Ahmed Şahin kitaplarından Örnek Yaşayışlarıyla İslam Büyükleri kitap alıntıları sizlerle…
Örnek Yaşayışlarıyla İslam Büyükleri Kitap Alıntıları
&“&”
-Said Nursi-
Fudayl bin İyad
-Büyük Alim Şamlı Bilal –
-Ben sadece namazlarını kılanlara gıpta ile bakarım, gece namazını ihmal etmeyenlere hayranlık duyarım ;sabun köpüğü gibi geçici şeyler bana cazip gelmez.
Şöyle cevap verir :
– Azizim, sırtımızda bunca günah kamburu var iken hâlâ ayakta kalışımızdan daha büyük keramet olur mu ?
– Duanda ne diledin Allah’tan?"
– “Allah’ın sana zafer nasip etmesini diledim, Sultanım..”
– "Ben öyle dua etmedim."
– "Ya nasıl dua ettiniz?"
" Ben dedim ki : &‘Yâ Rab, eğer İslâm’a ben faydalı olacaksam, bana yardım et, muzaffer kıl! Eğer karşımdaki hasmım faydalı olacaksa, ona yardım et, onu muzaffer kıl !"
Ne kadar yaşarsan yaşa, sonunda ölüm var. Ne kadar seversen sev, âkıbetinde ayrılık söz konusu!..
Amelsiz ilim, deliliğin bir çeşididir.
Ayette: “İnsanlara iyilik emredersiniz de nefsinizi unutur musunuz? Hâlbuki siz kitabı da okuyor, ilmi de öğrenmiş bulunuyorsunuz. Hiç düşünmüyor musunuz?” diye ikaz vardır.
Amelsiz ilim zaten yaşamaz. İkisinin birliğidir esas olan.
İlim tek başına seni günahtan koruyamaz. Yarın mahşerde ateşten de koruyamayacağı gibi.
Bugün öğrendiğinle amel etmezsen yarın mahşerde söyleyeceğin söz şudur:
“Müsaade edin de dünyaya geri dönüp öğrendiğimle amel edeyim!..”
O zaman da sana denir ki:
“Ey tembel!.. Ey düşüncesiz!.. Yeni gelmedin mi oradan?
Yapmadığın işin ücretine lâyık olamazsın.
İmam-ı Ali’ye nisbet edilen bir sözde böyle denmiştir:
“Kim çalışmadığı halde ücrete lâyık olduğunu vehmederse, o kimse ahmaktan başkası değildir.”
Hasan-ı Basri de böyle demiştir:
“Amelsiz Cennet istemek, günahlardan bir günaha daha düşmek demektir.”
Rabbimizden gelen bir haberde şöyle buyurulmuştur:
“Amelsiz Cennet isteyenden daha az hayâlı kimse yoktur.”
Nebi (S.A.V.) Efendimiz de şöyle haber vermiştir:
“Zeki insan, nefsine galip gelir, ölümden sonrası için amel işler. Ahmak ise, nefsine tâbi olur, ondan sonra da Allah’tan mağfiret diler.”
Nasihat kolaydır. Zor olan, onu kabul edip amel etmektir.
Nasihat, söylediğini yapmayanın ağzından çıkarsa durum daha da zordur. Onu benimsemek büsbütün güçleşir.
İlmi öğrenip de onunla amel etmeyenin azabı, bilmeyenin azabından çok daha şiddetlidir.
Nitekim Resûl-ü Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır :
Kıyâmette azabı, en şiddetli olan kimse, ilmiyle amel etmeyen kimsedir."
Halbuki nefis ölmeyecek ki Cihad son nefese kadar devam etsin, onu her yenişte yeni bir Cihad sevabı kazanan insan ömrü boyunca Cihad kazanma sevabıyla makamını yüceltme fırsatı bulsun…
Asıl marifet halkın içinde iken kendi içine dönebilmektir."
2- Nefsî arzularla çetin mücadele verin, hemen yerine getirmeyin.
3- Kendinizi hiçbir sûrette beğenmeyip, tenkid (eleştiri) edildiğinizde avukat gibi nefis müdafaasında bulunmayın.
– Evet, Cennetin anahtarı Kelime-i Tevhid’dir. Ancak anahtarın dişleri eksik olmamalıdır. Sadece söylenip şuurla düşünülmeyen bir Kelime-i Tevhid, dişleri eksik anahtar gibidir. Dualar okunup zikirler yapılırken mânâya dönülmeli, iç âleme dalınmalı, tefekkür ve vicdani muhasebe yapılmalı ki, maksat hâsıl olsun : Anahtarın Cennet kapısını açacak dişleri de te’min edilmiş olunsun.
Onlara ebedî gibi sarılmak neden?
– kendine lâzım olmayanı alır,
– kendine ait olmayanı giyer,
– kendine lâyık olmayanı yer.
– Sehiv : Fazla yanılma
– Lehiv : Fazla eğlenme
– Nisyan : Fazlaca unutma
-Falan Zâtın naklettiği hadîsi neden almadın? Halbuki o zât, sağlam hafızalı, sıhhatli bilgi sahibidir. Resûlüllah’a yakın kimselerle sohbet etmiştir."
Şöyle cevap verir :
-"Onun kaçan devesine torbasını uzatıp içinde yiyecek varmış gibi gösterdiğini, devesini aldatarak yakaladığını tesbit ettim. Devesini aldatan adamın rivâyet ettiği hadîse ben itimat edemem…"
– Teslimiyeti, baba elinde kurban olmaya rıza gösteren Hz. İsmail gibi yüce olur.
– Şevki, Hz. Mûsa’nın müracaatı sırasındaki şevki gibi yüce olur.
– Sabrı, Hz. Eyyüb’ün sabrı gibi sağlam olur.
– İhlâsı da Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın İhlâsı gibi tam olur.
-İnsan takvâya nasıl ulaşır? "
Şöyle cevap verir :
-"Kendi ile haram arasında dağ gibi engeller görmedikçe takvâya ulaşamaz."
Allah da merhametiyle ona tam karşılık verir !"
1- Katı kalpli olmak.
2- Göz yaşından mahrum olmak.
3- Utanma hissini yitirmek.
4- Aşırı dünya hırsına dalmak.
5- Ölümü unutup, hep dünyaya çalışmak.
İşte bunlar kötülük işaretidir. Bu hâllerden uzak kalmak gerek."
1- İlmiyle amel eden âlim!
2- İhlasla yapılan amel
3- Kardeşini kalbiyle seven mü’min!"
Öyle de tevekkül edip teslim olun ki, O’nun lütuf ve fazlından başka çare bulunmadığı kesinlikle bilinmiş olsun."
Demek ki, hakkı hak olarak bilmek kâfi değildir. Ona tâbi olmak gerek. Bâtılı da bâtıl olarak bilmek kâfi değildir. Ondan da uzak kalmak şarttır. Aksi halde sadece bilgiyle kalınmış olunur.Yalnızca bilgi, sahibini kurtarmış olsaydı, şeytanın kurtulması gerekirdi. Zira şeytan da, meleklere hocalık edecek kadar bilgi sahibiydi.
Babacığım, bizi haramla beslemekten kork. Ben dünyada aç kalmaya sabredebilirim. Ama Cehennem ateşinde yanmaya mütehammil değilim…"
Ben halimden müşteki değilim ki, onlara müracaat ihtiyacını duyayım. Hattâ içinde bulunduğum hâlden &‘Bütün dünya elinde olana’ dahi müracaat etmedim. Nerde kaldı ki, o dünyanın zerresine sahip olan âciz insanlara rica edeyim."
Sorarlar:
– Nasıl günahlarla öldürmüşüz kalbimizi?"
– "Tam on günahla öldürmüşsünüz kalbinizi. Bunlar da şöyle sıralanabilir :
1- Allah’ı tanıdığınızı söylüyorsunuz, ama emirlerini tanımıyorsunuz.
2- Kur’an’ı okuyorsunuz, ama mânâsıyla amel etmiyorsunuz.
3- Resûlüllah’ı sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, sünnetini ise tatbik etmiyorsunuz.
4- Şeytanın düşman olduğunu söylüyorsunuz, ama onunla dostluk kuruyorsunuz.
5- Cenneti sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, ama ona hazırlık yapmıyorsunuz.
6- Cehennemden korktuğunuzu iddia ediyorsunuz, ama kurtuluş için günahtan uzak kalmaya gayret edemiyorsunuz.
7- Ölüm haktır diyorsunuz, hak olan ölüme hazırlık yapmıyorsunuz.
8- Kardeşlerinizin ayıbıyla uğraşıyor, kendi ayıbınızı göremiyorsunuz.
9- Allah’ın verdiği nimetleri yiyor, ama şükrünü unutuyorsunuz.
10- Ölülerinizi görmüyorsunuz, ama bir gün kendinizin de gömüleceğini hatırlamıyorsunuz.
Üç şey vardır ki benim bütün dünyamı dolduruyor. Evlenmeyi düşünmeye vakit bırakmıyor."
Sordular : "Nedir o üç şey?"
Cevap verdi:
"1- Son nefesimi verirken imanla gidecek miyim?
2- Mahşerde kitabım sağımdan mı, solumdan mı verilecek?
3- Halk, Cennetle Cehennem yolunda ikiye bölününce, ben hangisinde yer alacağım."
İşte Rabia’nın ömür boyu zihnini meşgul eden ve bütün bir hayat boyunca hizmetini bu inancı icabında yapmasına sebeb olan anlayış ve tefekkürü.
" Dininizi dünyanıza mehir vermeyin."
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.
Her ne harcarsanız Allah onu bilir.
{ Âl-i İmran / 92}
Onları Medine dışına kadar uğurlayan Hazret-i Resûlüllah’ın, gözleri yaşlı gönlü hüzünlü idi. Şöyle bir tavsiyede bulundu :
Kumandanınız Zeyd’dir. Zeyd Şehid olursa bayrağı Cafer alsın, O da Şehid olursa, Abdullah bin Revaha alsın. Bundan sonra ise asker kimi isterse onu kumandan tayin etsin.."
Böyle bir emirle gazaya çıkan ordu Mûte’de kendisinden çok fazla kuvvetle karşılaştı savaş olanca şiddetiyle devam ederken Allah’ın Resulü Medine’de ashabına göz yaşları içinde şöyle haber veriyordu :
" Zeyd Şehid oldu. Arkasından Cafer bayrağı eline aldı. O’nun da iki eli birden kesildi. Bayrağı kucağına aldı bu defa da bineğinden düşürdüler. Fakat Allah, Cafer’e kesilen iki koluna mukabil iki kanat İhsan eyledi, uçarak Cennetin yolunu tuttu."
Bu haber ashâb arasında göz yaşı dökülmesine sebep oldu.
İlim öyle bir şeydir ki, sen ona kendinin tümünü vermezsen o sana yarısını bile vermez! Sen ilme gayretinin tamamını vereceksin ki o da sana yarısını versin."
Eğer bizler İslam’ın güzelliğini nefsimizde bizzat göstersek, diğer dinlerin mensupları ve çevremizdeki mütehayyirler, bölük bölük İslam’a girecek, Müslümanlığa yakınlık duyacaklardır."
Bir defasında hırsızların Kûfe’de bir koyun çaldıklarını işitmiş, sonra koyunun ne kadar yaşayacağını sormuş, o müddet içinde Kûfe’de kasaptan et alıp da yememiştir. Çalınan koyunun etine rastlarım, diye…
İmam-ı Şâfii : Kadınlar, Ebu Hanife’den daha akıllısını doğuramazlar."
Halife Harun Reşîd : "Ebû Hanife, baş gözüyle göremediğini, akıl gözüyle görüyordu."
İbn-i Mübarek : "Ebû Hanife’den daha akıllısını görmedim."
Ebû Yusuf : "Rastladığım insanların içinde, Ebû Hanîfe’den daha akıllı ve cömert biri, diyen kimse görmedim."