İçeriğe geç

Organik Bozukluk Kitap Alıntıları – Şenay Aydemir

Şenay Aydemir kitaplarından Organik Bozukluk kitap alıntıları sizlerle…

Organik Bozukluk Kitap Alıntıları

Zaten çalışmaktan da biraz bu yüzden sıkılmadınız mı? Her işi her koşulda yapmaya hazır yeniyetme ergenlerin ortalıkta dolanıp durmasından, her fiyata çalışmaya razı oldukları için sizin gibilerin bir türlü hak ettikleri ücreti alamıyor olmasından gina gelmemiş miydi?
Çılgınca çalışmayı ve hızlıyı, yeniyi, yabancıyı seven herkese- kendinize pek katlanmıyorsunuz, çalışkanlığınız kaçıştır ve kendinizi unutma isteğinden başka bir şey değildir.
Konforun zorunlu ihtiyaç diye dayatıldığı, temel ihtiyaçların birer tüketim nesnesine dönüştürülerek alınıp satılabilir hale getirildiği bir çalışma düzeninde, tatili de, sağlığı da, doğayı da, barınmayı ve beslenmeyi de hayatımızın içine katabilmek için performansı en yukarılarda tutmak zorundayız artık.
Tüketeniyorsan yoksulsun. Zorunlu ihtiyaç sepetinin büyüdüğü ve hatta kimi metaların zorunlu ihtiyaçmış gibi dayatıldığı bir toplumda, tüketebildiğiniz kadar var olursunuz.
Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan
Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize
İşi olanlar plan yapmaz, rutinler yaratır. Bu rutini plan sanırsınız çalışırken; oysa planlama zamanı kendinize göre kullanma sanatıdır. Zamanınız yoksa planlanacak bir şey de yok demektir.
İnsan çalışırken dışarıda akıp giden hayata imrenir. Sanki dışarıda mutlu bir dünya var da, kendisi içeride hapis gibi hisseder.
Bir işe sahip olmanın sağladığı en büyük avantaj; geleceğe yönelik borçlanabilme kapasitenizdir. Gelecekte bir gelir elde edeceğinizi biliyor olmanız, elinize her ay geçen ücretten çok daha fazlasını harcama fırsatları sunar size. Bu bir yanılsamadır.
Sonuçta çalışmak ancak para kazanmak için yapıldığında anlam kazanıyor. Eğer para kazanmıyorsanız, tüketimin de bir parçası değilsiniz demektir. Tüketimin bir parçası değilseniz de hiçbir şey değilsiniz.
Mademki bir işyerine 10 saati satmanın, kendimize ait 14 saati satın almak amacı taşıdığı gerçeği işlemiyor. Tembellik hakkı için geriye tek bir seçenek kalıyor: İşsizlik!
Eğer bir işyerinde çalışmıyorsanız o zaman kendi kendinizin pazarlamacısı olmak zorundasınız demektir.
Ama her işkoliğin, çalışmanın insan doğasında yarattığı tahribatı dehşetle farkedecegi bir an gelecektir
Kendilerini bir işe yarıyormuş gibi hissetmek isteyenlerin işidir çalışmaktan mutlu olmak
Yani kapitalist bir toplumda basit bir isteğinizin bile hayat bulabilmesi için paraya ihtiyacınız vardır
Hayat standardı olarak belirlenen çizginin altına düştüğünüz anda bir işinizin olup olmadığının hiç bir önemi yoktur, siz artık yoksul kategorisine girersiniz
İşsizlik ve tembelliği seçenler için mesele geleceği düşünmektir. Artık bir duvarın önünde duruyorsunuz ve biliyorsunuz ki arkada bıraktığınız dünya karmakarışık
İş bulmak, günde 10 saat ve haftada 6 günü bir patrona satmayı gerektirir
Çünkü çalışmak tembellik rüyaları toplamıdır
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tembelin dünyadan istediği asgari geçim standardıdır neticede.
Tembellik ile hımbıllık arasında çok içe bir çizgi var
Tembellik zamanlarının selameti için birinci kural disiplinse, ikinci kural da sürekli kafanızda ertesi güne dair bir planın olmasıdır
İşsizlikle tanışmanın en etkili ve acımasız yolu eve kapanmaktır
Boş zaman kültürün temelini oluşturur
Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir
Çalışmak, en çok da çalışmak zorunda olmayanları mutlu eder.
Tembellik bir rüyaydı. Ve Nietzsche ‘nin dediği gibi ‘tembellik bile edemezsiniz!’ artık
Etrafınızda hayata mutlulukla bakan tek bir çalışan bulunmamasına rağmen, reklamlarda çalışanlar hep mutlu gösterilir. İş sizin emeğinizi sömürmesi yetmiyormuş gibi, bir de sahte bir mutlulukla onu yeniden pazarlar. Sırtınızdan iki kez para kazanır. Oysa çalışan insanın mutlulukla ilgisi yoktur. Çalışmak, en çok da çalışmak zorunda olmayanları mutlu eder çünkü.
Unutmayın, bugünün çalışma hayatının en önemli başlığını satış ve pazarlama oluşturuyor. Bu yalnızca ürün için geçerli değil üstelik. Ürünü üretenlerin de kendilerini bunun parçası haline getirmesi gerekiyor. Kendinizi de bir ürün gibi düşünün, marka değeri nizi her zaman yukarılara taşımayı ihmal etmeyin.
Planlama işsiz insanlara özgüdür!
İşi olanlar plan yapmaz, rutinler yaratır. Bu rutini plan sanırsınız çalışırken; oysa planlama zamanı kendinize göre kullanma sanatıdır. Zamanınız yoksa planlayacak bir şeyiniz de yok demektir.
Çalışmak tekrarlar toplamıdır.
Akıllı telefonların kullanılmaya başlaması, tembellik hakkını bir olasılık olmaktan tamamen çıkardı. O artık yalnızca başucu kitabı olarak anılacaktı.
Piyasa sömürmediği hiçbir yetenekle iş yapmaz.
Kirayı ödemek, tatile gitmek, spor ayakkabı almak, keten gömlek giymek, rakı içmek, et yemek, cep telefonunuzu yenilemek, bilgisayarınızı değiştirmek, belki ilerde bir araba satın almak için yeniden çalışanların dünyasındasınız artık. Günün uyku hariç her saatini, haftanın en az altı gününü satarak bütün bunları satın almak zorundasınız çünkü.
Daha çok çalışmak, çalıştıkça yabancılaşmak, yabancılaştıkça daha da çok çalışıp kendinizi unutmak (..)
“Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir” (Paul Lafargue)
Karşıda, genel müdürün devasa odasının girişindeki yan duvarda bir yazı belirir: Arbeit macht frei!
Tembellik hakkı nın evde geçirilen zamanları şakaya gelmez. Tembellik ile hımbıllık arasında çok ince bir çizgi var ve öteki tarafa ne zaman savrulduğunuzu ancak sevdikleriniz endişeli gözlerle size bakmaya başladığında anlarsınız. Tembellik de tıpkı çalışmak gibi disiplin gerektirir.
Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir.
Çalışırken Şükrü Erbaş’ın Koşardım’ şiirindeki gibi yaşıyordunuz:
Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan,
Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan,
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze,
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir.
Etrafınızda hayata mutlulukla bakan tek bir çalışan bulunmamasına rağmen, reklamlarda çalışanlar hep mutlu gösterilir. İş sizin emeğinizi sömürmesi yetmiyormuş gibi, bir de sahte bir mutlulukla onu yeniden pazarlar.
Piyasa sömürmediği hiçbir yetenekle iş yapmaz. Piyasa yeteneğe değil, isme bakar. Ne kadar biliyorsunuz, ilişkileriniz ne kadar kuvvetli.
Yalnızlık işsizlerin evidir!
İşi olanlar plan yapmaz, rutinler yaratır. Bu rutini plan sanırsınız çalışırken; oysa planlama zamanı kendinize göre kullanma sanatıdır. Zamanınız yoksa planlanacak bir şey de yok demektir.
İlk hareket evin içinde saf saf dolaşmaktır. Nedendir bilinmez ama işsizliğin ilk gününde tek tek evin bütün bölümleri amaçsızca turlanır önce. Muhtemelen, önünüzdeki günleri geçireceğiniz krallığınızı tanımaya dair içgüdüsel bir davranıştır bu.
Her işsiz girişimcidir aynı zamanda!
Sevgiliye, arkadaşlara yapılan yemeklerle bir aşçı kariyeri olmaz. Buradan restoran zincirine giden bir başarı öyküsü çıkmaz.
Siz tembelliğe tutundukça, hayat işsizlikle saldırır. Her gün aynı noktadan, çalışmanın kutsallığından vurmaya çalışır sizi. Vura vura aşındırır o noktayı ve bir güb gelir, altı gün çalışıp bir gün saadet için tembelliğin saltanatını bırakmanız gerektiğini düşünmeye başlarsınız.
Eğer tembellik evreninin kalelerini sağlam kurmaz surlarını güçlendirmezseniz her türlü saldırıya açık olacaksınız demektir.
.. çok istemelerine rağmen çeşitli nedenlerle işten ayrılamayan, ayrılma cesareti bulamayan arkadaşlarınız sanki Bahamalara yerleşmeye gidiyormuşsunuz gibi size gıptayla bakmaları yürek burkucu. Sanki siz cezanızı doldurup cezaevi nden tahliye ediliyorsunuz da onlar çile doldurmaya devam ediyormuş gibi .
Çalışmanın ve haberciliğin kutsallığı acımasız rekabetin ve bütün ama ların üzerini örttü. Ama dinlenme ama hafta sonu ama madem bu kadar çalışıyoruz daha fazla ücret Bütün bunlar meslek aşkı ve çalışmanın kutsallığı bahaneleriyle perdelendi.
İnternetin nimetleri her geçen gün büyümeye başladı. Artık bir olaydan haberdar olmak için ertesi günü beklemeye gerek yoktu. Gazeteler anında internet sitelerine haberi koyuyordu. Bu okur açısından mükemmel bir olanaktı hiç kuşku yok ki, ama içeride çalışanlar açısından aynı paraya daha fazla iş yapmak demekti.
“Hayat standardı olarak belirlenen çizginin altına düştüğünüz anda bir işiniz olup olmadığının hiçbir önemi yoktur, siz artık yoksul kategorisine girersiniz.”
Etrafınızda hayata mutlulukla bakan tek bir çalışan bulunmamasına rağme,reklamlarda çalışanlar hep mutlu gösterilir. İş, sizin emeğinizi sömürmesi yetmiyormuş gibi bir de sahte bir mutlulukla onu yeniden pazarlar. Sırtınızdan iki kere para kazanır. Oysa çalışan insanın mutlulukla ilgisi yoktur. Çalışmak,en çok da çalışmak zorunda olmayanları mutlu eder çünkü.
Çalışmak,standartlar toplamıdır.
Welcome to the real world!
Yalnızlık işsizlerin evidir!
“Hayat standardı olarak belirlenen çizginin altına düştüğünüz anda bir işiniz olup olmadığının hiçbir önemi yoktur, siz artık yoksul kategorisine girersiniz.”
“Tembelin dünyadan istediği, asgari geçim standardıdır neticede.”
Son kadehler içilip hesaplar ödendikten sonra, “Çok güzel bir buluşma oldu. Bunu sık sık yapalım,” diyerek ayrılacaksınız birbirinizden. Ama oradakilerin birçoğunu uzunca bir süre daha hiç göremeyeceksiniz.”
“Çalışmak dışında bir hayatın olabileceğini tanıma fırsatı bulamayanlardan.”
“Ve en fenası, tembelliğin bir süre sonra hak olmaktan çıkıp yaşam felsefeniz haline gelmesi tedirgin etmeye başlayacak sizi.”
“Çalışmanın kutsallığına, mesleğin onuruna en çok inandığımız anlarda bile, aklımızın bir tarafı o hiç gelmeyecek tembellik günlerinde işe yarayacak yatırımlar yaptırmıştır sizlere.”
Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir.
Çılgınca çalışmayı ve hızlıyı, yeniyi, yabancıyı seven herkese-kendinize pek katlanamıyorsunuz, çalışkanlığınız kaçıştır ve kendinizi unutma isteğinden başka bir şey değildir.Eğer hayata daha çok inansaydınız, yaşadığınız an bu denli büyülemezdi sizi.Ama içinizde bekleyecek muhteva yok-hatta siz tembellik bile edemezsiniz.
İnsanları tanımak işsizlerin işidir!
”Kahve: Bir Acı Tarih kitabı var şimdi elinizde. Çok ilginç mesela, bu güzel içeceğin kahve tohumlarını yanlışlıkla yiyen keçilerin hiperaktifleşmesiyle bulunduğunu biliyor musunuz? Misal, dünyanın en lezzetli kahvesi misk kedisinin dışkısından toplanan çekirdeklerden elde ediliyormuş. ”
Çalışırken Şükrü Erbaş’ın ”Koşaradım ” şiirindeki gibi yaşıyordunuz:
Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan,
Koşaradım gidiyordunuz işinize değişmeyen yollardan,
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze,
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
Çalışmaktan mutlu olanlar,çalışmaya ihtiyacı olmayanlardır. Kendilerini bir işe yarıyormuş gibi hissetmek isteyenlerin işidir çalışmaktan mutlu olmak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir