İçeriğe geç

Örnek Yaşayışlarıyla İslam Büyükleri Kitap Alıntıları – Ahmed Şahin

Ahmed Şahin kitaplarından Örnek Yaşayışlarıyla İslam Büyükleri kitap alıntıları sizlerle…

Örnek Yaşayışlarıyla İslam Büyükleri Kitap Alıntıları

&“&”

Her söylediğin hak olsun, fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti halis olmayan bir adam, nasihati bazan damara dokundurur, askülamel yapar.
-Said Nursi-
Mana büyükleri, dışı dine uygun olmayan şeyin içi de dine uygun olmaz" demişlerdir.
Ahmak adamla helva yemektense, akıllı adamla savaş etmek hayırlıdır!"
Fudayl bin İyad
Günah gizli kaldıkça zararı sadece işleyene olur. Ama, ifşa edilirse, zararı sadece işleyene değil, duyana da dokunur. Sahibi de yüzsüzleşir, tevbe zorlaşır."
-Büyük Alim Şamlı Bilal –
-Sen zenginliği sevmez misin? Zenginlik gıpta ile bakılacak şey değil midir?
-Ben sadece namazlarını kılanlara gıpta ile bakarım, gece namazını ihmal etmeyenlere hayranlık duyarım ;sabun köpüğü gibi geçici şeyler bana cazip gelmez.
Ben çoğu zaman aç kalır, evinde karnımı doyuracağını ümit ettiğim ashabdan Kuranı Kerim ayetleri sorardım. Halbuki sorduğum ayeti, ben onlardan daha iyi bilirdim,ama maksadım bu sebeple evlerine gitmek, hiç olmazsa karnımı doyurmaktı." Ebu Hureyre
ilim öyle bir şeydir ki sen ona kendinin tümünü vermezsen o sana yarısını bile vermez! Sen ilme gayretinin tamamını vereceksin ki o da sana yarısını versin" Ebu Yusuf’
– Neden sizde keramet görülmüyor ? Diye sorulur.

Şöyle cevap verir :
– Azizim, sırtımızda bunca günah kamburu var iken hâlâ ayakta kalışımızdan daha büyük keramet olur mu ?

Şeyhi Tapduk’un dergâhına 30 yıl odun taşıdığı halde, eğri odun getirmeyen Yûnus, Müslümanlara böylece unutulmaz bir doğruluk dersi vermiştir.
…Dışarı çıkınca Melikşah, başvezirine sordu :
– Duanda ne diledin Allah’tan?"
– “Allah’ın sana zafer nasip etmesini diledim, Sultanım..”
– "Ben öyle dua etmedim."
– "Ya nasıl dua ettiniz?"

" Ben dedim ki : &‘Yâ Rab, eğer İslâm’a ben faydalı olacaksam, bana yardım et, muzaffer kıl! Eğer karşımdaki hasmım faydalı olacaksa, ona yardım et, onu muzaffer kıl !"

Yavrucuğum!..
Ne kadar yaşarsan yaşa, sonunda ölüm var. Ne kadar seversen sev, âkıbetinde ayrılık söz konusu!..

Amelsiz ilim, deliliğin bir çeşididir.
Ayette: “İnsanlara iyilik emredersiniz de nefsinizi unutur musunuz? Hâlbuki siz kitabı da okuyor, ilmi de öğrenmiş bulunuyorsunuz. Hiç düşünmüyor musunuz?” diye ikaz vardır.

Yavrucuğum!..
Amelsiz ilim zaten yaşamaz. İkisinin birliğidir esas olan.
İlim tek başına seni günahtan koruyamaz. Yarın mahşerde ateşten de koruyamayacağı gibi.
Bugün öğrendiğinle amel etmezsen yarın mahşerde söyleyeceğin söz şudur:
“Müsaade edin de dünyaya geri dönüp öğrendiğimle amel edeyim!..”
O zaman da sana denir ki:

“Ey tembel!.. Ey düşüncesiz!.. Yeni gelmedin mi oradan?

Yavrucuğum!..
Yapmadığın işin ücretine lâyık olamazsın.
İmam-ı Ali’ye nisbet edilen bir sözde böyle denmiştir:

“Kim çalışmadığı halde ücrete lâyık olduğunu vehmederse, o kimse ahmaktan başkası değildir.”

Hasan-ı Basri de böyle demiştir:
“Amelsiz Cennet istemek, günahlardan bir günaha daha düşmek demektir.”

Rabbimizden gelen bir haberde şöyle buyurulmuştur:
“Amelsiz Cennet isteyenden daha az hayâlı kimse yoktur.”

Nebi (S.A.V.) Efendimiz de şöyle haber vermiştir:
“Zeki insan, nefsine galip gelir, ölümden sonrası için amel işler. Ahmak ise, nefsine tâbi olur, ondan sonra da Allah’tan mağfiret diler.”

Yavrucuğum !
Nasihat kolaydır. Zor olan, onu kabul edip amel etmektir.

Nasihat, söylediğini yapmayanın ağzından çıkarsa durum daha da zordur. Onu benimsemek büsbütün güçleşir.

İlmi öğrenip de onunla amel etmeyenin azabı, bilmeyenin azabından çok daha şiddetlidir.

Nitekim Resûl-ü Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır :
Kıyâmette azabı, en şiddetli olan kimse, ilmiyle amel etmeyen kimsedir."

Her ne zaman nefsimle cihada girişip de onu o an için öldürsem, işi bitmiş saymam. Zira nefis tekrar dirilir, yeniden baskı yapmaya başlar. Nefis bir defa ölmekle yok olup gitse, onunla Cihad sevabı da bir defaya mahsus kalır.
Halbuki nefis ölmeyecek ki Cihad son nefese kadar devam etsin, onu her yenişte yeni bir Cihad sevabı kazanan insan ömrü boyunca Cihad kazanma sevabıyla makamını yüceltme fırsatı bulsun…
Halkın içinden kaçmak marifet değildir.
Asıl marifet halkın içinde iken kendi içine dönebilmektir."
1- Dindar olmayan dostlardan uzak durun.

2- Nefsî arzularla çetin mücadele verin, hemen yerine getirmeyin.

3- Kendinizi hiçbir sûrette beğenmeyip, tenkid (eleştiri) edildiğinizde avukat gibi nefis müdafaasında bulunmayın.

– Cennetin anahtarı Lâ ilâhe illâllah" değil midir ?

– Evet, Cennetin anahtarı Kelime-i Tevhid’dir. Ancak anahtarın dişleri eksik olmamalıdır. Sadece söylenip şuurla düşünülmeyen bir Kelime-i Tevhid, dişleri eksik anahtar gibidir. Dualar okunup zikirler yapılırken mânâya dönülmeli, iç âleme dalınmalı, tefekkür ve vicdani muhasebe yapılmalı ki, maksat hâsıl olsun : Anahtarın Cennet kapısını açacak dişleri de te’min edilmiş olunsun.

Ey insanoğlu! Sana bir daha dönmeyecek birçok şey, seni terkedip gitmektedir. Şu anda seninle olan bir çok şey de yakında onları takip edip, gidecektir. Vukuu muhakkak olan bu gidişleri düşünmemek niye?
Onlara ebedî gibi sarılmak neden?
Müsrif adamın üç ahlâkı bulunur :
– kendine lâzım olmayanı alır,
– kendine ait olmayanı giyer,
– kendine lâyık olmayanı yer.
Gâfil adamın üç alâmeti vardır :
– Sehiv : Fazla yanılma
– Lehiv : Fazla eğlenme
– Nisyan : Fazlaca unutma
Hadis toplarken gösterdiği titizliğe bir misal. Kendisine sorarlar :

-Falan Zâtın naklettiği hadîsi neden almadın? Halbuki o zât, sağlam hafızalı, sıhhatli bilgi sahibidir. Resûlüllah’a yakın kimselerle sohbet etmiştir."
Şöyle cevap verir :

-"Onun kaçan devesine torbasını uzatıp içinde yiyecek varmış gibi gösterdiğini, devesini aldatarak yakaladığını tesbit ettim. Devesini aldatan adamın rivâyet ettiği hadîse ben itimat edemem…"

-Hakikî sofinin kalbi, Hz. İbrahim gibi dünya sevgisinden uzak olur.

– Teslimiyeti, baba elinde kurban olmaya rıza gösteren Hz. İsmail gibi yüce olur.

– Şevki, Hz. Mûsa’nın müracaatı sırasındaki şevki gibi yüce olur.

– Sabrı, Hz. Eyyüb’ün sabrı gibi sağlam olur.

– İhlâsı da Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın İhlâsı gibi tam olur.

Kıyâmette bir devenin iğne deliğinden geçmesi, cimri bir zenginin Cennete girmesinden daha kolaydır."
Senin sadece dindarlığını kuvvetlendiren dost, her karşılaştığında avucuna bir altın koyan dosttan çok daha hayırlıdır."
Belânın büyüğü, belâ vereni bilmemektir. Bu da gafletten ileri gelir."
Şükür, Allah’ın İhsan ettiği nimetlerle Allah’a isyan etmemek, o nimetleri haram olan yerde asla kullanmamaktır…"
Bir gün kendisine sorarlar :

-İnsan takvâya nasıl ulaşır? "

Şöyle cevap verir :

-"Kendi ile haram arasında dağ gibi engeller görmedikçe takvâya ulaşamaz."

Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Günah gizli kaldıkça zararı sadece işleyene olur. Ama ifşa edilirse, zararı sadece işleyene değil, duyana da dokunur. Sahibi de yüzsüzleşir, tevbe zorlaşır."
Allah’a öylesine tevekkül et ki, bütün şikayetlerinde O, senin yegane dayanak ve desteğin olsun. O’nun dışında âciz kullara dert yanıp, feryad etme…"
İlmin de ehli vardır. Onu ehlinin gayrısına verirsen zayi etmiş olursun, ehlinden esirgersen ihanette bulunmuş sayılırsın."
Hangi kul, Allah’a kalbiyle tam yönelirse,
Allah da merhametiyle ona tam karşılık verir !"
Beş şey vardır ki, kötülük ve bedbahtlık işaretidir :

1- Katı kalpli olmak.
2- Göz yaşından mahrum olmak.
3- Utanma hissini yitirmek.
4- Aşırı dünya hırsına dalmak.
5- Ölümü unutup, hep dünyaya çalışmak.

İşte bunlar kötülük işaretidir. Bu hâllerden uzak kalmak gerek."

Üç şey bu zamanda az bulunuyor:

1- İlmiyle amel eden âlim!
2- İhlasla yapılan amel
3- Kardeşini kalbiyle seven mü’min!"

Allah’a öyle bir ibadet edin ki, sanki sizi ibadetinizden başka hiçbir şey kurtaramayacakmış gibi olsun.
Öyle de tevekkül edip teslim olun ki, O’nun lütuf ve fazlından başka çare bulunmadığı kesinlikle bilinmiş olsun."
Allah’ım, bizlere hakkı hak olarak göster, ona tâbi kıl! Bâtılı da bâtıl olarak göster, ondan uzaklaştır !"

Demek ki, hakkı hak olarak bilmek kâfi değildir. Ona tâbi olmak gerek. Bâtılı da bâtıl olarak bilmek kâfi değildir. Ondan da uzak kalmak şarttır. Aksi halde sadece bilgiyle kalınmış olunur.Yalnızca bilgi, sahibini kurtarmış olsaydı, şeytanın kurtulması gerekirdi. Zira şeytan da, meleklere hocalık edecek kadar bilgi sahibiydi.

Mü’minin dünyadaki en büyük cezası, kalp gözünün kapalı bulunması, gerçeği teşhis edemeyip, yalancı şöhretlerle kendini aldatmasıdır."
Ahmak adamla helva yemektense, akıllı adamla savaş etmek hayırlıdır."
Sen günahın küçüklüğüne bakma, günah kendisine karşı işlenen Zâtın büyüklüğünü düşün!"
Rabia, vefatından önceki günlerde babasın sık sık şöyle hatırlatma yapardı :

Babacığım, bizi haramla beslemekten kork. Ben dünyada aç kalmaya sabredebilirim. Ama Cehennem ateşinde yanmaya mütehammil değilim…"

Kendisine yardım teklif edenlere, Râbiatü’l-Adeviye’ nin cevabı şu olmuştur :

Ben halimden müşteki değilim ki, onlara müracaat ihtiyacını duyayım. Hattâ içinde bulunduğum hâlden &‘Bütün dünya elinde olana’ dahi müracaat etmedim. Nerde kaldı ki, o dünyanın zerresine sahip olan âciz insanlara rica edeyim."

– Ey Basra halkı, sizin hâlinizi inceledim, davranışlarınıza dikkatle baktım, kalplerinizin günahlarla öldüğünü anladım. Hâlbuki ölü kalblerin duasını Allah kabul etmez.
Sorarlar:
– Nasıl günahlarla öldürmüşüz kalbimizi?"
– "Tam on günahla öldürmüşsünüz kalbinizi. Bunlar da şöyle sıralanabilir :

1- Allah’ı tanıdığınızı söylüyorsunuz, ama emirlerini tanımıyorsunuz.
2- Kur’an’ı okuyorsunuz, ama mânâsıyla amel etmiyorsunuz.
3- Resûlüllah’ı sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, sünnetini ise tatbik etmiyorsunuz.
4- Şeytanın düşman olduğunu söylüyorsunuz, ama onunla dostluk kuruyorsunuz.
5- Cenneti sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, ama ona hazırlık yapmıyorsunuz.
6- Cehennemden korktuğunuzu iddia ediyorsunuz, ama kurtuluş için günahtan uzak kalmaya gayret edemiyorsunuz.
7- Ölüm haktır diyorsunuz, hak olan ölüme hazırlık yapmıyorsunuz.
8- Kardeşlerinizin ayıbıyla uğraşıyor, kendi ayıbınızı göremiyorsunuz.
9- Allah’ın verdiği nimetleri yiyor, ama şükrünü unutuyorsunuz.
10- Ölülerinizi görmüyorsunuz, ama bir gün kendinizin de gömüleceğini hatırlamıyorsunuz.

Bir gün kendisine niçin evlenmediğini sordular. Cevabı şöyle oldu :

Üç şey vardır ki benim bütün dünyamı dolduruyor. Evlenmeyi düşünmeye vakit bırakmıyor."
Sordular : "Nedir o üç şey?"
Cevap verdi:

"1- Son nefesimi verirken imanla gidecek miyim?
2- Mahşerde kitabım sağımdan mı, solumdan mı verilecek?
3- Halk, Cennetle Cehennem yolunda ikiye bölününce, ben hangisinde yer alacağım."

İşte Rabia’nın ömür boyu zihnini meşgul eden ve bütün bir hayat boyunca hizmetini bu inancı icabında yapmasına sebeb olan anlayış ve tefekkürü.

İyiliklerinizi de gizleyin. Tıpkı kötülüklerinizi gizlediğiniz gibi. İyiliklerini ilân etmek, rüzgarın karşısında un savurmak gibidir. Alıp götürür. Eliniz boşta kalır."
Hayret ederim, Cennete talip olanlarla, Cehennemden korku duyanlara. Bunlar hem Cennete talip, hem de Cehennemden korkarlar, ama yine de uyumaya devam eder, bu kat’î gerçeğin heyecanıyla bir miktar olsun uykularını terk etme fedakârlığında bulunmazlar."
İnsanlar Sahâbe zamanında dikensiz gül gibiydi. Şimdi ise gülsüz dikene döndüler."
Bazıları, kadına mehir verir gibi, dinlerini dünyaya mehir veriyor, dünyayı böyle bir karşılıkla elde ediyorlar.Benim nasihatım şudur :
" Dininizi dünyanıza mehir vermeyin."
İlim bir âlettir. Amel ise, o âletin neticesidir. Nasıl yalnız başına âlet bir fayda sağlamazsa, tek başına ilim de bir netice getirmez. Amel ve ihlâs lâzımdır. Siz amele ve ihlâsa değer verin."
لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ ﴿٩٢﴾

Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.
Her ne harcarsanız Allah onu bilir.

{ Âl-i İmran / 92}

Hicretin 8. senesi, Ürdün Mûte’de cereyan edecek bir gaza için İslam ordusu yola çıktı.
Onları Medine dışına kadar uğurlayan Hazret-i Resûlüllah’ın, gözleri yaşlı gönlü hüzünlü idi. Şöyle bir tavsiyede bulundu :

Kumandanınız Zeyd’dir. Zeyd Şehid olursa bayrağı Cafer alsın, O da Şehid olursa, Abdullah bin Revaha alsın. Bundan sonra ise asker kimi isterse onu kumandan tayin etsin.."

Böyle bir emirle gazaya çıkan ordu Mûte’de kendisinden çok fazla kuvvetle karşılaştı savaş olanca şiddetiyle devam ederken Allah’ın Resulü Medine’de ashabına göz yaşları içinde şöyle haber veriyordu :

" Zeyd Şehid oldu. Arkasından Cafer bayrağı eline aldı. O’nun da iki eli birden kesildi. Bayrağı kucağına aldı bu defa da bineğinden düşürdüler. Fakat Allah, Cafer’e kesilen iki koluna mukabil iki kanat İhsan eyledi, uçarak Cennetin yolunu tuttu."

Bu haber ashâb arasında göz yaşı dökülmesine sebep oldu.

Allah’tan ümit kesmek, günaha girmekten kötüdür. Allah’tan kork, fakat ümit kesme. Unutma ki Allah affederse kimse O’na niçin affettiğini soramaz."
Zengin adam, Allah’ın taksimine razı olan adamdır."
Fakire verilen, daha onun eline geçmeden Allah’a ulaşır."
Kendisinden ilim öğrendiğimiz bilgi sahiplerine hürmetle emrolunduk."
Bu gibi sözlerden, dilinizi koruduğunuz gibi kulağınızı da koruyunuz. Zira dinleyen, söyleyenle ortaktır. Aleyhtar gıybetçiler, kendi sözlerine, dinleyeni de ortak etmek isterler. Buradan hemen uzaklaşmalıyız…"
Tam 16 senedir doyasıya yemek yemedim. Zira fazla yemek, bedene ağırlık verir, kalbi katılaştırır, zekâyı durdurur. Uykuyu çeker, sahibini ilimden de, ibadetten de alıkoyar."
Bir Ramazan boyunca, kıldığı gece namazlarında tam 60 hatim indirirdi."
Denebilir ki, dört mezhep imamlarından hiçbiri, kendi nefsinde tatbike çalışmadığı şeyi başkasına tavsiye etmemiştir.
İlim talebinde yol alan kimsenin ayakları altına melekler kanatlarını sererler ki, bu hayırlı yolcu kanatlarımıza bassın diye."
Yolda fuzûli sohbetlere alâka duymayan genç İmam, biri gece biri gündüz olmak üzere tam 16 defa Kur’an’ı Kerim’i hatmederek Medine’ye varır.
İlim öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen para gibidir. Sahibine gerçekte faydası olmaz."
Resûlüllah’a olan saygısı o haldeydi ki, ondan söz nakledecekse hemen kendisine çeki düzen verir, abdestini alır, güzel kokular sürünür, sarığını güzelce sarıp, giyimini düzeltir, tevbe-istiğfarda bulunur, bundan sonra Resûlüllah’ı ve hadisini sohbet konusu ederdi.
Bakın, şu söz Ebû Yusuf’a aittir. Diyor ki :

İlim öyle bir şeydir ki, sen ona kendinin tümünü vermezsen o sana yarısını bile vermez! Sen ilme gayretinin tamamını vereceksin ki o da sana yarısını versin."

Bediüzzaman Hazretleri’nin şu sözleri, yerden göğe kadar haklıdır ve doğrudur :

Eğer bizler İslam’ın güzelliğini nefsimizde bizzat göstersek, diğer dinlerin mensupları ve çevremizdeki mütehayyirler, bölük bölük İslam’a girecek, Müslümanlığa yakınlık duyacaklardır."

Takvâsı had safhadaydı.
Bir defasında hırsızların Kûfe’de bir koyun çaldıklarını işitmiş, sonra koyunun ne kadar yaşayacağını sormuş, o müddet içinde Kûfe’de kasaptan et alıp da yememiştir. Çalınan koyunun etine rastlarım, diye…
Ebû Hanîfe’nin bu akli dirayetini büyük alimler şöyle te’yidde bulunurlar :

İmam-ı Şâfii : Kadınlar, Ebu Hanife’den daha akıllısını doğuramazlar."

Halife Harun Reşîd : "Ebû Hanife, baş gözüyle göremediğini, akıl gözüyle görüyordu."

İbn-i Mübarek : "Ebû Hanife’den daha akıllısını görmedim."

Ebû Yusuf : "Rastladığım insanların içinde, Ebû Hanîfe’den daha akıllı ve cömert biri, diyen kimse görmedim."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir