçeceğini tahmin etmemek bir anne olarak mümkün değildi.
Gençliğinde yaşadıkların senin alanını belirliyordu. Ya büyüyecektin ya da küçülüp hareket alanını daraltacaktın. İnsanın ihtiyarlığında yaşadığı alan ve hayatı, gençliğindeki cesaretin kendisine verdiği hayattan ibaretti.
Yalnızlık, boşluğa uzanan bir yol gibiydi. Yıldızların yeri vardı uzayda ama yalnızlığın sığınacak bir yeri yoktu; kimsesizdi.

Yalnızlık, şehrin en kalabalık yerinde yürürken, insanlara bakıp, “herkesin bir evi var” düşüncesini geçirmekti aklından; kendi evi ve ailesi olduğu halde.

Yalnızlığın ne etiketi ne de dili vardı. Ondan kurtulmak için senden çok farklı, “asla beraber olamam” dediğin kişilere kucak açmalı, onlara sığınmalıydın.

Yalnızlık, duygusal kimsesizlikti; bir adı, dili yoktu. Bakacağı, göreceği, özleyeceği, sevineceği, ağlayacağı hiçbir nedeni yoktu.

O an anlamıştım yalnızlığın özlemlerle ortaya çıkan bir duygu olmadığını.

Yalnızlık kavramı öyle bir duyguydu ki tarifine kelimelerden bir dünya kurulsa, gene de “yer” yetmezdi.

Kimi zaman çoğunluklardan biri olarak bu insanları fark edemediğim için kendimle en acımasız şekilde hesaplaşacak, hesaplaşırken de gene onları suçlayacaktım. Çünkü toplumun ahlaki değerlerinin ağırlığı ile vicdanım arasında sıkışıp kalmıştım.
Gündüzler değil, siyah geceler sahiplendi bizi en çok: Kimi zaman önümüzü göremiyorduk. Senin güneşlerine sizler sahip çıktınız. Bize sahip çıkan olmadı. Karım, çocuklarım bile sahip çıkmadı. Senin ellerin güneşe uzandı, bize değil. Sen onları ısıtırken, biz üşüyorduk. Sen onları sarıp sarmalarken, biz çırılçıplaktık, siyah geceleri yırtıp bizi görmesini istediğimiz gözlerin hasretiyle donuyorduk.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir