İçeriğe geç

Osmanlı Askeri Tarihi Kitap Alıntıları – Edward J. Erickson

Edward J. Erickson kitaplarından Osmanlı Askeri Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Osmanlı Askeri Tarihi Kitap Alıntıları

Günümüzde hakim olan yaygın kanaatin aksine, dini kurumlar ve muhafazakarlar matbaaya kısıtlı bir tepki gösterdiler reformun uygulanmasını engellemedi.
Müteferrikanın matbaası , kurucusunun beklentisini karşılamaktan çok uzak kaldı. Bir sözlük olan ilk kitabın basımı matbaa kurulduktan iki yıl sonra tamamlanabildi.
IV. Murad ve Köprülü ailesi sıkı disiplinleri, ağır cezaları ve sorgusuz sualsiz idamlarıyla şöhret kazandılar.
Tuna’nın kuzeyinde yaşayan Müslüman topluluklar kitleler halinde güneye göç ettiler. Bu göç Tuna’nın güneyinde yaşayan Hristiyan ahali içinde büyük rahatsızlığa ve kısmi direnişe yol açtı.
1699’da Karlofça Antlaşması imzalandığı sırada esnadaki Osmanlı ordusu 1683’te Viyana’yı kuşatan mağrur savaşçılardan çok farklıydı.
Osmanlı yönetimi, bütün Celal’i ve bağlantılı silahlı gruplardan kurtulmaya karar verip, 1607’de Kuyucu Murad Paşanın meşum seferini başlattı. Murad Paşa olabildiğince kan dökerek bütün büyük grupları dağıtıp, binlerce Celal’i ve sadakatleri devletçe şüpheli görülen topluluğu katletti. Sefer 1610’da bittiğinde yaklaşık on beş yıl devam eden Celal’i İsyanlarını da tamamen sona ermiş oldu.
Abaza Mehmed Paşa gibi ricam mensupları olmadıkça bir isyanın başlaması veya büyümesi mümkün olmadığı gibi, başarıya ulaşma şansı da yoktur.
Esasen liderlerinin çoğu eski devlet görevlileri veya rütbeli askerlerdi.
Osmanlı ordugahları alkollü içeceklerden arındırmış olduğundan, alkole bağlı suç ve sorunlar yaşanmadığı gibi, ordu için binlerce litre içki taşınmasına da gerek yoktu.
Özellikle Kırım Tatarları sefer esnasında konulan sınırlamaları pek dikkate almayıp, dost düşman ayırt etmeden önüne gelen her şeyi yağmalama temayülü içindeydi.
Orduların sefer bölgelerine sorunsuz intikalini sağlamak için, muhtelif hizmetler sunan yardımcı askeri birlikler teşkil edilmişti.
Dönemin Osmanlı lojistik sistemini üç fonksiyonel parçaya ayırabiliriz: intikal, muharebe ve kış teriplemesi.
Yeniçeri Ocağının yok edilmesi ile beraber, kurulduğu tarihten bu yana Osmanlı aidiyetinin bir parçası olan klasik askeri teşkilat yapısı ve geleneği de fiilen sona ermiş oldu.
Yemen’deki Memlük garnizonu 1520’de teslim olurken, Bağdat 1534’te fethedildi.
Varlıkları ve ekonomik çıkarları geleneksel baharat yoluna bağlı olan bütün müslümanlar ve hatta Venedikliler, Osmanlı’nın 1517’de Mısır’ı fethederek Memlukların yerini almasını büyük bir sevinçle karşıladı.
Memluklar şöhretli süvarilerdi, ama donanmaları çok zayıftı.
Kanuni, 1529-1566 arasında Macaristan’a yedi sefer düzenledi.
Mohaç Meydan Muharebesi, sadece Macaristan’ın kaderini değil, aynı zamanda Osmanlı’nın batı harekat bölgesindeki savaşın tabiatını da tamamen değiştirdi.
Belgrad, zaman içinde Macar savunma sisteminin en önemli unsuru haline gelmişti.
I. Süleyman’ın dönemi yaygın olarak klasik Osmanlı askeri sisteminin en büyük başarılara imza attığı, bir nevi asr-ı Saadet dönemi olarak bilinir.
Uzun Arnavutluk seferi ordunun sevmediği özelliklere sahipti.
Yavuz’un Memluklara karşı seferi ise İran seferinden daha büyük seferberlik ve hazırlık gerektirdi.
Şah İsmail, on dört saat içinde ordusunun büyük bir kısmını muharebe meydanında kaybetti ve kendi canını zor kurtarıp son anda kaçabildi.
Ordu, 2.444 kilometrelik mesafeyi 123 günde ve büyük ölçüde düzenini bozmadan tamamladı.
Yavuz, yeniçeriler başta olmak üzere Kapıkulu Ocakları ve çoğunluğu devşirme devlet adamlarınının desteği ile babasını tahttan indirmeyi başardı.
Otlukbeli’nde Akkoyunlu süvarileri Osmanlı öncüsünü kandırarak pusuya düşürmüş ve tamamına yakınını imha etmişti.
Kırım hanlığı kayda değer bir askeri birlikle seferi destekliyordu. İki kale de Osmanlı muhasaralarına fazla dayanamadı. Kili dokuz günde, Akkirman ise on iki günde düştü. Böylelikle gelecek yüzyıllarda Osmanlı’nın Boğdan ve Kuzey Karadeniz’deki varlığını koruyacak ve Ukrayna seferlerini destekleyecek iki önemli üs kazanılmış oldu.
Boğdan, Osmanlı ordusunun klasik muharebe tarzına uygun olmayan bir coğrafyaya sahipti.
Bayezid, Doğu Anadolu ve İranda Safeviler’in başlattığı siyasi ve sosyal dönüşüme göz yumdu.
Bayezid (II), kardeşi Cem Sultana karşı kanlı bir saltanat mücadelesi vermek, Cem’in Rodos’a sığınmasını sonrasında Avrupalı düşmanlarını yatıştırmak ve onlara çeşitli tavizler vermek zorunda kaldı.
Fatih’in ordusu, bütün kısıt ve potansiyelini göstermemektedir.
Dönemin topları ağır, hantal, yavaş ateş eden, zor tanzim edilen ve muharebe koşullarında sık sık arızalanan silahlardı.
Fatih aşırı hırslı ve atılgan bir karaktere sahip olduğu gibi, kısa sürede yapısal bir değişime tabi tuttuğu ordusunun kısıt ve sorunlarına da dikkat etmemişti.
Askeri başarısızlık ancak uzun müzakereler ve tavizler sonrasında kalelerin teslim olmasıyla giderilebildi.
17. yüzyılın sonlarından itibaren, eşkıyalık ve suç oranlarındaki artışla birlikte, derbendcilerin sağladıkları hizmetlerin önemi artmıştır.
Azablar, eyaletlerce askere alınan ve finanse edilen birliklerdi.
Tatarlar savaşı ganimet ve geçim kapısı olarak algılıyorlardı.
Akıncı olmak için özel ehliyet ihdas edilmiş ve akıncılar, yoklama defterlerine kaydedilmişlerdi.
Sipahi, temelde bileşik yay, kılıç ve gürz ile silahlanmış hafif süvaridir.
Cebecilerin temel görevleri silah, zırh, istihkam ve tahkimat aletleriyle yeniçerilerin muharebe görevleri ile alakalı diğer teçhızatı imal etmekti.
Tophane İmparatorluk sona erinceye kadar en önemli ve büyük top dökümhanesi olarak kalacaktı.
İstanbulun fethi ile Topçu Ocağı sadece Osmanlı ordusu içinde değil, aynı zamanda bütün Eski Dünya’da haklı bir şöhret kazandı ve efsaneleşti.
Ayrıca yeniçerilerin varlığı hırslı valilerin kontrol altında tutulması sağlıyordu.
Düşman ateşi karşısında siper almak 19. yüzyıla kadar hep “korkakça bir davranış” olarak görülürdü.
Osmanlılar’ın geleneksel silahları olan bileşik yaya büyük güvenleri vardı.
Yeniçeri Ocağının kanlı bir şekilde yok edilmesi, aslında bir dönemin simgesel sonunu işaret eder.
Ateşli silahlar büyük olasılıkla 15. yüzyılın ilk yarısında yeniçeriler tarafından kullanılmaya başlandı.
Mali düzenlemeler ocağa girmek isteyenlerin sayısını arttırıyor ve yeniçerileri askerlikte kalmaya teşvik ediyordu.
Sipahiler, aynen yeniçeriler gibi deniz piyadesi olara sık sık deniz seferlerine katılmışlardır.
Düşük rütbeli subaylar için timar dışında başka bir alternatif daha vardı: Kapıkulu Süvari Ocağına atanmak. Süvariler daha yüksek maaş (ulufe) alıyorlar ve eyaletlerde vergi toplamak gibi kazançlı bir ek iş yapıyorlardı.
Osmanlı devleti Avrupalı emsallerinden en iki asır önce üniformaları standartlaştırma başarısı da göstermiş oldu.
Sarı ayakkabıları üst rütbeli subaylar, siyah renklileri düşük rütbeli subayları ve kırmızı ayakkabıları da erler giyiyordu.
Üniformalar basit, kullanışlı, dayanıklı ve tabii ki gösterişliydi.
Çoğu yeniçeri neferi orta sembollerini omuzlarına ve vücutlarının başka yerlerine dövme yaptırırlardı.
Zaman içinde kıdemli asker sayısının artmasıyla beraber, idare evlilik yasağı kuralını gevşetmeye başladı.
Rumeli eyaletleri devşirmenin asıl kaynağıydı.
Devşirme alınacak eyalette her kırk hane bir genç (tercihen 14 ila 18 yaşları arasında) sağlamak mecburiyetindeydi.
İstanbulun fethi ile sonuçlanan son taaruzda Fatih, yeniçerileri tam surların aşılacağı ana kadar bekletip o kritik anda devreye sokarak, zaferin onurunu ve gururunu en az zayiatlar sahiplenmelerini sağlamıştır. Sonrasında, etkin bir propaganda ile ocağın halk nezdinde de tanınmasını ve benimsemesini sağladı. Oysa ki son taarruzda asıl yükü taşıyan ve ağır zayiatı veren azablar ve diğer yardımcı sınıfların bu fedakarlığı ne geniş kamuoyu tarafında bilindi, ne de bu gayretlerinin mükafatını elde ettiler.
İstanbulun fethi, müslüman ve Hristiyan dünya tarafından ilahi kehanetlerin gerçekleşmesi ve sonraki dönemlerde de yeni bir çağın başlangıcı olarak görüldü.
İstanbulun fethi ile beraber uç beyliğine mahsus zihniyet, algı ve teşkilat fiilen ve sembolik olarak sona erecekti.
Beklenen son taarruz 29 Mayıs 1454’te gün ağarmadan başladı. Birinci dalgayı gönüllüler ve paralı askerler teşkil etmişti. Savunmacılar ellerindeki cephanenin önemli bir kısmını bu ilk dalgayı durdurmak için harcadılar. İkinci dalgayı, teşkil eden azablar neredeyse surları alacakken Mehmed don dalgayı yani yeniçerileri gönderdi. Yeniçeriler önemli bir zayiat vermeden savunmayı parçalayıp şehre ilk giren birlik olma onurunu kazandılar.
Mehmed, bu kritik dönüm noktasında karizmatik liderlik özelliklerini kullanarak karar verme sürecini etkiledi. Saygın din adamları ve ulemanın muharasanın devam etmesi konusunda desteğine zaten sahipti. Askerlerini ilahi işaretler, kehanetler ve dini görevlerden bahsederek cesaretlendirdi. Dini temaların yanı sıra askerlere (özellikle gönüllüler ve paralı askerler) şehrin düşmesi sonrasında üç gün yağma sözü verdi.
Hükümdarlığı boyunca yaratıcılığı ve sorunlara çözüm bulmadaki ustalığı ile tanınacak olan Mehmed, dönemin en yaratıcı ve cüretkar planını uygulamaya koydu. Plan, hafif kadırgaların sırtlarından taşınarak Haliç’e indirilmesiydi. Çok kısa süre içinde operasyon için gerekli yol ve yağlı kalaslar hazırlandı. Tek bir gece içinde (22 Nisan gecesi) yaklaşık 70 küçük gemi büyük bir gizlilikle Haliç’e taşındı. Bizanslılar gafil avlanmıştı. Topçu bataryalarının desteğinde Haliç’e giren Osmanlı donanması, Bizans gemilerini Haliç’in ağız kesimine sığınmaya zorladı.
20 Nisan’da gün boyu süren çatışma ve direnişe rağmen donanma dört büyük Hristiyan nakliye gemisinin ablukayı yatıp Haliç’e sığınmasını engelleyemedi.
Lağımcı ocağı yeni kurulmaktaydı ve yetişmiş personel azdı. Mehmed, Nova Brodo’dan profesyonel Sırp madencileri getirterek bu ocağı takviye etti.
Şehrin kuşatması top ateşleri ile başladı. Mehmed’in topçu danışmanlarının silahlarına olan güvenlerinin aksine devasa toplar surlara sadece zarar verdi, büyük gedikler ve geçitler açamadı.
Zorunlu sürgünü esnasında Mehmed siyasete müdahil oldu ve başına buyruk davranan askeri grupları tasfiye etmek için ayrıntılı bir plan hazırladı.
Mehmed, 19 Şubat 1451’de ikinci kez tahta çıktığında ciddi bir güven bunalımı yaşıyordu. Çünkü babası II. Murad’ın gönüllü feragat etmesi üzerine ilk kez 1444’te tahta çıktığında, Çandarlı Halil Paşa’nın başını çektiği bazı vezirler ve ileri gelen Türk ailelerinin yoğun muhalefeti ile karşılaşmıştı.
Mehmed (II), İstanbul’un fetih hedefini kendi mevkiini sağlamlaştırmak ve orduyu dönüştürmek amacına dönük bir araç olarak kullanılmıştır.
Kosova muhaberesi, Osmanlı ordusu için de bir dönüm noktası oldu. Osmanlılar ilk defa tabur cengi ve ateşli el silahları gibi modern konvansiyonel taktik ve teknikleri hızlı bir şekilde düşmanlarından öğrenerek başarı ile uyguladılar.
Osmanlılar kendi savaş arabalarının oluşturduğu muharebe düzenine “tabur cengi” ismini vermişlerdi.
Haçlılar Osmanlı hatlarına ulaştıklarında hendek ve ucu sivri kazıklar gerisindeki yeniçerilerle karşı karşıya geldiler. Şiddetli bir mücadele sonrasında yeniçeriler, Vladislav’ın da içinde bulunduğu düşman komuta grubunu çevreledi ve imha etti. Kralın ölümü ve sahte ger çekilme harekatı uygulayan Osmanlı süvarisinin aniden dönüp muharebeye dahil olması, düşman saflarında panik ve dağılmaya neden oldu. Hunyadi kaçmayı başardı. Silah arkadaşlarının çoğunu ise kaderine terk etti.
II. Murad ordusunu doğrudan doğruya Haçlıların üstüne doğru yönlendirdi. İki ordu Varna yakınlarında 10 Kasım 1444’te karşı karşıya geldi.
Savaş arabaları ağır ve dayanıklı keresteden yapılmış, içinde hafif top ve tüfekler ile bunları kullanacak personeli taşıyan araçlarda. Muharebe meydanında birbirlerine bağlanarak bir nevi kale haline dönüşürlerdi. Personel mazgallardan ateş ederdi. Arabaların arasında ve gerisindeki zırhlı piyade askerleri hem savunmaya destek verip açık yanları kaparlardı, hem de uygun anlarda aralardan sıyrılarak karşı taarruza kalkışırlardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir