İçeriğe geç

Osmanlı’dan Bugüne Neyi Kaybettik? Kitap Alıntıları – Nilhan Osmanoğlu

Nilhan Osmanoğlu kitaplarından Osmanlı’dan Bugüne Neyi Kaybettik? kitap alıntıları sizlerle…

Osmanlı’dan Bugüne Neyi Kaybettik? Kitap Alıntıları

“Birlik ve hoşgörü çatısı altında sıddıklar ve şehitler ile haşrolan millete önce “ben”, “sen” dedirtilmesiyle kibrin, daha sonra “biz”, “siz” söylemleri ile fitnenin tohumları başak verdi.”
Hiç olmayı, Allah huzurunda yok olmayı o kadar unutmuşuz ki hesap günü geldiğinde sanki bizleri bu dünyadaki statülerimiz kurtaracakmış gibi yaşıyoruz.
Ahlak, ciddiyet ve sorumluluk duygusunun şahikasıdır.
Enderun, siyaset ilmini bilen fikir liderleri okulu idi.
Sadece kalbe hitap eden eğitim sistemi reformcu İslamcılığı doğurur, ancak unutulmamalıdır ki cihadın da bir mantığı vardır. Sadece akla hitap eden bir eğitim doyumsuz, kendine yetmeyen ve tevekkül edemeyen gençler yetiştirecektir. Bu sebeple “ilim ve fen”i ayırmak, iki kavramın da içini boşaltmak demektir
Bir kez okuduğumuzu biliyor, bir kez gördüğümüzü seviyor, bir kez giydiğimizi bir daha giymekten yüksünüyoruz. Bir çoğumuz inandığı gibi yaşamıyor. Daha doğrusu; ne yaşadığını, ne için yaşadığını bilmiyor.
Malesef şu an en büyük eksiğimiz ve kaybımız mana bütünlüğüdür.
Birlik ve ve hoşgörü çatısı altında sıddıklar ve şehitler ile haşrolan millete önce ben , sen dedirtmesiyle kibrin, daha sonra biz, siz söylemleri ile fitnenin tohumları başak verdi.
Maddeler içinde kaybolur olduk, mana âlemi önemini yitirdi.
Saadet sadelikte gizlidir
Necip Fazıl’ın bir sözü var, tam da anlatmak istediğime vücut olmuş: Neyin zindanı içindeyiz? Bir türlü olmamanın, olamamanın, dünyanın en güçlü oluşundan sonra yapamamanın, erişememenin üstelik erişmekten alıkonulmanın zindanı bu
bilgi ve sevginin olmadığı güya muhabbetlerden uzak durmamız temennisinde bulunmaktan başka bir çare yok sanırım
Benim düşüncem şudur ki: Muhabbet anlayışımız değişti.
Biz çocuklarımızı evde yetiştirmeye çalışıyoruz ama eğitim aldığı okul bizimle aynı düşüncede değil veya çocuklarımız tüm kötü alışkanları hep okuldan ya da çevreden öğreniyor diyoruz, değil mi? Bu bazen sığındığımız bir yalan bazen de gayet sıkıntılı bir gerçek, maalesef
İbret almasını bilmeyenler için tarih bir mezar taşı, ibret almasını bilenler için tarih koskoca bir abidedir. Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin, Bağdat Fatihi Sultan IV. Murad Han’a öğüdüdür bu söz.
Şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar
Akşemsettin: Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer. Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma; yol ol ki herkes senin üzerinden geçerken sen dağların bile üzerinden geçersin, demişti.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sanat, insanın yarım tarafını tamamlamak içindir.
Paygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: Yazıklar olsun ahir zaman babalarına! Bunun üzerine ashab soruyor: Yoksa müşrik mi olacaklar? Peygamberimiz (s.a.v.) cevap veriyor: Hayır, Müslüman kalacaklar ama çocuklarına din öğretemeyecek ve hatta çocukları dini öğrenmek istediğinde onlara engel olacak ve onları dünya malı kazanmaya sevk edeceklerdir. İşte ben böyle babalardan uzağım, onlar da benden uzaktırlar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
ancak biri vefat ettiğinde veya mezarlık ziyaretlerinde bulunduğumuzda imtihan dünyasında olduğumuzu, bu dünyanın kimseye kalmayacağını hatırlıyoruz, o da belki bir lahza!
Bizler önce çocuklarımıza kitabı ezberletiyoruz, ilk karşılaştıkları enstrüman kitap oluyor. Sonrasında kitap ile gerçek dünyaya adapte olma süreçleri başlıyor, yani epey zor bir süreç Zira bilgi ile dış dünya meseleleri hakkında bağlantı kurmaya çalışmak, çocukların gereksiz yere çaba sarf etmelerine sebep oluyor.
Enderun; soru soran, soru sormasını bilen ve karşılığında çözüm üretebilen devlet adamlarının yetiştirildiği bir kurumdur. Dönemimize baktığımız zaman ezberci bir zihniyetle karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz; çocuklarımıza asidi göstermeden asit yağmurunu anlatmaya çalışmakta, gerçek bir problem göstermeden ezberci bir çözümü öğretmeye çalışmaktayız.
Dönemimizde yapılan camileri ziyaret edelim ve sonra Mimar Sinan’ın yaptığı camilere dönüp bakalım, ikisinin arasındaki fark nedir bilir misiniz? Tam manasıyla ruh. Mimar Sinan’ı Mimar Sinan yapan ilim ve fen birlikteliği ve bunun ortaya çıkardığı ruhtur. Mimar Sinan, Süleymaniye Camiisi’nin kalfalık eseri olduğunu söyler. Hiçlik felsefesini düşünebiliyor musunuz?
Sadece akla hitap eden bir eğitim doyumsuz, kendine yetmeyen ve tevekkül edemeyen gençler yetiştirecektir. Bu sebeple ilim ve fen i ayırmak, iki kavramın da içini boşaltmak demektir.
Burada hiçbir balık uçmaya,
hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.
Maalesef şu an en büyük eksiğimiz ve kaybımız mana bütünlüğüdür.
İnsan hem dindar hem de kaba ve geçimsiz olamaz.
Avrupa’da, akıl hastalarının içine şeytan kaçtığı düşünülerek yakıldığı dönemlerde Osmanlı’da bu kişiler koku, müzik makamları ve su sesi ile tedavi ediliyordu.
“Şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar. Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah’ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinde nice olmazlar olur.”
Zaman/yaş sınırlamasından çok liyakat ve başarı esasına göre sınıf atlanırdı.
Birbirimizi kandırmaktan vazgeçip, zamanı ve gelişmeleri çok iyi takip ederek Kur’an’ı rehber,ecdadı yol edinerek ilim ve fende başarılara imza atmalıyız
Dünyanın en gelişmiş ve güçlü ordularına karşı Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakan zafer kazanıyorlar. İmanın, azmin, birlik beraberliğin neleri yendiğini ispatlıyorlar burada.
Bu eğitimle gençlerinize millî şuur vermeniz mümkün değildir!
Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar, seçilerek saraydaki Enderun denilen mekteplerde, değerli öğretmenler tarafından okutuluyor, İslam bilgileri, İslam ahlakı, fen, kültür dersleri verilerek kuvvetli, başarılı birer Müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları, hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. Osmanlı akınlarını durdurmak için Enderun mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Osmanlıları fende geri bırakmak lazımdır.
Zira bilgi ile dış dünya meseleleri hakkında bağlantı kurmaya çalışmak, çocukların gereksiz yere çaba sarf etmelerine sebep oluyor.
.. gerçek bir problem göstermeden ezberci bir çözümü öğretmeye çalışmaktayız.
Dönemimize baktığımız zaman ezberci bir zihniyetle karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz;..
Enderun; soru soran, soru sormasını bilen ve karşılığında çözüm üretebilen devlet adamlarının yetiştirildiği bir kurumdur.
Mimar Sinan’ı Mimar Sinan yapan ilim ve fen birlikteliği ve bunun ortaya çıkardığı ruhtur.
Dönemimizde yapılan camileri ziyaret edelim ve sonra Mimar Sinan’ın yaptığı camilere dönüp bakalım, ikisinin arasındaki fark nedir bilir misiniz? Tam manasıyla ruh
ilim ve fen i ayırmak, iki kavramın da içini boşaltmak demektir.
Enderun’un kurulu olduğu sistemi şu şekilde özetleyebiliriz: İlim ve Fen. Bu iki kelime çok mühimdir ve birbirinden ayrılmadıkça aslında daha da verimli sonuçlar doğurur.
Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.
Bir kez okuduğumuzu biliyor, bir kez gördüğümüzü seviyor, bir kez giydiğimizi bir daha giymekten yüksünüyoruz. Birçoğumuz inandığı gibi yaşamıyor. Daha doğrusu; ne yaşadığını, ne için yaşadığını bilmiyor.
İşte bu kitabı tam da bu sebeple yazıyorum; belki bir nebze olsun kaybettiklerimizi bilirsek, neyi nasıl kazanacağımızı da bilmiş oluruz.
Baki selam, ebedî muhabbet ile

Nilhan Osmanoğlu Vatansever

Kâinatın yaratıcısı binlerce anlama sığdırılamayacak İslamiyet’i 6 asırlık Devlet-i Âliyye-i Osmâniyye ile yorumlamıştı. Bir resme bakıp bin anlam çıkartabiliriz. Lakin tarih bir resim değil, hakikattir ve hakikat tektir. Maalesef şu an en büyük eksiğimiz ve kaybımız mana bütünlüğüdür.
Garip olan; o hâysiyetle yetişmemiş ve aynı ateşte pişmemiş, kavrulmamış bir nesil olarak manayı yorumlayabiliyor olduğumuza inanıyor olmamız.
Toplumun örf, âdet, adalet, bilgi ve ahlakını hedef alanlar; derdi Allah rızası , yolu Resulün izi olan bir milleti başka nasıl yaralayabilirdi ki?
Dilimizin söylediğini kulağımız dinler de duymaz, hakkımız olmayana el uzatır, gözümüzün görmediğine şahitlik eder olduk.
Birlik ve hoşgörü çatısı altında sıddıklar ve şehitler ile haşrolan millete önce ben , sen dedirtilmesiyle kibrin, daha sonra biz, siz söylemleri ile fitnenin tohumları başak verdi.
Hafızamızı balıklarla yarışır hâle getirmeleriyle başlayan kaybımız, iblisin evlatlarının zahiri gönlümüzde hoştutup ahiri gönlümüzden düşürmesiyle artarak devam etti
Nilhan Osmanoğlu Vatansever
Mehmed Abdülkerim Efendi, Şam’da evlendikten sonra 1930 ve 1932 doğumlu iki çocuğunu küçük yaşta yetim bırakarak 1935’te hayatını kaybetti. Mehmed Selim Efendi’nin de 1937’de vefatından sonra, Harun Osmanoğlu’nun annesinden başka kimsesi kalmadı. Uzun sürgün yılları süresince yurt dışında olan aile, 1974’de hanedan üyelerinin vatana dönmelerine izin verilmesinden hemen sonra Şam’dan İstanbul’a geldi.
İletişim Fakültesi, Reklamcılık Bölümü mezunu olan Nilhan Osmanoğlu Vatansever, Orhan Osmanoğlu’nun en büyük çocuğu. Enderun eğitimi veren Nilhan Sultan Enderun Eğitim ve Araştırma Derneği’nin kurucusu ve babaannesi Kösem Sultan hakkında bilgilerini okuyucularıyla paylaştığı Kadın Padişah Mahpeyker Kösem Sultan adlı romanın, Osmanlı’dan Bugüne Neyi Kaybettik? ve Devlet Gibi Düşünmek adlı eserlerin yazarıdır. Osmanlı tarih bilincini uyandırmak adına yerel ve uluslararası konferanslar vermektedir. Ayrıca Nilhan Sultan markası adı altında Osmanlı gelenek ve göreneklerinin taşındığı, birçok alanda faaliyet gösteren markanın da yöneticiliğini yapmaktadır.
İngilizce ve Arapça bilen Nilhan Osmanoğlu’nun Hanzade isminde bir kızı ve Mehmed Vahdettin isminde bir oğlu vardır.
”Aile, kızını vermeye gönüllü ise kahvenin yanında getirilen sular karanfilli olurdu; aksi durumda ise karanfilsiz. Hiç gönül kırmadan, lafla sözle değil; zarif, ince semboller üzerinden anlamlandırılan edep dolu bir hayat ”
“ Akşamları huzur sohbetleri yapılırdı; Kuranı Kerim ve hadis-i Şerif’ler okunurdu. (sadece yarım saat İnanın bugün biz de yapabiliriz bunu.)”
Saadet sadelikte gizlidir.
Aile, kızını vermeye gönüllü ise kahvenin yanında getirilen sular karanfilli olurdu; aksi durumda ise karanfilsiz. Hiç gönül kırmadan, lafla sözle değil; zarif, ince semboller üzerinden anlamlandırılan edep dolu bir hayat
Babası olmayan değil, ilmi ve edebi olmayan yetimdir.
Her düşmana yakın olanı, düşmanın dostu sanmamak gerek; belki kılıcı kısa geldiğinden düşmana yakın duruyordur.
Kılıç fetheder; ama hükmetmez.
“Hayırla yâd edilmek istiyorsan, adalet ile
hükmetmelisin.”
Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri
Oysa Mimar Sinan’ı Mimar Sinan yapan ilmi ve fenni değil miydi?
Asla unutulmaması gereken nokta şudur ki; Osmanlı ne eğitim alanında ne de siyasetinde dinden uzaklaşmıştır, aksine İslam ile harmanlanmış bir hayat sürdürmüştür. Öyle ki Osmanlı’da önce iyi birer Müslüman olmak öğretilmiştir. İslam çerçevesinde ahlaklı insan olmanın ne demek olduğu adeta çocukların beyinlerine nakşedilmiştir.
Amerikalı Lewis Terman Enderun Mektebi’ne alınan çocuklar için şunları söylemektedir: “ Zeka seviyesini ölçmek için test yönetimi ilk defa, Osmanlılarda Enderun Mektebi’ne seçilen öğrenciler için uygulanmıştır.”
Neyin zindanı içindeyiz? Bir türlü olmamanın, olamamanın dünyanın en güçlü oluşundan sonra yapamamanın, erişememenin üstelik erişmekten alı konulmanın zindanı bu
Radyolojinin kurucusu Madam Curie: Osmanlı’dan bize 30 kitap kaldı atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı, çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık. Orada bilim sıfırlanınca biz yeniden, sıfırdan onların yüzyıllar öncesinde keşfettikleri şeyleri bulmaya çalıştık ve böylelikle yüzyıllar kaybettik.
Hz. Ali Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras, ilim gibi şeref olmaz. buyurmuştur.
EDEP YA HÛ
Radyolojinin kurucusu Madam Curie:Osmanlı’dan bize 30 kitap kaldı atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı, çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık. Orada bilim sıfırlanınca biz yeniden, sıfırdan onların yüzyıllar öncesinde keşfettiler şeyleri bulmaya çalıştık ve böylelikle yüzyıllar kaybettik.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Viyana’yı kuşatmaya giderken çuval çuval kahve götürdü. Halka hediye etmek için ancak kuşatma başarısız olunca o çuvallar orda kaldı
İşte Avrupa kahveyle bu sayede tanıştı.
-Belçika:Öğrenci haftada en az 2 saat olmak üzere din ya da ahlak dersi almak zorunda.

-Fransa:Kilise okulları devlet yardımı alırken, kiliseler dinî kurslar düzenliyor.

-İngiltere:Din dersleri zorunlu dersler arasında yer alıyor. Okullarda güne toplu dua ile başlamak yasal emir.

-İtalya:Din dersi mecburi. Dersleri, müfredatı kontrol etmek ve öğretmen atamak Katolik Kilisesi’nin elinde.

-Almanya: Anayasaya göre din dersi, kamu okullarında okutulan düzenli derslerden biri ve sınıf geçmeye etkisi var.

-Avusturya: Din ya da ahlak dersi zorunlu. Dini cemaatlerin atadığı görevlilerce verilen derslerin ücretini devlet ödüyor

-Danimarka: Din dersi ilköğretim okullarının 1-9. Sınıflarında Hristiyanlık Bilgisi , 10. Sınıfta ve liselerde Din Bilgisi adı altında okutuluyor.

Saadet sadelikte gizlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir