İçeriğe geç

Öteki Amerika 1 Kitap Alıntıları – Howard Zinn

Howard Zinn kitaplarından Öteki Amerika 1 kitap alıntıları sizlerle…

Öteki Amerika 1 Kitap Alıntıları

&“&”

Yoksul­ların çığlığı her zaman haklı değildir, ama ona kulak vermez­seniz adaletin ne olduğunu hiçbir zaman bilemezsiniz."
Kolomb şöyle yazıyordu: "Hint Adaları’na varır varmaz, bu bölgede neler olduğunu öğrenmek, bilgi almak için, ayak bastığım ilk adada yerlileri silah zoruyla buyruğum altına aldım."
Sadece elli kişiyle onları kontrol altına aldık ve her istediğimizi yaptırdık"
Savaş, generallere ihtişam, bireylere ölüm, tüccarlara zenginlik ve yoksullara da işsizlik getirdi.
Zorbalık zorbalıktır
Aşkın büyük yasasını hatırlatan şu sözleri herkesin dikkatine sunuyoruz; Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran.&”
John D. Rockefeller, Cleveland’da bir muhasebeci olarak işe başladı, ticarete atıldı, para biriktirdi ve yeni petrol sanayine girmeye karar verdi, çünkü petrol rafinerilerini kontrol edenin sanayiyi kontrol edeceğini görüyordu. İlk petrol rafinerisini 1862’de satın aldı
İlk beyaz göçmenlerin yaşamlarındaki her şey siyahların köleleştirilmesi için bir tür baskı rolü oynadı
O sıralarda Demokratlar ve Liberaller (Whigs) olarak iki siyasi parti vardı. Bunlar bankalar ve gümrük politikaları konusunda anlaşamıyorlardı ama yoksul beyazlar, siyahlar veya Kızılderililerle ilgili sorunlar söz konusu olduğunda aralarında bir anlaşmazlık yoktu.
Bu savaş Amerikan okullarındaki ders kitaplarında İngiltere &‘ye karşı bir ölüm kalım savaşı olarak anlatılır ama aslında yeni devletin Florida, Kanada ve Kızılderili topraklarına doğru genişleme savaşından başka bir şey değildir.
Devrim, Amerikan yerlilerine, Kızılderililere ne ifade ediyordu? Bağımsızlık Bildirisi’nin zarif sözcükleriyle görmezden gelinmişlerdi, ne içinde kendilerinin yaşadığı bölgeleri yönetecek kişilerin seçiminde eşit haklara sahiptiler, ne de beyaz Avrupalıların gelişinden önceki yüzyıllarda olduğu gibi mutluluk peşinde koşabilirlerdi.
Kıta kongresi İngiltere’den ayrılma kararı aldı. Thomas Jefferson &‘ın kaleme aldığı Bağımsızlık Bildirisi’ne son şeklini vermek için küçük bir komite oluşturuldu. Kongre bildiriyi 2 Temmuzda kabul etti ve 4 Temmuz 1776’da resmen ilan etti.
1760’larda, devrimci kriz yıllarına gelindiğinde, Amerika’daki İngiliz kolonilerine egemen olan zengin elit yüz elli yılIık bir deneyim kazanmıştı ve yönetim konusunda da belirli şeyleri artık öğrenmişti. Çeşitli korkuları vardı ama korktuklarıyla başa çıkabilecek taktikler de geliştiriyorlardı.
300 kadar kadın ve biraz da erkek geldi. Toplantının sonunda 68 kadın ve 32 erkek tarafından İlkeler Deklarasyonu imzalandı. Metin Bağımsızlık Bildirisi’nin dilini ve üslubunu kullanmıştı:
Mayıs 1776’da Kuzey Carolina’dan alınarak Kıta Kongresi &‘ne gönderilen kararlar İngiltere’ den bağımsızlığı, İngiliz yasalarının artık geçersiz olduğunu ilan ediyor ve askeri önlemlerin de alınmasını içeriyordu.
kölelik hızla sistemin bir kurumu olarak gelişti, Yeni Dünya’da siyahların beyazlara sunduğu normal bir emek biçimi haline geldi. Ve beraberinde nefret, hor görme, acıma veya hükmetme, ne derseniz deyin o özel ırkçı duyguyu geliştirdi.
Dünyada yardım isteyecekleri kimsenin olmadığını bilerek, umutsuz bir suskunluk içinde madenlerde ve diğer çalışma kamplarında acı çekerek ölüyorlardı"
Kısacası nimetlerinden dünyada ayrıcalıklı bir azınlığın yararlandığı bu ilerlemenin kurbanları için de bu açıklama acaba kabul edilebilir mi ? Amerika’nın madencileri ve demiryolcuları için, fabrika işçileri için, yaşadıkları veya çalıştıkları yerlerde kazalardan ve salgın hastalıklardan ölen yüz binlerce kadın ve erkek için, yani ilerlemenin bedelini böyle ödeyenler için bu açıklama kabul edilebilir veya kaçınılmaz bir şey midir?
Tüm bunlar İspanyolların kendi kayıtlarında yer alıyor.
Bütün insanlar eşit yaratılmıştır" ifadesi üzerinde herhalde pek durulmamıştır"
Tarih yaratıcı olacaksa eğer, geçmişi inkar etmeden mümkün bir gelecek öngörrmek ve yeni olanakları vurgulamak için geçmişteki gizli kalmış kimi olayları açığa çıkarmanın şart olduğuna inanıyorum;
Kızılderililer kendi topraklarındaydılar. Beyazlar ise kendi Avrupa kültürlerinde. Oysa siyahlar hem topraklarından, hem de kültürlerinden kopartılmışlardı ve dilleri, giyimleri, gelenekleri, aile ilişkileri parça parça silinip, yok ediliyordu
Savaş, generallere ihtişam, bireylere ölüm, tüccarlara zenginlik ve yoksullara da işsizlik getirdi
Haiti &‘ye üslenen Kolomb, iç bölgelere sefer üstüne sefer düzenledi. Altın yatakları bulamadılar ama İspanya’ya dönerken gemileri bir tür kar payı ile doldurmuşlardı. 1495 yılında büyük bir köle avına çıkarak erkeği, kadını ve çocuğuyla 1500 kadar Arawak yerlisini tutsak ettiler. İspanyol muhafızlar ve köpekler tarafından korunan ağıllara toplanan Arawaklılar içinden en güçlü beş yüz kişi seçilerek gemilere bindirildi Dönüş seferi sırasında 500’ün 200’ü ölecekti.
Kıtada buldukları Kızılderililer işgücü olarak kullanılmak açısından çok uygunsuzdular ve gelişmenin önünde bir engel olarak duruyorlardı. Siyah köleler daha kolay kontrol edilebiliyordu ve özellikle güneydeki plantasyonlarda büyük karların kaynağı oldukları için her geçen gün daha büyük sayıda siyah köle getirtiliyordu. Öyle ki, artık siyahlar bazı kolonilerde nüfusun çoğunluğunu oluşturuyordu ve ülke genelinde de toplam nüfusun beşte birine ulaşmışlardı. Ama yine de siyahlar da tümüyle boyun eğmiyorlardı ve sayıları arttıkça köle ayaklanması olasılığı da artıyordu.
Bu arada Kızılderilileri savunanlar da vardı. Herhalde en ünlüleri New Jersey Senatörü Theodore Frelinghuysen idi. Sürgün konusu tartışılırken Senato’da şöyle konuşmuştu: Kabileleri güney sınırlarımızda bir parçacık toprak üzerine yığdık; bir zamanlar sınırsız ormanlarda yaşayan bu insanlara ancak bu kadarcık bir toprak parçası bırakıldı; ama çanak yalayıcılar, gözü doymayan muhterisler hala ver, ver diye bağırıyorlar… Beyefendiler, adaletin vazgeçilmez kuralları derinin rengiyle birlikte değişiyor mu?"
Ama savaş devam etti. Kızılderili kabileleri birbirlerine karşı kullanıldı ve İngilizlere karşı savaşta hiçbir zaman bir araya gelemediler
Kızılderilileri kendi aralarında bölünmüşlerdi
Bir Shawnee Kızılderili şefi ve ünlü bir hatip olan Tecumseh beyaz istilasına karşı Kızılderilileri birleştirmeye çalıştı: Bu şerri durdurmanın tek yolu tüm Kızılderililerin toprakları üzerinde ortak ve eşit hak talep etmekte birleşmeleridir;
Haiti’nin Cicao bölgesinde zengin altın yatakları olduğunu düşünen Kolomb ve adamları on dört yaş ve üzerindeki herkesin üç ayda bir belirli miktarda altın toplayıp, teslim etmesini emretti.
Altın getirenlere boyunlarına asmak için bir bakır parçası veriliyordu. Boyunlarında bakır olmayanların elleri kesiliyor ve kan kaybından ölmeleri için terk ediliyordu.
Aslında yerlilerden istenen olanaksız bir şeydi. Bölgede bulunan tek altın akarsuların getirdiği toz parçacıklarıydı. Yerliler kaçmaya başladılar ama köpeklerle izlenip, yakalanıyar ve öldürülüyorlardı.
altın ve benzeri değerli taşları hiç önemsemiyorlar. Almak ve satmak da dahil olmak üzere ticaretten tümüyle uzaklar ve doğal koşullar içinde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Sadece elli kişiyle onları kontrol altına aldık ve her istediğimizi yaptırdık"
Böylece kıyıya yanaştılar ve onları yüzerek selamlayan Awarak yerlileri tarafından karşılandılar. Köy koroünlerinde yaşayan
Awaraklar mısır, tatlı patates ve manyok tarımında gelişmiştiler. Yün eğirmeyi ve dokumayı biliyorlardı ama atları veya iş hayvanları yoktu. Demir eşyaları yoktu ama kulaklarına ince altın süsler takıyorlardı.
Dünyanın daha küçük olduğunu zanneden Kolomb hesapladığından binlerce mil daha uzakta olan Asya &‘ya hiçbir zaman
ulaşamayacaktı. Engin okyanus kaderini de belirliyordu. Ama şanslıydı. Yolunun dörtte birini kat etmişti ki, Avrupa ile Asya
arasında bilinmeyen, haritalarda yer almayan bir kara parçasına, yani Amerika’ya rastladı.
Kıta kongresi İngiltere’den ayrılma kararı aldı. Thomas Jefferson &‘ın kaleme aldığı Bağımsızlık Bildirisi’ne son şeklini vermek için küçük bir komite oluşturuldu. Kongre bildiriyi 2 Temmuzda kabul etti ve 4 Temmuz 1776’da resmen ilan etti.
Tüm bunlar İspanyolların kendi kayıtlarında yer alıyor.
Sadece elli kişiyle onları kontrol altına aldık ve her istediğimizi yaptırdık"
Böylece kıyıya yanaştılar ve onları yüzerek selamlayan Awarak yerlileri tarafından karşılandılar. Köy koroünlerinde yaşayan
Awaraklar mısır, tatlı patates ve manyok tarımında gelişmiştiler. Yün eğirmeyi ve dokumayı biliyorlardı ama atları veya iş hayvanları yoktu. Demir eşyaları yoktu ama kulaklarına ince altın süsler takıyorlardı.
Ama savaş devam etti. Kızılderili kabileleri birbirlerine karşı kullanıldı ve İngilizlere karşı savaşta hiçbir zaman bir araya gelemediler
Bu arada Kızılderilileri savunanlar da vardı. Herhalde en ünlüleri New Jersey Senatörü Theodore Frelinghuysen idi. Sürgün konusu tartışılırken Senato’da şöyle konuşmuştu: Kabileleri güney sınırlarımızda bir parçacık toprak üzerine yığdık; bir zamanlar sınırsız ormanlarda yaşayan bu insanlara ancak bu kadarcık bir toprak parçası bırakıldı; ama çanak yalayıcılar, gözü doymayan muhterisler hala ver, ver diye bağırıyorlar… Beyefendiler, adaletin vazgeçilmez kuralları derinin rengiyle birlikte değişiyor mu?"
Massachusetts &‘deki Malden şehri temsilcileri hiç duraksamaksızın bağımsızlık için karar verirken şöyle diyordu: Nefretle ilan ediyoruz ki, köle krallığıyla ilişkilerimizi koparıyoruz; İngiltere’ye sonsuza kadar elveda diyoruz
İnsan yaşamı olarak ödenen bedelin kesin olarak hesaplanması mümkün değil, çekilen sefaletin ise kabaca bile hesaplanması mümkün değil. Çocuklara okutulan tarih kitaplarında bunların üzerinden hızla atlanır.
John D. Rockefeller, Cleveland’da bir muhasebeci olarak işe başladı, ticarete atıldı, para biriktirdi ve yeni petrol sanayine girmeye karar verdi, çünkü petrol rafinerilerini kontrol edenin sanayiyi kontrol edeceğini görüyordu. İlk petrol rafinerisini 1862’de satın aldı
Zorbalık zorbalıktır
Amerikan silahlı kuvvetleri deniz aşırı askeri harekatlarını sıklaştırmıştı. Dışişleri Bakanlığının resmi verilerine göre, 1798 ile 1895 yılları arasında Amerikan ordusu çeşitli ülkeler arasında meydana gelen 103 olaya müdahale etmişti. Senatoda açıklanan bir listeye göre, daha çok Amerikalıların yaşamını ve mallarını korumak" gerekçesiyle yapılan bu askeri operasyonlarda; 1852-53 &‘de Arjantin’e, 1853’de Nikaragua’ya, 1853-54’de Japonya &‘ya, 1853-54 &‘de Benin adalarına, 1854 &‘de tekrar Nikaragua’ya, 1855 &‘de Uruguay’a, 1859’da Çin’e, 1860’da Angola’ya, 1893 &‘de Hawaii’ye, 1894’de bir daha Nikaragua’ya askeri müdahalelerde bulunulmuştu. Böylece I890’lara gelindiğinde deniz aşırı sorunlar ve müdahaleler açısından oldukça tecrübe birikmişti.
Deniz aşırı yayılma yeni bir düşünce değildi elbette. Meksika ile savaştan da önce güneye ve Karayipler &‘den öteye gözünü diken Monroe Doktrini zaten ABD’yi Pasifik Okyanusu’na taşımıştı. Latin Amerika ülkeleri İspanya’dan bağımsızlıklarını kazanırken, 1823 yılında ilan edilen Monroe Doktrini, Latin Amerika’nın ABD’nin etki alanı içinde olduğunu Avrupalılara açık bir şekilde söylüyordu.
1897 yılında Theodore Roosevelt bir arkadaşına şöyle yazıyordu: Herhangi bir savaşı sevinçle karşılayacağıma eminim, çünkü şu anda bu ülkenin bir savaşa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum … "
John D. Rockefeller, Cleveland’da bir muhasebeci olarak işe başladı, ticarete atıldı, para biriktirdi ve yeni petrol sanayine girmeye karar verdi, çünkü petrol rafinerilerini kontrol edenin sanayiyi kontrol edeceğini görüyordu. İlk petrol rafinerisini 1862’de satın aldı
New York’ta genç kızlar sabah 6’dan gece yarılarına kadar şemsiye örüyorlar ve haftada 3 dolar kazanıyorlardı, iğne ve iplik paraları da ücretlerinden düşülüyordu. Pamuk gömlek diken kızlar günde 12 saat çalışmanın karşılığı olarak 24 sent kazanıyorlardı. 1863 &‘ün sonlarına doğru New York’taki kadın işçiler sorunlarına çözüm bulmak için bir miting düzenlediler.
Büyük bir Kadınlar Alayı örgütleyerek ve şu pankartları taşıyarak sokaklarda yürüyüşe geçtiler: Amerikan Kadınları Köle Olmayacak… Fizik Olarak Zayıf Ama Moral Olarak Güçlüyüz … Haklarımız İçin Savaşmayı Göze Alıyoruz … Babalarımızla, Kocalarımızla ve Kardeşlerimizle Omuz Omuza." Bundan on gün sonra Salem, Marblehead ve diğer şehirlerden delgelerin da katılımıyla on bin kişilik bir grevci işçi yürüyüşü düzenlendi; Lynn sokaklarında omuz omuza yürüyen kadınlar ve erkekler o zamana kadar New England’da yapılan en büyük emekçi gösterisini gerçekleştiriyordu.
Jackson’ın 1829’da Kongreye yaptığı konuşma pozisyonunu açıkça ortaya koyuyordu: Georgia ve Alabama’da yerleşik bulunan Kızılderililere bağımsız bir hükümet oluşturma çabalarının Birleşik Devletler yönetimi tarafından tanınmayacağını bildirdim ve Missisipi’nin diğer yakasına göç etmelerini veya eyaletlerin yasalarına uygun davranmalarını tavsiye ettim." Kongre
hızla bir sürgün yasa tasarısı hazırladı.
Martin Van Buren döneminde Missisipi’nin doğusunda yaşayan 70 bin kadar Kızılderili batıya göç etmeye zorlandı.
Kuzeyde zaten fazla Kızılderili kalmamıştı
O sıralarda Demokratlar ve Liberaller (Whigs) olarak iki siyasi parti vardı. Bunlar bankalar ve gümrük politikaları konusunda anlaşamıyorlardı ama yoksul beyazlar, siyahlar veya Kızılderililerle ilgili sorunlar söz konusu olduğunda aralarında bir anlaşmazlık yoktu.
Kızılderilileri kendi aralarında bölünmüşlerdi
Bir Shawnee Kızılderili şefi ve ünlü bir hatip olan Tecumseh beyaz istilasına karşı Kızılderilileri birleştirmeye çalıştı: Bu şerri durdurmanın tek yolu tüm Kızılderililerin toprakları üzerinde ortak ve eşit hak talep etmekte birleşmeleridir;
Bu savaş Amerikan okullarındaki ders kitaplarında İngiltere &‘ye karşı bir ölüm kalım savaşı olarak anlatılır ama aslında yeni devletin Florida, Kanada ve Kızılderili topraklarına doğru genişleme savaşından başka bir şey değildir.
İnsan yaşamı olarak ödenen bedelin kesin olarak hesaplanması mümkün değil, çekilen sefaletin ise kabaca bile hesaplanması mümkün değil. Çocuklara okutulan tarih kitaplarında bunların üzerinden hızla atlanır.
300 kadar kadın ve biraz da erkek geldi. Toplantının sonunda 68 kadın ve 32 erkek tarafından İlkeler Deklarasyonu imzalandı. Metin Bağımsızlık Bildirisi’nin dilini ve üslubunu kullanmıştı:
Devrim, Amerikan yerlilerine, Kızılderililere ne ifade ediyordu? Bağımsızlık Bildirisi’nin zarif sözcükleriyle görmezden gelinmişlerdi, ne içinde kendilerinin yaşadığı bölgeleri yönetecek kişilerin seçiminde eşit haklara sahiptiler, ne de beyaz Avrupalıların gelişinden önceki yüzyıllarda olduğu gibi mutluluk peşinde koşabilirlerdi.
Bütün insanlar eşit yaratılmıştır" ifadesi üzerinde herhalde pek durulmamıştır"
Massachusetts &‘deki Malden şehri temsilcileri hiç duraksamaksızın bağımsızlık için karar verirken şöyle diyordu: Nefretle ilan ediyoruz ki, köle krallığıyla ilişkilerimizi koparıyoruz; İngiltere’ye sonsuza kadar elveda diyoruz
Mayıs 1776’da Kuzey Carolina’dan alınarak Kıta Kongresi &‘ne gönderilen kararlar İngiltere’ den bağımsızlığı, İngiliz yasalarının artık geçersiz olduğunu ilan ediyor ve askeri önlemlerin de alınmasını içeriyordu.
Kıta kongresi İngiltere’den ayrılma kararı aldı. Thomas Jefferson &‘ın kaleme aldığı Bağımsızlık Bildirisi’ne son şeklini vermek için küçük bir komite oluşturuldu. Kongre bildiriyi 2 Temmuzda kabul etti ve 4 Temmuz 1776’da resmen ilan etti.
Kırsal kesimdeki isyancılar savaşlarını yoksulların zenginlere karşı savaşı olarak görüyorlardı. 1766’da bir ayaklanma liderinin New York’taki mahkemesini izleyen biri toprak sahipleri tarafından suçlanan çiftçilerin haklı bir durumda olduğunu ama yoksul oldukları için ve yoksullar her zaman zenginlerin baskısı altında kaldığı için yasalar karşısında kendilerini savunamadıklarını" anlatıyordu.
Toplanacak kongre için bir haklar bildirgesi de yayımlayan komite şöyle diyordu: Zenginliğin çok büyük bölümünün çok az sayıda kişinin elinde toplanması haklar ve özgürlükler için tehlikelidir ve ortak mutluluğumuzu tehdit eder, onun için her özgür devlet bu tür zenginliğin oluşmasını yasalarla önlemek hakkına sahiptir."
Kalifiye işçiler koloni kentlerinde siyasal demokrasi istiyordu; temsili meclislerin toplantılannın açık olmasını, hükümet binalarında halka açık salonların bulunmasını ve seçenlerin temsilcileri denetleyebilmesi için yoklamaya bağlı oy kullanılmasını istiyorlardı.
Kıtada buldukları Kızılderililer işgücü olarak kullanılmak açısından çok uygunsuzdular ve gelişmenin önünde bir engel olarak duruyorlardı. Siyah köleler daha kolay kontrol edilebiliyordu ve özellikle güneydeki plantasyonlarda büyük karların kaynağı oldukları için her geçen gün daha büyük sayıda siyah köle getirtiliyordu. Öyle ki, artık siyahlar bazı kolonilerde nüfusun çoğunluğunu oluşturuyordu ve ülke genelinde de toplam nüfusun beşte birine ulaşmışlardı. Ama yine de siyahlar da tümüyle boyun eğmiyorlardı ve sayıları arttıkça köle ayaklanması olasılığı da artıyordu.
1760’larda, devrimci kriz yıllarına gelindiğinde, Amerika’daki İngiliz kolonilerine egemen olan zengin elit yüz elli yılIık bir deneyim kazanmıştı ve yönetim konusunda da belirli şeyleri artık öğrenmişti. Çeşitli korkuları vardı ama korktuklarıyla başa çıkabilecek taktikler de geliştiriyorlardı.
Gemilerde çalışanlar 1747 &‘de Boston’ da zorunlu askerliğe karşı ayaklandılar. Kalabalık bir kez daha Thomas Hutchinson adındaki zengin bir tüccara saldırdı. Hutchinson daha önceki bir ayaklanmayı bastırması için hükümete destek olmuş ve kolonide resmi görevli iken yoksulları daha da sıkıntı içine sürükleyecek bir kağıt para basımı için çalışmalarda bulunmuştu
Tüm bu gelişim içinde üst sınıflar gelirin büyük çoğunluğuna el koyuyor ve siyasal iktidarı da tekellerine alıyorlardı. Beston vergi listelerini inceleyen bir tarihçi 1687 ile 1771 arasında altı bin kişilik nüfusta yaklaşık bin kişi mülk sahibiydi ve bunların da yüzde 5 &‘i yani toplam nüfusun yüzde 1 zenginliğin yüzde 25’ine sahip elli kişiden oluşuyordu. 1770’e gelindiğinde
mülk sahiplerinin en üstteki yüzde 1’i zenginliğin yüzde 44’üne sahipti.
Kızılderililer kendi topraklarındaydılar. Beyazlar ise kendi Avrupa kültürlerinde. Oysa siyahlar hem topraklarından, hem de kültürlerinden kopartılmışlardı ve dilleri, giyimleri, gelenekleri, aile ilişkileri parça parça silinip, yok ediliyordu
Iroquois toplumunda kadınlar önemli ve saygın bir yer tutuyorlardı. Aileler anaerkildi. Yani soy çizgisi kadınlar üzerinden gidiyordu; damatlar kadınların ailelerinin yeni üyeleri haline geliyordu. Her genişleyen aile bir uzun ev"de yaşıyordu. Boşanmak isteyen bir kadın kocasının eşyalarını kapının önüne koyuyordu.
İlk beyaz göçmenlerin yaşamlarındaki her şey siyahların köleleştirilmesi için bir tür baskı rolü oynadı
kölelik hızla sistemin bir kurumu olarak gelişti, Yeni Dünya’da siyahların beyazlara sunduğu normal bir emek biçimi haline geldi. Ve beraberinde nefret, hor görme, acıma veya hükmetme, ne derseniz deyin o özel ırkçı duyguyu geliştirdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir